Kuteybe Harizmşah ile barış yaptıktan sonra Müceşşir bin Müzahim esSülemi Kuteybenin yanına vararak gizlice şöyle söyledi: “Eğer bir gün Suğdlular üzerine gitmeyi düşünüyorsan hemen, şu an yürü; çünkü onlar şu anda buranın amilinin üzerlerine gelmeyeceğinden emindirler. Seninle aralarında on günlük bir mesafe vardır.” Kuteybe Müceşşire: “Bu görüşü sana başkası mı söyledi?” diye sorunca Müceşşir: “Hayır.” diye karşılık verdi. Kuteybe bunun üzerine: “Herhangi bir kimse bu sözü senden işitti mi?” diye sordu. Müceşşir yine: “Hayır.” deyince Kuteybe de: “Allaha yemin ederim, eğer kimsenin bundan söz ettiğini işitecek olursam boynunu vururum.” dedi.
Ertesi gün Abdurrahman, kardeşi Kuteybenin emriyle süvari ve okçularla birlikte yola koyulurken aynı gün ağırlıkları ve diğer eşyaları da Merve gönderdi. Akşam olunca Kuteybe şu mektubu yazdı: “Sabah olur olmaz ağırlıkları ve değerli eşyaları Merve gönder. Atlı ve okçularla birlikte Suğda doğru yürü ve kimseye bundan söz etme. Ben de senin peşinden geliyorum.” Abdurrahman Kuteybenin emrini yerine getirdi. Kuteybe askerlere yaptığı konuşmasında şöyle dedi: “Suğdlular şu anda sizinle uğraşacak durumda değillerdir. Üstelik aramızda bulunan antlaşmayı bozdukları gibi bilmiş olduğunuz şeyleri de yapmış bulunuyorlar. Ben Harizmlilerin durumunun Kurayza ile Nadiroğullarının durumu gibi olacağını ümit ediyorum.” Daha sonra yola koyuldu ve Suğd üzerine yürüdü. Oraya Abdurrahmandan üç ya da dört gün sonra ulaştı. Kuteybe ile birlikte Harizm ve Buhara halkı da vardı. Suğdlular muhasara altında oldukları halde bir ay süreyle Kuteybeyle sadece tek bir taraftan çarpıştılar.
Suğdlular muhasaranın uzamasından korktukları için Şaş Hükümdarına, Hakana ve Fergana Ahşadına mektup yazarak şöyle dediler: “Şayet Araplar bize karşı zafer kazanacak olurlarsa bizim üzerimize geldikleri gibi sizin üzerinize de gelirler. O bakımdan düşünün, taşının, kendiniz için hayırlı olanı seçin ve yanınızda ne kadar kuvvet varsa ortaya koyun.” Bunlar da kendi durumlarını gözden geçirerek: “Bu haberler bize benzemeyen aşağılık kimselerden geliyor. Onlar bizim sahip olduğumuz şeylerin benzerlerine sahip değildirier.” dediler ve hükümdar çocuklarından, merzubanların, usvarların çocukları arasında iyi ata binip ok atan kimselerden ve kahramanlardan seçkin kimseleri bir araya getirerek onlara Kuteybenin karargahına gidip geceleyin baskın yapmalarını emrettiler ve Onun Semerkandı kuşatmakla uğraşmakta olması dolayısıyla karargahını koruyamadığını bildirerek başlarına da bir hakanın oğlunu komutan yaptılar. Böylelikle bu kişiler yola koyuldular.
Kuteybe durumu haber alınca askerlerinden yiğit, güçlü, kuvvetli, savaş kabiliyeti yüksek olan dört yüz -bir görüşe göre de altı yüz- kişi seçerek onlara durumu bildirip düşmanlarının üzerine yürümelerini emretti. Bunlar da başlarında Salih bin Müslim olduğu halde yola koyuldular. Gelecek olanların yolları, üzerinde ve kendi karargahlarından iki fersah mesafede bir yerde indiler. Salih iki ayrı yere asker gizledi. Gecenin yarısından sonra düşmanları bulundukları yere vardı. Salihi görünce üzerine hamle yaptılar. Aralarında çarpışma başlayınca sağ ve soldan gizlenmiş bulunan askerler iki taraftan düşman üzerine hücum ettiler, ancak onlar metin bir şekilde direndiler.
Salih ile birlikte bu çarpışmaya katılanlardan birisi şöyle anlatır:
Onlarla çarpışmakta iken gece karanlığında Kuteybeyi gördüm. Gizlice bizim aramıza katılmıştı. indirdiğim bir darbe hoşuma gitti ve Ona: “Anam babam sana feda olsun, bu darbemi nasıl buldun?” diye sorunca: “Sus, Allah çeneni kırsın.” dedi. çarpışmamıza devam ettik. Kaçabilenlerin dışında kurtulan olmadı. Üzerlerinde bulunan eşyalarını, silahlarını aldık, kafalarını kestik ve aralarından bazı kimseleri esir aldık. Esir aldıklarımıza öldürdüklerimizin kim olduklarını sorunca: “Öldürdükleriniz ya bir hükümdar, ya bir büyüğün çocuğu veyahut bir kahramandır. Onların her biri yüz kişiye bedel kabul edilirdi. ” dediler. isimlerini kulaklarına yazdıktan sonra sabah aydınlığında karargahımıza girdik. Hiç kimse bizim gibi ne ölü, ne esir, ne atlı, ne de altın kuşak ve silah getirmiştir. Kuteybe bana ve benimle birlikte bir gruba daha çok ikramda bulundu. Sanırım ki bende gördüğü kahramanlığın benzerini onlarda da görmüştü.
Suğdlar bu durumu görünce bozguna uğradılar. Kuteybe kurduğu mancınıklarla onları atışa tuttu ve kalede bir gedik açtı. Adamın birisi buraya gelip Kuteybeye hakaret edince bir okçu attığı okla onu öldürdü. Kuteybe o okçuya on bin dirhem verdi.
Müslümanlardan birisi Kuteybenin kendi kendisiyle konuşurcasına söylemiş olduğu şu sözleri işitti: “Ey Semerkand! Şeytan senin içinde ne zamana kadar yuvasını kurmağa devam edecektir? Allaha yemin ederim, sabah olur olmaz halkına yapabileceğimin en çoğunu yapmağa çalışacağım.” Bu adam arkadaşlarının yanına gitti ve onlara: “Kim bilir, yarın kaç kişi öldürülecek.” diyerek işittiklerini bildirdi. Sabah olunca Kuteybe askerlere ciddiyetle savaşa sarılmalarını emretti. Oldukça şiddetli bir şekilde çarpıştılar. Kuteybe şehrin surunda açılan gediğe varmalarını emretti, askerleri de kalkanlarını yüzlerine tutarak hamle yapıp bu gediğe kadar vardılar ve gediğin başında durdular. Suğdlar onlara ok atışı yapmalarına rağmen oradan ayrılmadılar. Bunun üzerine Suğdlar Kuteybeye haber göndererek: “Bu gün bizi bırak, git; yarın seninle barış yapalım.” dedilerse de Kuteybe: “Hayır, adamlarımız o gediğin başında iken barış yapacağız, başka türlü kabul etmiyoruz.” dedi.
Bir rivayete göre Kuteybe böyle değil de şu şekilde konuşmuştur: “Şu köleler korkuya kapıldılar artık; haydi, zafer sizin tarafınızda iken çekiliniz.” Bunun üzerine askerleri geri çekildikten sonra ertesi gün onlarla, “her yıl iki milyon iki yüz bin rınskal ödemeleri ve bu yıl da otuz bin süvari vermeleri” şartıyla barış yaptı. Ayrıca, şehri boşaltarak kendilerine bırakmalarım, içinde hiç bir savaşçının bulunmamasını, şehre girip bir mescit yaparak bu mescitte namaz kılmayı, hutbe okumayı ve yemek yiyip çıkmayı şart koştu.
Aralarında barış yapıldıktan sonra Suğdlar şehri boşalttılar. Müslümanlar orada bir mescit yaptı. Kuteybe seçtiği dört bin kişi ile birlikte şehre girdi, mescitte namaz kılıp hutbe okudu. Yemek yedikten sonra Suğdlara şu haberi gönderdi: “Malını gelip almak isteyen gelsin, alsın. Buradan çıkacak değilim, sizden de anlaşıp barış yaptığımızın dışında bir şey alacak değilim. Şu kadar var ki, askerlerim burada ikamet edeceklerdir. ”
Denildiğine göre, barış sırasında Kuteybe onlara yüz bin atlı vermeyi, ateşgedeleri, putların süslerini de onlardan almayı şart koymuş ve bunları almıştı. Putlar getirilip üst üste yığılınca muazzam bir saray kadar oldu. Putların üzerinde bulunan kıymetli eşyaları aldıktan sonra emir verip, onları yaktırdı. Gavzek Kuteybenin yanına gelerek şöyle dedi: “Sana gerçekten teşekkür etmem gerektiği için söylüyorum: Bu putlara hiç dokunma, çünkü onlar arasında yakanın ölümüne sebep teşkil edecek bazı putlar vardır.” Kuteybe Ona: “O zaman bu putları kendi elimle bizzat ben yakacağım.” dedikten sonra ateş getirilmesini istedi, tekbir getirdikten sonra putları yaktı. Yanan putların külleri arasında kalan altın çivilerin ağırlığı elli bin miskal idi.
Kuteybe Suğdlar arasında Yezdecird soyundan gelen bir cariye ele geçirip Haccaca gönderdi. Haccac da bu cariyeyi Velide gönderdi. Velidin ondan Yezid adında bir çocuğu oldu.
Kuteybe Gavzeke Semerkandı bırakıp gitmesini emretti. O da bırakıp gitti.
Denildiğine göre, Semerkand halkı fetih günü Müslümanların karşısına çıkarak onlarla çarpıştılar. Kuteybe o gün bir taht çıkartılmasını emretmiş ve bu tahtın üzerine oturmuştu. Mızraklarla çarpışıncaya kadar birbirlerine yaklaştılar ve hatta Kuteybenin yanına kadar geldiler; fakat Kuteybe bu durumda bile istifini bozmamış, kılıcına yaslanmağa devam etmişti. Müslümanlar, sağ ve sol kanattan merkezi bozguna uğratan müşriklerin üzerine kapanarak onlar: karargahlarına geri dönmek zorunda bıraktılar. Bu sırada müşriklerden çok sayıda kişi öldürüldü. Sonunda Müslümanlar şehre girerek barış yaptılar. Gavzek bir yemek yapıp Kuteybeyi davet etti. Kuteybe de arkadaşlarından belli sayıda kişilerle bu yemeğe gitti. Kuteybe ayrılacağı zaman Gavzekte Semerkandı kendisine bağışlamasını istemiş, Ona: “Sen de buradan git demiş, O da bunu kabul etmekten ve Kuteybeye itaat etmekten başka bir çıkar yol bulamamış, bunun üzerine Kuteybe de Yüce Allahın şu buyruğunu okumuştu: Ve muhakkak o ilk Adı yok etmiş, Semudu da bırakmamıştIr. (Necm suresi, 50-51).
Kuteybenin Semerkandın fetih haberini Haccaca bildirmek üzere göndermiş olduğu kişiden rivayetle anlatıldığına göre bu kişi şöyle demiş: “Hacca beni Velide gönderdi. Fecirden önce Dimaşka vardım, mescide girdim. Yanımda gözleri görmeyen bir kişi vardı, bana: “Nerelisin?” diye sorunca ben de: “Horasandanım.” diyerek Semerkandın durumunu anlattım. Bu adam şöyle karşılık verdi: “Muhammedi hak ile gönderene yemin ederim ki, sizle” orayı anlaşmayı bozarak fethettiniz. Ve sizler, ey Horasanlılar, Ümeyyeoğullarının elinden mülkü alacak, daha sonra da Dimaşkta taş üstüne taş bırakmayacaksınız. ”
Kuteybe Semerkandı fethedince: “Bu, iki eşeği de yere yıkandır. denildi, çünkü Kuteybe hem Semerkandı, hem de Harizmi aynı yıl içerisinde fethetmişti. Araplar bu deyimi süvari bir darbede iki kişiyi yere yıktığı zaman kullanırlardı. Kuteybe Semerkandı fethedince Nebar bin Tevsayı çağırarak o şöyle dedi: “Ey Nebar! Hani sen:
Hey, artık zengin eden gazalar geride kaldı; Cömertlik ve ihsan öldü Mühellebden sonra. Onlar Merv er-Razda lahdine rehine gibi kaldılar; Artık Şarktan da, Mağribden de uzaktırlar.
demiştın. Bu sözlerin nerede kaldı? Acaba bu bir gaza değil midir?” Nehar bunun üzerine: “Bu onlardan da iyidir. Ben aynı zamanda şu beyitleri de söyleyen kişiyim.” diyerek aşağıdaki mısralan okudu:
Kendimizi bildikten beri ve bizden de önce, Hatta bizden sonra bile bulunmaz Kuteybe gibisi. Kılıcıyla baştanbaşa öldürdü kafirleri, Bize de peş peşe ganimet taksim etti.
Bu konuda şairler pek çok şiir söylemiştir. Kumeytin ilgili bir kasidesinde şu bey it de yer alır:
Semerkand asırlar boyu Yemani idi, Bu günse Mudarlılar onu Kaysa nisbet ederler.
Kaab el-Aşkari veya denildiğine göre Çuhalılardan birisi de şöyle der:
Her gün Kuteybe bir talan yapıyor, Servetlere yeni servet katıyor. Bahili olup başına taç geçirildi, Siyah saçlan ağardı sonunda onunla. Suğdların başını döndürdü askerleriyle, Sonunda Suğdlar olduklan yerde kaldılar. Çocuklar babalarını kaybettiği için ağlar, Muzdarip babalar da çocuklan için…
Daha sonra Kuteybe Merve geri döndü.
Horasanlılar: “Kuteybe Semerkandlılara verdiği sözde durmadığı için orayı antlaşma şartlanna ihanet ederek ele geçirmiştir.” derler.
Kuteybenin Harizmde bıraktığı savaş komutanı olan iyas bin Abdullah güçsüz birisiydi. Oranın haracını toplamakla görevli tahsildan ise Müslimin azatlısı olan Ubeydullah bin Ubeydullahtı. Harizm halkı iyasın zayıflığını görünce Ona karşı toparlanınağa başladılar. Ubeydullahın Kuteybeye mektup yazması üzerine de Kuteybe kardeşi Abdullahı oraya funil olarak gönderip iyasa ve Hayyan en-Nabatiye yüzer sopa vurmasını emretti. Abdullah Harizme yaklaştığında iyasa haber gönderip korkuttu, bunun üzerine o da çekildi. Abdullah gelip Hayyanı yakaladı ve sopa vurup saçlarını tıraş etti.
Daha sonra Kuteybe Muğire bin Abdullah ile birlikte Harizm üzerine asker gönderdi. Harizmliler bunu haber aldılar. Muğire yanlarına varınca Harizmşahın öldürmüş olduğu kişilerin çocukları kendisinden ayrılarak: “Bizler sana yardımcı olamayız.” dediler. Harizmşah da Türklerin ülkesine kaçtı. Muğire gelerek kimilerini öldürdü, kimilerini esir aldı. Geriye kalanlar da cizye ödemek üzere Onunla barış yaptılar. Muğire daha sonra Kuteybenin yanına geri döndü, Kuteybe de Onu Neysabura funil olarak tayin etti.