Kusayyın adı Zeyd, künyesi Ebul-Muğiredir. Ona Kusayy denilmesinin nedeni şudur: Rabia bin Haram bin Dınna bin Abd bin Kebir bin Uzra bin Saad bin Zeyd, Onun annesi olan Fatıma binti Saad bin Seyl -ki adı Cebrdir–: bin Cemale bin Avf ile evlenmişti. Fatıma aynı zamanda kardeşi Zührenin de annesidir. Babası, annesini alıp Şam bölgesinde bulunan Uzraya götürmüştü. Kadın da yaşının küçüklüğü nedeniyle Kusayyı da yanına almış fakat yaşı büyük olduğu için Zühre, kavmi arasında kalmıştı. Fatımanın Rebia bin Haramdan Rizah bin Rabia adında bir çocuğu da olmuştu. Buna göre Rizah, Kusayyın ana bir kardeşi oluyor. Rabianın başka bir kadından üç tane çocuğu daha vardı. Bunlar Hunn bin Rebia, Mahmud ve Culhume adında idiler. Hunn, Kusayyın ana bir kardeşidir de denilmiştir. Böylelikle Zeyd Rabianın himayesinde büyümüş oldu ve ona Kavminin yurdundan uzaklığı dolayısıyla (uzak anlamına gelen) Kusayy adı verildi. Kusayy, yaşı ilerleyinceye kadar Rebianın oğlu olarak biliniyordu. Onunla Kuzaadan bir kişi arasında bir anlaşmazlık çıkmış, Kuzaalı da, kavminin arasında olmayışından dolayı onu ayıplamıştı. Bunun üzerine Kusayy, annesinin yanına giderek, kendisine söylenen durum hakkında bilgi istedi. Annesi ona şöyle dedi: “Yavrucuğum, sen kişi olarak da, baban itibariyle de ondan daha üstün ve değerlisin. Sen Kilab bin Mürresin ve senin kavmin (akrabaların) Beytul-Haramın yanında, Mekkededirler. ”
Kusayy, haram aylar girinceye kadar sabredip (Hac ayları girince) Kuzaa hacılarıyla birlikte yola koyuldu. Sonunda Mekkeye vardı ve kardeşi Zühre ile kaldı. Daha sonra Huleyl bin Hubşiyye el-Huzainin kızı Hubhayı babasından istedi, o da kızını ona verdi. Huleyl, o sıralarda Kabenin işlerini görmekte idi. Hubha, Kusayydan; Abdüddar, Abdu Menaf, Abdul-uzza, Abdu Kusayy adındaki çocukları doğurdu. Kusayyın serveti çoğaldı, şerefi arttıkça arttı.
Huleyl vefat etti ve Kabenin işlerinin görülmesi görevini kızı, Hubhaya vasiyyet etti. Ancak Hubha: “Ben, Beytin kapısını açıp kapayamam.” dedi. Bunun üzerine oğlu Muhterişe Kabenin kapısını açıp kapamak görevini verdi. Muhteriş, aynı zamanda Ebu Gubşan diye de bilinir. Kusayy, Beytin işlerini görmek görevini EbU Gubşandan bir tulum şarap ve bir miktar öd ağacı karşılığında satın aldı. O zamandan bu yana Araplar bu durumu bir darb-ı meselle ifade eder oldular: “Bu satış Ebu Gubşaninkinden daha çok zarar etti.”
Huzaalılar bu durumu görünce, Kusayyın başına toplandılar. O da kardeşi Rizahtan yardım istedi. Rizah, üç kardeşi ve Kuzaadan kendisine uyanlar, ona yardıma geldiler. Ayrıca Kusayy ile birlikte Kavmi Benun-Nadr da bulunuyordu. Böylelikle Huzaa ve Beni Bekre karşı savaşa hazırlandı. Huzaa, onlara karşı çıktı ve aralarında çetin bir savaş oldu. Her iki kesimin de ölü ve yaralıları arttıkça arttı. Daha sonra karşılıklı olarak barış istediler ve aralarında Amr bin Avf bin Kaab bin Leys bin Bekir bin Abdu Menaf bin Kinaneyi hakem yapmak üzere anlaştılar. O da aralarında, Kabenin işlerini görmek konusunda Huzaaya göre Kusayyın daha çok hak sahibi olduğuna; Huzaalılarla Beni Bekrin savaşta akan kanlarının ayakları altında olduğuna; fakat buna karşılık Huzaa ve Beni Bekrin döktüğü Kureyş ve Kinaneoğullarının kanlarının diyetlerinin ödenmesi gerektiğine hüküm verdi. Bunun üzerine bu hakeme, bir kısım kanları karşılıksız bıraktığı ve diyetlerinin verilmesine hüküm vermediği için:Amr eş-Şeddah adı verildi. Böylelikle de Kusayy, Beyt (Kabe)in ve Mekkenin işlerinin başına getirilmiş oldu.
Denildiğine göre: Huleyl bin Hubşiyye, vasiyyetini bizzat Kusayya yaparak: “Beytin işlerini görmeye Huzaadan sen daha layıksın.” demiş, bunun üzerine Kusayy, kavmini toplamış, kendisine yardım etmesi için de kardeşine haber yollamıştı. Hac esnasında Kuzaa ile birlikte hazır bulundu. Arafata çıktılar, hacIarını bitirip Minaya geldiler. Kusayy da onlara karşı savaşmaya karar vermiş bulunuyor; insanların haclarını bitirmelerini bekliyordu.
Hacılar, Minadan inip geriye yalnızca Sader tavafı kalmıştı. Diğer taraftan Süfe, halkı Arafattan indirir ve dağıldıkları zaman onları Minadan geçirirdi. Nefr (Kurban Bayramının üçüncü) günü olunca, Cemreleri taşlarlardı. Süfeden birisi herkesten önce taş atar ve diğer hacılar o atmadan taş atmazdı. Minadaki işler bitince bu sefer Süfe, Akabenin her iki tarafını tutar ve diğer hacıları alıkoyarak şöyle derlerdi: “Ey Süfe, geç.” Süfe geçip yoluna devam edecek olursa, halk da serbest bırakılır ve onların peşinden giderlerdi. Bu yıl olunca, yine şimdiye kadar yapageldiklerini yaptılar. Araplar, bu şekilde davranmayı örf bellemiş ve onu din kabul etmişlerdi. Ancak Kusayy ve Kavminden kendisi ile birlikte olanlar ve onlara katılan diğer Kuzaalılar gelerek, Süfeyi alıkoydu ve şöyle dedi: “Bu işe bizler sizden daha layıkız.” Ancak onlar Kusayya karşı savaştılar. O da onlarla çetin bir savaşa tutuştu. Sonunda Süfe yenik düştü. Kusayy da onlara karşı zafer kazandı, ellerinde bulunan yetki ve görevleri onlardan aldı. Bu sırada Huzaalılarla Beni Bekir de işi anladılar ve Kusayyın Süfelilerin yetkilerini aldığı gibi kendilerinin elinde bulunan yetkileri de alacağına kesin gözüyle bakarak üzerine yürüdüler. Bunu gören Kusayy de onlarla savaşa başladı. Her iki taraf da çok sayıda ölü verdi. Sonunda Huzaalıları Beytin çevresinden uzaklaştırdı. Kusayy, diğer taraftan kavmini (Mekke çevresindeki) çeşitli yolların kenarındaki ve vadilerdeki konak yerlerinden alarak, Mekkede toparladı. Bu nedenle ona (toparlayıcı anlamına gelen) Mucemmi adı verildi. Beğis bin Amir bin Lüleyyoğullarını, Teym Edrem bin Galib bin Fihroğullarını, Muharib bin Fihroğullarını, Haris bin Fihroğullarını Mekkeye indirdi. Ancak Ebü Ubeyde bin el-Cerrahın kolu olan Hilal bin Ubeyboğulları ile İyad bin Ganmin mensup olduğu kolu Mekkenin dışında bıraktı. Bu nedenle bunlaraKureyş ez-Zevahir adı verildi. Kureyş in diğer kolları iseKureyş el- Bitah” diye anıldı. Zevahir Kureyş i çapul ve başka kabileIere karşı savaş düzenlerdi. Bitah Kureyşi ise, Haremden dışarıya çıkmadıkları içined-Dabb” diye adlandırılıyordu.
Kusayy, Kureyş i Mekke ve çevresine yerleştirdikten sonra onu başlarına geçirdiler. Böylece o, Kaab bin Lüeyyin soyundan gelenler arasında ilk başa geçip kavmi tarafından kendisine itaat edilen kişi oldu. Hicabet (Kabenin kapısının korunması), Sikaye (Hacılara su verme), Rifade (vergilerin toplanması ve ilgili diğer işler), Nedve (toplantı meclisinin idaresi) ve Liva (bayraktarlık) gibi görevler hep onun elinde toplandı; böylece Kureyş tüm şeref ve şana kondu. Mekkeyi yerleşme alanı olmak üzere kavmi arasında paylaştırdı. Kureyş, kendileri için evler yaptılar. Ağaç kesmek için ondan izin istedilerse de, kabul etmedi. Bunun üzerine onlar da, ağaçlar evlerinin içerisinde olduğu halde evlerini yaptılar. Kusayyın ölümünden sonra o ağaçları kestiler.
Kureyş, Onun yaptığı işleri uğur saydı. Evlenen erkek ve kadınların nikahları mutlaka evinde kıyılır, karşılaştıkları herhangi bir durum hakkında mutlaka Onun evinde danışır, savaş sancaklarını mutlaka Onun evinde çıkartır, (bu sancağı çocuklarından birisi teslim ederdi) kadınlık çağına geldiği zaman kadınlık elbisesi giyecek her kız, mutlaka Onun evinde bu elbiseyi giyerdi. Onun emirleri, kavmi arasında O hayattayken de öldükten sonra da, kesinlikle uyulan bir din gibiydi. Darun-Nedveyi kapısı Mescide (Kabeye) bakacak şekilde yaptı. Kureyş işlerini burada görürdü.
Kusayy yaşlanıp güç ve kuvvetten düşünce, en büyük çocuğu olan Abdüddar, zayıf bir durumdaydı. Abdu Menaf ise, babası hayattayken ileri bir noktaya varmıştı. Diğer kardeşleri de öyleydi. Kusayy, bunu görünce Abduddara: “Allaha yemin ederim seni de onlara katacağım.” diyerek, DarunNedve (Toplanma Meclisi) ile Hicabet (Kabenin kapıcılığı) görevleri ile Liva (bayraktarlık) görevlerini Ona verdi. Kureyşin sancaklarını (savaşa çıkacakları zaman) O teslim ederdi. Sikayeyi de Ona verdi. Hacıların su ihtiyacını karşılardı. Rifadeyi de Ona verdi. Bu ise, Kureyş Kabilesinin her hac mevsiminde mallarından belirli bir miktarı Kusay bin Kilaba vermeleri demekti. O da mallarla hacılara yemek yapar ve fakirler bu yemeklerden yerdi. Kusayy, kavmine şöyle demişti: “Sizler Allahın (evinin) komşuları ve Evinin halkısınız. Hacılar ise Allahın misafirleri ve Evinin ziyaretçileridir. İkrama en layık olan ziyaretçiler onlardır. Bunun için hac günleri boyunca onlara yiyecek ve içecek hazırlayınız.” Onlar da bunu yerine getirdiler. Mallarından bir miktar çıkartıp veriyorlar, o da bununla Mina Günlerinde yemek yapıyordu. Bu durum Cahiliyye Döneminde de İslam Yönetimi Döneminde de günümüze kadar bu şekilde devam edip geldi. Halifelerin her yıl Minada yaptıkları yemek işte budur.
Hicabete (Kabe kapısının korunması) gelince, bu görev şu ana kadar onun soyundan gelen kimselerin elindedir. Bunlar Şeybe bin Osman bin Ebi Talha bin Abduluzza bin Osman bin Abdüddar oğullarıdır.
Livaya gelince, İslam gelinceye kadar onun soyundan gelenlerin elinde bulunuyordu. Abdüddar oğulları: “Ey Allahın Resulü, bu görevi bize bırak” demişlerse de, Peygamber onlara: “Hayır, İslam sizin bu durumunuzdan daha geniştir.” demiş ve böylece bu görevleri kalkmıştı.
Rifade ve Sikaye ise: Abdu Menaf bin Kusayyın oğulları olan, Abdu Şems, Haşim, Muttalib ve Nevfel bir araya gelip, -onlara olan üstünlükleri ve şerefleri dolayısıyla- onları Abdüddarın oğullarından almayı kararlaştırmışlardı. Bunun üzerine Kureyş bolündü. Bir kısmı Abdu Menafoğullarının yanında yer alırken; Kusayyın yaptığının değiştirilmesini istemeyenler ise Abdüddaroğulları yanında yer aldılar. O sıralarda Abdüddaroğullarının lideri Amir bin Haşim bin Abdu Menaf bin Abdüddar idi.
Esed bin Abduluzzaoğulları, Zühre bin Kilaboğulları ve Teym bin Mürreoğulları ile Haris bin Fihroğulları, Abdumenaf oğulları yanında yer almıştı. Diğer taraftan Mahzumoğulları, Selimoğulları, Cumahoğulları ve Adiyyoğulları da Abdüddaroğullarının yanında idi. Her grup kendi arasında son derece sağlam bir şekilde yeminleşti. Abdumenafoğulları, şarap dolu büyükçe bir kap alıp onu Kabenin yakınında bir yere koydular ve karşılıklı olarak yemin ettiler, ellerini bu kabın içinde bulunan şaraba batırdılar. Bu nedenle bunlarMutayyibun diye anıldı. Abdüddaroğulları ise kendi aralarında ve kendileriyle sözleşen kimselerle birlikte akidleştiler. Bu nedenle bunlar:Ahlaf diye anıldılar. Her iki taraf da savaş için hazırlıklara başladı. Daha sonra Abdumenafoğullarına Sikaye ile Rifade görevleri verilerek, barış yapılması çağrısı yapıldı. Bunu kabul ettiler ve böylelikle savaştan vazgeçtiler. (Abdumenafoğulları) bu görevlerin kime verileceğini belirlemek üzere kura çektiler. Bunun sonucunda bu görevler Haşim bin Abdu Menafa düştü. Ondan sonra da Muttalib bin Abdu Menafa geçti. Sonra Ebu Talib bin Abdülmuttalibe geçti. Ebu Talibin yeteri kadar malı olmadığı için kardeşi Abbas bin Abdülmuttalib bin Abdu Menaftan borç istedi ve aldığı bu borcu infak etti. Sonra da bu borcunu ödeyemeyince, borcuna karşılık olmak üzere Sikaye ile Rifade görevlerini ona devretti; O da bu görevleri üstlendi. Ondan sonra oğlu Abdullaha, sonra Ali bin Abdullaha, sonra Muhammed bin Aliye, sonra Davud bin Ali bin Süleyman bin Aliye geçti. Daha sonra da Mansur bu görevleri üzerine aldı. Ondan sonra da bu görevleri halifeler üstlenir oldu.
Darun-Nedveye gelince, bu görev Abduddarın elinde kaldı. Ondan sonra çocuklarına geçti. Sonunda İkrime bin Amir bin Haşim bin Abdu Menaf bin Abduddar, onu Muaviyeye sattı. (Muaviye de) burayı Mekkede Darul-İmare haline getirdi. Şu anda ise burası, Harem-i Şerifte bulunmakta ve bilinmektedir.
Sonra Kusayy öldü. Onun kavmi arasındaki görevlerini, ondan sonra onun oğlu yürüttü. Oğlu Kusayyın yolundan gider, onun izlediği yolun dışına çıkmazdı. Ölünce onuel-Cahun diye bilinen yere gömdüler. (İnsanlar) onun kabrini ziyaret eder, tazimde bulunurdu. Mekkede bir kuyu kazmış bu kuyuyael-Acul adını vermişti. Bu kuyu Kureyş Kabilesinin Mekkede ilk açtığı kuyudur.