Kuteybe bin Müslim el-Bahili bu yıl içerisinde, Horasanda katledilmiştir. Öldürülme sebebi şudur:
Velid bin Abdülmelik kardeşi Süleymanı veliahtlıktan alıp yerine oğlu Abdülazizi getirmeyi istemiş, daha önce de zikredildiği gibi Haccik ve Kuteybe bunu kabul etmişti. Velidin ölmesiyle Süleyman halife olunca Kuteybeden biraz çekindi. Kuteybe de Süleymanın Yezid bin Mühellebi Horasana vali yapmasından korkuyordu. Kuteybe Süleymana hilafetini tebrik için bir mektup yazdı. Bu mektupta kendi önemini, Abdülmelike olan bağlılığım, kendisini Horasandaki görevinden azletmediği takdirde aynı bağlılığı kendisi için de sürdüreceğini dile getiriyordu. Yazdığı ikinci mektupta, yaptığı fetihlerden, Acem meliklerinin gözündeki değerinden, gücünden, onların içerisine nasıl korku düşürdüğünden bahsediyor ve Mühelleb aşiretini kötüleyerek, Horasana Yezidi tayin etmesi halinde Ona baş kaldıracağından bahsediyordu. Kuteybe üçüncü bir mektup daha yazarak, bunda da kendisine baş kaldırdığından, hilafetini kabul etmediğinden bahsediyordu.
Bu üç mektubu Bahile soyundan bir adamla Süleymana gönderdi ve: “ilk mektubu önce ver. Eğer Yezid yanındaysa ve mektubu okuduktan sonra Ona verirse, ikinci mektubu ver. Eğer yine Aynı şekilde davramrsa bu defa üçüncü mektubu ver. Fakat birinci mektubu okuyup Yezide vermezse, diğer iki mektubu verme.” diye tembih etti.
Kuteybenin elçisi geldi, Süleymanın huzuruna çıktı. O sırada Yezid de Süleymanın yanında hazır bulunuyordu. Elçi Kuteybenin yazdığı ilk mektubu verdi. Süleyman mektubu okuyup Yezide verdi. Elçi ikinci mektubu sundu. Süleyman bunu da okuyup Yezide verdi. Elçi bu defa üçüncü mektubu verdi.
Bunu okuyunca Süleymanın rengi birden bire değişti ve mektubu elinde sıkı sıkıya tuttu.
Denildiğine göre bu üçüncü mektupta şunlar yazılıydı:
“Eğer beni görevimde bırakmazsan ve teminat vermezsen, seni hilafetten azlederim, sana isyan eder ve pek çok insanı sana karşı kışkırtınm.”
Süleyman, Kuteybenin elçisinin konuk edilmesini emretti ve geceleyin yanına giderek çok dinar ve Kuteybeyi Horasanda bırakacağına dair bir ahit verdi. Ertesi gün durumu Kuteybeye iletmek üzere elçinin yanına ke!ldi elçisini kattı ve yola çıkardı. Hulvana vardıklarında Kuteybenin isyan ettiği haberini aldılar ve Süleymanın elçisi geri döndü.
Kuteybe, Süleymana baş kaldıracağı zaman kardeşleriyle istişare etmişti. Kardeşi Abdurrahman: “Bir grup teşkil et ve kendilerinden çekindiğin kimseleri bu grup arasında Merve gönder, sen de Semerkanda kadar git, yanında bulunanlara: Kalmak isteyenler kalsın, geri dönmek isteyenler mecbur tutulmayacak de; bu suretle yanında samimi olanlar kalacak ve kimse sana karşı görüş beyan etmeyecektir.” dedi.
Diğer kardeşi Abdullah: “Süleymanı azlet, sana karşı iki adam karşı çıkmaz.” dedi. Kuteybe, Süleymanı azletti ve insanları bu görüşüne katılmağa davet etti. Onlar üzerindeki iyi tesirinden, yaptığı iyi işlerden ve kendisinden öncekilerin kötü tesirlerinden bahsetti; fakat kimse, Kuteybenin bu davetini kabul etmedi. Kuteybe buna çok kızdı ve şöyle dedi:
“Sizin yardım ettiğiniz kimseyi Allah yüceltmesin. Sizler boynuzunu kırdığınız bir keçi etrafında toplanıyorsunuz. Ey düşük insanlar! Size yüce insanlar demiyorum. Adi sadakalar! Sizi her tarafta zekat develerinin toplandığı gibi topladım.
Ey Bekir bin Vailin kabilesi! Ey yalancı, cimri ve kibirli insanlar! iki gününüzün hangisiyle iftihar ediyorsunuz? Savaş günlerinizle mi, barış günlerinizle mi?
Ey Müseylemenin dostları! Ey Zemimoğulları! Temimoğulları demiyorum.
Ey zulüm ehli! Ey yemek, içmek ve eğlenceden başka bir şey bilmeyen güruh! Sizler ihanete cahiliyede keysan (hiyanet) derdiniz.
Ey Secahın dostları; ey Abdülkays Kabilesi! Atların yularını hurma aşılamağa değiştiniz, savaşı bırakıp çiftçilikle uğraşmayı tercih ettiniz.
Ey Ezd soyu! Gemi iplerini atların yularlarına değiştiniz. Bu, islamda bir bid attir. Çölde oturanlara Allah lanet etsin.
Ey iki şehrin birikintileri! Sizi Şili ve Kaysarem otlaklarından topladım.
ineklere ve eşeklere biniyordunuz, yani dünyadan haberiniz yoktu. Vallahi ben babasının oğluyum ve kardeşinin kardeşiyim. Vallahi sizi esir bağlar gibi dürer, bağlarım. Bitkinin etrafında aslan sesi var, büyük bir kargaşa çıkacak.
Ey Horasanlılar! Valiniz kim biliyor musunuz? Valiniz Yezid bin Mervandır. Ben size gelip sizi üstün yapan, muzaffer eden bir kumandan gibiyim. Gerçeklerden uzak olan maksadınızı söyleyin. Şam ehli avlularınıza kadar yayılsın.
Ey Horasanlılar! Nesebimi araştırınız; annemin Iraklı olduğunu, benim de Irakta doğduğumu, din ve görüş bakımından Iraklı olduğumu görürsünüz. Sizler görmüş olduğunuz afiyet ve emniyet içinde sabahladınız, Allah size pek çok ülkenin kapılarını açtı ve sizi küçük düşmekten korudu. Bir kadın, izin belgesi olmaksızın, hiç bir tehlikeyle karşılaşmadan Belhe kadar gidebilir. Bu afiyet ve emniyete karşılık Allaha hamdedin.”
Kuteybe bu konuşmadan sonra evine geldi. Ailesi yanına gelerek: “Seni bugünkü gibi hiç görmemiştik. ” dediler ve bu tutumu yüzünden kendisini tenkit ettiler. Kuteybe: “Söylediklerimi kimse kabul etmeyince hiddetlendim, ne söylediğimi bilmiyorum.” diye karşılık verdi. Halk da bu duruma kızdı ve Süleymanın azlini iyi görmedi. Aksine Kuteybeyi azletmeğe ve Ona karşı çıkmağa karar verdiler.
ilk konuşan Ezdliler oldu. Hudayn bin Münzire gelerek: “Bu (Kuteybe) bizi halifeyi azletmeğe çağırıyor. Bunda din ve dünya için fesat var. Üstelik bize de ağır konuştu, ne yapmayı uygun görüyorsunuz?” dediler. Hudayn:
“Horasanda Mudar soyu fazladır, fakat Temim soyu daha kalabalıktır. Bunlar Horasanın süvarileridir. Bu işin Mudarlılar dışında birisine gitmesine razı olmazlar. Onları Horasandan çıkaracaksanız, Kuteybeye yardım edin.” diye karşılık verdi. Gelenler Hudaynın bu görüşünü kabul ettiler ve: “Peki Temim soyundan kimi uygun görüyorsunuz?” diye sordular. Hudayn: “Vekiden başkası olamaz.” diye cevap verdi. Şeybanoğullarının azatlı kölesi Hayyan enNabatı de Aynı şekilde bu işi Vekiden başkasının yüklenemeyeceğini, Onun bu işi iyi idare edeceğini, gözünü budaktan sakınmayacağım, başka bir vali geldiğinde Onu suçundan dolayı cezalandırabileceğini dile getirdi ve şöyle dedi: “Çünkü Veki bu işten hiç bir karşılık beklemez. Aşireti ona itaat eder. Hem Kuteybeden, kendisine engelolarak, Dırar bin Husayn ed-Dabbiye vermiş olduğu reisliğin hesabını da sorar.”
Herkes gizlice birbirini kötüledi.
Kuteybeye denildi ki: “insanlar arasında fesat çıkaran Hayyandır.”
Bunun üzerine Kuteybe Hayyanı hiç ummadığı bir yerden vurmağa, mahvetmeğe karar verdi. Adamlarından birini çağırarak Hayyanı öldürmesini emretti. Hayyan bunu öğrendi, Kuteybenin elçisi kendisini çağırmağa gelince hasta numarası yaptı. Halk da Vekie gelerek bu işi üzerine almasını istediler, Veki bunu kabul etti.
O sırada Horasanda Basra ve Aliye halkından dokuz bin, Bekir soyundan yedi bin savaşçı vardı. Bunların kumandanı da Dırar bin Husayn idi. Abdül-Kays soyundan dört bin kişi vardı, kumandanları Abdullah bin DIvan idi. Ezdlilerin sayısı on bin idi ve kumandanları Abdullah bin Huzan idi. Kufeden yedi bin kişi vardı, reisIeri Cehm bin Zehr idi. Mevali ise yedi bin civarındaydı, bunlara da Deylemden olan Hayyan kumanda ediyordu. (Hayyanın Horasanlı olduğu da söylenir.) Lisanındaki tutukluk sebebiyle, Arapçayı pek iyi konuşamamasından dolayı da Ona Nabati denilmiştir.
Hayyan, Vekie haber göndererek: “Ben seninle uğraşmaktan vazgeçtim. Hayatta olduğum ve sen de emir olduğun sürece Belli Nehrinin doğusunu bana bırakır mısın?” der. Veki bunu kabul eder. Hayyan acemler (Arap olmayanlar) için de: “Bunlar din uğruna savaşmıyorlar, bırakın birbirlerini kırsınlar.” diyerek, gizlice Vekie beyat etti.
Kuteybe, halkın Vekie beyat ettiğini öğrendi. Dırar bin Sinan edDabbiye bir hile yaptı, Dırar da gizlice Vekie gidip beyat etti. Kuteybe bu durumu anlayınca haber göndererek Dırarı çağırttı. Gelen elçi Dırarın ayaklarının üzerine kızıl toprak sürmüş olduğunu, başına da bir şey bağlamış olduğunu gördü. Yanında kendisini tedavi eden iki adam vardı. Dırar Kuteybenin elçisine: “Ayaklarımın durumunu görüyorsun, bu halde nasıl gelebilirim?” dedi. Elçi bu durumu Kuteybeye iletti. Kuteybe de bir şey üzerinde taşınarak getirilmesini söyledi. Dırar: “Bunu da yapamam.” dedi. Bunun üzerine Kuteybe ordu komutanlarından birine Vekii getirmesini, gelmediği takdirde orada boynunu vurmasını emretti. Beraberinde de bir süvari bölüğü gönderdi. Kuteybenin gönderdiği şahsın Şube bin Züheyr et-Temimi olduğu söylenir. Veki bu şahsa: “Ey ibn Züheyr! Biraz bekle, orduya katılırsın.” diyerek silahını kuşandı ve halka seslenerek onları topladı. Atına atlayarak çıktı. Yolda bir adama rastladı ve kimlerden olduğunu sordu. Bu şahıs Esed soyundan olduğunu söyledi. ismini sordu, isminin Dargame olduğunu söyledi. Babasının ismini sordu, “Leysin oğluyum?” diye cevap verdi. iyice sorup öğrendikten sonra sancağını Ona verdi. Sancağın, Dkbe bin Şihab el-Mazeniye verilmiş olduğu da söylenir. Her tarafta insanlar, Vekiin etrafında toplandı, Veki onlarla beraber ilerledi.
Kuteybenin etrafına da ailesinden olanlar, yakın arkadaşları ve güvendiği kimseler toplandı. Kuteybe bir adamına: “Amiroğulları nerede?” diye bağırttı. Onun zulmüne maruz kalan Kays soyundan Muhakkır bin Cez Alai:
“Onları alçalttığın, hakir bıraktığın yerde ara.” dedi. Kuteybe: “Allah ve akrabalık bağları hürmetine! diye bağır.” dedi. Muhakkır: “Akrabalık bağını sen kestin.” diye cevap verdi: Kuteybe: “Hoşnut kalacaksınız. diye bağır.” dedi. Muhakkır: “Bunu yaparsak Allah bizi iflah etmesin.” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Kuteybe şöyle dedi:
Ey nefsim! Başına gelen elemlere sabret; Daha üstün bir hayat için akran bulamadın.
Kuteybe özel eğitilmiş atını getirtti, fakat at üzerine binmedi. Kuteybe yorularak yatağına döndü ve: “Onu serbest bırakın, arzu edilen budur.” dedi.
Hayyan en-NaMtı acemler arasında geldi. Kuteybe, Hayyana iyice kızmıştı. Kuteybenin kardeşi Abdullah Hayyana üzerlerine saldırmasını söyledi: Hayyan: “Henüz zamanı gelmedi” diye karşılık verdi. Abdullah:
“Öyleyse yayımı bana ver.” dedi. Hayyan: “Şimdi ok yay zamanı değiL.” dedi ve oğluna: “Sarığımı değiştirerek Vekiin askerlerine doğru yürüdüğüm zaman, sen de beraberindeki Acemlerle bana doğru yönel.” diye tembih etti.
Hayyan sarığını başında çevirince Acemler tekbir getirerek Vekiin askerlerine doğru yöneldiler. Kuteybe kardeşi Salihi halkın içine gönderdi. Dabbeoğullarından (Belamoğullarından olduğu da söylenir) birisi Salihi okla başından vurdu. Sonra Kuteybeye hücum edildi, mescidine kıstırıldı. Kuteybe orada bir süre kaldı.
insanlarda bir coşma, hareketlenme oldu. Kuteybenin kardeşi Abdurrahman onlara doğru yöneldi. Çarşıda bulunanlar kendisine sataştılar, kavga çıktı ve Onu öldürdüler. Halk Kuteybenin develerinin ve diğer hayvanlarının bulunduğu yeri yaktı ve Kuteybeye yaklaştılar. Bahile soyundan biri Kuteybeyi korumağa çalıştı. Kuteybe ona: “Sen kendi canını kurtarmağa bak” dedi. Adam: “Böyle yapmak bana yakışmaz, sen beni koruyup gözettin.” diye karşılık verdi. Halk Kuteybenin çadırına kadar geldi ve iplerini kestiler. Kuteybe pek çok yerinden yaralandı. Cehm bin Zehr bin Kays, Saade: “Git şunun başını getir.” dedi. Saad indi, çadırı parçalayarak Kuteybenin başını gövdesinden ayırdı. Kuteybe ile birlikte kardeşlerinden Abdurrahman, Abdullah, Salih, Husayn, Abdülkerim, Müslim ve oğullarından da pek çoğu öldürüldü. (Abdülkerimin Kazvınde öldürüldüğü de söylenir.)
Kuteybe ile birlikte ailesi fertlerinden öldürülen on bir kişidir.
Kuteybenin kardeşi Ömer bin Müslimi dayıları kurtarmıştır.
Kuteybenin annesi Gabra binti Dırar bin Kaka bin Saad bin Zürare elKaysiyye idi.
Kuteybe öldürülünce Veki minbere çıkmış ve:
“Kuteybe ile benim örneğim eskilerin şu dediğine benziyor: Başkasının ayıbını bulmağa çalışanın kusurlu olduğu ortaya çıkabilir. Kuteybe beni öldürmek istedi, fakat öldüren ben oldum… Vallahi öldüreceğim, yine öldüreceğim. Asacağım, yine asacağım. Sizin şu reisiniz, zina eden bir kadının oğludur. Fiyatları yükseltmiştir. Kafız, dört dirlat ü selam getiriniz.” diyerek minberden inmiştir.
Veki, Kuteybenin başını ve mührünü istedi. Ezdliler tarafından alındığını öğrenince de kılıcını çekerek çıktı ve: “Kendisinden başka tanri olmayan Allaha yemin ederim ki, Onun başı getirilinceye kadar veya benim başını Onunla götürülünceye kadar bu isteğimde devam edeceğim.” dedi. Hudayn Onu teskin etmeğe çalışarak: “Sakin ol ya Eba Mutarrıf! Onun başı sana getirilecek.” dedi ve seyyidi olduğu Ezdlilere giderek Kuteybenin başını teslim etmelerini emretti. Onlar da Kuteybe nin başını teslim ettiler. içlerinde Temim soyundan bir kişinin bile bulunmadığı bir grupla bu başı Süleymana gönderdi. Veki de Hayyana taahhüt etmiş olduğu şeyi yerine getirdi.
Kuteybe ve yakınlarının başları getirildiğinde Süleymanın yanında Hüzeyl bin Züfer bin Haris vardı. Süleyman Hüzeyle: “Bu seni üzmedi mi ey Hüzeyl?” diye sordu. Hüzeyl de: “Şayet beni üzmüş olsaydı pek çok insanı da üzerdi.” diye karşılık verdi. Süleyman: “Ben tamamen böyle olsun istememiştim. ” dedi. Aslında Kuteybe ile Hüzeyl, her ikisi de Kays Aylan soyundan olduğu için Süleyman böyle konuşmuştu. Daha sonra bu başların defnedilmesini emretti. Kuteybe katledildiğinde Horasanlı biri: “Ey Araplar! Kuteybeyi katlettiniz. Eğer Kuteybe bizden biri olsa ve ölmüş bulunsaydı, Onu bir tabuta koyar, Onunla Allahtan yağmur (rahmet) ister ve savaştığımız zaman Onunla fetih ve zafer talep ederdik. Kuteybeye reva görülen bu hareket Horasanda hiç kimseye reva görülmemiştir. Bu bir kadir bilmezliktir, hıyanettir. Haccac Ona: Onların açıklarını bularak avla ve öldür. diye mektup bile yazmıştı.” demiştir.
Asbahbiz: “Sizler Arapların iki seyyidi, efendisini, Kuteybe ile Yezid bin Mühellebi katlettiniz.” dedi. Asbahbize: “Bu ikisinden hangisi size göre daha büyük ve heybetli idi?” diye soruldu. Asbahbiz: “Şayet Kuteybe batının uzak bir mağarasında hapsedilmiş olarak bulunsa ve Yezid ülkemizde vali olsa, yine de Kuteybe bizim kalplerimizde Yezidden daha heybetli ve büyük olurdu. diye karşılık verdi.
Abdurrahman bin Cumane el-Bahili, Kuteybe için şöyle bir mersiye yazmıştır:
Ebu Hafs Kuteybe sanki bir orduyla başka bir ordu üzerine yürümemiş ve sanki hiç minbere çıkmamış; Sanki etrafında ordu ve sancaklar dalgalanmamış, sanki insanlar Onun nasıl bir asker olduğuna şahit olmamışlar. Ölümler Onu davet etti ve O da Rabbinin davetine icabet etti. O, cennette afif ve mutahhar olarak istirahat ediyor. islam Muhammedden sonra Ebu Hafs gibisiyle destek ve hayır görmemişti. Artık ağla Abher.
(Abher çocuklarından birinin annesidir.)
Horasanlı bir kaç yaşlı kişinin şöyle dediği anlatılır: “Biz Seniyye-i Ukabda idik. Birden asa ve kırbasıyla gelen bir adam gördük. Nereden geldiğini sorduk, Horasandan geldiğini söyledi. “Orada ne var ne yok?” diye haber sorduk. Kuteybe bin Müslimin dün öldürüldüğünü söyledi. Sözüne şaşırıp kaldık. Bizim bu haberi hayretle, biraz da inkarla karşıladığımızı görünce hemen yanımızdan ayrıldı ve yoluna devam etti. Atlarımıza binip peşine takıldığımızda göz açıp kapayıncaya kadar kaybolduğunu fark ettik. ”
Mısır emiri Kurre bin Şerik el-Absinin bu yılda, safer ayında öldüğü söylenir. 95 senesinde Haccacın öldüğü ayda ölmüş olduğu da söylenmiştir. Bu yıl hac emirliğini Medine emiri Bekre bin Muhammed bin Amr bin Hazm yapmıştır.
Mekke Emiri Abdullah bin Halid bin Esid idi. Irak harbi ve orada namaz kıldırmak için Yezid bin Mühelleb tayin edilmişti. Salih bin Abdurrahman da oranın haracını toplamakla görevliydi. Süfyan bin Abdullah el-Kindi Yezid bin Mühelleb tarafından Basraya tayin edilmişti. Buranın kadılık işleriyle de Abdurrahman bin Üzeyne görevlendirilmişti. Küfe Kadılığına da Ebu Bekir bin Musa tayin edilmişti. Ayrıca Horasan harplerine kumandan olarak Veki bin Ebi Sud tayin edilmiştir.
Kadı Şüreyh bu yılda ölmüştür. 97 yılında öldüğü de söylenir. Öldüğünde yaşı yüz yirmi civarındaydı.
Abdurrahman bin Ebi Bekre ile sahabi olan Mahmud bin Lebid el-Ensarı bu yılda ölmüşlerdir.
Velidin valiliği sırasında Abdullah bin Muheyriz ölmüştür. Bunun da sahabi olduğu söylenir.
Ebu Said el-Makberi bu yılda ölmüştür. (Kabirlerde meskun olduğu için bu ismi almıştır.)
Fakih ibrahim bin Yezid en-Nahai yine bu yılda vefat ettiği gibi, ibrahim bin Abdurrahman bin Avf elli yedi yaşındayken, Abdullah bin Ömer bin Osman bin Affan Abdülmelikin zamanında, Muhammed bin Usame bin Zeyd bin Harise ve Abbas bin Sehl bin Saad es-Saidi de bu yılda ölmüşlerdir.