Araplar arasında vukUa gelen meşhur savaşlardan biri de Fari Savaşıdır.
Bu savaşın sebebi şu idi: Neccaroğullarından birisi önce Kudaa Kabilesinden olup sonra Beli Kabilesine intisap etmiş olan genç bir uşak ele geçirmişti. Bu gencin amcası, Evs Kabilesinden Muaz bin Numan bin İmruülKaysin komşusu idi. Muaz adındaki bu zat ise Saad bin Muaz olarak bilinen Saadın babasıydı. Bir gün bu genç amcasını ziyarete gitmişti, fakat Neccarlı kişi onu yakalayıp öldürdü; bunun üzerine Muaz bin Numan Neccaroğullarına bir elçi göndererek komşusunun (yani gencin) diyetini veya katilini kendisine göndermelerini istedi ve katil hakkında kendisinin karar vereceğini bildirdi, fakat onlar Muazın bu isteklerini kabul etmediler. Bu sırada Abdul-Eşheloğullarından birisi söz alarak: “Eğer onlar bu isteklerimizi yerine getirmezler ise, bu gence karşılık olarak Amir bin Itnabeyi öldürürüz.” dedi. Amir bin Itnabe ise Hazrec Kabilesinin ileri gelen eşrafındandı. Bu söz Amire ulaşınca şu mealdeki mısraları söyledi:
“Emsallerime benden kim haber ulaştırır? Öğüt ancak onu kabul edenleri irşad ve sözden ibarettir. Bir kısmınız benim öldürülmem hususunda aceleci olduğu için pek yakında pişman olacaktır. Dilin ise maddi yararlara hiç tesiri yoktur. Şerefim, izzetim, tecrübe ve başarım, pahalı bir bedel karşılığında övgüyü satın almam, musibet felaketleri önlemek için malımı harcamam, gayret sahibi kahramanların tepelerine vurmam, sevgiliye coştuğu zaman: Olduğun yerde dur, övülürsün veya rahat edersin. demem, güzel hasletleri savunmama, henüz dal budak salmış, tuz gibi saf sahih nesepleri ve ruhları çirkinlik üzerine karar kılmamış nice kimseleri himaye etmeme engel oldu. ”
Amir bin Itnabenin bu sözleri karşısında Yahudi asıllı Rabi bin Hukayk da şu mealdeki mısralarla ona cevap verdi:
“Emsallerime benden kim haber ulaştıracak? Benim katımda iftira ve zulme yer yoktur. Ben haksız yere emsallerime kızmam, çünkü inancıma göre kötüleme ve kınamaların bir cezası vardır. Yeryüzünde mekan tutup yürüdüğü halde, yere batmağa yaklaşan bu kişi gibisini hiç görmedim. Bir yiğidin ihanete uğradığı bir ülkede kalması, onun için sıkıntıdan başka bir şey değildir. Düşünülmeden söylenen bir söz, kabı olmayan bir su gibidir. İnsanların bazı huyları müzmin hastalık halini almıştır; tıpkı cimrilik gibi ki, bunun devası yoktur. Bazı hastalıklar vardır ki, şifa bulması umulur; ahmaklık hastalığının ise şifası yoktur. Kişi, bol miktarda nimete kavuşmaktan pek hoşlanır, fakat Allah ona dilediği kadar verir. Bir kimse ne kadar akıllı olursa olsun, fakirlik ve sıkıntılarla karşılaşmamış bulunsun, mutlaka bir gün kaza ve kader gelip onun sahasına çöker. Kişiyi zamanın kızları (felaketleri) nöbetleşerek peşpeşe takip eder; hatta kapların aşındığı gibi onu aşındırır ve gedikler açar. Bir kabilenin başına sıkıntı ve felaketler çöktükten sonra, bunları bir bolluk ve rahatlık takip eder. Ölüm ordusundan sakın ıp korunmağa çalışan kişi istediği kadar tedbir alıp korunsun, bu korunmanın ona hiç bir faydası olmayacaktır. Hırslı kimseye hırsı yüzünden zenginlik verilmez, fakat cömert kişinin yanında sayısız servet toplanır. Cimriye malın faydası olmaz, iyilik de sahibini küçültmez. Gönlü zengin olan bulduğu ile yetinir, her hangi bir şeyle zengin olmağa kalkışmaz. Gönül fakirliği ise bedbahtlığı devamlı olandır. Kişi gecelerin gelip geçmesini ister; halbuki gecelerin geçip yok olması, kişinin ömrünün tükenmeğe yüz tutması demektir. ”
Muaz bin Numan, Neccaroğullarının diyet vermekten veya katili kendisine teslim etmekten çekindiklerini görünce kendisi ve kabilesi savaş için hazırlanıp harekete geçtiler ve Hassan bin Sabite ait olan Fari Kalesinin yanında savaşa tutuştular. Savaş bütün şiddetiyle taraflar arasında yayıldı ve öldürülen gencin diyetini Amir bin Itnabe getirip teslim edinceye kadar savaş bütün hızıyla devam etti. Amirin bu diyeti teslim etmesinden sonra aralarındaki anlaşmazlıklar düzeldi ve böylece tekrar eski güzel günlerine dönmüş oldular.
Bunun üzerine Amir bin Itnabe bu hususla ilgili olarak şu mealdeki mısraları söyledi:
… Ben, bir mecliste toplandıkları zaman önce Allaha itaatte bulunup sonra bahşişle işe başlayan, komşularına kötü söz söyletmeyen, misafiri ağırlamak hususunda çok gayret gösteren, zenginiyle fakiriyle hiç bir ayırım gözetilmeden birlikte yaşayan, isteyicilere ihsanları bololan, süvarilerini düşman saflarının üzerine yönelten, oklarını katile ulaştıran, intikam ve kinle düşmanları na yetişen, savaş için her karşılarına çıkana darbe indiren, hep bir ağızdan: Akranlarınızı yakalayın; zira ölüm Vailoğullarının gerisindedir! diyen, gözlerini düşmanların üzerine dikerek sağanak halde yağan yağmurun altındaki arslanlar gibi yürüyen, savaş ateşi tutuştuğu zaman ucu kırılmış ok ve mil gibi faydasız olmayan ve bir kıvılcımla hemen parlayan, haysiyet ve şerefini sürdürüp tabiat değiştirmeyen, cehalet hastalığını akıl ve hilimle tedavi eden ve konuşma gününde araya giden sözlerle hatipleri ayıplanmayan bir kabileye mensubum. ”
Amir bin Itnabenin söylediği bu beyitleri, içerisinde Fari vakasından bahsedilmemesine rağmen güzeloluşlarından dolayı burada zikrettik.