"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Zü-kaar vakası ve sebebi

Rivayete göre, Nebi Kisra ordusunun Rabia kabilesi karşısında yenildiğini haber aldığı zaman: “Bu gün Arapların Acemler karşısında muzaffer oldukları ilk gündür. Rabia kabilesi benim sayemde bu yardıma nail oldu.” buyurmuştur. Nebiin bu sözü tespit edildi ve bu sözünü vaka günü söylediği anlaşıldı.
Hişam bin Muhammed anlatıyor: “Adiyy bin Zeyd et-Temimi ve kardeşleri Ammar (Übeyy) ile Amr (Sümeyy) kisralar ile beraber bulunurlardı ve onların kisralar katında ayrı bir yerleri ve itibarları vardı. Münzir bin Münzir emirlik makamına geçince, oğlu Numanı Adiyy bin Zeydin terbiye ve himayesine verdi. Münzirin Numandan başka on bir erkek evladı daha vardı ve güzelliklerinden dolayı onlara beyaz çehreli manasına gelen eşahib adı verilmişti. Münzir bin Münzir öldüğü zaman arkasında bu oğullarını bırakmıştı. Kisra ise onların arasından birisini seçip Arapların başına emir tayin etmek istiyordu. Bunun üzerine Kisra Adiyy bin Zeydi huzuruna çağırıp ondan Münzirin oğulları hakkında bilgi istedi. Kisra Adiyy bin Zeydin Münzirin oğullarının yetişmiş adamlar olduğunu söylemesi üzerine onları huzuruna getirmesini emretti. Adiyy bin Zeyd de birer mektup yazarak onları getirtti ve evinde misafir etti. Fakat Adiyy bin Zeyd bu misafirlerine ikramda bulunurken kardeşlerini Numana tercih ediyor, böylece onlara Numanın başa geçmesine taraftar olmadığını göstermek istiyordu. Bu arada Adiyy bin Zeyd Numanın kardeşleriyle ayrı ayrı görüşerek onlara: Eğer hükümdar sizden bütün Arapları zapt edip edemeyeceğinizi soracak olursa, kendisine Numan hariç bütün Arapları zapt edebileceğinizi söyleyin dedi. Sonra Numan ile başbaşa kalıp Ona: Eğer hükümdar sana kardeşlerin hakkında bir şey soracak olursa, Eğer ben kardeşlerimi zapt etmekten aciz kalırsam, başkalarını zapt etmekten daha çok aciz kalırım. şeklinde cevap vermesini öğütledi. ” “Merinaoğullarından Adiyy bin Evs bin Merina adında dahi bir şair vardı.

Bu zat, Numanın kardeşlerinden Esved bin Münzire: Benim gözüm seni tutuyor, senin başa geçmeni istediğimi biliyorsun. Fakat ben senden, Adiyy bin Zeyde uymamam ve onun söylediklerini dinlememeni istiyorum. Allaha yemin ederim ki, hiç bir zaman o senin iyiliğini düşünmez. dedi, fakat Esved onun bu sözlerine hiç iltifat etmedi. ”

“Nihayet Kisra Adiyy bin Zeydden onları huzuruna getirmesini isteyince teker teker huzuruna soktu. Kisra Numanın kardeşlerinden her birine ayrı ayrı: Arapları zapt-u rapt altına alabilir misiniz? diye sorduğu zaman onlardan her biri: Numan hariç, bütün Arapları zapt edip sana itaat etmelerini sağlarız. diye cevap verdi. Nihayet Numan Kisranın huzuruna girince, Kisra, onun kısa boylu, alaca tenli, çirkin bir adam olduğunu gördü ve ona: Kardeşlerini ve Arapları zapt edip bana itaat etmelerini sağlayabilir misin? diye sordu. Bunun üzerine Numan: Eğer kardeşlerimi zapt etmekten aciz kalırsam, başkalarını hiç zapt edemem. diye cevap verdi. Numanın bu cevabı üzerine Kisra Onu emir tayin etti ve altmış bin dirhem kıymetinde bir taç ile bir hılat (elbise) giydirdi. Bu durum karşısında Adiyy bin Evs bin Marina, Esved bin Münzire: Al bakalım şimdi, sözümü dinlemedin, emirlikten mahrum kaldın. dedi.”

“Sonra Adiyy bin Zeyd bir yemek ziyafeti hazırladı ve Adiyy bin Evs bin Merinayı yemeğe davet etti. Bu sırada ona: Dostun Esved bin Münzirin emir olmasını, dostum Numan bin Münzirin emir olmasından daha çok arzu ettiğini biliyorum. Sakın beni ayıplama, çünkü sen de aynı durumdasın. Ayrıca bana karşı kin beslememeni istiyorum, zira bu işte benim payım seninkinden daha çok değildir. dedi. Sonra Adiyy bin Evs bin Merinaya, kendisini ayıplayıp yermeyeceğine ve hiç bir zaman kendisine problem çıkarmayacağına dair yemin edip söz verdi. Bu sırada Adiyy bin Evs bin Merina da ayağa kalkıp devamlı surette onu hicvedip yereceğine ve başına problem ve gaileler çıkaracağına dair yemin etti. Numan ise Kisranın yanından ayrılıp Hireye geldi. Adiyy bin Evs bin Merina Esved bin Münzire: Emirliği elden kaçırdıysan da Adiyy bin Zeydden intikamını almaktan geri durma, çünkü onun mensup olduğu Maadd Kabilesinin hile ve desisesi hiç bir zaman eksik olmaz. Ayrıca senden ona karşı koymam istedim, fakat beni dinlemedin. Bu arada senden mal ve mülkünün gelirlerini bana arz edip göstermeni istiyorum. dedi. Esved bin Münzir de onun bu teklifini kabul etti.”
“Adiyy bin Evs bin Merina zengin bir adam olup malı ve mülkü çoktu. Her Allahın günü Numana bir hediye ve kıymetli eşya gönderirdi, bu sebeple, Numanın katında saygı gören bir kişi olmuştu. Adiyy bin Evs Numanın katında Adiyy bin Zeydden bahsedildiği vakit onu över, meziyetlerini sayar, fakat bu arada onun hile ve huda sahibi birisi olduğunu da söyler, böylece Numanın adamlarını kendine çekmeğe çalışırdı. Nitekim bunu başardı ve onları kendine çekti. Adiyy bin Evs onların Numanın huzurunda her vesile ile: Adiyy bin Zeyd seni emir tayin ettirdiğini söylüyormuş. demeleri hususunda onlarla anlaştı. Nihayet onlar bu sözü tekrarlamak suretiyle Numanı Adiyy bin Zeydin aleyhine çevirdiler. Bunun üzerine Numan, Adiyy bin Zeyde birini gönderip hemen acele kendisini ziyarete gelmesini istedi. Bu sırada Kisranın yanında bulunan Adiyy bin Zeyd ondan izin alıp geldi, fakat Numan onun hiç yüzüne bakmadı, onu hapsedip yanına giriş ve çıkışı da yasakladı. Adiyy bin Zeyd ise hapishanede şiir söylemeğe başladı. Şiirlerini duyunca Numan onu hapsettiğine pişman oldu, fakat onu serbest bırakmaktan da korktu.”

“Sonra Adiyy bin Zeyd kardeşi Übeyye, yani Ammara manzum beyitlerle bir mektup yazarak halini ona anlattı. Übeyy, kardeşinin bu manzum beyitlerle yazılmış olan mektubunu okuduktan sonra kardeşi hakkında Kisra ile görüştü. Bunun üzerine Kisra Adiyy bin Zeydi serbest bırakması hususunda Numana bir mektup yazdı ve bir de adam gönderdi. Bu arada Adiyy bin Zeydin kardeşi Übeyy, Kisra tarafından gönderilen adamın önüne geçip ondan, Numandan önce Adiyy bin Zeydin yanına gitmesini istedi, o da Übeyyin bu teklifini kabul ederek önce Adiyy bin Zeydin yanına gitti ve ona hapisten kurtarılması için kendisinin gönderildiğini bildirdi. Bunun üzerine Adiyy bin Zeyd ona: Mektubu bana ver, onu ben göndereyim. Sakın yanımdan çıkma, zira benim yanımdan ayrılırsan Numan beni öldürür. dedi; fakat mektubu getiren bu adam Adiyy bin Zeydin bu teklifIni kabul etmedi. Bu sırada Adiyy bin Zeydin düşmanları Numanın yanına gelip durumu ona bildirdiler ve onu Adiyy bin Zeydi serbest bırakmakla korkuttular. Bu durum karşısında Numan onları Adiyy bin Zeydin yanına gönderdi. Nihayet onlar gelip Adiyy bin Zeydi boğarak öldürdüler, sonra da defnettiler.”

“Bu arada Kisranın gönderdiği adam Numanın huzuruna girdi ve mektubu sundu. Numan: Evet, baş üstüne, hükümdarın emrini saygıyla yerine getireceğiz. dedi ve Kisraya bir cariye ile dört bin miskal (para) gönderdi, sonra ona: Ertesi gün sabah olunca Adiyy bin Zeydin yanına git, onu hapishaneden al ve götür. dedi. Ertesi gün adam hapishaneye geldiğinde Adiyy bin Zeydi burada göremedi. Bu sırada hapishanenin muhafızları ona, Adiyy bin Zeydin bir kaç gün önce öldüğünü söylediler. Bunun üzerine adam tekrar Numanın yanına geri döndü ve ona Adiyy bin Zeydi dün gördüğünü, bu gün ise göremediğini söyledi. Bu durum karşısında Numan: Yalan söylüyorsun. dedi ve ona bir miktar rüşvet verip durumu Kisraya söylememesini, kendisinin Numanın yanına gelmezden önce Adiyy bin Zeydin öldüğünü söylemesini istedi ve ondan güven sözü aldı. Ne var ki, Numan Adiyy bin Zeydi öldürdüğünden dolayı çok pişman oldu ve düşmanlarının kendi-sine karşı cüretli davranmalarından da çok korktu.”
“Bir gün Numan ava çıkmıştı, yolda giderken Adiyyin oğlu Zeyd ile karşılaştı. Görüşüp konuştu ve onu gördüğüne çok sevindi, fakat babasının başına gelen durumdan dolayı da özür diledi. Sonra Kisranın yanına gönderdi ve onu sitayişle övüp babasının yerine geçirmesini istedi. Kisra onun bu arzusunu kabul etti ve Zeydi özellikle Araplara yazılan mektupları kaleme almakla görevlendirdi. Sonra Kisra Numanı nasıl bulduğunu sordu, o da sitayişle bahsederek Numanı methedip övdü. Böylece Zeyd babasının mevkiinde yıllarca hükümdar Kisranın yanında kaldı. Zeyd Kisranın yanına teklifsiz olarak sık sık girip çıkardı.”
“Acem hükümdarlarının elinde kadınların vasıflarından bahseden bir yazı vardı. Onlar nerede bulunursa bulunsun bu vasıflara uygun bir kadın buldukları zaman onu istemek üzere adamlar gönderirler, ancak bunun için Arap memleketlerine pek başvurmazlardı. Bir gün Zeyd bin Adiyy Kisraya: Ben, kulunuz Numanın ve amcasının kızları arasında bu vasıfları haiz yirmiden fazla kızın bulunduğunu biliyorum. dedi. Bunun üzerine Kisra ona: O halde bu kızları benim katıma göndermeleri için bir mektup yaz. dedi. Onun bu teklifi karşısında Zeyd: Ey hükümdar! İşin en kötü tarafı Arapların ve Numanın kendilerini Acemlerden üstün görmeleridir. Onların bu kızları saklamalarından endişe ediyorum. Eğer Numanın yanına gidersem bunu yapamaz. Beni ve benimle birlikte iyi Arapça bilen birisini Numanın yanına gönder. dedi. Bunun üzerine Kisra onunla birlikte güçlü kuvvetli birisini gönderdi. Zeyd bu adamla birlikte yola çıkıp Hireye geldi ve birlikte Numanın huzuruna girdi. Zeyd söz alarak Numana: Hükümdar Kisra aile mensuplarıyla oğulları için kız arıyor; seni saydığı için bu maksatla bizi sana gönderdi. dedi. Numan ona: Bu kadınların vasıfları nelerdir? diye sordu. Bunun üzerine Zeyd: Biz, onların vasıflarını bildiren bir yazıyı getirdik. diye cevap verdi.”

“Aranılan kadınların vasıfları ise, Münzirin Gassanilerden Haris bin Ebu Şimrin üzerine yaptığı bir baskında ele geçirdiği bir cariyede bulunan vasıflardı. Münzir bu cariyeyi Enuşirvana hediye etmişti ve bir mektup yazarak cariyeyi şu şekilde tavsif etmişti: Orta boylu, parlak renkli, inci dişli, beyaz tenli, sık kirpikli, parlak çehreli, ahu gözlü, gözlerinin siyahı simsiyah ve beyazı bembeyaz, iri gözlü kalkık burunlu, burun delikleri dar, adımları geniş, tez yürüyen, gözlerinin siyahı tamamen beyazıyla çevrili, kaşlarının arası açık, söbü yüzlü, endamı hoş, saçları gür, uzun boyunlu, göğsü ve gerdanı geniş, tomurcuk memeli, pazu ve omuz başları iri, bilekleri güzel, avuçları hoş ve nazik, parmak uçları uzun ve düzgün, karın büklümleri nazik, ince belli, kalçalarının iç kısmı dolgun, arka kısımları kalkık ve ölçülü, uylukları tombul, yan etleri dolgun, omuzları iri, diz kapakları büyük, incikleri ve halhal yerleri dolgun, topuk ve ayakları hoş ve narin, adımları dar, nazlı, cildi yumuşak ve nazik, efendisine karşı fev kalade itaatkar, burun ucu hafif kalkık olup gerisi basık değil, tırnak çevresi pürüzsüz, alçakgönüllü, ten rengi kırmızıya mail karamtırak değil, fakirlik görmemiş, canlı (şefkatli ), vakarlı, akıllı, güzel halli, aşiretine inmeden babasının nesebiyle iktifa eder, kabilesinin toplu adına inmeden yakın aşiretinin nesebiyle yetinir, terbiye ve edebini hadiseler olgunlaştırmış, fikir ve görüş bakımından şerefli kimseler gibi düşünür, ihtiyaç sahibi gibi iş görür, elleri hünerli, tatlı dilli, ince ve tatlı sesli, evinin ziyneti, düşmanı ayıplama unsuru, arzu ettiğin zaman murad almağa hazır, bıraktığın zaman o da bırakır, gözleri süzülerek keskince bakar, yanakları kırmızı, dudakları hareket edip kımıldar, senden önce sana doğru sıçrayıp koşar ve sen otur demeden oturmaz.”

“Kisra Enüşirvan gönderilen bu cariyeyi kabul etti ve kadın hakkında yazılan bu vasıfların kayda geçirilmesini emretti. Böylece bu yazı Kisra Pervız bin Hürmüze kadar ulaştı. Nihayet Zeyd kadınların tavsifini ihtiva eden bu yazıyı Numana okudu ve bu ona çok ağır geldi. Sonra Numan Kisra tarafından Zeyd ile birlikte gönderilen ve Arapçayı bilen bu adamın yanında Zeyde: Sevad ve Fars inekleri arasından ihtiyacınızı karşılayamadınız mı? dedi. Numan, sığır ve inek manasına gelen ın kelimesini kullandığı için Kisranın gönderdiği adam bu kelimenin manasını anlayamadı ve Zeyde: İn ne demektir? diye sordu. O da: İnek manasına gelmektedir. diye cevap verdi. ”

“Numan onları iki gün misafir etti ve Kisraya bir mektup yazarak: Benim yanımda hükümdarın istediği vasıfta kadın yoktur. diye cevap verdi. Ayrıca Zeyde: Beni hükümdara karşı mazur göster. dedi.”
“Zeyd yanındaki adamla birlikte Kisranın yanına geri döndüğü zaman, Kisra Zeyde: Hani bulunduğunu haber verdiğin kadınlar nerede? diye sordu. Bunun üzerine Zeyd: Ben size Arapların kendilerinden başkalarına kız vermediklerini söylemiştim. Tabii bu onların yanlış tercihlerinden ve bahtsızlıklarından ileri gelmektedir. Ayrıca Numanın ne söylediğini benimle gönderdiğin bu adamdan sorabilirsin. Zira onun söylediği sözleri burada huzurunuzda hikaye etmeyi büyüklüğünüze uygun bulmuyorum. diye cevap verdi. Bu defa Kisra, Numanın ne söylediğini adamına sordu, o da Numanın: Sevad ve Farsın inekleri arasında ona yetecek derece inek yok mudur ki bizden kadın istiyor. sözünü anlattı. Kisra bu sözleri işitince yüzünde hiddet eserleri görüldü, kalbinde kin ve intikam hisleri uyandı. Bu sırada Kisra: Nice kul ve köleler vardır ki, bundan daha kötü ve ağırını istemiştir, neticede ziyan ve helake maruz kalmıştır. dedi.”
“Numan Kisranın bu sözünü duydu, fakat Kisra aylarca ses çıkarmadı.

Numan harp hazırlıklarına başladığı bir sırada Kisradan kendisine bir mektup geldi, bu mektupta Kisranın yanına çağrılıyordu. Mektup Numanın eline geçer geçmez silahlandı ve alabileceğini yanına alıp Tayyi dağlarına geldi. Numan bu kabileden evli olduğu için onlardan kendisini Kisraya karşı korumalarım istedi, fakat Kisradan korktukları için onun bu isteğini kabul etmediler. Numan nereye gittiyse, hiçbir Arap kabilesi onu kabul etmedi. Bu durum karşısında gizlice Zü-Kar denilen yerde bulunan Şeybanoğullarının yanına geldi. Burada Hani bin Mesud bin Amir bin Amr eş-Şeybani ile karşılaştı. Hani kabilesinin nüfuzlu bir büyüğü idi. Bu sırada hanedanlık Rabla Kabilesinin Zül-Ceddeyn hanedanından Kays bin Mesud bin Kays bin Halid bin ZülCeddeynİn elinde bulunuyordu ve Kisra Kays bin Mesuda Ubulleyi arpalık olarak vermişti, bu yüzden Numan ailesini onun yanında bırakmak istemedi. Haniin himayesinde bıraktığı takdirde kendi şahsını koruduğu gibi koruyacağını bildiği için ailesini ve mallarını ona emanet etti. Mallarının arasında dört yüz, diğer bir rivayette sekiz yüz adet zırh vardı.”

“Bundan sonra Numan Kisranın yanına hareket etti ve giderken Sabat köprüsünün üzerinde Zeyd bin Adiyy ile karşılaştı. Zeyd ona: Haydi kurtul bakalım Numancık! dedi. Bunun üzerine Numan: Ey Zeyd! Demek bunu sen yaptın ha! Allaha yemin ederim ki, eğer bir kurtulursam babana yaptığımı sana da yapacağım. dedi. Zeyd ise ona: Yürü Numancık, and olsun senin için Kisranın katında öyle bir toyla ipi hazırladım ki, onu neşeli tay bile koparamaz. diye karşılık verdi.”

“Kisra Numanın kendi kapısına kadar geldiğini öğrendiği zaman ona birisini gönderdi ve onu zincire vurdurup Hanikine yolladı. Daha sonra veba hastalığına yakalanan Numan burada öldü. Halk ise el-Aşanın bir beytine dayanarak onun Sahatta öldüğünü sanır. el-Aşa bu beytinde şöyle diyor: İşte Numan Sabatta mahbus olarak öldü; Rabbi ise onu ölümden kurtarmadı.”

Numan, İslamiyetin zuhurundan önce vefat etmiştir. “Nihayet Numan ölünce Kisra Hire ve Numanın idaresinde bulunan yerlerin valiliğine İyas bin Kabisa et- Taiyi tayin etti. Kisra, Bizans hükümdarının yanına giderken İyas bin Kabisanın yanından geçmişti ve İyas ona hediyeler vermişti, bu sebeple Kisra ona birisini göndererek teşekkür etmişti. Bu defa Kisra İyas bin Kabisaya birisini gönderip Numanın arkasında bırakmış olduğu şeyleri bir araya toplayarak kendisine yollamasını istedi. Bunun üzerine İyas bin Kabisa, Hani bin Mesud eş-Şeybaniye birisini göndererek ondan Numanın kendisine emanet bıraktığı şeyleri yollamasını talep etti, fakat Hani bin Mesud Numanın kendisine emanet ettiği şeyleri teslim etmek istemedi. Kisra ise Hani bin Mesudun bu hareketine çok öfkelendi. Bu sırada Numan bin Zura et-Tağlibi onun yanında bulunuyordu ve o Bela bin Vail Kabilesinin ortadan kaldırılmasını istiyordu; bu sebeple Kisraya: Sıcaklar bastırıncaya kadar onlara dokunma, nasılolsa onlar sıcaklar başladığı zaman pervanelerin ateşe saldırdıkları gibi Zü-Kar suyunun yanına ineceklerdir. İşte o zaman istediğiniz gibi onları yakalarsınız. dedi. Kisra onun bu sözü üzerine Zü-Karın yakınındaki el-Hınve gelmelerine kadar onları bekledi. Buraya geldiklerinde Kisra, Numan bin Zurayı elçi olarak gönderdi ve onları teslim olmak yahut ülkelerini terketmek veyahut da savaşmak gibi üç şıktan birisini tercih etmek hususunda muhayyer bıraktı; bunun üzerine onlar bu üç şarttan birini seçmek işini Hanzala bin Salebe el-İcliye havale ettiler, o da savaşmayı tavsiye etti. Bu durum karşısında onlar Kisraya savaş ilan ettiklerini bildirdiler. Kisra onların bu kararını öğrenince, İyas bin Kabisa et-Tai komutasında bir ordu gönderdi. Bu arada Fars merzubanları (beylerbeyleri) Hamerz en-Nesevi, Tağlib ve İyM kabileleri ile Sefevan tarafının valisi Kays bin Mesud bin Kays bin Zül-Ceddeyn de bu orduya katıldılar. Ayrıca Kisra üzerinde okçuları taşıyan fillerle birlikte bir de ordu gönderdi. Bu sırada Muhammed peygamber olarak gönderilmişti. Diğer taraftan Kays bin Mesudun isteği üzerine Hani bin Mesud Numanın kendisine emanet bıraktığı zırhlarım ve silahlarını Kays bin Mesudun bahadırlarına dağıttı.”

“Nihayet Fars ordusu Şeybanoğullarına yaklaşınca, Hani bin Mesud: Ey Bekroğulları topluluğu! Sizin Kisra ile savaşacak gücünüz yok, çöl ve kırlara çekiliniz. dedi. Onun bu sözü üzerine kabile halkı süratle çöle doğru koşuşmağa başladı. Tam bu sırada Hanzala bin Salebe el-Ieli ortaya atıldı ve: Ey Hani bin Mesud! Bir taraftan bizi kurtarmak istiyorsun; diğer taraftan tehlikeye atıyorsun. dedi ve çöle yönelen halkı geri çevirdi. Ayrıca Bekroğullarına kadınlarını götürmelerine imkan vermemek için kadınları içine koyarak develerin üzerine yükledikleri mahfelerin kolanlarım (iplerini) kesti, bu yüzden kendisine kolanları kesen manasına gelen Mukattıul-vudun ismi verildi. Sonra Hanzala bin Salebe kendisi için üzerine kubbeli bir çadır kurdurdu ve bu kubbeli çadır üzerinden uçup yıkılmadıkça Savaştan kaçmayacağına dair yemin etti. Bunun üzerine çöle yönelen halk geri dönüp kendileri için on beş gün yetecek kadar su aldılar. Bu sırada Acemler onların üzerine yürüyüp el-Hınvde savaşa tutuştular, fakat susuzluk korkusuyla hezimete uğrayarak Cubabata kadar çekildiler. Bekir ve lel kabilelerinin mensupları ise Acemlerin peşlerine düşüp onları kovaladılar ve bu kabileler o gün büyük bir yararlık gösterdiler, fakat Acem askerlerinin sonradan onları kuşatıp sarması üzerine halk: İcl Kabilesi mahvoldu. demeğe başladı, ancak Bekroğulları daha sonra Acemler üzerine yaptıkları bir hamlede Icl Kabilesi mensuplarının savaşa devam ettiklerini gördüler. Savaş esnasında onlardan bir kadın: Eğer onlar zafer elde ederler ise, sünnetsizler bizi ele geçirirler. Ey İcl oğulları! Elinizi çabuk tutun, onlar size feda olsun. mealindeki mısraları söylüyordu.”

“O gün bu kabileler Acemlere karşı savaşlarım sürdürdüler. Ancak susuzluk endişesine kapılan Acemler Zu-Kar kumsalına çekildiler. Bu sırada Acemlerin tarafında yer alan İyM Kabilesi, Bekroğullarına haber salarak, onlara: İsterseniz bu gece savaş safından çekilip kaçalım, isterseniz kalalım, siz Acemlerle karşılaştıktan sonra cepheyi terk edelim. diye teklifte bulundular. Bunun üzerine Bekroğulları onlara: Sizin Acem ordusuyla birlikte kalmanız ve bizim onlarla karşılaşmamızdan sonra cepheden çekilmeniz bizim için daha faydalı olur. diye cevap verdiler. Bu arada Şeyban oğullarının müttefiki olan Zeyd bin Hassan es-Sekuni onlara: Beni dinleyin, Acemlere karşı pusu kurun. dedi. Nihayet onlar Zeyd bin Hassanın bu tavsiyesine uydular, sonra birbirlerini teşvik ederek savaşa tutuştular ve kıyasıya savaştılar. Bu arada Şeybanilerden el-Karinin kızı onları teşvik gayesiyle: Ey Şeybanoğulları! Çabuk davranınız, saf saf olarak düşmana saldırınız. Eğer bozguna uğrarsanız sünnetsizler bizi kirletirler. mealindeki beyitleri söyledi. Bunun üzerine Şeybanoğullarından yedi yüz kişi kılıç sallamayı kolaylaştırmak için kaftanlarının kollarını omuzlarından itibaren kestiler ve Acemlere karşı kahramanca savaştılar. Bu sırada Hamerz, muhareze (düello) için ortaya atıldı ve karşısına Bürd bin Harise el- Y eşküri çıktı. Hamerz muhareze esnasında Bürd bin Harise tarafından öldürüldü. Sonra Bekroğullarının sol ve sağ kanatları Acem ordusunun sol ve sağ kanatlarına karşı hücuma geçtiler. Bu arada pusuda gizlenenler ortaya çıktılar ve içlerinde İyas bin Kabisa et-Tainin de bulunduğu ordunun merkezine saldırdılar. İyadlılar ise daha önce verdikleri söz üzerine bozguna uğrayarak geri çekildiler. Böylece Acemler hezimete uğrayıp mağlup oldular. Bekroğulları ise onların peşlerine düştüler, ganimet ve yağma hareketlerine iltifat etmeden onları öldürmeğe devam ettiler. Zu-Kar vakası hakkında şairler pek çok şiir söylemişlerdir.”