"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Faris ve ırak topraklarında harici savaşları

Bu yıl içerisinde Musab, Ömer bin Ubeydullah bin Mameri Farise vali olarak tayin etmiş ve Ezarika ile savaşmakla görevlendirmişti. Musabın ilk valilik dönemlerinde ve Abdullah bin ez-Zübeyrin oğlu Hamzanın valiliği sırasında Ezarika ile el-Mühelleb savaşmak üzere görevli bulunuyordu. Musab tekrar valiliğe geri dönünce Mühellebi Musul, Cezire ve Armeniaya tayin etmiş, böylelikle onun kendisiyle Abdülmelik bin Mervan arasında bir set teşkil etmesini istemişti. Bu bakımdan Musab, Fariste bulunan Mühellebe mektup yazarak gelmesini istemişti. Mühelleb geri dönerken görevinin başına kendi oğlu Muğireyi tayin etmiş ve ihtiyatlı davranmasını tavsiye etmişti. Mühelleb Basraya gelince Musab Onu Haricilerle savaşmak ve Paris ülkesinde valilik etmek görevlerinden almış, bu görevlere Ömer bin Ubeydullah bin Mameri tayin etmişti. Hariciler bunu haber alınca Katarı bin Fucae şöyle demişti: “Sizlere kahraman ve yiğit bir kişi; hem dini, hem mülkü için benzerini görmediğim bir şekilde atılan bir kişi gelmiş bulunuyor. O istisnasız olarak girdiği her savaşta ölüme atılan ilk atlı oluyor. ”
Hariciler de Ubeydullah bin Mahuzun öldürülmesinden sonra başlarına Zübeyr bin Mahuzu geçirmişlerdi. Bundan 65. yılın olaylarını anlatırken bahsetmiştik. Daha sonra Hariciler istahra vardılar. Ömer onların üzerine önce oğlu Ubeydullahı bir grup atlı ile birlikte gönderdi. Aralarında meydana gelen çarpışmada Ömerin oğlu Ubeydullah öldürüldü. Zübeyr bin Mahuz Ömer ile çarpışmak isteyince, Katarı Ona: “Ömerin kahramanlığı dillerde dolaşıyor, Onunla çarpışmayalım.” dediyse de kabul etmeyip çarpıştı. Bu çarpışmada Haricilerin atlılarından doksan kişi öldürüldü. Ömerin kendisi indirdiği bir mızrak darbesiyle Salih bin Muharikin gözünü kaydırmıştı. Katarınin de alnı üzerine bir darbe indirmiş, alnını yarmıştı. Hariciler bozguna uğrayıp SabUra kadar kaçtılar. Ömer onların üzerine gitti. Burada beraberinde Müccaa bin Sir de olduğu halde onlarla karşılaştı. Müccaa elinde bulunan demir bir sopa ile on dört Harici öldürdü. Ömer bu olayda neredeyse ölecekken Müccaa kendisini kurtardı. Bu bakımdan Ömer kendisine dokuz yüz bin dirhem hibe etti. Bu hediye ile ilgili olarak şu beyit söylenmiştir:
Birliğin en iyi koşanını korudun bir gençten, Az kalsın etleri paramparça oluyordu.
Ömer ve beraberindekiler Haricilere galip geldi. Hariciler yollarına devam edip Ömerin kendilerini takip etmesini önlemek amacıyla bir köprüyü aştılar ve Asbahana doğru gittiler. Burada güçlenip savaş hazırlıklarını tamamlayıncaya kadar kalmağa devam ettiler. Daha sonra dönüp Ömerin de bulunduğu Faristen Ömere ve adamlarına görünmeden geçtiler. Sabura doğru yürüdükten sonra Errecin üzerinden gidip Ahvaza vardılar.
Musab: “Ömerin bu durumuna hayret ediyorum. Kendisinin çarpışmak üzere bulunduğu düşman Faris ülkesinde yanından geçiyor da onlarla savaşmıyor. Şayet onlarla savaşıp geri kaçmış olsaydı, bu konuda kendisini mazur görmek imkanı daha kolayolurdu.” diyerek ona şunları yazdı: “Ey ibn Mamer! Sen bana karşı insaflı hareket etmedin; çünkü ganimetleri, haracı topluyor; buna karşılık düşmandan çekiniyorsun. Artık onların hakkından geliver. ”
Bunun üzerine Ömer, Faristen kalkıp onlara lraka girmeden önce yetişmek amacıyla hızlıca peşlerinden gitti. Musab da Basradan çıkıpel-Cisr el-Ekber (Büyük Köprü) yakınlarında karargahını kurdu, askerler de onunla birlikte konakladılar. Ahvazda bulunan Hariciler, Ömerin üzerlerine gelmekte olduğunu, Musabın da Basradan çıkıp kendilerine karşı yol aldığını haber alınca Zübeyr bin Mahuz, Haricilere şöyle dedi: “Sizin şu iki silahlı birlik arasına düşmeniz doğru bir tutum olamaz. O bakımdan, haydi gelin, hep birlikte düşmanımıza karşı gidelim ve onlarla tek cepheden karşılaşalım.” Bunun üzerine Zübeyr onları alıp Cuha bölgesini, Nehrevanatı aştı, Medaine vardı. Burada Kerdem bin Mersed el-KurMi de bulunuyordu. Medain halkı üzerine baskın yaptılar. Erkek, kadın, çocuk dinlemeden öldürdüler; hatta hamile kadınların karınlarını bile yarıyorlardı. Kerdem oradan kaçtıktan sonra Sabata vardılar. Önlerine geleni kestiler, öldürdüler. Hariciler Kerh üzerine de bir topluluk gönderdiler. Orada Ebu Bekir bin Mihnef ile karşılaştılar. Ebu Bekir onlarla çok şiddetli bir çarpışmaya tutuştu, ancak öldürüldü ve arkadaşları da bozguna uğradı. Hariciler yeryüzünde oldukça bozgunculuk yaptılar, fesat çıkarttılar.
Küfe halkı emirlerinin yanına vardılar. O zaman Küfe Emini, lakabı Kuba olan Haris bin Ebi Rabia idi. Ona bağırarak: “Haydi dışarı çık, çünkü düşmanın üzerimize gelmesi çok yakındır, kaybedecek zaman da yok.” dediler. Bunun üzerine Haris,en-Nuhayle denilen yere varıncaya kadar çıkıp gitti, burada günlerce kaldı. ibrahim bin Eşter yanına varıp ileri gitmeğe teşvik etti. Bu sefer Haris Deyr Abdurrahmana varıncaya kadar gitti ve orada yine durup beklemeğe başladı. Şebes bin Ribl yanına varıp ilerlemesini istedi. Onunla birlikte olan halk bu şekilde ağırdan yürüdüğünü görünce Recez vezninde bununla ilgili olarak şöyle bir beyit söylediler:
Kuba bizi görülmemiş bir şekilde yürüttü, Bir gün yürüyor, bir ay duruyor.
Bu sefer Kuba bu yerden de kalkıp tekrar yola koyuldu. Konakladığı her yerde, herkes Ona sesleninceye kadar yerinden ayrılmıyordu. Öyle ki Fırat Nehrine on günden fazla bir süre içerisinde ancak varabildi. Buraya geldiğinde Hariciler de buraya varmış bulunuyorlardı. Hariciler aralarında bulunan köprüyü aşıp geçtiler ve adı Simak bin Yezid olan bir adamı kızı ile birlikte yakaladılar. Kız yakalandıktan sonra öldürülmek üzereyken onlara şöyle dedi: “Ey Müslümanlar! Benim babam musibete uğramış bir kimsedir, onu öldürmeyiniz.
Bana gelince, ben öyle bir kızım ki, Allaha yemin ederim, hiç bir zaman çirkin bir iş işlemedim. Hiç bir komşuma eziyet etmedim, hiç bir kimsenin evinin içine bakmadım ve hiç bir kimseyi de evinin üstünden gözetlemedim.” Hariciler bu kızı öldürmeğe kastedince ölüp düşüverdi. Kılıçlarıyla onu parçaladılar. Simakes-Sarat denilen yere yaklaşıncaya kadar Hariciler ile birlikte kaldı. Burada Küfelilere yönelip şöyle seslendi: “Nehri aşıp bunların yanına geliniz, çünkü bunlar çok az ve adi bir topluluktur.” Küfeliler ise Onun boynunu vurdular ve daha sonra astılar. Bunun üzerine ibrahim bin Eşter Harise şöyle dedi: “Sen benimle birlikte gelmeleri için askerleri teşvik et ki nehri aşıp bu köpeklerin yanına varayım. Sana onların başlarını getireceğim.” Bu sözleri üzerine Şebes, Esma bin Harice, Yezid bin Haris, Muhammed bin Umeyr ve başkaları: “Allah komutanımıza iyiliğini versin. Bırak, gitsinler.” dediler. Bu sözleriyle ibrahimi kıskanmış gibiydiler. Hariciler karşılarında bulunan ordunun çokluğunu görünce aradaki köprüyü yıktılar. Haris bunu ganimet bilip olduğu yerde kaldı. Daha sonra askerlerin önünde oturup şöyle konuştu:
“imdi, savaşın başlangıcında ilk olarak ok atışı yapılacak. Sonra mızraklar çekilip bunlarla savaşılacak. Daha sonra yine sağ ve sol yanlardan mızrak darbeleriyle vuruşulacak, bütün bunların sonunda ise kılıçları çekmek suretiyle savaşılacaktır.” Adamın birisi Ona şöyle dedi: “Komutanımız gerçekten çok güzel nitelendirdi, fakat şu nehir bizimle onların arasında olduğu sürece sizin bu dediğinizi ne zaman yapacağız? Şimdi siz emir verin, şu köprü bağlansın; ondan sonra bizi onların tarafına geçirin. Muhakkak Allah sizin sevdiğinizi gösterecektir. ”
Bunun üzerine Haris köprüyü bağladı ve askerler de köprüden geçti.
Medaine kadar Haricileri kovalayıp durdular. Onların bazı atlıları köprünün yakınında güçsüz bir kovalama yapıp geri döndüler. Haris onları Küfe topraklarından çıkartmak üzere arkalarından Abdurrahman bin Mihnefi altı bin kişi ile birlikte gönderip Ona şöyle dedi: “Bunlar Basra topraklarına varır varmaz peşlerini bırakın.” Abdurrahman onları Asbahan topraklarına varıncaya kadar kovalamağa devam etti, sonra çarpışmadan geri döndü. Hariciler, Şeyhanlı Yezid bin Haris bin Ruveymin yönetimi altında bulunan Reye doğru gittiler. Yezid Haricilerle çarpıştı, fakat Rey halkı Haricilere yardım etti. Yezidin kendisi öldürüldü, oğlu Havşeb ise kaçtı. Babası ölüm halinde iken Havşebi kendisini müdafaa etmek için çağırmış ise de O geri dönmemişti. Bununla ilgili olarak bir şair şöyle der:
Havşeb ailesini koruyan hür bir kişi olsaydı, Ölümle Musab oğlu isanın karşılaştığı gibi karşılaşırdı.
Şair bu sözleriyle Musabın oğlu isanın babasını bırakıp kaçmadığını, bilakis öldürülünceye kadar babasının yanında çarpıştığını anlatmak istiyor.
Bir gün Bişr bin Mervan sözünü ettiğimiz bu Havşeb ile ikrime bin Ribinin de yanında bulunduğu bir sırada şöyle sordu: “Çok asil bir ata ihtiyacım var. Bana kim böyle bir at söyleyebilir?” ikrime bunun üzerine şöyle dedi:
“Havşebin atı.” (Çünkü o Rey günü bu atın sırtına binip kurtulmuştu.) Yine Bişr bir başka gün: “Oldukça güçlü bir katıra ihtiyacım var, nasıl bulabilirim?” diye sormuş, bu sefer Havşeb şöyle demişti: “Vasıl bin Müsafırin katırı.” (Çünkü ikrime, Vasılın karısı ile ilişkili olmakla itham edilmekteydi.) Bunun üzerine Bişr gülümseyerek: “Şimdi sen hakkını almış oldun.” diye cevap vermişti.
Hariciler Reyin işini bitirdikten sonra Asbahan üzerine gittiler ve orayı Attab bin Verkanın da bulunduğu sırada muhasara altına aldılar. Attab onlara karşı direndi. Şehir kapısının önünde onlarla çarpışıyor, surlardan onlara ok ve taşlar attırıyordu. Attab ile birlikte kendisineEbu Hureyre denilmekte olan Hadramutlu bir adam vardı. Bu kişi Haricilere hamle yapıyor ve şöyle diyordu:
Eyateşin köpekleri, söyleyin, Diş bileyen Ebu Hureyrenin nasıldır hücumu? Gece gündüz size homurdanıyor o. Ey Ebu Mahuzun ve kötülerin oğlu, Benim at sırtındaki savaşımı nasıl buluyorsun?
Hariciler Onunla böyle uzun süre karşı karşıya kalınca günün birinde onlardan birisi bir tuzak kurdu ve kılıçla omuzuna bir darbe indirip yere düşürdü. Arkadaşları Onu alıp götürdüler ve tedavi ettiler. Sonunda iyileşti ve eskiden olduğu gibi yine onlara karşı çıkıp çarpışmağa başladı.
Hariciler bir kaç ay daha onları muhasaraya devam ettiler. Öyle ki, yiyecekleri bitti ve muhasaranın sıkıntıları kendisini hissettirmeğe başladı. Büyük bir kıtlıkla karşı karşıya kaldılar. Attab bu durumda onlara şöyle dedi: “Ey insanlar! Sizler kıtlıkla karşı karşıyasınız. Önünüzde sadece her hangi birinizin yatağında ölmesi, arkasından gücü yettiği takdirde kardeşinin onu alıp gömmesi kalıyor. Daha sonra ise kendisi ölecek ve ne kendisini defnedecek, ne de namazını kılacak bir kimse kalmış olacaktır. Allaha yemin ederim, sayıca az değilsiniz ve sizler salih atlılarsınız. Haydi, henüz kuvvetimiz varken, henüz hayattayken şu sıkıntılardan dolayı zayıflayıp hareket edemez hale düşmeden önce hep birlikte bunlara karşı çıkalım. Allaha yemin ederim, eğer bunların üzerine samimi ve güçlü bir şekilde hücum ederseniz, onlara karşı zafer kazanırsınız.” Kaledekiler Onun bu teklifini kabul ettiler.