Bu yıl içerisinde Haccac, Urve bin Muğire bin Şubeyi yerine vekil bırakıp Küfeden Basraya gitti. Basraya varınca Basralılara da Küfedeki konuşması gibi bir konuşma yaptı ve üç gün sonra Mühellebe katılmamış olarak göreceği kimseleri tehdit etti. Yeşkurlu Şerik bin Amr yanına geldi. Şerikin fıtığı vardı, bir gözü görmediği için gözüne bir pamuk parçası koyduğundan dolayı Ona Pamuklugi! adı veriliyordu. Bu adam Haccacın yanına gelerek: “Allah emirin işlerini düzene koysun. Benim fıtığım var. Bişr bin Mervan bunu görmüş ve beni savaşa çıkmaktarı muaf tutmuştu. Diğer taraftan benim maaşım da alınıp beytülmale konulmağa başlandı.” dedi. Haccac emir verdi ve boynu vuruldu. Bundan sonra Basrada Mühellebin askerlerinden olup da oraya gitmeyen hiç bir kimse kalmadı. Bununla ilgili olarak Mühelleb:
“Iraka yiğit birisi gelmiş bulunuypr.” demişti. Askerler büyük kalabalıklarla peşpeşe Mühellebin yanına gittiler. Böylece Mühellebin etrafındaki asker sayısı da oldukça arttı.
Daha sonra Haccacın kendisi de Rustakabaza gitti. Burası ile Mühellebin karargahı arasında on sekiz fersahlık bir mesafe vardı. Haccacın bundan gayesi Mühellebi ve arkadaşlarını bulundukları yerde manen daha bir güçlendirmekti.
Haccac Rustakabaza varır varmaz kalkıp şöyle bir konuşma yaptı: “Ey iki şehrin halkı! Allaha yemin ederim, sizlerin bu düşmanlarınız, size karşı isyan etmiş olan ve isyanları uzun süre devam eden bu Ha-riciler toptan yok olmadıkça aylar ayları, yıllar yılları kovalasa bile burada kalacaksınız.”
Yine Haccac bir gün yaptığı bir konuşmada şöyle dedi: “ibn ezZübeyrin sizin maaşlarınızda yapmış olduğu artırmayı ben zarar verici ve batıl bir artırma olarak görüyorum; çünkü o mülhid, fasık ve münafık birisinin yapmış olduğu bir artırmadır. Bizler de bunu geçerli kabul etmiyoruz.”
Musab maaşlarda yüzer dirhem artış yapmıştı.
Haccacın bu konuşması üzerine Abdullah bin Carud şöyle dedi: “Bu, ibn ez-Zübeyrin yapmış olduğu bir artırma değildir. Bu Müminlerin emiri Abdülmelikin yaptığı bir artırmadır, çünkü kardeşi Bişr vasıtasıyla yapılan bu artırmayı Abdülmelik uygulamış ve uygun görmüştür.” Haccac Ona şu cevabı verdi: “Sen kim, konuşmak kim? Ya başını gövdenin üzerinde güzelce taşırsın yahut da seni ondan mahrum ederim.” Bu sefer Abdullah şöyle sordu: “O da nedenmiş? Ben sana samimi olarak söylüyorum ve bu yalnız benim bilip söylediğim bir şey de değildir.”
Haccacın bu konuşmasının üzerinden aylar geçtiği halde artıştan söz etmedi. Daha sonra konuyu tekrar, aynı şekilde dile getirince Abdullah bin Carud da aynı şekilde bir daha cevap verdi. Bu sefer Muhaddis Abdli Ebu Rakbe Maskala bin Kerib kalkıp şöyle dedi: “Raiyyenin, başmdaki çobana cevap vermek yetkisi yoktur. Bizler emirin neler söylediğini dinledik. Hoşumuza gitse de, gitmese de dinleyip itaat edeceğiz.” Abdullah bin Carud Ona şöyle dedi: “Ey çarıkçının oğlu! Sen kim, bu sözü söylemek kim? Senin gibi birisinin böyle şeyler söylememesi ve bu şekilde konuşmaması gerekir.”
ileri gelen bazı kişiler Abdullah bin Carudun yanına gelip görüşünün ve sözlerinin doğru olduğunu belirttiler. Diğer taraftan Hüzeyl bin imran elBurcumi ile Mücaşili Abdullah bin Hakim bin Ziyad ve başkaları da şöyle dedi:
“Bizler seninle beraberiz ve sana yardımcı olacağız. Bu adam bizim maaşlarımıza yapılan bu fazlalIkları geri almadan durmayacaktır. Haydi, Onu Iraktan çıkartmak, sonra da Abdülmelike mektup yazıp başımıza başka birisini vali tayin etmek üzere sana beyat edelim. Abdülmelik bizim bu teklifımizi kabul etmeyecek olursa, Ona olan beyatimizi bozar ve itaat etmeyiz. Hariciler kaldığı sürece O da bizden çekinecektir.” Bunun üzerine gizlice Abdullaha beyate başladılar ve sözlerinde duracaklarına dair yemin verdiler. Karşılıklı olarak kendi aralarında da birbirlerine ant ettirdiler.
Haccac onların bu durumlarını haber alınca beytülmali koruma altına aldı ve gerekli tedbirleri almayı da ihmal etmedi. Abdullah ve taraftarları da işleri olgunlaşınca tavırlarını açık açık ortaya koymağa başladılar. Bu ise 76. yılın rebiulabir (M. 19 Temmuz – 16 Ağustos 695) ayında olmuştu.
Abdullah bin Carud Abdul-Kayslıları sancaklarının başına getirdi.
Herkes Abdullah ile birlikte ayaklandı; öyle ki, Haccacın etrafında ancak özel şahıslar ve ailesi kalmıştı. Ayaklanmaya öğleden önce başladılar. ibn Carud ve beraberindekiler köprüyü kestiler. Haccacın hazine ve silahları ise köprünün arka kısmında idi. Haccac Küfedeki “Hammam Ayun”a nezaret eden Ayeni ibn Carude gönderip Onu yanına çağırmasını söyledi. ibn Carud şu cevabı verdi: “Emir de kimmiş? Hayır, Ebu Rigalin oğluna bu işte kesinlikle bir şeref payesi olamaz. Ancak ya bizim yanımızdan kınanmış ve yerilmiş olarak çıkıp gitsin yahut da Onunla çarpışırız.” Buna karşılık Ayen Ona şöyle dedi:
“Haccac: Hem kendisini, hem ailesini, hem de aşiretini öldürmem hoşuna gider mi? Nefsimi kudret elinde tutana yemin ederim, şayet yanıma gelmeyecek olursa bütün aşiretini ve ayrıca da ailesini geçmişlerin sözünü ettiği hikayelere dönüştürürüm. diyor.” Bu sözleri Ayene söylemeyi Haccac emretmişti. ibn Carud bu sözlere şöyle karşılık verdi: “Eyadi kadının oğlu! Şayet bir elçi olmasaydın, seni öldürmüştüm.”
Daha sonra Abdullahın emir vermesi üzerine Ayenin boynu vuruldu. Herkes ibn Carudun etrafında toplandı. O da onları alıp Haccacın üzerine yürüdü. Gayesi Haccacı Iraktan çıkartıp Onunla savaşmamak idi. Ancak yanına vardıklarında çadırında nesi varsa talan ettiler ve Ona ait mal ve bineklerden alabildiklerini aldılar. Diğer taraftan Yemenliler, gelip hanımlarından birisi olan Numan bin Beşirin kızını alırken Mudarlılar da Süheyl bin Amrın kardeşi Abdurrahman bin Amrın kızı olan Ümmü Selimeyi aldılar. Ayak takımından olanlar Haccacdan korkup çekildiler. Daha sonra diğerleri de Haccicın yanından ayrıldılar ve bırakıp gittiler. Basra halkından bir grup ise Abdullahın yanında halifeye karşı savaşmaktan çekindikleri için Haccek ile birlik oldular.
Şeybanlı Gadban bin Kabaseri ibn Caruda şöyle demeğe başladı: “Bu keçi öğle vakti seni yemeden önce, akşamüzeri sen Onu yiyiver. Seni bırakıp Onun yanına gidenleri görmüyor musun? Sabaha kalacak olursa kesinlikle yardımcıları çoğalacak ve sizler de zayıflayacaksınız.” ibn Carud Ona şu cevabı verdi: “Evet, akşam yaklaştı; fakat bizler sabahleyin erken davranıp Onun üzerine gideceğiz.”
Haccac ile birlikte Osman bin Katan ile Ziyad bin Amr el-Ateki de vardı.
Ziyad Basra güvenlik kuvvetlerinin başında idi. Haccac ikisine: “Neyi yapmamızı uygun görüyorsunuz?” diye sorunca Ziyad şöyle dedi: “Görüşüme göre ben şimdi gideyim, bunlardan senin için bir eman alayım. Sen buradan çıkar, Müminlerin emirinin yanına gidersin. Gördüğün gibi askerlerin büyük çoğunluğu senin yanından ayrılıp gitmiş bulunuyor. Ben yanında kalmış olanlarla çarpışmaya girmeni uygun görmüyorum.” Ancak Harisli Osman bin Katan şöyle dedi: “Bense bu görüşü uygun bulmuyorum. Müminlerin emiri seniendi işine buyruk yapmış ve kendisine oldukça yakınlaştırmış, iyi davranarak eni başa geçirmişti. Bunun üzerine sen en tehlikeli kişi olan ibn ez-Zübeyrin üzerine yürüdün ve Onu öldürdün. Bu sefer Allah sana bu işin şerefini ve yüceliğini kazandırırken Müminlerin emiri de seni Hicaz Valisi yaptı. Daha -onra yine yükseldin. Seni bu sefer Irakayn (iki Irak)a vali yaptı. Sen ne kadar uzağa gider ve ne kadar uzak hedefe isabet ettirebilirsen o zaman buradan çıkar, rahatlıkla Şamda yüksek bir göreve gelirsin. Allaha yemin ederim, sen. li şekilde yapmayacak olursan, Abdülmelikten şu anda içinde bulunduğun bir mevkii ebediyen elde edemezsin ve değerini oldukça düşürürsün. O bakımdan benim görüşüm şu ki, bizler kılıçlarımızla seninle birlikte ileri gidelim,.• arpışalım. Ya zafer elde ederiz yahut da şerefimizle ölürüz.” Bunun üzerine Haccac: “Doğru görüş, senin görüşündür.” dedi ve Osmanın bu söylediklerini unutmadığı gibi, Ziyad bin Amrın dediklerini de unutmadı ve Ona karşı kin besledi.
Amil bin Misma Haccacın yanına gelerek: “Ben senin için bu ayaklananlardan eman almış bulunuyorum.” dedi. Bunun üzerine Haccac hepsinin de duyması için sesini yükselterek şöyle dedi: “Allaha yemin ederim, onlar bana Hüzeyl ile Abdullah bin Hakimi getirmedikçe onlara eman vermeyeceğim.” Haccac diğer taraftan Numeyrli Ubeydullah bin Kaaba haber gönderip şöyle dedi: “Haydi, yanıma gel ve beni koru.” Ubeyd şöyle cevap verdi: “Yanıma gelecek olursa Onu koruyacağımı söyle.” Bunun üzerine Haccac: “Hayır, böyle bir şerefsizlik olmaz.” dedi. Diğer taraftan Muhammed bin Umeyr bin Utaride de aynı haberi gönderdi. Muhammed de bir öncekinin verdiği cevabı verdi ve şöyle dedi: “Bu işle zaten benim hiç bir alıp veremediğim yoktur.” Haccac, Mucaşili Abdullah bin Hakime haber gönderdi, Ondan da aynı cevabı aldı.
Habatlı Abbad bin Husayn gizlice konuşmakta olan ibn Carud, ibn Huzeyb ve Abdullah bin Hakimin yanından geçerken onlara: “Şu gizlice konuştuğunuz şeylere bizleri de ortak etseniz.” deyince şu cevabı verdiler:Heyhat! Bizim gizli toplantılarımıza Habatoğullarından her hangi bir kişi katılamaz.” Buna kızan Abbad yüz kişiyle birlikte Haccacın yanına geçti. Haccac Ona: “Sen geldikten sonra artık bana katılmayanları önemsemiyorum.” dedi..
Kuteybe bin Müslim Yahya Asur (?) ile birlikte kavminin arasında dolaşarak şöyle dedi: “Hayır, Allaha yemin ederim, bizler Kaysın Onu öldürüp malını talan etmesine müsaade etmeyeceğiz.” Bununla Haccacı kastediyordu. Bundan sonra Haccacın yanına gitti.
Hacdk hayattan ümidini kesmişti. Fakat bunlar yanına gelince rahatladı.
Daha sonra Sebre bin Ali el-Külabi ile Said bin Eşlem bin Züra el-Külabi de gelerek selam verdiler. Haccac da onları kendisine yakınlaştıldı. Diğer taraftan Ezdli Cafer bin Abdurrahman bin Mihnef de yanına geldi. Misma bin Malik bin Mismada Haccaca şöyle haber gönderdi: “Dilersen senin yanına geleyim, dilersen burada kalayım ve onların sana karşı savaşa katılmamaları için gerekeni yapayım.” Haccac Ona: “Hayır, yerinde kal ve bana karşı savaşmalarını önlemek için gerekeni yap.” cevabını yolladı.
Etrafında kendisini savunabilecek kadar bir topluluk teşekkül edince Haccac meydana çıkıp arkadaşlarına saf düzeni verdi. Bundan sonra Ona başka kişiler de katıldı; öyle ki Haccac etrafında altı bin kadar, ya da daha değişik miktarda kişinin toplandığı görülünce ibn Carud Ubeydullah bin Ziyad bin Zabyana: “Ne yapmamızı uygun görürsün?” diye sordu. Ubeydullah şu cevabı verdi: “Asıl yapılması uygun olan Gadbanın dediği idi. O sana; “Şu keçi seni öğle yemeği yapmadan önce akşamüzeri sen Onu ye.” dedi, fakat sen bunu yapmadın. Şimdi biz bu görüşü elden kaçırmış bulunuyoruz. Geriye sabretmekten başka bir şey kalmıyor. ”
Bunun üzerine ibn Carud bir zırh istedi ve uğur sayarak ters giydi.
Haccac da beraberindekileri teşvik ederek şöyle dedi: “Onları bu şekilde kalabalık görmek sizi sakın dehşete düşürmesin.” Her iki taraf birbirinin üzerine yürüdü. ibn Carlldun sağ kanadının başında Huzeyl bin imran, sol kanadının başında ise Abdullah bin Ziyad bin Zabyan vardı. Haccacın sağ kanadının başında ise Kuteybe bin Müslim bulunuyordu. Abbad bin Husayn olduğu da söylenir. Sol kanadında ise Said bin Eşlem vardı. ibn Carud arkadaşlarıyla birlikte Haccacın arkadaşları arasına girinceye kadar hamle yaptı. Haccac Onun üzerine bir dönüş yaptı ve bir süre çarpıştılar. ibn Carudun tam zafer kazanmak üzere olduğu bir sırada kimin attığı belli olmayan bir ok gelip isabet etti ve ölüp yere düştü. Haccacın münadisi Huzeyl ile Abdullah bin Hakimin dışındaki herkesin eman içerisinde olduğunu ve kaçanların takip edilmeyeceğini bildirdi. Haccac: “Kaçanları takip etmek galibiyetin kötü tarafıdır.” dedi. Ubeydullah bin Ziyad bin Zabyan bozguna uğrayıp kaçtı ve Umanda Ezdli Said bin iyaz el-Culundinin yanına gitti. Saide: “O son derece gaddar bir kimsedir, O akımdan kendini iyi kolla.” denildi. Kavun zamanı gelince Said içine zehir onulmuş yarım bir kavun gönderip şöyle dedi: “Bu ilk gelen kavundur. Ben onun yarısını yedim, öbür yarısını da sana gönderdim.” Ubeydullah onu yiyince içine zehir konulduğunu fark edip şöyle dedi: “Ben Onu öldürmek istedim, fakat o beni öldürdü.”
ibn Carudun ve Onunla birlikte arkadaşlarının ileri gelenlerinden on sekiz kişinin başı daha Mühellebe götürüldü. Bu başların hepsi direklere geçirilip yükseltildi ve böylece Haricilerin bunları görerek ayrılık çıkartmakta ümitsizliğe düşmeleri sağlanmak istendi.
Haccac, Ubeyd bin Kaab ile Muhammed bin Umeyri “Yanımıza gel, seni koruyalım.” dedikleri için hapsettiği gibi, Gadban bin Kabaseriyi de hapsetti ve Ona: “Şu keçiyi, seni öğle yemeği yapmadan önce sen akşam yemeği yapıver.” diyen sen misin?” diye sorunca Gadban şu cevabı verdi: “Ona söylediğim bu sözün faydası olmadığı gibi senin hakkında söylediklerimin de sana zararı olmadı.” Abdülmelik Haccaca mektup yazıp Onun serbest bırakılmasını istedi.
ibn Carıld ile Ensardan Enes bin Malikin oğlu Abdullah da öldÜrüldü.
Abdullah Haccaca şöyle dedi: “Enesin bana karşı başkalarına yardımcı lduğunu görüyorum.” Daha sonra Haccac Basraya girince Enesin malını dı. Enes yanına girdiğinde Haccac Ona şöyle dedi: “Sana ne merhaba diyorum, ne de hoş geldin, eyaşağılık kadının oğlu! Sen sapıklığın pirisin. Fitneler “çerisinde dolaşıp durursun. Bazan Ebu Türab (Ali) ile birlikte olursun, azen ibn ez-Zübeyr ile birlikte; bazen da ibn Carud ile birlikte olursun.
Allaha yemin ederim, seni sopanın kabuğunun soyulduğu gibi soyup taşları kırdığım gibi kıracağım ve zamkın yerinden kopartıldığı gibi kopartacağım.”
Buna karşılık Enes: “Acaba emir bu sözleriyle kimi kastediyor?” diye sorunca Haccac şu cevabı verdi: “Seni kastediyorum. Allah sesini de çıkartınaz olsun emi!” Bunun üzerine Enes geri dönüp Abdülmelike bir mektup yazdı ve Haccacın kendisine neler yaptığını şikayet etti. Abdülmelik buna karşılık Haccaca şöyle bir mektup yazdı:
“imdi, ey anasının oğlu Haccac! Sen olayların su yüzüne çıkarttığı ve bunun sonucunda yükselmiş bir kölesin, ancak o kadar yükseldin ki artık çizmeden yukarı çıktın ve haddini aştın. Eyanası kuru üzüm çekirdeği öğüten! Ben seni öyle bir çarpacağım ki, bu, kurnaz aslanların çarpmasına benzeyecek. Ben seni öyle bir vuracağım ki, sen tekrar annenin karmndan çıktığın yerden geri dönmek isteyeceksin. Taifte atalarının halini hiç hatırına getirmez misin? Onlar sırtlarında taş taşır, elleriyle düzlüklerde kuyular açarlarelı. Sen atalarının hem mürüvvetçe, hem de ahlakça ne kadar düşük olduklarını unuttun mu? Müminlerin emiri senin Enes bin Malike karşı oldukça cüretkar davranışlarını ve ileri gidişini haber almış bulunuyor. Sanırım sen bunu yapmakla Müminlerin emirinin tavrının ne olduğunu, bu konuda sana nasıl tepki göstereceğini ve ne kadarını görmezlikten geleceğim öğrenmek istedin. Eğer senin bu davranışını olumlu karşılayacak olursa daha da ileriye giderdin. Gözleri zayıf gören, bacakları çarpık, uylukları olmayan bir kişinin laneti senin üzerine olsun. Şayet Müminlerin emiri katibin o yaşlı hakkında yazdıklarında seni yermekte ileri gittiği kanaatinde olmasaydı, seni yüz üstü, sırt üstü çekip sürükleyerek Enesin yanına götürecek ve Ondan hakkında hüküm vermesini isteyecek birisini gönderirdi. O halde sen Enese, Onun ev halkına gereken şekilde ikramda bulun. Onun hakkım, Resulallaha hizmetinin değerini iyi biL. Hiç bir şekilde Onun ihtiyaçlarını karşılamaktan geri kalma. Müminlerin emirine senin hakkında bundan başkası kesinlikle ulaşmasın. Sen Enese gerektiği şekilde iyi davran, ikramda bulun; aksi takdirde Müminlerin emiri sana sırtını kırbaçlayacak, gizliliklerini açıklayacak ve düşmanını sevindirecek şekilde davranacak birisini gönderecektiL Emirliği bir kenara bırakıp git, Onu evinde buL. O da Müminlerin emirine senden razı olduğuna dair mektup yazar inşallah. Vesselam.”
Abdülmelik bu mektubu Mahzumoğullarının azatlı kölesi olan ismail bin Abdullah ile gönderdi. ismail Müminlerin emirinin mektubunu Enese götürüp okudu, daha sonra alıp aynı mektubu Haccaca götürdü ve okumağa başladı. Haccacın yüzü renkten renge giriyor, almndan şakır şakır terler dökülüyor ve:
“Allah Müminlerin emirine mağfiret buyursun!” diyordu. Daha sonra Haccac Enes ile bir araya geldi. Haccac onu güzel bir şekilde karşıladıktan sonra özür diledi ve şunları söyledi: “Ben Irak halkımn, oğlunun yaptıklarını yapacak olurlarsa, sana bu yaptığımı görerek kendilerini cezalandırmakta daha ileri gidip, ayrıca elimi daha çabuk tutacağımı bilmelerini istediğimden böyle hareket ettim.” Enes Ona şu karşılığı verdi: “Ben bu konuda oldukça sıkıntı çekmedikçe ve sen, Allah bizi ensar diye adlandırmışken eşrar olarak takdim etmedikçe, Medineyi yurt edinmiş ve mümin kimseler olduğumuz halde nifak ehli olduğumuzu ileri sürmedikçe mektup yazıp şikayette bulunmadım. Allah bizimle senin aranda hükmünü verecektir. Zaten her şeyi değiştirmeğe Ondan daha kadir hiç bir kimse yoktur. Onun yanında hak hiç ir zaman batıl gibi değildir, doğruluk da yalan gibi değildir. Sen, iddiana göre, Allahın ilişilmesini yasak kıldığı şeyleri kendin için helal kabul etmek suretiyle Irak halkına ne derece kötü davranacağını göstermek için beni bir alet
ve bir basamak olarak kullanmış oldun. Benim senin hakkından gelecek gücüm yoktur, o bakımdan seni önce Allapa havale ediyorum, sonra da Müminlerin emirine. Müminlerin emiri senin korumadığın hakkımı korudu. Allaha yemin ediyorum, hristiyanlar küfürlerine rağmen eğer Meryemoğlu isanın bir gün dahi hizmetinde bulunmuş birisini görecek olsalar, senin kabul etmek istemediğin hakkımı o kişi için fazlasıyla kabul ederler. Halbuki ben Resulallaha on yıl hizmet ettim. Bununla birlikte bizler bir hayır görecek olursak Allaha hamdü senada bulunuruz; başka türlüsünü görecek olursak, sabrederiz. Kendisinden yardım dileyeceğimiz Allahtır.”
Daha sonra Haccac Ondan almış olduklarını tekrar iade etti.