Osman Velid bin Ukbe bin Ebi Muaytı Küfeye tayin ettikten sonra Ukbe bin Ferkadı Azerbaycan Valiliğinden azletmiş, bunun üzerine de oranın halkı daha önce akdetmiş oldukları anlaşmayı bozmuşlardı. Onların böyle davranması üzerine Küfe Valisi el-Velid, H. 25. yılda Azerbaycana bir sefer düzenlemişti. Velid, öncü kuvvetlerinin başına Abdullah bin Şube el-Ahmesiyi getirmişti. islam askerleri Mukan, Beber ve Teylesan üzerine hücum edip bir çok ganimet ve esir ele geçirmişlerdi. Bunun üzerine Azerbaycan bölgesinin halkı Müslümanlarla barış yapmayı arzu etti.
Onlarla daha evvel Huzeyfenin yaptığı barışın şartlarını ihtiva eden bir anlaşma akdedildi. Bu anlaşma gereğince onlardan sekiz yüz bin dirhem alınacaktı. Bundan sonra Velid askerlerini etrafa dağıtmış ve Selman bin Rabia elBahiliyi on iki bin kişilik bir kuvvetle Armenia halkının üzerine göndermişti. Selman Armenia üzerine yürüyüp önüne çıkanları kılıçtan geçirmiş, bolca esir ve ganimet almıştı. Sonra oradan ayrılıp Velidin yanına elleri ganimetlerle ve esirlerle dolu olarak varmıştı. Velid bu zaferlerden sonra elde ettiği ganimetlerle geriye doğru dönmeye başlamış ve Musul yoluyla Küfeye doğru yönelmişti.
Yolda el-Hadise de konaklamış ve bu arada Osmandan bir mektup almıştı. Osman mektubunda şöyle diyordu: “Muaviye bin Ebi Süfyandan aldığım bir habere göre Rumlar Müslümanlar üzerine büyük ordularla gelmekte imişler. Mektubumun sana ulaştığı yerde hemen Küfe ehlinden seçeceğin sekiz veya dokuz bin kişilik bir kuvvetin başına dirayetli bir adamı geçir ve Şam daki kardeşlerine yardım etmek üzere gönder.”
el-Velid etrafında bulunan Müslümanlara hemen okuduğu bir hutbe ile bu durumu bildirmiş ve yanında bulunan Selman bin Rabiayı sekiz bin kişilik bir ordunun başına geçirip Şama göndermişti. Oraya gelen Müslümanlar Şam askerleriyle birlikte Bizans topraklarına girerek bir hayli akınlar yapmış ve Bizans topraklarında fethettikleri kalelerden diledikleri oranda ganimet ele geçirmişlerdi.
Başka bir rivayette de Habib bin Meslemeye yardımcı olarak Selman bin Rabiayı Said bin el-Assın gönderdiği kaydedilir. Bunun sebebi de şöyle anlatılır: “Osman Muaviyeye bir mektup yazıp Habib bin Meslemeyi Şam askerleriyle birlikte Ermeniyye bölgesine gazaya göndermesini ister ve Muaviye de Habibi Armeniaya gönderir. Habib Kalikale şehrine gelip muhasara etmiş ve buranın halkı da cizye ödemeyi kabul ederek bazı kimselerin götürülüp sürgün edilmesini istemişlerdi. Habib onlardan çok kimseyi götürmüş ve Rum illerine varmıştı. Habib bu muhasarada yanındaki askerlerle birlikte Kalikala civarında aylarca ikamet etmişti.
Bu kaleye Kalikala adının verilmesinin sebebi şu idi: Patrik Erminakusun Kali isminde bir kızı varmış. Kali bir şehir inşa ettirip adını Kalikale koymuş. Bunun manasıKalinin yaptığı iyiliktir. Daha sonra Araplar burayaKalikale adını vermişlerdi.
Bugün Sultan Kılıç Arslanın oğulları elinde bulunan Malatya, Sivas, Aksaray, Konya ve civarındaki şehirlerden ta istanbul Boğazına kadar uzanıp giden, Patrik Erminakusun sahip olduğu bu bölgeden Müslümanlar üzerine Mavriyan adında birisinin kumandasında seksen bin Bizans askerinin gelmekte olduğu haberi Muaviyeye Habib bin Mesleme tarafından iletilmişti. Bunun üzerine Muaviye durumu Osmana bildirmiş, o da Said bin el-Asa haber gönderip Habibe yardım etmesini emretmişti. Said bin el-As da Selman bin Rabia vasıtasıyla altı bin kişilik bir kuvveti göndermiş ve Rumlara hücum etmek üzere Habibin komutasında toplanmışlardı. Habibin hanımı olan Ümmü Abdullah bint Yezid el-Kelbi, efendisinin sefere çıkmak üzere olduğunu görünce: “Hedefın neresidir?” diye sorar. O da: “Mavriyanın tahtının cibinliğidir,” diye cevap verir ve yoluna devam eder. Habib önüne çıkan kimselerle çarpışmış ve onları kılıçtan geçirerek gerçekten Mavriyanın tahtının cibinliğine kadar ulaşmıştı. Ancak oraya vardığında hanımının orada olduğunu görmüştü. Araplardan ilk defa üzerine cibinlik kurulan kadın bu idi. Daha sonra Habib ölünce, Dahhak bin Kays Ümmü Veled olan bu kadınla evlenmişti.
Habib hezimete uğratıldıktan sonra Kalikaleye dönmüş oradan Merhalaya gelip yerleşmişti. Bu arada Ahlat Patriği daha evvel iyad bin Ganmden aldığı bir emanname ile Habibe gelir. Habib bu emanname gereği patriğe iyi muamele eder. Patrik de ona bazı hediyeler verir. Habib Ahlatta bir müddet kalır, sonra da ayrılırken Mükes hakimi ile karşılaşır. Mükes el-Büsfürrecan bölgesine bağlı bir yer idi. Buraları Ona ikta olarak verir ve oradan da Ezdişat a gider. Ezdişat, içinde kırmızı renkli boya bulunan bir yer olarak bilinir. Habib, Debil kenarına geldiğinde hemen atlarını donatıp bu kaleyi muhasara etmiş ve halkı da kale içinde kendilerini savunmaya almışlardı. Habib kaleye karşı mancınıklar kurup onları sıkıştırınca eman istemişler, O da bu emanlarını kabul edip etrafa askerlerini ganimet için göndermişti. Atlıları Zatul-Lücuma varmışlardı. Buraya Zatul-Lücum, yaniGemliler denmesinin sebebi şu idi: Müslümanlar buraya varıp ganimetler arasında bir sürü gem ele geçirmişlerdi. O sırada Rumlar üzerlerine hücum etmiş, ancak atlarına takacak gem bulamamışlardı. Bunun üzerine Müslümanlar aniden Rumlara karşılık verip onları kılıçtan geçirmiş ve onlara karşı muzaffer olmuşlardı. Habib oradan Siractayr ve Bağravend üzerine birlikler göndermiş, buranın patriği bazı vergiler ödemek üzere onunla sulh akdetmişti. aynı şekilde Büsfürrecan bölgesinin patriği de gelip sulh akdetmiş ve bütün ülkesinin vergisini ödemeyi kabul etmişti.
Daha sonra Siscan üzerine yürüyüp buranın halkının mukavemeti ile karşılaşmış, giriştiği çarpışmalarda onları hezimete uğratmış ve istila etmişti. Oradan Cürzan üzerine vardığında buranın patriğinin elçisi gelmiş ve ondan barış anlaşması akdetmesini dilemişti. Habib daha sonra Tiflis üzerine varıp halkıyla sulh anlaşması yapmıştı. buranın Cürzana bağlı olduğu bilinmekteydi. Habib bu bölgenin etrafında bulunan birçok kaleleri ve şehirleri fethetmiş ve onlarla sulh anlaşması akdetmişti. Diğer yandan Selman bin Rabia Erran üzerine yürüyüp Beylekan kalesini sulh yoluyla ele geçirmiş ve halkının canlarına, mallarına, şehirlerinin surlarına dokunmamak üzere anlaşma yapmış ve onların da cizye vermelerini şart koşmuştu.
Daha sonra Selman, Berzaa şehri üzerine yürüyüp orada karargahını Sursur denilen yerde kurmuştu. Burası bir nehir olup aralarında bir fersahlık mesafe vardı. Selman buranın halkıyla günlerce çarpışmış, civar köyler üzerine sayısız saldırılar düzenlemişti. Bunun üzerine buranın halkı Onunla sulh yapmayı kabul etmiş ve Beylekan halkıyla yapmış olduğu sulha benzer bir sulh akdettikten sonra şehre girmişti. Arkasından askerlerini bu şehrin varoşları üzerine yöneltip buraları da fethetmiş ve Belaşcan Kürtlerini islama davet etmişti. Bunlar Selmana karşı koymuş, onunla çarpışmış, ancak yenilince bir kısmı cizye ödemiş ve bir kısmı da zekat vermeyi kabul etmişti. Oradan Şemkur üzerine birlikler gönderip burayı da fethetmişti. Şemkur bir hayli eskiydi. Bu güne kadar hala ayakta duran gayet mamur bir yerdir. Yezid bin Ü seyd in Armenia dan çekilmesinden sonra bu şehre giren Senaverdiler burayı yıkıp yakmışlardı. Daha sonra Boğa, bu şehri H. 240 yılında onarmış ve halife Mütevekkilin adına buraya el-Mütevekkiliyye adını vermişti.
Sonra Selman Erez ve el-Kurr nehirlerinin birleştiği yere gelip Kabale şehrini fethetmiş, Seker ve diğer şehirlerin halkıyla bazı vergiler ödemek üzere anlaşma yapmıştı. aynı şekilde Şirvan ve diğer dağ bölgelerinin hükümdarlarıyla antlaşmalar yaptığı gibi Maskat ve eş-Şaberan ve Bab el-Ebvab şehirlerinin halkıyla anlaşmalar yapmış fakat bunlar daha sonra bu anlaşmadan vazgeçmişlerdi.