Babası: Şahı Merdan Ali
Annesi: Seyyide Fatma-tüz Zehra
Lakabı: Akile
Doğum yeri ve tarihi: Medine, M: 628
Şehadet yeri ve tarihi: Mısır, M: 684
Kabrinin bulunduğu yer: Mısır
Yaşı: 56
Seyyide Zeynep‘in ismi anıldığında, Pir İmam Hüseyin gibi bize Kerbelayı çağrıştırır ve Kerbela katliamıyla bütünleşir. Seyyide Fatma-tüz Zehra ananın ve Şahı Merdan Alinin yadigarı seyyide Zeynep‘in Kerbela katliamında taşıdığı üstün faziletlerle, insan alemi için örnek teşkil etmiştir.
Seyyide Zeynep ismi; değerli, kıymetli, Babasının süsü manasındadır. En önemli lakabı ise „Akile“dir. Aklile: Akrabaları arasında çok değerli olan ve kendi ailesi yanında muhterem ve seçkin olan kadınlara denilir.
Hz.Muhammed Mustafa, Seyyide Zeynep gibi temiz bir kız torununun dünyaya gelmesine çok sevinmiş ve özellikle kız çocuklarına büyük önem verirmiştir. Çünkü o dönemlerde Arap toplumunda kız çocuğu, ailesi için uğursuzluk kaynağı olarak görülüyordu. Kız çocuğu olarak doğan bir bebek ise, diri diri toprağa gömüldükleri gibi, aynı zamanda insanlık adına bu iğrenç adetleriyle, hareketleriyle de övünüyorlarmış. Arapların bu iğrenç adetlerine kurban olmayıpta kurtulan genç kızlar ise, iradeleri dışında evlendiriliyorlarmış. Dul kadınlar ise, erkekler tarafından kolaylıkla kendi cinsel çıkarları için kullanılıyorlarmış. Özetlersek Kadın; Ezilen, satılan, sömürülen, işkence gören, istismar edilen, insani değerlerden mahrum bırakılan bir meta parçası olarak algılanıyormuş.
„Zeynep“ ismi Alevi toplumunda yiğitliğin, doğruluğun, mertliğin, zalimin zulmüne direnmenin, hakkaniyetin, fedakarlığın sembolüdür. Bütün bu değerlerin yaratıcısı Seyyide Zeynep‘tir. Dolayısıyla dedesi Muhammed Mustafanın, babası Şahı Merdan Alinin sevgili ağabeyi İmam Hasan ve İmam Hüseyinin yolundan gitmiştir. Ehli Beyte düşmanlığın had sahfada olduğu bir zamanda yaşamış ve saldırılara cevap olmaya çalışmıştır.
Seyyide Zeynep, babası Şahı Merdan Alinin saf dışı bırakılmasını, haklarının zorbalıkla elinden alındığına küçük yaşından beri şahit olmuştur. Babasının herkesten daha faziletli, Muhammed Mustafadan sonra halifelik makamının gerçek sahibi olduğunu bilincede olmuştur. Bu haksızlıkların Seyyide Zeynep‘in kişiliğinin oluşmasında büyük bir etkisi olmuştur. Onun nezdinde, sorumluluk bilincini taşıyan ister kadın ister erkek, her kim olursa olsun; Elinden alınan hakların geri alınması için sürekli mücadele etmeli, hakkını ve onurunu savunmalıdır.
Seyyide Zeynep, Kerbelada ağabeyi İmam Hüseyin ile beraber olmuştur. Pir İmam Hüseyin ve yanında bulunan 72 kişi şehid edilip geri kalanlar ise, esir alınmıştır. Esir alınan Ehli Beyt kadınları, Ubeydullah ibn Ziyada götürülmek üzere yola koyulduklarında Ehli Beyt şehitlerinin yanından geçirilmişlerdir, bu esnada kadınların feryad ve çığlıklar dört bir yanı sarmıştır. O esnada
Seyyide Zeynep, Ahh etmiştir…
„Ya Resulullah! Semanın bütün melekleri sana selat-ü selam etsin. Işte çiğer paren Hüseyin düzlükte azaları kesilmiş, kanlar içinde yatıyor. Senin kızların ise esir alınmış, zürriyetin ise, tek tek katledilmişlerdir. Çölün rüzgarı onların çesetlerinin üzerine kumları savuruyor“ söylediğinde, dost düşmanı hıçkırıklara boğmuştur.
Kerbela katliamının gerçekleşmesinden sonra esirler kervanı, Kufeye gelmesine şahit olan herkes ağlamaya başlamıştır. Çünkü halkın çoğu, İmam Hüseyne karşı savaşa bizzat katılmış veya fırsat kollayarak susmuş böylece olup bitenlere rıza göstermişlerdir.
Seyyide Zeynep, halkın göz yaşlannı görünce çok öfkelenmiş ve onlara dönerek şöyle buyurmuştur: „Yüce Allaha hamd-ü sena, Peygamber ve Ehli Beytinin pak ruhlarına selam olsun! Ey Kufe halkı! Ey hilekar ve düzenbazlar! Ey Mektup yazarak bizi davet edenler! Siz, bizi buraya çağırdınız. Biz gelince, Hakk dininizi ayaklar altına aldınız ve düşmanlarımızla anlaştınız. Şimdiyse görüyorum ki, bizim başımıza gelenlere ağlıyorsunuz. Halbuki bu büyük felaketi, kendi elinizle hazırladınız.
Bize verdiğiniz ikrarınızı bozdunuz. Her zamanki gibi, yalan ve hokkabazlıkla başka bir tutum içine girdiniz. Bukalemun gibi renk değiştirdiniz. Bazen hiç olmayan birşeyi savunuyorsunuz. Kimi zaman da kindar, düşman gibi intikam peşine düşüyorsunuz. Siz az yağmurlu siyah bulut, çöplükte biten güzel çiçek gibi görünüyorsunuz. Ancak sizin içiniz boş ve koftur. Siz, geleceğiniz için kötü bir vebal kazandınız. Biliniz ki, Allahın hışmı ve gazabı sizi beklemektedir. Siz, bizim kardeşlerimizi ve yardımcılarımızı öldüren cinayetkarlarla işbirliği yaptınız. Şimdiyse utanmadan bizim felaketimize ağlıyorsunuz.
Allaha and olsun ki, ağlamalısınız kendi halinze. Çünkü sizin, Resulullahın hanedanının haysiyet ve hürmetini ayaklar altına almanız hiçbir şeyle telafi edilemez. Siz, size gerçek rehber olan birini katlettiniz. Allahın, Resulunun seçtiği evlatlarının kanına elinizi boyadınız. Siz, ismet ve taharet evladını takva ve fazilet sahibi kişileri esir ettiniz. Bu kötü amelinizin karşılığında, her kesin yanında rezil ve rüsva olacaksınız. Ahirette ise, azab ve kısas sizi beklemektedir. Azabın gecikmesi, sizi yaptıklarınız unutuldu düşüncesine sevk etmesin. Kesinlikle böyle değildir. Zira, kahhar olan Allah her zaman suçlu, ve rüsva insanları takip altında tutmaktadır.“
Seyyide Zeynep‘in bu konuşması, Kufe halkını korku ve dehşete düşürmüştür. Özellikle hutbesinin sonunda şöyle buyurması: „Ey Kufe halkı erkekleriniz bizi öldürüyor, kadınlarınız da buna ağlıyor. Allah kıyamette aramızda hakem olacaktır.“
Seyyide Zeynep‘in bu ölümsüz sözleri, bütün iradesiz ve zillet altında bulunan halkları kınamaktaydı. Özellikle zalimlerle işbirliği yapan veya sessiz kalarak zalimin zulmüne yardımcı olan, sonra da ahmakça ağlayan ve sonunda kurtuluş bekliyen toplumları kınamıştır.
Ehli Beytin esir kadınları, Ubeydullah ibn Ziyadın huzuruna çıkarıldıklarında şöyle bir tartışma geçmiş aralarında. Ibn Ziyad, İmam Zeynel Abidin ve Seyyide Zeynep‘in hükümet konağında huzuruna gelmeleri için plan hazırlamıştır. Ibn Ziyad, hükümet konağında hazırladığı geniş bir toplantıda Peygamberin Ehli Beytini küçük düşürmeyi amaçlamıştır. Bu vesileyle kendisini büyük bir makama ulaştırmayı ve Seyyide Zeynep‘in halkı galeyana getiren sözlerinin etkisini azaltıp, yok etmeyi hedeflemiştir. Ibn Ziyad büyük bir savaşın fatih komutanı edasıyla, esirleri görünce kahkahayla gülerek şöyle söylenmiştir: „Sizler; Yezidin adil hükümetine karşı ayaklanan güruhun kalıntılarısınız.“
Esirlerin önünde İmam Zeynel Abidin ve Seyyide Zeynep bulunmuşlardır. Seyyide Zeynep, zalim Ibn Ziyadın durumuna bakınca, onun Ehli Beytin moralini bozmayı amaçladığını hemen fark etmiştir. Ibn Ziyad, Seyyide Zeynep anaya dönerek şöyle hitap etmiş: „Allaha şükürler olsun ki, Allah sizi rüsva etti ve yalanınızı ortaya çıkardı.“ Ibn Ziyad, bu sözü söylemekle Kerbela kahramanı Seyyide Zeynep‘i susturacağını düşünmüştür. Bu ani ve saldırgan tutum başkasına yapılmış olsaydı, şüphesiz etkili olurdu ancak Seyyide Zeynep, cesaretle şöyle cevap vermiştir; „Allaha şükürler olsun ki, Peygamberini göndererek bizi aziz ve değerli kılıp bütün kötülüklerden temizlemiştir. Gerçek şudur ki Allah, alçak ve kötü insanları rüsva eder. Ancak fasık ve kötü amel sahipleri yalan söyler, biz de böyle insanlardan değiliz ve böyle insanlar da bizden değildir.“
Seyyide Zeynep‘in bu peşin cevabını duyan Ibni Ziyad, çok rahatsız olup şöyle demiştir; „Gördün mü Allah kardeşine ne yaptı?“
Seyyide Zeynep: „Biz, Allahtan iyilik ve güzellikten başka birşey görmedik“ buyurmuştur. Allah, onlara şehadeti takdir etmiştir. Onlar da, isteyerek Hakk ile Hakk olmaya kucak açmışlardır. Kıyamet günü, Allah onları sizi adaletini icra etmek için aynı yerde toplayacaktır. Kendi yaptığına bak, o zaman kıyamet gününde kimin lehine hüküm verileceğini kimin kurtulacağını bileceksin. Ve kurtuluş doğruların olacaktır. Ey Mercanenın oğlu! anan yasında ağlasın senin!“
Seyyide Zeynep bu sözleriyle gururlu, kibirli zalim Ibn Ziyadı perişan etmiştir. Bu sözler, aslında bütün zalimleri mahkum etmiştir. Çünkü Allah yolunda, şehid olmayı iyilik ve güzellik olarak nitelemiştir. Gerçekten de bir insanın, yüce bir dava uğruna şehit olması güzelliğin ve iyiliğin zirvesidir. Ancak Seyyide Zeynep, konuştuğu zalim idareci gurur ve kibirden vazgeçip hemen pes edecek biri olmamıştır. O delicesine bağırarak şöyle demiştir: „Allah asi Hüseyini öldürerek bizim kalbimizi rahatlatmıştır.“
Seyyide Zeynep, cevaben; „Evet canıma yemin ederim ki, bizim büyüklerimizi katlettin, ailemizi perişan ettin, dallarımızı kestin ve kökümüzü yok etmeyi amaçladın. Eğer bu yaptıklarınla, kalbin rahat olmuşsa çok iyi rahatlık bulmuşsun.“
Ibn Ziyad, daha sonra esirleri Muaviyenin oğlu Yezide göndermiştir. Esirler Yezidin huzuruna getirilmişler.
O gün Yezidin sarayı, zahiri bir görkemliğe sahiplik etmiştir. Etraf, renkli perdelerle süslenmiş, bütün sarayı dolduran baharın kokusu, koltuk üzerinde oturmuş dört yüz Beni Ümeyye büyüklerini sarhoş etmiştir.
Emevi büyüklerinden biri diğerinin kulağına eğilerek „yeni haber var mı?“ diye fısıldamıştır. Nefret verici bir şekilde kahkahayla gülerek şöyle demiştir; „Bana güzel haberler ulaşmıştır. Öyle haberler ki, hatta Halife de ondan habersizdir.“
Ve o sırada, saray hizmetçisinin sesi onun sözlerini bölmüştür. Hizmetçi, giriş kapısının perdesini kenara çekerek yüksek sesle şöyle seslenmiş; „Yaşasın, müslümanların aziz halifesi! Yaşasın islamın keskin kılıcı! Müşrik ve bozguncuları öldüren halifemiz yaşasın!“ ve peşine Yezid, kucağında Pelid Abukays ismindeki maymunla içeriye girmiştir.
Emevi büyükleri, hep beraber ayağa kalkıp, Yezidin önünde eğilmişlerdir. Yezid, münasip sözcüklerle onlara teşekkür etmek istemiş ancak çok sarhoş olduğu için alçak ve abuk-subuk sözler sarf etmiştir. Başıyla işaret ederek o alçaklara oturmalarını işaret edebilmiştir. Yezid, koltuğun üzerinde oturup kendisi için hazırlanmış yiyeceklere bir göz atmıştır. Altın tabaklar, çeşitli yiyeceklerle doluymuş. Yezid, esirleri getirilmeleri için emir vermiştir. Esirlerin yüz renkleri solmuş, çok hüzünlü ve perişan bir haldeymişler. Mecliste hazır bulunanların bir kısmı çok aşağılık insan olmalarına rağmen, utançlarından başlarını aşağı dikmişlerdir.
Kerbela kahramanı Seyyide Zeynep, utanmaz ve aşağılık Yezidin cinayetlerine birini daha eklediğine şahit oluyordu. Yezid, Şehidlerin mübarek başlarının üzerine örtülen örtüyü kaldırmalarını emretmiştir. Sonra elindeki sopayla İmam Hüseyinnin mübarek dişlerine vurarak; „Keşke şimdi Bedirde ölen büyüklerim, burada olsaydı da düşmanlanmızın kılıç ve oklarımızın darbeleriyle nasıl feryad ettiklerini görseydiler“ buyurmuştur. Sevinçle, „ellerine sağlık Yezid“ deseydiler.
Yezid devam edip İmam Hüseyine hakaret etmeyi sürdürürken aniden Seyyide Zeynep‘in gür ve metin sesi sarayı titretmiştir.
Seyyide Zeynep; „Alemlerin rabb-ı olan Allaha şükürler ve Peygamberlerin sonuncusu olan ceddim Muhammede selat ve selam olsun. O kalbi kararmış ve kötü huylu, Allahın emirlerini çiğneyen ayetlerini inkar eden kişilerine cehennemin yakıcı ateşinden başka nasipleri bulunmaz.
Ey Yezid! Zannediyorsun ki bize yeri ve göğü daraltmışsın ve bizi esir ederek şehirlerde dolaştırmakla Allah katında aziz ve saygın olmuşsun? Çok ahmakça bir düşünce içindesin. Bu insanlık dışı hareketin ne sana izzet ve büyüklük kazandırır ne de Allah katında bizim makam, derece ve yakınlığımızı azaltabilir. Yaptığın çirkin amelinden dolayı çok gururlanıyorsun ve zannediyorsun ki bütün mutluluk ve saadeti elde etmiş, bütün dünya senin olmuştur. Biraz kendine gel, cehalet ve sapıklıktan isyan eden nefsinin inadını bırak. Ağır ol… Acaba bu adalet midir ki, senin ailen ve hizmetçilerin perde arkasında olsunlar da Resulullahın kızları esir edilip, erkekleri yanlarında olmadığı halde şehirlerde dolaştırılarak teşhir edilsin?
Ey Yezid! „Bedirde öldürülen büyüklerim olsaydılar da görseydiler!“ diyorsun ve kendini suçlu saymıyorsun, çok büyük bir günah işlediğini düşünmüyorsun. Bu sözlerini cennet gençlerinin efendisinin mübarek dişlerine sopayla vurarak söylüyorsun! Nasıl vurmayasın ki? Bu pak kanları dökerek yer yüzünün parlak yıldızları olan Abdul Muttalib ailesinin yarasına hançer vurdun.!“
Seyyide Zeynep, burada biraz sükut etmiş ve şöyle devam etmiştir
„Ey büyük Allahım! bizim hakkımızı al. Bize zulüm eden, zalimlerden bizim intikamımızı al ve bizim erkeklerimizi öldüren, kanımızı akıtanlara gazabını gönder.“
Seyyide Zeynep, hiddetli konuşmasıyla Yezidin üzerine haykırarak ve kötülüklerini bir bir ortaya koymuştur; „Ey Yezid! Yakında ilahi adalet mahkemesinde yargılanacaksın. Bu cinayetleri işlemeseydim diye arzu edeceksin. Allaha yemin olsun ki ne yaptıysan kendine yaptın, kendi kendini tırmaladın, kendi bedenine yara vurdun. Ey Yezid! Seni bu makam ve koltuğa oturtarak müslümanların boynuna bindirdiler. Yakında anlayacaklardır ki, zalimlerin arasından ne kadar kötü bir zalimi seçmişlerdir.
Ey Muaviyenin oğlu! Yakında göreceksin ki asıl bedbaht, kimsesiz kimdir ve kim kötü bir akibete sahiptir. Ben seni muhatap alacak kadar insan görmüyorum. Şu anda söylediklerim şikayet ve kınamadan ibarettir. Sen elini bizim kanımıza bulaştırıp kahraman erkeklerimizin pak bedenlerini yerde bıraktın. Şimdi bizim esaretimizi ganimet saydınız. Fazla geçmeden bu kötü işi yapanlar bunun bedelini ödeyeceklerdir.
Allah, kendi kullarına zulüm ve eziyet etmez. Biz, ona şikayetimizi bildiriyor ve ona sığınıyoruz. Sen de elinden geldiği kadar bizimle düşmanlık yap, hile ve hakkabazlığa baş vur. Ancak Allaha yemin ederim ki, bizim adımızı silemeyceksin ve bizim vahiy nurumuzu söndüremeyceksin.
Ey Yezid! Bilki senin aklın çok zayıf, görüşlerin ise tutarsızdır. Fazla geçmeden ömrün tamam olacaktır. Etrafındakiler dağılacak ve o zaman Allahın meleği, „Allahının laneti zalimlerin üzerine olsun.“ diye seslenecektir. Allaha hamd ediyorum ki işimizin evvelini saadet ve bağışlanma olarak karar kıldı. Sonumuzu da şahadet ve rahmetle tamamladı. Onun huzurundan şehitlerimize bol sevap ve mükafaat temenni ediyorum. Ümit ediyorum ki bizi onlara layık ve gurur verici temsiciler eylesin. Zira o şefkatli ve bağışlayıcıdır. Allah bize yeter.“
Aşk ile, Selam olsun Hakk dostlarına ve onlara, gönülden bağlı olan yol evlatlarına