Hasan el-Basri şöyle anlatır: “Bir gün mescide girdim, Osmanın, abası üzerine kenarda uzanmış olduğunu gördüm. O anda iki su satıcısı aralarındaki anlaşmazlığı çözmesi için gelmiş, O da aralarında hüküm vermişti.”
Şabi şöyle anlatır: Ömer Kureyş kendisinden iyice usanıncaya kadar vefat etmemişti. O Kureyşlileri Medineye tıkayıp bırakmıştı. Çünkü şöyle diyordu: “Benim bu ümmet için en çok korktuğum husus onların dünyanın muhtelif yerlerine dağılmalarıdır.” Kureyş ten herhangi bir kimse gaza için Ömerden izin isteyecek olsa Ömer Ona şöyle derdi: “Sen Resulallah ile birlikte gazaya çıkmış kişisin ve o gazalar bugün çıkacağın gazalardan çok daha hayırlıydılar. Sen en iyisi gel de şu dünyayı görme ve dünya da seni görmeyiversin.” O bu işi Kureyşin yalnız muhacirlerine uygulardı. Muhacirlerin dışında kalan Mekkelilere böyle bir kısıtlama getirmemişti. Osman hilafete geçtiğinde insanlar dünyanın dört bir bucağına yayılmak üzere Medineden çıkıp gitmişler ve islam diyarlarının bir çok yerine dağılmışlardı. Bu durum onlara Ömerin uygulamasından daha sevimli geliyordu.”
Osman, anlatıldığına göre, hilafeti boyunca her yıl bizzat kendisi hac emirliği yapar, Resulallahın hanımlarıyla birlikte haccederdi. Ömer de hilafeti boyunca aynı uygulamayı yapmıştı. Osman islam devletinin bütün illerindeki Müslümanlara mektuplar yazarak hac mevsiminde gelip valilerden gördüklerini ve varsa şikayetleri kendisine anlatmalarını istemişti. O, bu mektuplarında Müslümanlardan dine uygun işler yapmalarını ve uygunsuz şeylerden kaçınmalarını istemiş ve kendisinin zulme uğradığı müddetçe sürekli olarak zayıfın yanında güçlüye karşı olduğunu bildirmişti. Medinede ilk defa meydana gelen karışıklık hilafetinin sekizinci yılında Medineyi istila eden kuş-ların gelmesi idi. Bu kuşlara çamurdan yapılmış yuvarlak misket şeklindeki güllelerle taşlar atılırdı. Bunları defetmek üzere Osman Leys Kabilesinden birisini göndermiş, bu kuşlar Medineden tamamen çıkarıldığı gibi onlara atılmak üzere hazırlanan yaylar ve bu misketler de imha edilmişti.
Adamın birisi Said bin el-Müseyyebe Muhammed bin Huzeyfenin Osmana karşı gelmesinin sebeplerini sormuş, Said bin el-Müseyyeb de şöyle demişti: “Muhammed bin Ebi Huzeyfe Osmanın evinde büyümüş bir yetim olup evde bulunan diğer yetimleri yöneten ve onları idare eden birisi idi. Bir gün Osmandan kendisini bir yere vali tayin etmesini ister. Osman Ona: “Ey oğulcağızım! Eğer sen bu işe uygun bir kimse olsaydın seni vali tayin ederdim” der, O da: “O halde bana müsaade et de çıkıp gideyim, yeryüzünde rızkımı arayayım.” diye karşılık verir. Bunun üzerine: “istediğin yere gidebilirsin.” der ve yetecek kadar para verip yol azığını hazırlatır ve bineğini donatır. Muhammed bin Ebi Huzeyfe Mısıra vardığında kendisine bir görev vermediğinden dolayı Osmana kızmış ve aleyhinde olan kimselerin yanında yer almıştı.” Aynı adam Said bin Müseyyebe: “Peki Ammar bin Yasir neden Osmana karşı gelmiştir?” diye sorunca Said: “Ammar bin Yasir ile Abbas bin Utbe bin Ebi Leheb arasında bir tartışma meydana gelmiş, bunun üzerine Osman onların her ikisini tedip etmek üzere kırbaçlatmış, bu da Ammarın evlatlarıyla Abbasın evlatları arasında bir düşmanlığın peyda olmasına sebep olduğu gibi, Hz, Osman ile Ammarın da tartışmaya girişmelerine yol açmıştı.” diye cevap vermişti.
Salim bin Abdullaha Muhammed bin Ebi Bekirin neden Osmana karşı geldiği sorulunca şöyle demişti: “Kızgınlık ve dünya tamahı…” Muhammedin islamda kendine has bir mevkii vardı. Onu bazı kimseler kışkırtınca dünya tamahına düştü ve haklı iken haksız durumda kaldı. Bundan dolayı Osman yakasına yapıştı. Bu ikisi bir araya gelince “Muhammed” olmaktan çıkıp “Müzemmem” oldu.
Anlatıldığına göre, adamın biri Abbas bin Abdülmuttalib ile alayetmek istemiş. Osman da Ona ceza uygulamış ve onun bu davranışı gayet güzel karşılanmıştı. O şöyle demişti: “Resulallah kendi amcasını üstün tutup yüceltir de ben nasılOnunla alayedilmesine müsaade edebilirim? Böyle davranıp da buna razı olan bir kimse Resulallaha muhalefet etmiş demektir. ”
Yine anlatıldığına göre, Kaab bin Zilhabeke el-Hindi ateş ile oynamayı bir adet haline getirmişti. Bu durum Osmanın kulağına gelince Osman Velide mektup yazarak Kaab ibn Zilhabekeyi acıtacak kadar dövmesini emretmiş, Velid de Onu cemaatin ortasında döverek Osmandan gelen mektubu okumuştu. Bu mektuptakileri duyan Kaab bir hayli kızmış, Osmana karşı isyan edenlerle birlik olmuştu. O sırada Kaab Dünbavende sürgün edilmişti.
Yine anlatıldığına göre, Velid bin Ukbe zamanında Dabii bin Hars el-Bercemi Ensardan Karhan diye adlandırılan bir köpeği ariyet olarak almış. Bu köpek avda son derece başarılı olup ceylan yakalamış. Dabii bin Hars bu köpeği geri vermeyince Ensariler Ondan zorla geri almışlar, O da onların aleyhine şiirler okumuştu. Onlara böyle şiirle hakaret edince Ensariler de durumu Osmana şikayet etmişlerdi. Osman Dabii bin Harse ceza uygulamış ve ölünceye kadar hapse atmıştı. Bundan dolayı da Dabiinin oğlu Umeyr Abdullah bin Sebenin fırkasına katılmış ve Osmanın aleyhinde çalışanlardan olmuştu. Kümeyi bin Ziyad ve Umeyr bin Dabii Osmanı öldürmek üzere Medineye gelen isyancılar arasında yer almışlardı. Ancak bu ikisinden Umeyr Osmandan çekinmiş, fakat Kümeyi Ona karşı cesaret bularak isyan edenlerden olmuştu. Osman Kümeyie bir tokat vurmuş kıçı üzerine oturtmuştu. Ayağa kalkıp “Ey müminlerin emiri, canımı acıttın” deyince Osman: “Sen bana saldıran kişi değil miydin?” diye sormuş, onun: “Hayır, vallahi ben saldırmadım demesi üzerine Osman: “O halde benden öcünü al” diye karşılık vermişti. Kümeyi: “Hayır, asla olamaz” demiş ve Osman Onu affetmişti. Bu iki adam ta Haccac zamanına kadar yaşamış ve ileride, inşaallah zikredeceğimiz gibi, Haccac her ikisini öldürmüştü.
Osmanın Talha bin Ubeydullahtan elli bin dirhem alacağı vardı. Bir gün: “işte senin malın burada, onu alabilirsin” deyince Osman Ona:
“Hayır o senin iyiliğinden dolayı sana verilmiş bir yardımdır” diye karşılık vermişti.
Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise, Osman muhasara edi-lince Ali, Talha bin Ubeydullaha şöyle demişti: “Hay Allah senin müstahakını versin! Sen Onu muhasara edenleri neden geri çevirmedin?” Talha bu soruya:
“Hayır, vallahi Ümeyyeoğulları kendi keselerinden bana hakkımı verinceye kadar yapmayacağım” diye karşılık vermişti.
Osmana Peygamberin iki kızıyla evlenmiş olduğundanZinnureyn lakabı verilmişti.
el-Asmai şöyle anlatır: “Abdullah bin Amir, Katn bin Abdiavfı Kirmana emir olarak tayin eder. Katnın kumandasındaki Müslüman askerler bir vadiden geçmek üzere iken vadi taşmış ve selonların geçişini engellemişti. Katn bin Abdiavf geçmekten korkmuş ve şöyle demişti:Bu vadiyi geçebilene bin dirhem vereceğim. Müslümanlar birden vadiye atılmış ve karşı tarafa geçmişlerdi. Geçenler dört bin kişi idi. O da onlara dört milyon dirhemi dağıtmıştı. Abdullah bin Amir bu uygulamayı hoş karşılamamış ve durumu Osmana mektupla bildirmişti. Osman:Bu dört milyon dirhemi kendisine ver, çünkü o Allah yolunda Müslümanlara yardım olarak verilmiş bir meblağdır. diye cevap vermişti. Bundan dolayı bu parayaVadiyi geçme mükafatı adı verilmişti.”
Hassan bin Zeyd şöyle anlatır: Bir gün Alinin Müslümanlara hitapta bulunurken sesinin en yüksek dozuyla şöyle dediğini işittim: “Ey insanlar! Beni ve Osmanı kötüleyip duruyormuşsunuz. Vallahi Cenab-ı Allah benim ve Onun hakkında ve bizim gibiler hakkında şu sözünü söylemiştir:Onların göğüslerindeki kini çıkarıp attık. Hepsi kardeşler olarak köşklerde karşı karşıya oturur sohbet ederler.” (el-Hicr suresi, 47)
Bedir ashabından olan Ebu Hümeyd es-Saidi muhasara günlerinde Osmanın yanında yer alanlardan birisi idi. Osman şehit edilince: “Allahım! Biz Onun öldürülmesini kesinlikle istemedik. Vallahi sana kavuşuncaya kadar şöyle şöyle yapmayacağım ve asla gülmeyeceğim.” demişti.