Alevilik, Hakk Muhammed Ali yoludur, insanlığın yoludur.
Alevilerin kendilerini Caferilikle ifade etmeleri; Tarihi dayatmalar, sindirmeler, fetvalar, baskılar ve bu baskılardan, verilen fetvalardan kurtulmak, inançlarını devam ettirebilme adına ve aynı zamanda Aleviler, sünni kesimin kendilerini geçmişteki bazı din bilginlerine bağlı olarak “Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli” olarak tanımlamalarına karşın, onlar da kendilerine On Iki Imamların altıncısı olan İmam Cafer-i Sadıkı temel almışlardır.
Dolayısıyla sünni çoğunluk karşısında kendilerini, Caferiler olarak ifade etmişlerdir. Ancak bu Caferilik, günümüzdeki Iran Şiileri doğrultusunda kurgulanmış olan Caferilik ile organik olarak uzaktan yakından hiç bir alakası yoktur. Ortak yanları, sadece Hakk Muhammed Ali ile Ehli Beyt sevgisi ve saygısıdır.
Bazı canlarımız biz, İmam Cafer-i Sadık mezhebindeniz diyorlar.
Mezhebin manası; Bir dinin, inancın, görüş ve anlayış ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarından her biri. Yani bölünme, parçalanma.
Bazı örnekler verecek olursa…
Hıristiyanlıkta; Katolik, Ortodoks ve Protestanlık…
Yahudilerde; Hasidiler, Ferisiler, Sadukiler, vs….
Islamda; Aleviler, Şiiler ve Sünniler…
Dolayısıyla İmam Cafer-i Sadık mezhebindeniz deyimi, Tarihten kaynaklanan bir çok tepkilerden ortaya çıkmış bir deyimdir. Aynı zamanda bu deyimin, yanlış olduğu da kabul ediliyor. Çünkü yol birdir.
On Iki Imamlar‘dan hiç biri, kendi ebu ceddinin yoluna muhallefet etmemişlerdir. Her Imam; „Biz ceddimizin yolunu sürüyoruz, izinde yürüyoruz“ demişlerdir. En net örnek İmam Hüseyinin, Kerbelada söylediği hadistir. İmam Hüseyin; „Ben yezide biat etsem, ebu ceddime ihanet etmiş olurum, Nefsime uysam, babamın insanlık alemi için verdiği mücadeleye ihanet etmiş olurum“ demiştir. İmam Hasan yine aynı keza.
Mezhep konusunda, Ulu Ozan Nesiminin açık ve net cevabı…
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır.
Çağırma meclis-i riyaya bizi,
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır.
Bizim söyleyecek sözümüz vardır.
Biz müftü bilmeyiz fetva bilmeyiz,
Kıl ü kal bilmeyiz ifta bilmeyiz,
Hakikat bahsinde hata bilmeyiz,
Şah-ı Merdan gibi ulumuz vardır.
Bizim söyleyecek sözümüz vardır.
Bizlerden bekleme züht ü ibadet,
Tutmuşuz evvelden rah-ı selamet,
Tevella olmaktır bize alamet,
Sanma ki sağımız solumuz vardır.
Bizim söyleyecek sözümüz vardır.
Ey zahit surete tapma hakkı bul,
Şah-ı velayete olmuşuz hep kul,
Hakikat şehrinden geçer bize yol,
Başka şey bilmeyiz Alimiz vardır.
Bizim söyleyecek sözümüz vardır.
Nesimi esrarı fas etme sakın,
Ne bilsin ham ervah libasın Hakkın,
Hakkı bilmeyene Hakk olmaz yakın,
Bizim Hakk katında elimiz vardır.
Bizim söyleyecek sözümüz vardır.
Bu gerçeklerden yola çıkarak Muhammed Mustafa, “Size iki emanetimi bırakıyorum. Biri „Ehli Beytim diğeri ise Kuran-ımdır. Onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız ” yerine size mezhepler bırakıyorum, mezheplerime sarılın demiş olacaktı.
Ve yine Muhammed mustafa; “Ehli Beytim, nuhun gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, uzak duran boğulup helak olur” yerine mezheplere işaret edip, onlara yapışın diyebilirdi. Bu gibi daha çok örnekler sıralamak mümkündür.
Görüldüğü gibi Muhammed Mustafa mezheplere değil, kendi Ehli Beytine uyulmasını buyurmuştur.
Imam Cafer-i Sadık, 765de Hakka yürüyen büyük bir ilim ve bilim düşünürdür. O, Hanefi mezhebinin kurucusu sayılan Ebu Azama da hocalık yapmıştır. Işte İmam Cafer-i Sadık, Alevilere mezhep kurucusu adı olmuştur.
Sorma be birader mezhebimizi,
Biz, mezheb bilmeyiz yolumuz vardır.
Seyyid Nesimi
Ulu Ozan Seyyid Nesiminin de belirttiği gibi Alevilik, bir yoldur fakat mezhep değildir. Dolayısıyla Caferilik, sembolik bir isim ve adlandırmadan ibarettir.
Sonuç itibariyle bir yol vardır, o da Muhammed Ali yoludur. Muhammed Ali yolu, insanlığın yoludur. Sevgi, barış, hoşgörü ve gönül yoludur fakat mezhep değildir.