Kuteybe Neyzek ile barış yaptıktan sonra gaza vakti gelinceye kadar yerinde kaldı ve 87 yılında Beykente gaza yaptı. Burası Buharadaki şehirler arasında nehire en yakın olan şehirdir. Kuteybe yanlarına yaklaşınca Suğdlardan ve o çevrede oturanlardan kendilerine yardımcı olmalarını talep ettiler. Onlar da büyük bir kalabalık halinde Beykentlilere yardıma gelip Kuteybenin yollarını tuttular. O bakımdan iki ay süreyle Kuteybenin hiç bir elçisi Haccaca varamıyor ve kendisi de hiç bir haber alarmyordu. Kuteybe bu sebeple haberci göndermekte geç kaldığından Haccac ordunun tehlikeye düşeceğinden çekinmiş, askerlerin başına bir tehlike gelmiş olabileceği korkusuyla mescitlerde onlara dua edilmesini emretmişti. Bu sırada Kuteybe ve beraberindekiler her gün savaşıp duruyorlardı.
Kuteybenin Arap olmayan Tandur adında bir casusu vardı. Buharalılar buna Kuteybenin geri dönmesini sağlaması için mal teklif edip vermişlerdi. Gizlice Kuteybenin yanına gelerek şöyle dedi: “Haccac azledilmiş bulunuyor. Horasana da başka bir vali tayin edildi; bu bakımdan askerleri alıp geri dönersen daha iyi olur.” Kuteybe bu haberin askerler arasında yayılarak onların telef olmalarından çekindiği için emir verdi, Tandur öldürüldü. Daha sonra beraberindekilere savaşa daha ciddiyetle sarılmalarını emrederek onlarla çetin bir çarpışmaya tutuştu. Kafirler bozguna uğrayıp şehre sığınmak amacıyla kaçtılar. Müslümanlar da onları takip ettiler, dilediklerini öldürüp dilediklerini de esir aldılar. Şehre girebilenler ise kendilerini korumaya aldılar. Kuteybe şehrin surlarıNI yıkmak amacıyla inşaat işçilerini gönderdi. Bunun üzerine barış istediler, O da bu teklifi kabul ederek barış yaptı. Başlarına bir amil tayin ederek geri dönmek amacıyla ayrılıp yola koyuldu. Beş fersah kadar gittikten sonra barışı bozdular. Amili ve yanında bulunan kimseleri öldürdüler. Bunun üzerine Kuteybe geri döndü ve altını kazdırarak şehrin surlarıNI çöktürttü. Bu sefer ondan, barış istedilerse de kabul etmeyerek savaşla şehre girdi ve orada bulunan savaşçıları öldürdü.
Şehrin içerisinde esir alınanlar arasında tek gözü kör bir adam vardı.
Müslümanların aleyhine Türkleri kışkırtan işte buydu. Kuteybeye şöyle dedi:
“Ben kendimin fidyesi olarak her birinin değeri bir milyon olan bin tane ipek kumaş takdim edeceğim.” Kuteybe çevresindekilerle istişare edince şöyle dediler: “Bu, ganimetleri oldukça artıracaktır. Bunun yapabileceği kötülük ne olabilir ki?” Ancak Kuteybe şu cevabı verdi: “Hayır, Allaha yemin ederim. bundan sonra hiç bir Müslüman seninle ebediyen korkutulamayacaktır.” dedi ve öldürülmesini emretti.
Burada sayılamayacak kadar çok ve Horasanın tümünde bile benzerini ele geçiremedikleri kadar silah, altın ve gümüş kaplar ve diğer ganimetler aldılar. Bu ganimetler Müslümanların güçlerini daha da artırdı. Ganimetleri paylaştırma işi ile Milkanoğullarından bir kişi olan Abdullah bin Velan el-Adevi görevlendirildi. Oldukça güvenilir birisi olduğundan dolayı Kuteybe Ona: “Emin oğlu emin.” derdi.
Onun babasının güvenilirliği ile ilgili olarak da şu rivayet edilir: Kuteybenin babası Müslişa el-Bahili Velana şöyle demiş: “Yanımda bir miktar mal var, bunu sana hiç kimsenin bilgisi olmadan emanet olarak bırakmak istiyorum.” Velan şöyle karşılık vermiş: “Sen bu malı güvendiğin birisi ile filan yere gönder ve ona burada göreceği bir adama malı koyup bırakmasını emret. ” Bunun üzerine Müslim bu malları bir hurca doldurup bir katıra yükledi ve bir kölesine şöyle dedi: “Sen bu malı al ve filan yere götür. Orada oturan bir adam göreceksin. Katın bırak ve geri dön.” Köle emredileni yapıp belirtilen yere gitmişti. Velan ise ondan önce oraya varmış ve onu beklemeğe başlamış, ancak gelecek adamın geciktiğini görünce görüşünü değiştirdiğini zannederek bırakıp gitmişti. Tağliboğullarına mensup bir adam da gelerek aynı yere oturmuştu. Bu sırada Müslimin kölesi gelip adamı görmüş, katın ona teslim ederek geri dönmüş, Tağlibli kişi bu katın ve malı alıp evine gitmiş. Diğer taraftan Müslim Velanın malı almış olduğunu zannederek ihtiyacı oluncaya kadar ona mal ile ilgili hiç bir şey sormamıştı. ihtiyacı olunca Velanı görmüş ve Ona: “Benim malım nerede?” diye sorduğunda Velan: “Ben hiç bir şey almadım ve senin bende malın yoktur.” karşılığını vermişti. Bu bakımdan Müslim her gördüğüne Velanın bu durumundan şikayet ederken bir gün Tağliblinin de oturduğu bir mecliste yine şikayetini belirttiğinde Tağlibli Onu bir kenara çekerek bu malın durumunu sormuş, Müslim de durumu anlatmıştı. Bu Tağlibli Müslimi alıp evine götürüp malını teslim etmiş ve durumu açıklamıştı. Daha sonra Müslim karşılaştığı herkese ve kabileIere Velanın durumunu anlatıyor, mazur olduğunu belirtip işin gerçek yüzünü bildiriyormuş.
Taberi der ki: Kuteybe Beykent fethini bitirdikten sonra geri dönüp Merve gitmiştir.
Bu yıl hac emirliğini Medine emiri olarak Ömer bin Abdülaziz yapmıştır. Medine kadısı Ebu Bekir bin Amr bin Hazm idi. Irak ve Horasan Valisi Haccac idi. Haccacın bu yıl Basradaki vekili Hakemli Cerrah bin Abdullah idi. Basra Kadısı ise Abdullah bin Uzeyne, Kufe Kadısı Ebu Bekir bin Musa el-Eşari idi.
Bu yıl Medinede Ubeydullah bin Abbas vefat etti. Yemende vefat ettiği de söylenmiştir. Ubeydullah Abdullahtan bir yaş daha küçületü.
Mutarrif bin Abdullah bin eş-Şihhir de Basradaki veba salgınında vefat etmiştir.
Kindeli Mikdam bin Madiykerib de bu yıl vefat etmiştir. Sahabiliği vardır. 91 yılında vefat ettiği de söylenmiştir.
Ümeyye bin Abdullah bin Esid de bu yıl vefat etmiştir.