"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Busr bin ebi ertatın hicaz ve yemene seferi

Bu yıl içinde Muaviye, Amir bin Lüey Kabilesinden olan, Busr bin Ertatı üç bin kişilik bir kuvvetle Hicaz a doğru yola çıkardı. O sırada Medine valisi Ali tarafından görevlendirilmiş olan Ebu Eyyub el-Ensari idi. Busrun geldiğini duyan Ebu Eyyub el-Ensari Küfeye, Alinin yanına kaçmıştı. Busr da Medineye girerek hiç kimseyle çarpışmadan doğru mescide girmiş, minbere çıkarak: “Ey Dinar, ey Neccar, ey Züreyk, (Bunlar ensarın bazı aile büyüklerinin isimleri idi) ey ceddim, ey ceddim! Dün sana burada beyat etmiştim, fakat bu gün neredesin?” (Bu sözlerle de Hz, Osmanı kastediyordu) diye seslenmiş, sonra sözlerine şöyle devam etmişti: “Vallahi eğer Muaviye bana tavsiyede, bulunmamış olsaydı burada Onun yaşına gelmiş tek bir adamı sağ bırakmazdım.” Sonra Selemeoğullarına haber gönderip şöyle der: “Vallahi bana Cabir b, Abdullahı teslim etmediğiniz müddetçe sizin can güvenliğiniz söz konusu değildir.” Bunun üzerine Cabir bin Abdullah Resulallahın hanımı Ümmü Selimenin yanına varıp, şöyle demişti: “Bu konuda ne düşünürsün? Böyle bir beyati yapmak gerçekten dalalettir, fakat öldürülmekten de korkuyorum.” Ümmü Selime şöyle cevap vermişti: “Bence beyat etmen uygun olur. Ben şahsen oğlum Ömere ve damadım ibn Zemaya beyat etmeleri için öğütte bulundum.” (Ümmü Selimenin kızı Zeyneb, ibn Zemanın hanımı idi.) Bunun üzerine Cabir bin Abdullah, Busra giderek beyat etmişti.
Busr Medinede bazı evleri yıktıktan sonra Mekkeye gitmiş, orada bulunan Ebu Musa el-Eşari öldürülmektenkorktuğu için Busrun önünden kaçmış, Busr da Mekkede Müslümanları zorla beyate davet etmiş ve oradan Yemene doğru yola çıkmıştı. O sırada Yemende Alinin görevlendirmiş olduğu Ubeydullah bin Abbas valilik yapmaktaydı. O da Busrun gelmekte olduğunu işitince kaçıp Kufeye, Alinin yanına gitmişti. Bunun üzerine Ali, Abdullah bin Abdul-Meddan el-Harisiyi Yemende yerine vekil bırakmıştı.
Busr Onu ve oğlunu yakalayıp öldürmüş, ayrıca Ubeydullah bin Abbasın Abdurrahman ve Kuşam adlarındaki küçük yaşta bulunan iki oğlunu da öldürtmüştü. Ubeydullahın bu iki küçük oğlu çölde Kinane Kabilesine mensup bir adamın yanında bulunuyorlardı. Busr bunları öldürmek istediğinde bu Kinaneli adam şöyle demişti: “Bu günahsız iki çocuğu neden öldürüyorsun? Eğer onları gerçekten öldüreceksen beni de onlarla birlikte öldür!” Busr bu iki çocuğu öldürdükten sonra Kinaneli adamı da onların arkasından öldürür. Başka bir rivayette ise bu Kinaneli adam kılıcını alarak bu iki çocuğu korumak üzere Busrun adamlarıyla çarpıştığı ve öldürülünceye kadar onlarla dövüştüğü kaydedilir. Sonra bu iki çocuk alınıp defnedilir. Bunların öldürülmesinden sonra, Kinaneli bir kadın çıkar, Busra şöyle hitab eder: “Ey adam! Erkekleri öldürdün, fakat bu iki çocukcağızı neden öldürüyorsun? Vallahi, bu yaştaki çocuklar ne cahiliye döneminde ne de islamda öldürülüyorlardı. Ey Ebi Ertatın oğlu! Küçük çocukları öldürten, yaşlıları katleden, merhameti insanların kalplerinden söken ve akrabalar arasındaki hukuku gözetmeyen bir iktidar son derece kötü ve zalim bir iktidardır.”
Busr bu seferinde ayrıca Yemende Alinin taraftarlarından bir cemaati de öldürmüştü. Ali bunu haber alır almaz Cariye bin Kudama esSaadiyi iki bin kişilik bir kuvvetle ve arkasından Vehb bin Mesudu yine iki bin kişilik kuvvetle Yemene gönderir. Cariye Necrana ulaştığında burada Osmanın kanını talep edenlerden bir grup adamı katleder. Bunu işiten Busr ve adamları Yemenden kaçarlar. Cariye Mekkeye ulaşıncaya kadar Busru takip etmiş, oraya vardığında Müslümanlara: “Müminlerin emirine beyatinizi yapınız.” diye seslenince Mekkeliler: “O ölmüş bulunmaktadır, niye beyat edelim” şeklinde karşılık vermişlerdi. Cariye: “Alinin arkadaşlarının beyat ettiği kimseye beyat edeceksiniz.” deyince onlar da korkularından beyat etmişlerdi.
Cariye bin Kudame oradan Medineye gitmişti. O sırada Medinede Müslümanlara namaz kıldıran Ebu Hüreyre, Cariyenin geldiğini işitince oradan kaçmış, Cariye de şöyle demişti: “Eğer o kedinin babasını görmüş olsaydım mutlaka öldürürdüm.” Sonra Medinelilere dönüp: “Hasan bin Aliye beyat ediniz.” diye seslenmiş, onlar da Hasana beyat etmişlerdi. Cariye Medinede o gün ikamet ettikten sonra Kufeye doğru yola çıkınca, Ebu Hüreyre gene gelip Müslümanlara namaz kıldırmaya devam etmişti.
Anlatıldığına göre Ubeydullah bin Abbasın öldürülen bu iki çocuğunun anneleri Ümmül-Hakem Cücevriye binti Huveylid bin Kariz, diğer bir rivayette ise Ayşe binti Abdullah bin Abdil-Meddan idi. iki çocuğu öldürülünce kadın çılgına dönmüş ve dengesini kaybetmişti. Sürekli olarak ağlayıp duruyor, yılın dört bir mevsiminde bölgenin dört bir tarafında dolaşarak onlara ağıtlar yakıyor, şiirler söylüyordu.
Ali bu iki çocuğun öldürüldüğünü işitince son derece üzülmüş ve Busra beddua ederek şöyle demişti: “Allahım, Onun dinini ve aklını gider!” Gerçekten sonraları Busr aklını kaybetmişti. Ne yaptığını bilmez bir duruma gelerek saçma sapan konuşuyor ve sürekli kılıcını istiyordu. Eline tahtadan bir kılıç veriliyor, önüne konan şişirilmiş bir tuluma sürekli bu tahta kılıçla vuruyor ve saçmalayıp duruyordu, ölünceye kadar bu hali üzerine hayatını sürdürmüştü.
Muaviye tamamen otoritesini kurduktan sonra bir gün Ubeydullah bin Abbas Ona varır ve yanında Busru görür. Busra şöyle der: “Benim o iki oğlumu öldürdüğün anda yer yüzünün beni senin yanında bitirmesini temenni ederdim.” Busr: “Al işte kılıcımı ve vur bana” diye söyleyince Ubeydullah o anda hemen kılıca elini uzatmak ister, fakat Muaviye birden kılıcı elinden alır ve Busra şöyle der: “Allah müstehakkını versin! Sen artık bunamış bir yaşlısın. Vallahi, seni öldürdükten sonra bana yönelecekti.” Ubeydullah da bunun üzerine: “Evet, gerçekten öyle olacaktı.” diye cevap verir.
Başka bir rivayette ise Busrun Hicaza H. 42. (M. 662-663) yılında gittiği kaydedilir. Busr Medinede bir ay kadar ikamet etmiş ve bu müddet içinde Osmanın öldürülmesine iştirak edenler kendisine bildirildikçe tek tek yakalayıp öldürtmüştü.
Bu yıl içinde Ali ile Muaviye arasında bir sürü uzun yazışmalar olmuş ve bu yazışmaların neticesinde savaşın durdurulması konusunda bir anlaşmaya varılmıştı. Bu anlaşmaya göre Irak Alinin, Şam da Muaviyenin elinde kalacak, hiç biri diğerinin bölgesine akın yaptırmayacaktı.