Dünyevi hayatımızda anne ve baba, insanın en başta hürmet edeceği kutsal iki varlıktır. Onlara hürmette kusur eden, Allaha karşı hürmetsizlik ve kusur etmiş olur. Onları hırpalayan er veya geç olsa da hırpalanmaya maruz kalır. Insan daha küçük bir canlı olarak var olmaya başladığı andan itibaren hep anne ve babanın omuzlarında, onlara bir yük olarak büyür ve gelişir. Dolayısıyla baba ve ne annenin çocuklarına karşı olan şefkatlerinin derinliğini bilmeye, ne de çektikleri sıkıntıların sınırını tesbite imkan vardır.
Anne ve babanın değerini bilip, onları Allahın rahmetine ulaşmaya vesile sayanlar, her iki cihanda Allahın iyi kullarıdırlar. Ama onların varlıklarını soğuk davranışlarla, hareketlerle kendilerine belli edip hayatlarına karşı bıtkınlık gösterenler ise mutsuz, karamsarlı ve bedbaht olurlar. Anne ve babasını razı eden, hoşnut eden, sevindiren, memnun eden, kendisini onlara sevdiren, duasını alan bir kişi Allahı da memnun etmiş olur.
Bir evlat, anne ve babasına hizmet etmeli; Hürmetkar olmalı, gönlünü hoş ve menun edecek tatlı sözler söylemeli, günlük işlerde yardımcı olmalı, nasihatını tutmalıdır. Anne ve baba bizim hükümdarlarımız değildirler onlar, ulu çınarlarımızdır. Bunun böyle olduğunu onları, kaybettiğimiz zaman anlarız. Sonuçta keşke, hayatta olsalardı, böyle olacağını bilseydim gibi laflarla kendi üzüntülerimizi, çaresizliğimizi telefi etmeye çalışırız.
Diyorum ki anne ve babalarımız daha hayatta iseler onlara hürmeti, bir fırsat bilmeliyiz. Böylece onların rızasını ve gönlünü kazanıp evlatlık görevimizi yerine getırmiş oluruz. Hakka göçmüş anne ve babalarımızın mezalarını ziyaret edip bir dua okumayı ihmal etmeyelim.
Anne ve babasının rızasızlığını, bedduasını, lanetini alan bir kimse iflah olmaz. Işi ters gider, hayatı kayar, ruhen huzursuzluktan kurtulmaz. Onun için anne ve babayı kızdırmamaya, onların gönlünü hoş etmeye çalışalım.
Siz, siz olun anne ve babanıza; Sevgi, hürmetinizi ifade edin ve ufak tefek meseleleri büyütmeyin!