Halid bin Abdullah, kardeşi Esedi Horasana emir tayin etti. Esed Horasana geldiği sırada Müslim Ferganada savaşlarına devam ediyordu. Esed nehri geçmek üzere gelince EmÜıde gemilerin başında bulunan Eşheb bin Ubeyd Temimi: “Benim görevim buradan kimseyi geçirmemek” diyerek Ona engeloldu. Esed mal, para teklif ettiyse de geçmeğe muvaffak olamadı. Sonunda emir olduğunu söyleyince geçmelerine müsaade etti. Esed sonra şöyle dedi: “Bunu iyi tanıyınız; ta ki buna emniyetimiz konusunda teşekkür edelim.”
Esed Suğda geldi ve Merc denilen yerde konakladı. Semerkand Valisi Ham bin Ham idi. Haru halk ile birlikte Esedi karşılamağa çıktı. Esedi taş üzerinde gören halk bunu uğursuzluk sayarak: “Bu adamda hayır yok.” dediler. Esed Semerkanda girince Abdurrahman bin Nuaymın orduya komuta konusundaki ahdini iki kişiyle gönderdi. Bu şahıslar Abdurrahmanı bulup bu ahdi teslim ettiler. Sonra Abdurrahman şu ahdi Müslime getirdi. Müslim:
“Seman ve maten” diyerek teslimiyet gösterdi. Abdurrahman Müslim de yanında olduğu halde hareket etti. Bunlar Semerkandda Esedin yanına geldiler. Esed Haruyi Semerkanddaki görevinden azlederek yerine Hasen bin Ebi Amaratta Kindiyi geçirdi.
Hasana: “Türkler yedi bin kişiyle üzerine geliyorlar.” denildi. “Biz haraç vermedik, onları ülkelerinde yenen ve köleleştiren bizleriz. Bununla beraber sizleri onlara yaklaştıracağım, atlarınızın yelelerini onların atlarıyla bir araya getireceğim.” dedi ve arkasından onlara küfrederek bedduada bulundu. Sonra yavaş hareketle üzerlerine yürüyüp bir baskın yaparak kayıp vermeden geri çekildiler. Sabit Kutneyi Semerkandda kendi yerine bıraktı, Halka bir hutbe okuyacakken şaşırıp konuşacak bir şey bulamadı ve: “Allaha ve Resulüne itaat eden dalalete sapmıştır.” deyip sustu, ardından tek kelime bile söylemedi. Daha sonra şöyle dedi:
Her ne kadar şu anda aranızda konuşamıyorsam da,
Siz bir de benim harbin kızıştığı sırada kılıcı nasıl konuşturduğumu görün.
Bu sözü üzerine kendisine şöyle denildi: “Minberde de böyle konuşabilsen en iyi hatip sen olursun. ”
Hacibui-Pil Yeşkuri Hasanı ayıplayarak şöyle demiştir:
Ey EbuL-Ala! Sen cuma günü bÜyük bir sıkıntıyla karşılaştın; Konuşmak istiyorsun, fakat dilini eğip büküyorsun.
Yüksek bir dağın tepesinden ayağı kayıp yuvarlanan biri gibi, insanlar gözlerini sana dikince yutkunmaya başladın.