Islam dünyası içerisinde Islam anlayışı farklılıkların olduğunu biliyoruz, bu farklılıklar diger Dinler içinde geçerlidir. Farklı yorumlara ve uygulamalara neden olan etkenlerin başında kuşkusuz yaşam bicimleri, gelenekler, kültürler, Din, Dil, sosyal ve siyasal farklılıklar, Farklı çoğrafi koşullar, Ekonomik ortam, çağdaş Bilimsel ve teknolojik gelişmelerde önemli etkenlerdir.
Bu etkenler, bu farklı yorumları ister istemez getireçektir. Muhammed her ne kadarki bu farklılıkları önlemek istediysede engel olamadı. En yakın kabileler arasında bile, bırakın farklılıkları düşmanlıklar doğdu. Farklı inançlar ve düşünceler arasında karşılıklı hoşgörü, saygı ve sevgi ortamını yaratmak, Inancı; ekonomik,ve politik makamlarda değil kendi özlerinde, gönüllerinde taşımak, hem Allahın hem Peygamberlerin hemde insanlığın ve çağımızın emridir ve ibadetlerinde en makbuludür.
Alevilik, Şiiliğin bir kolu mu, yoksa başlı başına bir inanç mı olduğu konusu islam dünyasında tartışılan bir konudur. Aleviliğin ve Şiiliğin Şah Ismail Hatayinin 15. yy kurduğu Safavi Devleti döneminde; hem devlet adamı ve hem de Şahı Merdan Ali şiasına ruhani liderlik yaparak, Alevileri, Şiileri, ve diğer Ehl-i Beyt taraftarlarını Muhammed Ali yolunda yapılandırıp bir vucut yapmıştır.
Şah Ismail Hatayi 17 Temmuz 1487 yılında Erdebil şehrinde nüfuzlu ve tanınmış bir Azerbaycanlı ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Baba tarafından Şeyh Seyfettinnin soyundandır. Şah Ismail Hatayinin babası Şeyh Haydar, dedesi ise Şeyh Cüneyddir. Şah Ismail Hatayi anne tarafından da devrin güclü ve köklü bir ailesine mensuptur. Annesi “Alemşah Begüm” Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasannın kızı, Sultan Yakubun kız kardeşidir. 1501 yılından Azerbaycanda ve 1502 yılından Iranda Safevi Devletinin şahlığını yapmıştır. Şah Ismail Hatayi 1514te Çaldıran Savaşında Osmanlı Yavuz Sultan Selime yenilmiştir. Şah Ismail Hatayi Azerbaycanda iken 23 Mayıs 1524 Hakka yürür ve cenazesi Erdebile götürülür.
Şah Ismail Hatayi, Emevilerin islamiyet anlayışına karşı Şahı Merdan Ali ve Ehl-i Beytin başlattığı mücadeleyi tavizsiz bir şekilde sürdürüyordu. Şah Ismail Hatayi, devlet adına bastırdığı sikkelere (isim, maddeni para, Mühür v.s.) 12 Imamın isimlerini yazmakla yetinmedi. Tüm hutbelerde Şahı Merdan Ali ve Ehl-i Beyte yer verdi. Islamın şartlarından biri olan kelime-i şahadet getirme ifadesinin sonuna, “Aliyyül Veliyullah” (“Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Aliyyül Veliyullah.”) ibaresini getirdi. Bundan, Şahı Merdan Alinin ermişliğine olan önem vurgulanıyordu.
Şah Ismail Hatayi, islam tarihinde Muhammedin soyuna yapılan haksızlıklara karşı amansız bir savaş açmış, Muhammed ve Ehl-i Beytinin en büyük savunucusu olmuştu. Bunun sonunda da islam şovenizmi ve Arap ırkçılığı yapan Emevi ve Abbasi düşmanı kitlelerin büyük desteğini almıştı. Anadoluda da Şah Ismai Hatayiye sempati duyan, Şahı Merdan Ali ve Ehl-i Beyte sevgi ve bağlılık gösteren önemli bir kitle vardı. Osmanlı Imparatorluğu kurulduktan sonra Osmanlı, koyu Sünniliği devlet dini olarak seçip Ehl-i Beyt yanlılarına düşmanca davranmaya başlayınca, İrana ardı arkası kesilmeyen bir Alevi göçü başladı. Bu durum, Yavuz Sultan Selimin Iran seferine kadar devam etti, ondan sonra ise, gizli gizli sürdü.
Şah Ismail Hatayi, bu özelliklerinden başka, iyi bir hatip ve şairdi. “Şah Hatayi” mahlası (Isim-takma isim (l ince okunur) Arapça ma-la) ile şiirler yazan ve bir divanıda olan Şah Ismail Hatayi şiirlerini kolayca anlaşılabilir bir Türkçeyle yazmıştır. Yavuz, Iran seferi ile Şah İsmail Hatayi ve Alevilere önemli bir darbe vurmuştu. Ama Alevi-Sünni meselesi halolmamış, Alevilere karşı bu kez de devlet terörü almış yürümüştü, Anadoluda Osmanlıya karşı, Alevi kökenli başkaldırılar artmıştı.
16. yüzyılda Anadoluda haksızlığa uğrayan yoksul Alevi halkının eli-dili olarak egemenlere karşı militanca mücadele eden Pir Sultan Abdal, padişahın Sivastaki uzantısı Hızır Paşa tarafından idam edildi. Pir Sultan Abdal eşitliği; özgürlüğü ve adaleti savunma konusunda yazdıkları ve yaptıkları ile bugün bile örnek alınması gereken bir düşünür ve eylem adamıdır. Idam sehpasına giderken bile şöyle söylemiştir. „Alınmış abdestim aldırırlarsa, kılınmış namazım kıldırırlarsa, Sizde Şah diyeni öldürürlerse, Ben de bu yayladan Şaha giderim“. Işte Şah İsmail Hatayi ve Anadolu Aleviliği ilişkilerinin temeli kısaca böyle. Şah İsmailden, Pehlevilere ve Humeyniye gelinceye kadar Anadolu Alevileri Irandan çok uzaklaştılar, çok yabancılaştılar.
Bugün ise, artık Şii Humeyni hareketini Anadoluda bir tek Alevi desteklememekte, ona “irtica” olayı olarak kuşku ve korku ile bakmaktadırlar. O halde bu farklılaşma nereden geldi? Şah İsmail Hatayi zamanındaki Şiiliğin, Anadolu Aleviliği ile organik bağları vardı. İkisi de ortak gıdasını tekkelerden alıyordu. Tekkelerde ise sufi tasavvufi eğitim esastı. Şiilik resmi devlet dini olunca iktidar dini oldu. Camileri kedine merkezi üs yaptı. İktidar olmasının sonucu olarak tutuculaştı. Iran Şiiliği 1500lü yıllardan Şah Ismail Hatayi döneminden, 2000 yıllarına, Humeynili yıllara gelinceye kadar çok değişti. Anadolu Aleviliğinden çok uzaklaştı; bu iki eğilim artık birbirini tanıyamaz haldedir.
Bugün Anadolu Aleviliği ile Iran Şiiliğinin, Şahı Merdan Ali ve Ehli Beytine olan saygı ve sevgi dışında ortak bir yanları kalmamıştır. Bu sevgi bile Iran Şiiliğinde eski hoşgörülü, sevecen öğelerden çok uzaklaşmıştır. Anadolu Aleviliği ise, o zamandan beri muhalefet akımı olarak varlığını tüm zor şartlara rağmen sürdürmüştür. Bugün Iranda Anadolu Aleviliği tarzındaki Aleviliği “Ehli Haklar” ve “Ali Allahiler” denen Aleviler sürdürüyorlar. Onlar Şah Ismail Hatayi Aleviliğinin günümüzdeki takipçileridir. Biçimsel bazı farklılıklara rağmen özde Anadolu Aleviliğindeki değeri taşıyorlar.
Anadolu Aleviliği, Iran Şiiliğinin tersine varlığını cami dışında devam ettirmiştir. Camiye girmemiştir. Iran Şiiliği, artık günümüzde temsil etse etse Ortodoks bir Ehli Beyt inancını temsil etmektedir. Yani, Şah Ismail Hatayi ile kıyaslandığında, Humeyni Şiiliği tutucu Şiiliktir. Anadolu Aleviliği ise özgür gelişimini sürdürerek bugünkü hümanist; demokrat, eşitlikçi, özgürlükçü yapısına ulaşmıştır.
Geleneksel olarak, toplumsal haksızlıklara karşı bir başkaldırı akımı olma özelliğini sürdürmektedir. Işte bu yabancılaşmadan dolayıdır ki, Şah Ismail Hatayi dönemini öven, uğrunda idam sehpalarını göze alan Alevi ozanları, önderleri, dededelir Humeyni rejimine tıpkı bir Emevi iktidarı gibi bakmaktadır. Bu bakış daha fazlasıyla Pehlevi şahları içinde de geçerliydi.
Anadolu Alevilerinin Cem ayinlerini bugün de Ulu ozanlarımız; Şah Ismil Hatayinin, Pir Sultan Abdalın, Nesiminin, Fuzulinin Şahı Merdan Ali, 12 İmam ve şahlara ait söyledikleri deyişler süslüyor. Ama Humeyniye karşı en küçük bir sempati yoktur. Birçok Alevi anne-baba herşeyi göze alarak çocuklarının ismini bugün bile, Şah, Şah Ismail, Şahverdi, Şah Hayati, Şah Hanım, Şah Hüseyin, Gülüşah, Şah Ali, Şahı Merdan koyarak Şahı Merdan Ali ve şahlara ilişkin sevgi ve saygısını sürdürüyor. Ama bu insanların hepsi Humeyniye uzak duruyor.
Kısa ve öz olarak, Alevi islam ile Şii islam ortak noktaları; Allahın birliğine, Muhammedin peygamberliğine, Kuran-ı Kerim-in kutsallığına inanmak ve Ehl-i Beyt sevgisidir. Şimdi de inançsal-organik farklar varmı yokmu ona bakalım.
Şii islamla, Alevi islam arasındaki fark
Islamın şartı
Şiilikte; Dinin şartı beştir. Tevhit, Adalet, Nübüvvet, Imamet ve Meaddır. Alevilikte; Altıdır. Velayet inancı eklenir. Bunlar, Usul-i dindir.
Şeriat anlayışı (Dört kapı kırk makam)
Şiilikte; Sadece şeriat vardır ve şeriata bağlı kalınır.
Alevilikte; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Sırr-ı Hakikat olan bu kapıların her birinin 10 makamı vardır. Her can bu dört kapı (Bab-ilim şehrine giren kapı) ve bu dört kapı içinde kırk makamdan geçerek, ruhunu ve benliğini erdemli hale getirerek Kamil Insan olur. Pir Hünkar şöyle der “Kul Tanrıya kırk makamda erer, ulaşır, dost olur.”
Kabe
Şiilikte; Kabe mekke dir.
Alevilikte; Aleviler kabeyi, Hakk evi olan insanın gönlünde ararlar, başka yerlerde degil. Pirimiz Pir Hünkar gerçek kabenin Kamil-i Insan olduğunu, insanın insana ve insanlığa yönelmesi gerektigini söyler.
Zekat
Şiilikte; Zekat tercihen yapılması gereken bir ibadet olarak değil bir zorunluluk olarak görülmektedir. Fakirlere dağıtılmak üzere belirli gelir grubuna sahip insanların gelirinden yaptığı yardım.
Alevilikte; Alevi toplumsal yardımlaşma ve dayanışma konusunda tüm insanlığa örnek oluşturabilecek düzeyde ileri bir ahlaki özelliğe sahiptirler. Gerek cem evlerine yapılan bağışlar ve dağıtılan lokmalar gerekse musahiplik kurumu dolayısıyla gerçekleştirilen sosyal dayanışma Alevi toplumunda yoksulluğu yok denecek kadar azaltan uygulamalardır. Alevi felsefesinde veya inancında canı cana, malı mala katmak anlayışı vardır.
Oruç
Şiilikte; Ramazan orucu vardır. Şiilikte günbatımı, güneşin tam batımı anlamına geldiği için Sünnilerinkine göre bir kaç dakika gecikir. Sahur vardır.
Alevilikte; 1-12 Imamlar orucu, 2-14 Masum-u Pak orucu, 3-Hızır orucu, 48 Perşembe orucu, Fatıma Ana orucu. Alevi oruç erkanında sahur yoktur.
Tasavvuf ve tarikat
Şiilikte; Minhaç (aydınlık yol) yani tasavvuf ve tarikat yoktur.
Alevilikte; Alevilik, Minhaç ve erkan, yani tasavvufi yoludur (Aydınlık yoludur).
Dini önderlik
Şiilikte; Hoca, imam ve mufti vardır.
Alevilikte; Mürşid, Pir, Rehber vardır.
Ikrar ve biat
Şiilikte; Ikrar ve biat yoktur. sadece tanıklık ve bağlılık vardır.,
Alevilikte; Ikrar, biat ve teslimiyet vardır.
Ibadet erkanı
Şiilikte; Zikir, semah ve müzik ibadete sokulmaz..
Alevilikte; Bunlar ibadetin temel öğeleridir-ilkeleridir.
Dara durma (Teslim olmak)
Şiilikte; Dar ilkesi yoktur.
Alevilikte; Darağacı, zor kötü günler görmek, dar-ı Mansur cem meydanı, özünü dara çekmek, özeleştiri, mahkeme edilmek, ikrarını tazelemek, yola bağlanmak vardır.
Müsahiplik erkanı
Şiilikte; Musahip olma koşulu yoktur.
Alevilikte; Musahiplik Alevi inancının en önemli kurumlarından biridir. Musahipliğin temeli dayanışma ve paylaşmaya dayanır. Musahipler arasında ayrı gayrı bulunmaz. Tasavvuf deyimiyle “musahiplikte, yarin al yanağından gayrı her şey ortakdır”. Diğer bir deyimiyle “musahip musahibini ateşten alandır”. Musahiplik zordur, zor olduğu kadar da şereflidir.
Müta nikahı veya Muta nikahı
Şiilikte; Muta nikahı (Muta nikahında, erkek ve kadın belirli bir süre ve ücret karşılığında anlaşırlar.) evlilikleri kabul edilir.
Alevilikte; Muta nikahının varlığı kabul edilmez. Genellikle tek eşliliği kabul eder.
Boşamak ve boşanmak
Şiilikte; Boşamak vardır.
Alevilikte; “Boşanmak” vardır ama “boşamak” diye bir kelime yoktur.
Alevi ve Şii ortak noktaları; Allahın birliğine, Muhammedin peygamberliğine, Kuran-ı Kerim-in kutsallığına inanmak ve Ehl-i Beyt sevgisidir. Başka inançsal organik bir bağı yoktur. Alevilik; Islami tasavvufa dayanır. Şiilik ise; Islami şeriatta dayanır.