Bazı rivayetlere göre bu yıl içinde Ahnef bin Kays Horasan üzerine bir sefer düzenlemişti. Bir diğer rivayette ise bu seferin Hicri 18de meydana geldiği ifade edilir.
Horasanın fethedilmesinin sebebi olarak şu hadiseler kaydedilir: CelUla halkının büyük bir hezimete uğramasından sonra Rey şehrine gidip yerleşen Yezdecird orada bulunan Eban Cazuyenin saldırısına uğramıştı. Bunun üzerine Yezdecird: “Ey Eban! Yoksa bana gadr mı ediyorsunuz?” deyince Eban Ona: “Hayır, biz sana gadretmiyoruz, fakat sen mülkünü ve tahtını başkalarının elinde terk ederek buralara geldin. Ben de hakkım olan bir şeyi sana yazdırtmak istiyorum,” demiş ve Yezdecirdin elinden mührünü alarak arzu ettiği miktarda çek yazdırmış, Onun mührüyle senedi mühürlemişti. Fakat daha sonra Sa d buraya gelince onun bu yazmış olduğu senetleri kesinlikle kabul etmemiş, Ona iade etmişti.
Yezdecird, Reyden isfahana, oradan da Kirmana gitmiş ve yanında da ateşgedeyi götürmüştü. Kirmandan HoraSana ve oradan Merv şehrine gelerek orada ikamet etmiş, kendisine gelebilecek saldırılardan emin bir şekilde yerleşip büyük bir ateşgede inşa ettirmiş ve kendisine acemlerden yakın olan kimselerle burada ikamet etmişti. Yezdecird buradan Hürmüzana mektuplar yazmış ve bu arada Fars illeri halkı da isyan etmiş ve ahitlerini bozmuşlardı. Ayrıca, dağ yörelerinin halkı ve Firuzan da bu isyana katılıp ahitlerini bozmuş olduklarından Ömer Müslümanlara bu illere girmeye müsaade etmişti. Bunun üzerine el-Ahnef HoraSana doğru yola çıkmış, Horasan bölgesine girerek Heratı kılıç zoruyla fethetmiş ve Suhar bin Fulan el-Abdiyi burada vekil bırakmıştı. Ahnef buradan Merv eş-Şehcana doğru yürüyerek Nisabura Mutarrif bin Abdullah bin eş-Şihhiri Hassanın oğlu Harsı Serahsa göndermişti. el-Ahnef Merv eş-Şehcana yaklaşınca Yezdecird oradan çıkıp Merv erRuza yerleşmişti. Ahnef de Merv eş-Şehcanda ikamet etmiş bulunuyordu. Bu arada Yezdecird Merv er-Ruzda iken Türk hakanına, Suğd ve Çin krallarına mektuplar yazıp onlardan yardımlar istemişti. el-Ahnef, Küfe halkının göndermiş olduğu yardımlar geldikten sonra Merv eş-Şehcanda yerine Harise bin enNuman el-Bahiliyi vekil bıraktıktan sonra Yezdecirdin bulunduğu Merv erRuza doğru yola koyulmuştu.
el-Ahnefin geldiğini duyan Yezdecird oradan çıkıp Belhe yerleşmiş ve Ahnef de Merv er-Ruzda karargah kurmuştu. Küfeliler oradan Belh şehrine Yezdecird üzerine yürümüş ve arkalarından el-Ahnef de onlara katılarak Belhte Küfelilerle Yezdecirdin askerleri arasında büyük bir çatışma olmuştu. Hezimete uğrayan Yezdecird nehri aşarak karşıya geçmiş, Ahnef de Küfelilerin arkasından yetişip onlara yardım etmiş ve Allah onlara Belhin fethini ihsan etmişti.
Horasanda ikamet eden Müslümanlar da buradan kaçıp barış yapmayı kabul etmeyenlerin arkasından giderek Nisabur ve Toharistan arasında onları kovalamışlardı. Bundan sonra el-Ahnef Merv er-Ruza geri dönüp orada yerleşmiş ve Toharistanda Rabi bin Amiri vekil bırakmıştı. el-Ahnef, bütün bu fetihlerin müjdesini Ömere bir mektupla bildirmiş, bunları duyan Ömer şöyle söylemişti: “Bizimle bu bölge arasında ateşten bir denizin olduğunu arzu ederdim.” Onun bu sözünü duyan Ali: “Neden ey müminlerin emiri?” diye sorunca Ömer: “Bu bölgenin halkı üç sefer yerlerinden edileceklerdir ve üçüncüsünde ise tamamen yok edileceklerdir. Fakat onların bu halleri o günkü Müslümanların hallerinden bana biraz daha sevimli gelir. ”
Ömer, bunun arkasından el-Ahnefe mektup yazıp Ceyhun Nehrini aşmamalarını tavsiye etmişti. Yezdecird, buradan hezimete uğramış olarak nehri geçtikten sonra tekrar geriye, Türk Hakanından Fergana ve Suğd bölgelerinden aldığı yardımlarla geri dönmüş ve HoraSana gelmişti. Onların kalabalık askerlerle geldiğini gören Küfeliler el-Ahnefin yanına Merv er-Ruza geri gelmişler ve bunun üzerine müşrikler Merv şehrine tekrar sahip olmuşlardı.
el-Ahnef, Yedecirdin Türk Hakanıyla birlikte üzerlerine geldiğini duyunca, geceleyin askerleri arasına çıkıp dolaşmış ve herhangi bir iyi görüşe rast gelebileceğini düşünerek onları gizlice dinlemeye koyulmuştu. Atların yemlerini hazırlarken şu konuşmalarını işitmişti. Onlardan birisi arkadaşına şöyle diyordu: “Eğer komutanımız, şu dağın eteklerine bizi çekse, düşmanla aramızda nehir bir hendek görevi görürdü; ayrıca biz de sırtımızı şu dağa dayamış olurduk ki düşman arkamızdan kesinlikle gelip bizi kuşatamazdı. O zaman tek bir cepheden düşmanla çarpışmak durumunda kalırdık ki umarım Allah bize o anda zafer ihsan eder.” el-Ahnef ertesi gün sabahleyin bütün askerlerini toplayıp onları dağ eteklerine çekmişti. yanında on bin kadar Basralı ve on bin kadar da Küfeli asker bulunuyordu. Türkler yanlarında bulunan diğer ordularla Müslümanların üzerine gelmiş hücum ediyor ve geceleyin ise uzaklaşıyorlardı.
O gece el-Ahnef yanında bulunan bazı arkadaşlarıyla birlikte Türk Hakanının ikamet ettiği yere kadar sokulmuş ve orada bekleyedurmuştu. Sabaha doğru çıktıklarında Türk askerlerinden bir tanesi elindeki silahıyla meydana atılmış ve davula vurup askerin önünde savaş ve çarpışma vaziyeti almıştı. Onu gören Ahnef hemen üzerine atılmış, çarpışmışlar, el-Ahnef Onu öldürüp silahını elinden alarak geri gelmişti. Türk askerlerinden ikinci bir savaşçı daha meydana çıkmış ve o da davuluna vurarak aynı şekilde meydan okumuştu. el-Ahnef onun da üzerine atılmış ve arkadaşı gibi onu da öldürüp silahını almıştı. Üçüncüsü de çıktığında öncekiler gibi davranmış, el-Ahnef onu da öldürmüş ve tekrar askerlerinin yanına dönmüştü.
Türkler, savaş örfü olarak aralarından üç süvarinin çıkıp da karşı tarafta bulunan düşmanla çarpışıncaya kadar yerlerinden ayrılmaz, orduları hücuma geçmezdi. O gün Türkler bu üç askerlerinin öldürüldüğünü görünce, onları alıp Türk Hakanına getirmişler, hakan bu durumu kötüye yorarak bir hayli endişelenmiş ve: “Bizim burada duruşumuz bir hayli uzadı. Atlılarımız öldürüldü ve artık bizim bu insanlarla savaşmamızda bir hayır yoktur.” diyerek geri dönmüştü. Böylece günün ortalarına doğru Müslümanlar Türk Hakanının geri çekilip Belhe gittiğini görmüş ve karşılarında hiç kimseyi bulmamışlardı. Yezdecird de Türk Hakanını Merv er-Ruzda Müslümanlarla karşı karşıya bırakarak kendisi Merv eş-Şehcana gitmişti. Orada bulunan Harise bin Numan kaleye kapanmıştı. Türk Hakanı Belhteyken Yezdecird hazinelerini sakladığı yerlerden çıkarmıştı.
Büyük miktardaki muazzam hazineleri eline geçiren Yezdecird, geri dönüp Türk Hakanının yanına gitmeyi arzu edince, iran halkı Ona: “Ne yapmak istiyorsun?” diye sormuşlardı. O da: “Türk Hakanının yanına varıp oradan Çin ülkesine gitmeyi arzu ediyorum” diye karşılık verince, onlar: “Bu çok kötü bir görüştür. Bizimle birlikte bu üzerimize gelen kuvvetlerle sulh yapmak üzere gel de onlarla anlaşalım. Çünkü onlar gerçekten dindar olan ve ahitlerine vefa eden insanlardır. Kendi ülkemizde bizi yöneten ve dindar olan insanların olması ve onların ülkelerine gidip bizi yönetecek dinsiz ve vefasız kimselerin hakimiyetinin altına girmekten daha iyidir.” Yezdecird onların teklifini reddedince Ona: “O halde bırak hazinelerimizi, bizi yönetecek olan insanlara gidelim de ülkemizden kesinlikle ayrılmayalım” Fakat bunu da Yezdecird reddedince hemen Onunla çarpışmaya girişerek, hezimete uğratıp elindeki hazineleri almışlardı. Halkına karşı yenilen Yezdecird, Türk Hakanının yanına gidip, Ceyhun Nehrini aşıp Belhe oradan da Ferğaneye giderek Türk illerinde ikamet etmişti. Ömer devri boyunca, orada bulunan Yezdecird, Osman zamanında isyan eden Horasan halkıyla mektuplaşıp duruyordu. Bu konuya ilerde döneceğiz.
Yezdecirdin ayrılıp gitmesinden sonra iranlılar hazinelerini alıp, elAhnefin yanına gelmiş, Onunla barış anlaşması yaparak hazineleri ve malları teslim etmiş ve kendi ülkelerinde, mallarının mülklerinin başında Kisralar döneminden daha çok rahat ve huzur içinde Müslümanların yönetimi altında yaşamışlardı. Bu sefer sırasında da Müslüman savaşçıların ve atlılarının her birine Kadisiye gününde isabet eden ganimetler kadar ganimet isabet etmişti. el-Ahnef Belhe gelip, Türk Hakanının nehri aşıp gitmesinden sonra yerleşmiş Kufeliler de Belhin dört bir bucağında yerleşip orada ikamet etmişlerdi. elAhnef, Merv er-Ruza gelip karargahını kurmuş ve Ömere Türk hakanıyla Yezdicerde karşı kazanmış olduğu zaferi müjdelemişti.
Hakan ve Yezdecird nehri aştıklarında Yezdecirdin Çin hükümdarına gönderdiği elçiyle karşılaşmışlardı. Bu gelen elçi Çin hükümdarıyla konuştuğunu ve kendisine şunları sorduğunu söyledi: “Sizi ülkenizden çıkaran kimselerin, sayılarının çok az, sizin ise kalabalık olduğunuzu söylediğinize göre, değişik hallerinin olması gerekir. Onun için bana bu hallerini anlat da dinleyeyim. Çünkü az oluşları ve size karşı galip gelişleri onların hayırlı bir kavim olduklarını ve sizin ise hayatınızda kötülüklerin bulunduğunu göstermektedir. Ben de Ona: “Sor da anlatayım” eleyince aramızda şu konuşma geçti:
– Bu insanlar ahde vefa ediyorlar mı?
– Evet.
– Sizinle savaşa girmeden önce, size neyi teklif ediyorlar?
– Bizi şu üç şeyden birisine davet edip muhayyer bırakıyorlar: Ya dinlerine girmek. (Eğer dinlerine girersek, onlar bizi kendilerinden bir fert olarak kabul ederler, bize mükafatlarda bulunurlar.) Yahut cizye vermek, ya kabul etmediğimizde savaşa razı olmak.
– Onların emirlerine itaatleri nasıldır?
– Emirlerine son derece itaat eder ve bağlılık gösterirler.
– Onlar neyi haram kılıyor, neyi helal kılıyorlar? Kendilerine helal kılınanı haram, haram kılınanı da helal kılıyorlar mı? – Hayır.
– işte bu kavim kendilerine haram kılınanı helal, helal kılınanı da haram kılmadıkça hiçbir şeyonları bu zaferlerinden alıkoyamaz. Sonra “Ne giyiyorlar?” diye sordu. Giydiklerini anlattım. “Savaşta neye biniyorlar?” diye sorunca, ata bindiklerini anlattım. O da; “Atlar ne güzeldir,” deyince, ona develerin çöküşlerini ve yerlerinden kalkışlarını anlattım. Bunun üzerine: “Bu anlattığın hayvanlar boyunları uzun olanlar olsa gerek,” dedi. Bana Yezdecirde verilmek üzere şu mektubu yazdı:
“Sana ta Mervden Çine uzayıp gidecek ordular gönderebilirim ve bu da bazı bilgileri elde etmemiş olsaydım gerçekleşirdi. Ancak elçinin anlattığı bu kavim, şayet bu halleriyle dağlar üzerine hücum etseler, dağları devirir ve onları hiç kimse durduramaz. Onlar senin elçinin anlattığı şekilde iseler, eğer bana doğru gelecek olurlarsa beni de yerimden yok ederler. Onun için sen onlarla barış yap, kendi ülkende kal ve onlar seni heyecana geçirmedikçe sen kesinlikle onları kışkırtmayasın. ”
Bunun üzerine Yezdecird yanında bulunan Kisra ailesiyle Türk Hakanına ahitte bulunarak Ferganada ikamet etmişti.
Bu büyük fethin müjdesi Ömere ulaştığında, Müslümanları camide toplayıp onlara hutbe irad etmiş ve gelen müjde ve zafer ihsanından dolayı Allaha hamd ederek şunları söylemişti:
“Haberiniz olsun ki Mecusi devleti kökünden yıkılmış ve mahvolmuştur.
Artık onlar kendi ülkelerinde Müslümanlara zarar verebilecek şekilde bir tek karış toprağa bile sahip olamayacaklardır. Haberiniz olsun ki Allah onların mülklerini, arazilerini, şehirlerini, mallarını ve halkını sizin emrinize vermiştir. Bunları bildikten sonra Cenab-ı Hak nasıl davrandığınızı imtihan edecektir. Ben, bu ümmet hakkında kolay kolay korkmam, ancak sizin tarafınızdan gelecek kötülüklerden korkarım. ”
Başka bir rivayete göre Horasanın fethinin Osmanın zamanında gerçekleştiği kaydedilir. ilerde bundan da söz edeceğiz.