İlahi adalet; Allahın zahir ve batın anayasasının ismidir.
Zahiri manası; Her nesnenin kendi yerli yerine konulması, dengeli ve eşit olmasıdır. Kimsenin hakkını ziya etmemek, birinin hakkını bir diğerine vermemek ve kullar arasında ayrım yapmadan adalet içinde yönetmek, insanların hakkını korumak, zulme asla rıza göstermemek, zalime karşı mazlumdan yana tavır almak, ihtiyaç içinde olanlara yardım eli uzatmaktır. Özetlersek bütün canlıların, hukukuna riayet etmektir.
Zahiri alemde olduğu gibi Batın alemde de, ilahi adaletin hakimiyeti söz konusudur. Pir Sultan Abdalın buyurduğu gibi; “Kalsın bizim davamız, ulu divana kalsın”.
Başınıza her ne musibet gelirse, kendi yaptıklarınız yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. Şura Suresi, 30cu ayet.
Ve yine
Size, başkalarına iki katını dokundurduğumuz bir musibet dokununca; “Bu da nerden!” mi dediniz? De ki; “O, sizin özbenliklerinizdendir.” Allah, her şeye kadirdir. Ali Imran Suresi, 165ci ayet.
Ilahi adaleti tebliğ eden, yaşayan ve yaşatan kişi Allahın elçisi olan peygamberlerdir. Elçilik ve Peygamberlik mana olarak; Insanları dünyevi alemde doğru yola davet edip, doğru yolu göstermek, insanların üzerindeki zahir(dünya) ve Batın(ahiret) işleri hakkında Allah ile kullar arasında yapılan elçilik demektir.
Dolayısıyla ilahi emirleri adalet sistemi içinde ilahi irade ile tebliğ etme, yaşama ve yaşatma sorumluluğu ile görevlendirilmiş kişidir. Zaman zaman yoldan çıkan ve sapıtan insanları tanrıya çağırmak, doğru yola davet etmektir.
Inançta zorlama yoktur ve tamamen gönül rızalığına dayalıdır. Peygamberlik, çalışmakla elde edilemez. Allah, kulları arasında uygun bulup seçtiği kimseye verdiği görevdir. Dolayısıyla Islam dini; Insanları kendi iradeleriyle doğru yola çağıran ve Muhammed tarafından insanlara tebliğ edilen ilahi adalet düzenidir.