Bu yılda Hişam bin Abdülmelik Halidi bütün görevlerinden azletti. Bu azil ve sebebinde tarihçiler ihtilaf etmişlerdir.
Ferruh Ebu-Müsenna Rümman nehri kenarında Hişam bin Abdülmelikin gelir getiren arazilerinin idaresiyle görevlendirilmişti. Halid FerrUhun burada bulunmasını hazmedemez, Hayyan Nabatiye Hişama gidip burası için Ferruhtan daha fazla ücret teklif etmesini söyler. Hayyan Halidin dediğini yapar ve gelir getiren arazilerin idaresini üzerine alır; fakat Halid Hayyana karşı daha çok hazımsızlık gösterir ve eziyet etmeğe başlar. Hayyan: “Bana eziyet etme, beni bu duruma sen getirdin.” derse de, Halid eziyet etmeye devam eder, hatta Hayyanın yanına gelip sulama kanallarını yıkar. Hayyan Hişama giderek Halidin yaptıklarını haber verir. Hişam durumu kontrol etmek üzere bir adam gönderir. Hayyan, Hişamın hizmetçilerinden birine:
“Söyleyeceğim sözleri Hişamın duyacağı bir yerde söylersen, sana bin dinar vereceğim.” der. Adam: “Parayı hemen ver, istediğini söyleyeyim.” diye cevap verir. Hayyan bunun üzerine bin dinar vererek: “Hişamın çocuklarından birini ağlatacaksın ve şöyle diyeceksin: Sus, sanki sen geliri on üç milyon olan Halid Kasrinin oğlusun.” Hizmetçi Hayyanın dediği şekilde hareket etti ve bunu Hişam duydu, Hayyanı çağırtarak Halidin gelirini sordu. Hayyan: “On üç milyon.” diye cevap verince bu Hişamı etkiledi.
Bir rivayete göre Halidin geliri yirmi bin dinardır. Irakta bir takım su kanalları açtırmıştır. Halid Nehri ve Baciri, Tarınana, Mübarek, Cami, Küre, SabUr, Sulh nehirleri gibi. Çok zaman: “Ben mazlumum, ayağımın altında olanlar bana aittir.” derdi. Bununla Ömerin Bedleye Sevadın dörtte birini vermesini kastediyordu.
Uryan bin Heysem ve Bilal bin Ebi Bürde dilediğini alması için emlakini Hişama arzetmesini teklif ettiler ve Hişamın buna razı olacağına garanti verdiler, fakat Hişamın Halide karşı tavrını değiştirdiğini öğrendiler. Halid bunların tekliflerine olumlu cevap vermedi. Ayrıca Hişama Halidin oğluna: “Sen Mesleme bin Hişamdan aşağı değilsin.” dediği haber verildi.
Amı bin Said bin As soyundan biri Halidin huzuruna çıkarak ağır bir şekilde konuştu ve Hişama bir mektup yazarak Halidi şikayet etti. Hişam, Halide yazdığı mektupta Onu kınamış, kötülemiş ve yaya olarak kapısına kadar gelerek kendisinin rızasını istemesini emretmişti. Halid, Hişamı zikrediyor ve: “Eyaptal kadının oğlu!” diyordu. Yine hutbe okuyol ve: “Siz benim fıyatları yükselttiğimi iddia ediyorsunuz. Allahın laneti fiyatlarınızı yükseltene olsun.” diyordu.
Hişam, HlUide yine bir mektup yazarak Emirül-Mümininin ürünleri satılmadan kendi ürünlerini satmamasını istemiştir. Halid oğluna: “Emirüı Müminin sana muhtaç olursa, senin halin nice olur?” diyordu. Bütün bunlar Hişamın kulağına gitti. Yine Halidin, Irakta valilik etmeyi küçümsediğini de işitti. Hişam Halide bir mektup yazarak: “Ey Halid! (Ey Halidin annesinin oğlu) Senin, Irak Valiliği benim için bir şeref değildir. dediğini işittim. Ey ibnÜI-Lahna! Irak Valiliği senin için nasıl şeref olmaz? Halbuki sen zelil ve ayrıca az olan Berile soyundansın. Vallahi, öyle sanıyorum ki, sana ilk gelen küçük bir Kureyşli ellerini boynuna bağlayacaktır.” dedi.
Halid hakkında hoşuna gitmeyen şeyler duymağa devam etti ve sonunda azletmeğe karar verdi, fakat bunu gizli tuttu. Yemende bulunan Yusuf bin Ömere yazarak kendisini vali tayin ettiğini bildirip otuz arkadaşıyla Iraka gelmesini emretti. Yusuf Kufeye doğru hareket ederek Kufe yakınlarında istirahat için konakladı. Halidin Küfedeki halifesi Tarık oğlunu sünnet ettirmiş, ona mal ve elbiselerden başka bin kadar erkek ve kadın hizmetçi hediye edilmişti. Iraktan bir kaç laşi Yusufa rastlamış ve kim olduklarını, nereye gittiklerini sormuştu, Yusuf da bazı yerlere uğramak niyetinde olduklarını sö)lemişti. Bu kişiler Tarıkın yanına gelerek Yusuf ve arkadaşlarını haber verip onların Haricilerden olduklarını söyleyerek onları öldürmesini istediler. Yusuf Sakif evlerine doğru yürüdü. Kendilerine kim oldukları soruldu, fakat durumlarını gizlediler. Yusuf orada bulunan Mudarlıları toplattırdı, fecir vakti mescide girdiler. Müezzine ezan okutturup namazı kıldırttı, sonra Tarık ve Halid;; adam göndererek onları yakalattı. Artık kazanlar kaynıyordu.
Başka bir rivayete göre, Hişam Yusufu Iraka tayin etmek istemiş bunu gizli tutmuştur. CÜndeb (mevla Yusuf) Hişama Yusufun mektubunu getirmiş, Hişam bu mektubu okuyunca Divan işlerine bakan Salim bin Anbeseye: “Ona kendi lisarunla cevap yaz ve mektubu bana getir.” demişti. Hişam kendi el yazısıyla küçÜk bir mektup (pusula) yazarak Yusuftan Iraka gitmesini istedi. Salim yazdığı mektubu Hişama getirince Hişam kendi yazdığı mektubu bu mektubun arasına koyarak mühÜrledi, sonra Yusufun elçisini dövdürüp elbiselerini yırttıktan sonra mektubu verip gönderdi. Salimin halifesi olan Beşir bin Ebi Talha bundan şüphelendi ve: “Bu bir hiledir. Hişam Yusufu Iraka tayin etti.” diyerek” Salimin Iraktaki halifesi iyaza mektup yazdı ve: “Ehlin sana Yemen elbisesi gönderiyor, elbise sana gelince giy ve Allaha hamdet, sonra da bunu Tarıka haber ver.” dedi. iyaz bu durumu mektupla Tanka bildirdi.
Fakat daha sonra Beşir mektubu yazdığına pişman olarak iyaza ikinci bir mektup yazdı ve: “Ehlin sana elbise göndermekten vazgeçti.” dedi. iyaz da bunu ikinci bir mektupla Tanka bildirdi. Tarık: “Asıl haber birinci mektuptadır , fakat Beşir haberin ortaya çıkmasından korkarak pişman oldu.” dedi.
Tarık, Kufeden hareket ederek Vasıfta bulunan Halidin yanına gitmek için yola çıktı. Halidin hacipliğini yapan ve divanlanna bakan Davud Beridi nmkı görerek Halide haber verdi. Halid Tankın gelmesine izin verdi, huzuruna çıkınca da: “Seni izinsiz buralara getiren nedir?” diye sordu. Tank: “Hata ettiğim bir durum… Emire kardeşinin ölümünden dolayı mektup yazarak taziyetlerimi bildirmiştim. Halbuki ona yÜrÜyerek gelmem gerekiyordu. ” dedi. Halid bu sözlerden mütehassıs olarak ağladı ve Tarıka hemen işinin başına dönmesini emretti. Davud oradan ayrılınca Tanka durumu anlatarak görüşÜnü sordu. Tarık hemen Emirül-Mümininin yanına giderek kendisi hakkında duyduğu şeylerden dolayı özÜr dilemesini istedi. Halid bunu izinsiz yapamayacağını söyledi. Sonra aralarında şöyle bir konuşma oldu:
Tarık: – O zaman beni gönder, senin için izin alayım.
Halid: – Bu da olmaz.
Tarık: – Ben gidip bu senelerde olan şeylerin hepsini Müminlerin emirine tazmin edeyim ve Onun ahdini (seni yeniden tayin emrini) getireyim.
Halid: – Bunun meblağı ne kadar?
Tarık: – Yüz milyon.
Halid: – Ben bunu nereden alayım, on milyon dirhem bile bulamam.
Tarık: – Bunun yükünü ben, falan ve falanca çekeriz.
Halid: – Ben onlara bir şey verip de geri dönersem, bu bana yakışmaz, alçak biri olurum.
Tarık: – Nimetin senin ve bizim üzerimizde devam etmesi ve mallarımızla sürülmemiz bizi bu mallardan dolayı hesaba çekecek birinin gelmesinden dalıa iyidir. Bu mallar Küfeliler yanındadır, bu malları yemek için katledilmeınizi beklemektedirler.
Halid bundan da kaçındı. Tarık ağlayarak veda etti ve: “Bu dünyada karşılaşacağımız şeylerin sonuncusudur.” diyerek Küfeye gitti. Halid de Cuınmeye gitti.
Yusufun Hişama gönderdiği elçi geri dönüp Yemende Yusufun yanına geldi ve: “Emirül-Müminin kızgın, beni dövdü, mektubuna cevap bile yazmadı. işte Divan Başkanı Salimin mektubu!” dedi.
Yusuf, Hişamın el yazısıyla yazıp kendine Irak Valisi olduğunu bildiren mektubunu okudu. Mektupta ayrıca, ibnun-Nasraniyye (Halid) ve arkadaşlarına kızgınlığı geçinceye kadar işkence etmesini emrediyordu. Yusuf bir kılavuz alıp ve oğlu Saiti Yemene halife bırakarak aynı gün hareket etti. 120 senesinin Cemaziyülahir ayında Küfeye geldi ve Necefde konakladı. Azatlısı Keysanı göndererek: “Git Tarıkı al, gel. Eğer zorluk çıkarmadan gelirse ata bindir, gelmekte direnirse sürüyerek getir.” dedi.
Keysan Hireye gelip ora halkının seyyidi Abdülmesihi de yanına alarak Tarıka gitti ve Ona: “YusufIraka vali olarak geldi, seni istiyor.” dedi. Tarık Keysana: “Eğer Emir mal isteseydi, istediğini verirdim.” diye karşılık verdi. Keysan Tarıkı alarak Yusuf bin Ömerin yanına yöneldi. Hirede Tarıkı iyice dövdü. Beş yüz kırbaç vurduğu söylenir. Küfeye geldiklerinde Ata b. Mukaddemi Cuınmede bulunan Halide gönderdi. Ata önce Halidin hacihine geldi ve: “Ebu-Heysemin yanına girmem için izin al.” deyip yüz rengi değişmiş olarak Halidin huzuruna çıktı. Halid: “Neyin var?” diye sordu. Ata:
“iyilik.” deyince Halid: “Senin yanında iyilik olmaz!” diye karşılık verdi. Ata da bunun üzerine: “Ebul-Heysemle görüşmek üzere izin istiyorum.” dedi.
Halidin buna izin verilmesini istemesi üzerine Ata Ebu-Heysemin huzuruna çıktı ve “Veylü ümmiha sahiliatün.” dedi ve sonra Onu yakalayarak hapsetti. Eban bin Velid ve arkadaşları dokuz milyon karşılığında bunu ondan kurtardılar.
Yusufa: “Şayet böyle bir şey yapmasaydın Ondan yüz milyon alabilirdin. ” denilince Yusuf pişman oldu ve: “Artık susuyorum; ne eman veririm, ne de dönerim.” dedi.
Halidin arkadaşları kendisine haber verdiler, bunun üzerine: “Hata etmişsiniz, onu alacağından emin değilim.” diyerek geri döndü. Bunlar da geri dönerek Halidin razı olmadığını haber verdiler. Yusuf: “Demek döndünüz.” dedi. Onlar: “Evet.” deyince de: “Vallahi, ne onun benzerine, ne de iki misline razı olurum, bundan daha fazla alırım.” dedi. (Yüz bin dirhem aldığı söylenir.)
Yusuf Bilal bin Ebi Bürdeye birini göndererek Onu yakalattı. Bilal Küfede bir ev almış, fakat henüz içine yerleşmemişti. Yusuf, Bilali kelepçeleterek bu eve getirmiş ve burasını hapishane yapmıştır.
Halid Haşimllerle ilişkiyi kesmiyor ve onlara iyilik ediyordu. Muhammed bin Abdullah bin Amr bin Osman bin Aftan Halide gelerek kendine yardımcı olmasını istedi, fakat umduğunu bulamadı ve şöyle dedi: “Ziyaret sadece Haşimller içindir. Bundan bize ait olan ise, Aliye lanet etmektir.” Halid bu sözleri duyunca: “isteseydi Osman için bir şeyler yapardık.” dedi.
Halid 105 senesinin Şevval ayında vali olmuş ve 120 senesinin Cemaziyülevvel ayında azledilmiştir.
Yusufun Irak Valisi bulunduğu sırada islam zelil olmuştur. Bu konuda hükmü zimmet ehli veriyordu.
Yahya bin Nevfel bu durumu şöyle dile getirmiştir: Yusuf bize geldiğinde zekatımızı şirk ehli alıyordu ve açığa vurduğumuz veya gizlediğimiz şeylerde onlar bizim hakimlerimiz idi.
Yusuf gelince yeryüzü aydınlandı, hatta bütün vadiler nuriandı; Ve hatta insanlar arasında adaleti apaçık gördük, halbuki bundan önce pek görünmezdi.
Halife bize iyi niyetle düşmana açık verecek birini gönderdi; Ateşe düşüp yardım isteyen birine ateşle yardım etmek gibi.
Yusufta birbirine zıt haller vardı. Namazını mescitte uzun uzun kılar, dostlarını ve yakınlarını gözetildi. Yumuşak dilli, mütevazı, çok dua ve tazarru eden biri idi. Sabah namazını kılar, Duha namazını kılıncaya kadar kimseyle konuşmazdı. Kuran okur, Allaha yakarırdı. Şiir ve edebiyattan da anlardı. Çok ağır ceza verir ve insanları dövdürmekte aşırıya giderdi. Yeni yapılmış elbiseyi alır, tırnağını Üzerinde gezdirirdi. Eğer tırnağı takılırsa elbiseyi dikeni döver, bazen de elini kestirildi. Ahmak biri idi. Bir gün kendisine bir elbise getirilmiş, katibine: “Bu elbise hakkında ne dersin?” diye sormuştu. Katip:
“Evlerin biraz daha küçük yapılması gerekirdi.” deyince, Yusuf elbiseyi dokuyana dönerele “Doğru söyledi ey ibnül-Lahna!” demiş, kumaşi dokuyan da: “Biz bunu daha iyi biliriz.” diye cevap vermişti. Yusuf bu defa da katibine:
“O doğru söyledi, ey ibnül-Lahna!” demiş, katibi de: “Bu adam senede bir ya da iki elbise yapar, halbuki benim elimden böyle yüzlerce elbise geçer.” diye karşılıkta bulunmuştu. Bunun Üzerine Yusuf tekrar elbiseyi dokuyana dönerek: “O doğnı söyledi ey ibnül-Lahna!” demişti.
Bu şekilde bir onu bir öbürünü yalanladı, sonra elbisedeki beytleri (evleri) saydıldı ve elbisenin bir tarafından bir ev eksik olduğunu görerek elbiseyi dokuyana yüz kırbaç vurdurdu.
Anlatıldığına göre, Yusuf bir gün sefere çıkacağı sırada cariyelerini yanına çağırtarak içlerinden birine: “Benimle sefere çıkar mısın?” diye sormuştu. Cariye: “Evet.” deyince: “Ey kötü kadın! Sen birleşmeyi sevdiğin için böyle söylüyorsun.” diyerek boynunu vurdurmuş, sonra başka bir cariyeye: “Sen ne diyorsun?” diye sormuş, o da: “Ben çocuğumla kalayım.” deyince de: “Ey kötü kadın! Bunu benden ayrılmak için söylüyorsun.” diyerek bunun da boynunu vurdurmuş, üçüncÜ cariyeye: “Sen ne dersin?” diye sormuş, bu da:
“Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. iki cariyeden birinin dediğini söylesem, sonumun ne olacağı belli olmaz.” deyince: “Ey Lahna (sünnetsiz kadın)! Benimle mÜnakaşa mı ediyorsun?” diyerek bunun da boynunu vurdurmuştur.
Kısa boylu, bÜyük sakallı biriydi. Kesip giymek için uzun elbise getiriirdi. Eğer terzi: “Biçme işleminden artanlar bize yeter.” derse, bu Yusufun hoşuna giderdi. Terziler Yusuf için uzun elbiseler biçerler, gerekeni alırlarch. Bir de Yusufa: “Bu elbise sana yeterli gelmedi.” derlerse Yusuf iyice hoşnuolurdu.
Bu konuda Yusuf hakkında çok ilginç şeyler vardır. Mesela bir gib katibine: “Neyin var?” diye sormuş, katip: “Azı dişimden şikayetim var.” diye cevap vermişti. Yusuf bunun üzerine bu dişi çekmek üzere yanında başka bir diş ile bir haccam (kan alıcı) getirtmişti.