"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Herir gecesi ve rüstemin öldürülmesi

Denildiğine göre, bu geceye onların konuşmayıp fısıldaşmaları dolayısıylaHerir adı verilmiştir.
SaadHerir Gecesi Tuleyha ile Amrı karargabın alt tarafında bulunan bir suyun yanına göndermiş ve onların orada kalmalarını emretmişti. Çünkü Saad, Farsların buradan gelebileceklerinden endişeleniyordu. Tuleyha ile Amr buraya vardığında Tuleyha: “Şu suyu aşıp Acemlere arkalarından baskın yapsak nasılolur?” deyince Amr: “Hayır! Daha da aşağıdan gidelim” dedi. Her ikisi ayrıldılar. Tuleyha askerlerin arkasından geçip üç defa tekbir getirdi, sonra oradan ayrıldı. Bu durum Farsları korkutmuş, Müslümanları ise hayrete düşürmüştü. Acemler onu takip ettiler se de yetişemediler.
Amra gelince, o da sulak bölgenin alt tarafından baskın yapıp geri döndü.
Esedli Mesud bin Malik, Hilalli Amr bin Zul-Burdeyn, ibn Zus-Sehmeyn, Esedli Kays bin Hübeyre ve benzerleri de karşılarında bulunanları kovaladılar. Fakat bunlar hamle yapmıyor, yalnızca ilerlemekle yetiniyorlardı. Bu bakımdan onlar saflarını ileriye doğru geçirdiler, arkalarından başkaları da Saadden izinsiz olarak ilerlediler. ilerleyip Farsların üzerine ilk giden Kaka idi. Bunu görünce Saad: “Allahım bu hareketini bağışla ve Ona zafer nasip et. Her ne kadar benden izin almadıysa da, ben şimdi izin veriyorum” dedi. Daha sonra şunları ekledi: “Ben bu durumda böyle bir şeyin olmaması gerektiği görüşündeyim. Üç defa tekbir getirince sizler de hamle yapınız.” Arkasından henüz birinci tekbiri getirmişti ki, Esedliler ileri gidip baskın yapanlara yetişti. Saad, bu sefer yine: “Allahım onların bu davranışlarını bağışla ve onları muzaffer kıl” diye dua etti. Arkalarından Nehalılar ilerledi, Saad bunlar için de: “Allahım onların bu davranışlarını bağışla ve onlara zafer ihsan et” diye dua etti. Daha sonra Becile de hamle yaptı. Bunlar için de: “Allahım, onların bu davranışlarını bağışla ve onlara zafer nasip et” diye duasını tekrarladı. Daha sonra Kindeliler hamlelerini yaptılar. Saad bu sefer de: “Allahım, onların bu davranışlarını bağışla ve onlara zafer nasip et” diyerek aynı duada bulundu. Sonunda komutanlar da ileriye yürümeye başladı. Savaş, Kaka etrafında cereyan ediyordu. Hanzala bin Rebi ile onar kişilik kuvvetlerin komutanları, Tuleyha, Galib, Hammal ile diğer yardımcı güçler ilerledi. Saad, üçüncü tekbiri getirince, her iki ordu da birbirine girdi ve birbirlerine karıştılar. Yatsı namazlarını kıldıktan sonra da geceleyin çarpışmalarına devam ettiler. Bu gece sabaha kadar kılıçlardan çıkan sesler, demircilerin demir döverken çıkardıkları sesleri andırıyordu. Allah, Müslümanlara yağmur indirir gibi sabır indirdi. Saad, hiç böyle bir gece geçirmiş değildi. Araplar da Acemler de böylesini asla görmemişlerdi. Bir ara Saadın da Rüstemin de ne sesi işitildi ne de onlardan bir haber alındı. Saad, Allaha dua etmeye koyulmuştu. Sabah yaklaşınca, herkes bulunduğu yere çekildi. Müslümanlar bundan kendilerinin üstün oldukları sonucunu çıkardılar. Gecenin ikinci yarısında ilk duyulan ses, Kaka bin Amrın söylediği bazı beyitler olmuştu.
Kindeliler Türk et-Taberiyi öldürdüler. Türk, onların ileri gelenlerindendi.
Savaş geceleri arasındaKadisiyye Gecesi olarak da geçen buHerir Gecesinin sabahında herkes uykusuzdu, çünkü bütün gece boyunca kimse gözünü kırpmamıştı: Kaka askerler arasında dolaşıp: “Bir saat sonra kimler karşılarındakilere hücum ederse zafer onların olacaktır. Bir saat bekleyip arkasından hamlenizi yapın ve sabırlı olun, çünkü zafer sabır ile birliktedir.” diyordu. Kakaın etrafında bir grup komutan toplandı. Rüstemi ele geçirmek, ya da öldürmek amacıyla harekete geçtiler, sabahla birlikte Onun çevresinde bulunanlara karışmış oldular. Kabileler bu durumu görünce, başkanları kalkarak: “Bunlar, Allahın emirlerini yerine getirmek konusunda sizlerden daha gayretli olmasın, berikiler de (Farsları kastederek) ölüme gitmekte sizlerden daha cesur olmasın.” diye konuşmaya başladılar. Bunun üzerine bunlar da yanlarında bulunanlarla birlikte hamlelerini yaptılar, karşılarında bulunanlarla öğle vaktine kadar çarpışmalarına devam ettiler. ilk gerileyenler Hürmüzan ile Firuzan oldu. Bunlar gerilediler ve son vardıkları noktada sebat ettiler. Farsların merkezinde gedik açıldı, toza, dumana boğuldular. Arkasından son derece hızlı bir rüzgar esti ve Rüstemin tahtı üzerinde bulunan gölgeliği kaldırıp Atike attı. Esen rüzgar batıdan gelenDebür Rüzgarı diye bilinen bir rüzgardı. Tozlar da Acemler tarafına gidiyordu. Sonunda Kaka ve beraberindekiler Rüstemin tahtının yanına vardılar. Tahtını ellerine geçirdiklerinde Rüstem, rüzgar gölgeliğini uçurduktan sonra tahtından kalkarak bir takım ağırlıklar getirmiş bulunan katırların yanına çekilmiş, katırların ve yüklerinin gölgesinde gölgeleniyordu. Hilal bin Gullefe, Rüstemin altında gölgelenmekte olduğu yüke indirdiği bir darbe ile yükün iplerini kopardı, denklerden bir tanesi Rüstemin üzerine düştü. Hilal ne Rüstemi görmüş, ne de fark etmişti. Düşen denk omurunu kırdı. Hilal Ona bir darbe daha indirince, etrafa bir misk kokusu yayıldı. Rüstem Atike doğru giderek kendisini suyun içine attı. Arkasından Hilal de oraya atıldı ve iki ayağından yakalayarak oradan çıkardı. Öldürünceye kadar da alnına kılıcıyla vurmaya başladı. Daha sonra katırların ayakları arasına atarak tahtına çıktı ve: “Kabenin Rabbine yemin olsun, Rüstemi öldürdüm. Yanıma gelin, yanıma” diye bağırdı. Müslüman askerler etrafını sardı ve tekbir getirmeye başladılar. Saad de kendisine Rüstem in üzerindeki bütün eşyaları verdi. Rüstem, suya düştüğünden, Hilal başlığını eline geçirememişti. Onu eline geçirmiş olsaydı yalnız başına yüz bin dirhem değerinde idi.
Denildiğine göre, Hilal Rüstemin üzerine giderken Rüstem kendisine bir ok atmış, ayağını atının eğerine şişlemişti. Fakat Hilal üzerine yaptığı bir hamle ile Onu vurup öldürmüş, daha sonra da kafasını kopararak asmış ve:
“Rüstemi öldürdüm” diye seslenmesiyle, müşriklerin merkezinde bozgun baş göstermişti.
Calinus, köprü olarak kullanılan dolguların başına dikilerek, Farslara karşıya geçmelerini söyledi. Birbirleriyle zincirlerle bağlı bulunanlar, paniğe kapıldıkları için Atike yuvarlandılar. Müslümanlar yetişip bunları mızraklarıyla şişlediler ve onlardan bir kişi bile kurtulamadı. Bunların sayıları ise tam otuz bin kişi idi. Dirar bin el-Hattab, Farsların en büyük sancağı olan Direfş-i Kabiyanı ele geçirdi, onun yerine kendisine otuz bin dirhem verildi. Onun gerçek değeri ise bir milyon iki yüz bin dirhem idi.
Bugünkü çarpışmalarda, daha önce öldürdüklerinin dışında olmak üzere, Müslümanlar, on bin kişi öldürdüler. Müslümanlardan ise el-Herir Gecesinden önce iki bin beş yüz, el-Herir Gecesi ile Kadisiyye Gününde ise, altı bin kişi şehit düşmüş, Müşerrikteki hendekte gömülmüşlerdi. Herir Gecesinden önce şehit düşenler de Müşerrikte gömülmüşlerdi. Gazilerin öldürdükleri kimselerin üzerinden aldıkları kıymetli eşyalar ile diğer ganimet malları bir araya toplandı. Böylesi ne bundan önce toplanabilmişti, ne de bundan sonra toplanabildi.
Saad, Hilale haber gönderip Rüstemin ne olduğunu sorunca, Hilal, Rüstemi Saadın yanına getirdi. Saad: “Üzerindekilerden istediklerini al” deyince, Hilal üzerinde bulunan ne varsa hepsini aldı. Kaka ve Şurahbile Farsları izlemelerini emretti. Onlar da Kadisiyyedeki Harraraya varıncaya kadar arkalarına takıldılar. Temimli Zühre bin Haviyye de üç yüz ath ile birlikte onların peşine takıldı. Arkasından diğer Müslüman askerler de Ona yetişti. Zühre, bozguna uğramış olanlara yetiştiğinde Calinusun onları derleyip toparlamakta olduğunu gördü, Onu öldürerek üzerinde bulunan değerli eşyaları aldı. Harraradan, Seylhine ve oradan Necefe kadar olan bölgede ellerine geçirdiklerini öldürdüler. Daha sonra bozguna uğrayanların peşlerini bırakarak esirleri alıp geri döndüler. Nehalılardan yalnız başına bir gencin Fars esirlerinden seksen laşiyi önüne katıp getirdiği görülmüştü.
Saad, Calinusun selebini çok gördüğü için, Ömere mektup yazıp bu konuda fikrini sordu. Ömer, Saade şu cevabı yazdı:
“Zühre gibi savaşın zorlukları ile karşı karşıya kalmış birisinden elindekini, üstelik de henüz önünde yapacağın savaşlar da varken, almağa kalkışarak kalbini bozma. Onun selebini ona ver; onu arkadaşlarına dağıtacağın hediyelerden beş yüz daha fazla vererek üstün tut.”

Müslümanlar, Farsları izlemeye koyulduğunda Müslüman asker Farslı birisine işaret ediyor, bunun üzerine Farslı geliyor ve onu öldürüyordu. Hatta bazen elinden aldığı silahıyla onu öldürüyor, bazen da ikisinden birine emrediyor, biri diğerini öldürüyordu.Selman bin Rabia el-Bahili ile Abdurrahman bin Rabia, Farslardan bir sancak etrafında toplanmış bir gruba rast geldi. Bunların: “Bizler öldürülmedikçe buradan ayrılmayız” demeleri üzerine, Selman ile beraberinde bulunanlar, onları öldürdüler. Yenilgiye uğradıktan sonra, kaçmaktan utanan otuz küsur manga asker, yerlerinden ayrılmamıştı. Müslümanların da otuz küsur mangasından birer komutan onların üzerine gitti. Farslı askeri birliklerin savaşları iki türlü olmuştu. Onlardan kimi kaçmış, kimi de öldürülünceye kadar yerinden ayrılmamıştı. Birlik komutanı olup da kaçanlar arasında Hürmüzan da vardı. Hürmüzan, Utaridin karşısında yer alıyordu. Onlardan bir başkası ise, Peygamberin katibi olan Hanzala bin er-Rebi karşısında yer alan Ehvez idi. Bir diğeri Asım bin Amr karşısında yer alan Buheyş oğlu Zad idi. Bir başkası Kaka karşısında yer alan Karen idi. öldürülünceye kadar yerinden ayrılmayanlar arasında ise Süleyman bin Rabia karşısında yer alan Künara oğlu Şehriyar, Abdurrahman bin Rabia karşısında bulunan ibn Hirbiz, Cüheyneli Büsr bin Ebı Ruhm karşısında yer alan Ehvazlı Ferruhan, ibn Hüzeyl elKahillnin karşısında yer alan Hemedanlı Huşdesum gibi kimseler vardı.
Bozguna uğrayanların takibi bitip geri dönüldükten sonra müezzinin şehit edilmiş olduğunu gördüler. Herkes: “Ezanı ben okuyacağım” dediğinden, neredeyse birbirleriyle kavga edeceklerdi. Sonunda Saad aralarında kura çekti, birisine çıktı. Adam çıkıp ezan okudu. Kadisiyye Savaşına katılanlar arasında belirli bir takım başarılar göstermiş olanlara, Ömer tarafından maaşlar bağlandığı sırada diğerlerinden beş yüzer dirhem daha fazla verildi. Bunların sayısı ise yirmi beş kişi kadar olup Zühre, Dabblı ismet ve Kelec gibi kimseler bunlar arasında yer almakta idi. Kadisiyyeden önceki savaşlara katılmış olanlara gelince, bunlara da yalnız Kadisiyyeye katılmış olanlardan üçer bin daha fazla verildi. Ömere: “Kadisiyyeye katılmış olanları da bunlara katsan” denilince: “Hayır, onlara kavuşmamış kimseleri onlara kavuşturacak değilim” diye cevap verdi. Ona: “Yurdu uzak olan kimseleri, kendi yurdunda düşmanla savaşmış olan kimselerden üstün tutsan?” denilince, bunu da kabul etmeyerek şunları söyledi:
“Hepsi de düşmana karşı durmuşken bunu nasıl yapabilirim? Muhacirler, Ensara neden aynı şeyi yapmadı?”
Araplar, Farslarla aralarında cereyan eden Kadisiyye Savaşının Kadisiyyede değil de Uzeyb ile Ebyen Adeni ya da Ubulle ile Eyle arasında olmasını beklemekteydiler. Her iki diyarda onun haberleri beklenmekte, sonucun ne olacağı merak edilmekte idi. Kadisiyye Vakası olup bittikten sonra, cinler haberleri alıp insanlardan bazı kimselere anlattılar. Böylelikle cinlerin haberleri bu işin haberciliğini yapanlardan daha erken ulaşmış oldu.
Saad, Ömere zafer haberini, Müslümanlardan ölen kimselerin sayısını ve Fezareli Saad bin Umeyle ile birlikte bildiği kimselerin isimlerini teker teker yazdı. Ömer de sabahtan öğle vaktine kadar dışarıdan gelenlere Kadisiyye de bulunanların haberlerini soruyor, öğleden sonra da evine ve ailesinin yanına geri dönüyordu. Ebu Cafer der ki: Ömer, zafer müjdesini getireni görünce nereden geldiğini sordu. Müjdeyi getiren nereden geldiğini söyleyince Ömer ona: “Ey Allahın kulu! Bana anlat” dedi. Bunun üzerine adam: “Allah, müşrikleri hezimete uğrattı” diye cevap verdi. Ömer, adamın bir önünde, bir arkasında gidiyordu. Haberci ise devesinin üzerinde idi. Bu durumda Medinenin içerisine kadar girdiler. Adam Medinelilerin Ömere “Müminlerin emiri” diye selam verdiklerini görünce “Hay Allah sana merhamet buyursun, bana müminlerin emiri olduğunu ne diye söylemedin?” dedi. Bunun üzerine Ömer: “Zararı yok kardeşim” diye cevap verdi.
Müslümanlar Kadisiyyede müjdeyi götürmek üzere gönderdikleri kişinin geri dönmesini beklediler. Ömer onlara: Bulundukları yerlerde kalmalarını, işlerini düzene koymalarını, Yermuk ve Dımaşk Fethine katılmış olanların kendilerine yardımcı olmak üzere gelmelerini beklemelerini emretti.
Yardımcı kuvvetlerin ilkiAgvas Günü, sonuncuları ise Zaferden iki gün sonra geldiler. Bunun üzerine Nezir bin Amr ile birlikte haber gönderip bunlar için ne yapılması gerektiğini yazılı olarak Ömere sordular.
Kadisiyye Vakasının H. 16. yılda olduğu da söylenmiştir. Ebu Cafer de: “Bazı Küfeliler bu vakanın H. 15. yılda olduğunu söylüyordu” der. Bu vakanın hicretin on dördüncü yılında olduğu daha önceden belirtilmiş idi.
Kadisiyye ile ilgili haberler burada son buluyor.