"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ziyad bin ebihin basra valiliği

Bu yıl içinde Muaviye ibn Amiri görevinden azlettikten sonra yerine elHaris bin Abdullah el-Ezdiyi Basra Valiliğine tayin etmişti. el-Haris Şam ehlinden idi. Basraya vali tayin edildikten sonra emniyet kuvvetlerinin başına Abdullah bin Amr es-Sekafiyi getirmişti. el-Haris Basra Valiliğini dört ay kadar deruhte ettikten sonra yerine Ziyad bin Ebih tayin edilmişti.

Ziyad bin Ebih Küfeye gelip vali tayin edilmeyi beklemeğe koyulmuştu. Ziyadın Küfe Valiliğini bekleyip durduğu Muğire bin Şubeye iletilince, Muğire hemen Muaviyenin yanına varıp istifa etmiş ve Kaysoğulları arasında olmak gayesiyle Karkisiyede kendisine evler vermesini ve görevden almasını istemişti. Muaviye Onun bu tutumundan korkuya düşerek: “Görevine dönmen gerekir.” demiş, ancak Muğire bunu kabul etmeyince Muaviye Onu bazı hususlarda itham ederek tekrar Küfedeki görevine göndermişti. Bunun üzerine Muğire bin Şube geceleyin Küfeye varıp Ziyada haber göndererek şehri terk etmesini istemişti.
Başka bir rivayette ise şöyle anlatılır: Muğire Şama gitmiş, ancak Muaviye Ziyada haber göndererek Küfe den çıkıp Basraya gitmesini emretmişti. Basraya giden Ziyada Basra, Horasan, Sicistan Valiliğinin yanı sıra Hind, Bahreyn ve Ummanın yönetimi verilir. Ziyad H. 45. yılın Rebiülahir ayının sonlarında Basraya vardığında her türlü kötülüğün başını alıp gittiği biliniyordu. Bundan dolayı Ziyad onlara meşhur ve son derece sert hutbesini okumuş, fakat Hamdele ile başlamamıştı. Başka bir rivayette Onun Allaha hamd ederek başladığı da kaydedilir. Ziyad, hutbesinde şöyle demişti:
“Bize verdiği ihsanlardan dolayı Allaha sonsuz şükürler olsun. Bu nimetlerini artırmasını Ondan dileriz. Allahım, bize bol nimetler verdiğin gibi bu nimetlere şükretmeyi de ilham et! O kapkara cahiliyet, kara dalalet sahipleri için ateş yakan ve onlar üzerinde ateşinin etkisini sürdüren sabahlar… Siz akılsızlarınızın işleyip uysallarınızın ses çıkarmadığı, küçüklerinizin görerek büyüdüğü, büyüklerinizin ise sakınmadığı o kadar büyük işler vardır ki sanki sizler Allahın Resulünü işitmemiş ve kitabını okumamış gibisiniz. Yüce Allahın sonsuz zaman içinde kendisine itaat edenlere ne gibi nimetler, isyankarlara ise nasıl azaplar hazırladığını bilmiyor gibisiniz. Sizler dünyanın gözünü görmez hale soktuğu, şehvetlerin işitme duygusunu körelttiği, sonsuz olana geçici dünyayı tercih eden kimseler gibi mi olmak istiyorsunuz? Sizden önce hiç kimsenin yapmadığı bir bidati islamda ilk olarak çıkardığınızı hatırlamıyorsunuz. Herkesin gözü önünde ve günün ortasında sayısı hiç de az olmayan bu kötülük yuvaları ve hakları gasbedilmiş bu güçsüz kadıncağızlar nasıloldu da ortaya çıktı? Aranızda gece karanlığında çevrilen entrikaları ve gündüzleyin yapılan talan ve baskınları önleyecek kimseler yok muydu? Akrabalık bağlarını her şeyin üzerine çıkardınız, dini hayatınızdan uzaklaştırıp olmayacak mazeretlere başvurdunuz. Çapulcu ve hırsızlara acıyorsunuz. Her biriniz hiç bir cezadan çekinmeyen, nereye varacağım korkusunu taşımayan bir akılsız ve günahkar yakınını himaye ediyor. Halim kimseler olmadığınız gibi kötü kimselerin de peşine takılmışsınız. Bu kötü kimseleri korumağa kalkışmanız onların önce islamın haram kıldığı yasakları çiğnemesine, sonra da sizin görmeyeceğiniz yerlerde şüphe çukurlarında tünemelerine sebep olmuştur. Bu kötülük yuvalarını yerle bir etmedikçe yemek içmek bana haram olsun. Ben bu işin ilk zamanlar başvurulan yoldan başka bir yolla ıslah edilemeyeceğini görüyorum: Zaaf göstermeden yumuşakça davranmak, zorbalık ve şiddet kullanmadan sertçe tavır takınmak… Allaha yemin ederim ki dostu dostunun, mukimi yolcunun, geleni gidenin, sıhhatte olanı hastanın yaptığından o derece sorumlu tutacağım ki sizden biriniz bir başkasını gördüğünde: “Said helak oldu, hiç olmazsa Saadı kurtarınız.” diyecektir. Böylece kendinizi ancak doğru yola girmekle korursunuz. Minberden söylenen yalan bilinir. Bu söylediklerimde durmadığımı görürseniz bana karşı gelmek hakkınız olur. Sizden biriniz baskına uğrayıp da malını kaybedecek olursa onun malının tazminatı bana ait olsun. Sakın geceleri dolaşmayınız. Şayet bana geceleyin sokakta dolaşırken yakalanıp getirileniniz olursa muhakkak öldürürüm. Bu alışkanlığınızdan vazgeçmeniz için size bir adamım buradan Kufeye gidip gelinceye kadar geçecek müddet kadar mühlet verdim. Sakın cahiliyet devri iddialarıyla karşıma çıktığınızı görmeyeyim. Sizden birinizin böyle bir dava ile ortaya çıktığını işitirsem dilini koparırım.
Sizler daha önce görülmemiş kötü şeyler yapıyorsunuz. Biz de her kötülük için bir ceza biçtik. Kim bir başkasını suda boğarsa biz de onu boğarız, kim bir başkasını ateşte yakarsa onu da aynen yakarız. Kim bir eve girer, hırsızlık ederse kalbini çıkarıp atarım; kim bir kabri eşerse onu oraya diri diri gömerim. Elinizi ve dilinizi tutmağa çalışınız ki benim elimden ve dilimden size bir zarar gelmesin, ittifak ettiğiniz bir hususta ihtilaf çıkaranınız olursa boynunu uçururum. Daha önceden benimle bazıları arasında kin ve düşmanlıklar olabilir. Ben bütün bu kin ve düşmanlıkları kulak ardı edip ayaklar altına aldım. Sizden iyiliksever olanlar bu iyilikseverliklerini arttırarak sürdürsünler, kötü olanlarınız varsa onlar da bu kötülüklerini terk etsinler. Her hangi biriniz bana olan kini dolayısıyla verem olup ölse, o bunu açıkça ortaya koymadıkça ben onun gizlisini açmam ve sırrını açığa vurmam. Ancak açığa vuracak olursa, gözünün yaşına bakmam ve nefes de aldırmam. Bu bakımdan durumunuzu bir daha gözden geçirin ve nefsani arzularınıza karşı Haktan yardım isteyin. Benim buraya gelişimden dolayı üzülen nice kişiler sevinecek ve gelişime sevinen nice kimseler de üzüleceklerdir.

Ey Müslümanlar! Biz sizler için idareci ve himayeci oluverdik. Allahın bize ihsan ettiği ganimetlerle de sizi himaye ediyorum. Onun için sevdiğimiz ve istediğimiz hususlarda bize itaat etmekle görevlisiniz. Biz de icra ettiğimiz bu görevlerde adaletle hükmetmekle görevliyiz. O halde bize karşı doğru ve samimi davranmakla adil davranmamızı ve ganimetten hakkınızı vermemizi sağlayınız. Biliniz ki, ben bazı hususlarda göz yumup da ihmalkar davransam bile üç hususta asla ihmalkar davranmam. Gece yarısı bile olsa bir ihtiyacından dolayı gelip kapımı çalan kimseyi geri çevirmem. Size verilmesi gereken bir rızkın veya ihsanın zamanı geldiğinde onu asla sizden sakınmam; hiçbir askerinizi de düşman ülkesinde yardımsız bırakmam. Bu bakımdan önderleriniz ve yöneticileriniz için Allahtan salah isteyiniz. Onlar sizi yetiştiren idarecileriniz, dayanıp bel bağladığınız desteklerinizdirler. Sizler ne zaman salaha ererseniz onlar da salaha ererler. Kalplerinizi onlara düşmanlık duyguları ile doldurmayınız, sonunda kalplerinizde kin artar ve üzüntüleriniz daha uzun sürer, böylece maksadınıza eremezsiniz. Duanızın kabul edilmesi sizin aleyhinize olabilirse de Yüce Allahın sizleri birbirinize karşı yardımcı kılmasını dilerim. Sizinle ilgili bir şeyi uyguladığımı gördüğünüzde onu siz de hemen uygulamağa çalışınız. Biliniz ki benim vasıtamla sizden çok kişi yere yıkılacaktır. Hepiniz bunlardan birisi olmamağa dikkat etsin. ”
Ziyadın bu hutbesinden sonra Abdullah bin Ehtem ayağa kalkıp: “Ey Emir! Gerçekten sana hikmetin verildiğini ve hitabet hakimiyetinin bahsedildiğini görüyoruz.” deyince Ziyad şöyle karşılık vermişti: “Yalan söyledin, o senin bahsettiğin Allahın peygamberi Davuddur.” Arkasından el-Ahnef kalkıp: “Ey Emir! Gerçekten güzel şeyler söyledin. Beladan sonra iyilikten söz etmek, ihsandan sonra da hamd etmek ne kadar güzeldir! Bizler belalara duçar olmadıkça içinde bulunduğumuz nimetleri bir türlü anlayamayız.” demiş, Ziyad da: “Doğru söyledin.” diye karşılık vermişti. Bu konuşmalardan sonra Haricilerden olan Ebu Bilal Mirdas bin Udeyye ayağa kalkıp şunları söylemişti: “Yüce Allah bize senin söylediklerinin dışında başka şeyler buyurmuştur. Cenab-ı Allah şöyle buyurur:Veçok vefalı ibrahimin Hiç bir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez. insana kendi çalışmasından başka bir şey de yoktur. Hakikaten çalışması da yakında verilecektir. (en-Necm suresi, 37-39). Ey Ziyad! Bize vaat ettiklerinden çok daha hayırlısını Cenab-ı Allah bize vaat etmiştir.” şeklinde konuşmuş, Ziyad ise şöyle karşılık vermişti: “Biz kana batmadan senin ve adamlarının kastettiği husus gerçekleşmez.”
Ziyad emniyet kuvvetlerinin başına Abdullah bin Hısnı tayin ederek haberin Kufeye kadar varıp gelmesini beklemiş ve Basralılara bu müddet içinde mühlet vermişti. Ziyad yatsı namazını biraz tehir ederek kılar ve sonra birisine Bakara suresini veya ona benzer bir sureyi tertil ile okumasını emreder, sonra da bir adamın şehrin bir ucundan öbür ucuna gideceği bir müddet kadar daha beklerdi. Emniyet kuvvetlerine şehre dağılmalarını ve bu saatten sonra yolda gördükleri kimseyi öldürmelerini emretmişti. Gecenin birinde emniyet kuvvetleri Ziyada bir bedeviyi getirirler. Ziyad Ona: “Sen yapılan ilanları duymadın mı?” diye sorar, Bedevi: “Hayır, Vallahi duymadım. Ben şehre süt getirmiştim. Gece uyku bastırınca bir köşeye çekilip uyumağa mecbur kaldım ve uyuduğum yerde sabahlamayı diledim. Emirin yaptığı ilandan asla haberim yoktur.” diye cevap verir. Ziyad bunun üzerine: “Vallahi doğru söylediğini tahmin ediyorum, fakat öldürülmende bu ümmet için salah vardır. ” diye karşılık verip bu adamın öldürülmesini emretmiş ve adamın da boynu uçurulmuştu.
Saltanat otoritesini ilk defa yerleştiren ve Muaviyenin hükümdarlığını perçinleyen kişi Ziyad olmuştur. O kılıcını çekmiş, zan ile birçok kimseyi muhakeme etmiş ve şüphe üzerine de bazılarını cezalandırmıştır. Böylece insanlar bundan son derece korkar olmuşlardı, ancak bunun sonucunda insanlar birbirlerine karşı kendilerini tamamen güven içinde görüyorlardı. Hatta öyle olmuştu ki, bir kimse her hangi bir şeyini elinden düşürüp kaybettiğinde sahibi gelip onu alıncaya kadar o şey yerinde kalıp dururdu. Hiç kimse artık kapısını içerden kilitlemiyordu. Ziyad halka yaptığı ihsanları çoğaltmış, Basrada erRızk şehrini kurmuş ve emniyet kuvvetlerini dört bine çıkarmıştı. Ziyada: “Yollar son derece korku vericidir.” denilmiş, O ise şöyle karşılık vermişti: “Ben şehri iyice ıslah edinceye kadar hiç bir şeye aldırış etmeyeceğim. Eğer bunu başaramayacak olursam başınıza gelecekler çok daha şiddetli ve acı olabilir.” Ziyad bütün şehri tamamen kontrolü altına alıp da iyice ıslah ettikten sonra diğer işleri de tamamen yoluna koymuştu.