"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Yezdecird bin behram bin sabur zül-ektafın hükümdarlığı

Fars nesebini iyi bilenlerden bir alim, el-Esim (günahkar) lakabı verilen Yezdecirdin, Kermanşah lakabıyla bilinen Behramın oğlu değil, kardeşi olduğunu söylüyor. Yezdecird, kaba, katı kalpli ve kusurları olan bir kişiydi. En büyük kusurları, sahip olduğu meziyetleri kötüye kullanması, küçük kusurlara göz yummaması, akıl, zeka ve kurnazlık gibi meziyetlerini gayet ustalıkla kötü yollarda kullanması ve kendini beğenmesi gibi hususlardı. Son derece kötü huylu olup ufak tefek hataları bağışlamaz, kendi yakını bile olsa hiç bir kimsenin şefaat ve aracılığını kabul etmezdi. Evhamlı olduğundan hiç kimseye güvenmez, yararlı iş yapan hiç kimseyi mükafatlandırmaz, şayet çok az bir bağışta bulunursa bunu da çok sayardı. Adamlarından birisinin kendi tebaasından biriyle dostluk kurduğunu işittiği zaman onu derhal hizmetinden uzaklaştırırdı. Fakat bütün bunlarla birlikte Yezdecird, kıvrak zekalı ve edep sahibi bir kişiydi ve bir çok ilim dallarında maharet sahibiydi. Zamanının filozofu olan Nersiyi kendisine vezir edinmişti. Nersi, terbiyesi mükemmel ve fazilet sahibi üstün bir insandı. Hükümdar Yezdecird tarafından kendisine Hezarbide (Hezarbende 7) lakabı verilmişti. Nersi vezirlik makamına getirilince, halk onun hükümdar Yezdecirdi ıslah edip yola getireceği ümidine kapıldı, fakat ne yazık ki ümitleri boşa çıktı.

Nihayet Yezdecird in hükümdarlığı kemale erip kuvvet ve kudreti artınca, ülkenin ileri gelenleri ve eşrafı ondan korkmağa başladılar. Yezdecird zayıf halkın üzerine yüklenip onlardan pek çok kimsenin kanını döktü.
Halk, başlarına musallat olan Yezdecird tarafından çeşitli felaket ve musibetlere maruz kalınca, başlarına gelen bu felaketlerden dolayı Allaha dua edip yalvarmağa başladılar ve bu zalim hükümdarın elinden kendilerini bir an evvel kurtarmasını dilediler. Söylenildiğine göre, hükümdar Yezdecird Cürcan da iken sarayında bulunduğu bir sırada nereden geldiği bilinmeyen çok güzel bir atın sarayın kapısına gelip durduğunu gördü. Atı görenler onun güzelliğine hayran kalmışlardı. Yezdecirde atın durumu anlatılınca, eğerlenip ağzına gem vurulduktan sonra huzuruna getirilmesini istedi, fakat hiç kimse atı eğerleyip ağzına gemini vuramadı. Durum Yezdecirde haber verildiğinde bizzat kendisi gelip atın eğerini vurdu ve ağzına gemini taktı. Paldum kayışını takmak için kuyruğunu kaldırdığı zaman atın vurduğu bir çiftenin kalbine isabet etmesiyle derhal orada öldü. At ise bütün kuvvetiyle koşup ortadan kayboldu ve bir daha haber alınamadı. İşte bu, Allahin kudretinin bir eseriydi ve onlara merhamet ettiği için böyle yapmıştı.

Yezdecirdin hükümdarlığı yirmi iki yıl, beş ay, on altı gün sürdü. Araplar konusuna gelince; Sabur bin Saburun döneminde Arapların başında vali olarak bulunan Amr bin İmruül-Kays el-Bed bin Amr bin Adiyy öldüğü zaman, Sabur onun yerine vali olarak Amalikadan Evs bin Kallamı tayin etti. Evs bin Kallam beş yıl bu görevde kaldı ve Behram bin Saburun hükümdarlığı döneminde öldürüldü. Bundan sonra onun yerine vali olarak İmruül-Kays bin Amr bin İmruül-Kays el-Bed tayin edildi ve yirmi beş yıl bu görevde kaldıktan sonra günahkar Yezdecirdin hükümdarlık döneminde öldü. Yezdecird, onun ölümü üzerine, yerine onun oğlu Numan bin İmruül-Kays bin Amr bin İmruülKays bin Amrb. Adiyyi vali tayin etti. Numanın annesi ise Ebu Rabia bin Zühl bin Seyhanın kızı Şakika idi. Ayrıca Numan, el-Havernak sarayının kurucusu idi. Onun bu sarayı inşa etmesinin sebebi şu idi: Yezdecirdin doğan çocukları yaşamıyordu. Bunun için havadar ve sağlığa elverişli bir yer araştırıyordu. Kendisine Hirenin dışında bir yer tavsiye edilip gösterildi. Bunun üzerine Yezdecird oğlu Behram-Guru Numana teslim etti ve oğluna mesken olarak el-Havernakı yapmasını emretti. Ayrıca ondan oğlunu Arap çöllerine çıkarıp gezdirmesini ve çöl havası almasını istedi. Aslında el-Havernakı yapan mimar, Sinimmar adında birisiydi. Sinimmar bu sarayı tamamladığı zaman herkes onun yapısını ve güzelliğini takdir edip hayran kalmıştı. Bunun üzerine Sinimmar “Eğer ücretimi bol bol vereceğinizi bilseydim, onu güneşle birlikte dönen bir saray yapardım.” dedi. Onun bu sözleri üzerine Numan: “Demek sen bundan daha üstün ve güzelini yapabilirdin de yapmadın.” dedi ve onun el-Havernakın tepesinden aşağıya atılmasını emretti. Neticede el-Havernakın tepesinden atılan Sinimmar öldü. Araplar, Sinimmarın bu şekilde cezalandırılmasını şiirlerinde darb-ı mesel olarak zikretmişlerdir. Selit bin Saad, Sinimmarı darb-ı mesel olarak zikrettiği bir şiirinde şöyle diyor: “Sinimmar güzel eseri için nasıl cezalandırılmış ise, Ebil Gaylan da İhtiyarlığından ve güzel işlerinden dolayı oğulları tarafından öyle cezalandırıldı. ”

Adı geçen Numan defalarca Suriye topraklarında savaştı ve ahalisini felaket ve musibetlere maruz bırakıp bir hayli esir ve ganimet aldı. Bu arada Fars hükümdarı onun emrine iki alayasker verdi. Bu alaylardan birisi Tenilh paktına giren Arap kabilelerinden teşekkül etmişti ve adı Devs idi, diğeri ise Farslardan meydana gelmişti ve adı Şehba idi. İşte Numan bu iki birlikle Suriye ahalisine ve kendisine itaat etmeyen Araplara karşı savaşıyordu.
İlkbahar günlerinden bir gün, Numan el-Havernak sarayında otururken yüksekten Necefe baktı ve civarındaki bağ bahçe ve nehirleri gördü. Hoşuna giden bu manzara karşısında vezirine: “Hiç hayatında böyle bir manzara gördün mü?” diye sordu. Bunun üzerine veziri: “Hayır, görmedim; keşke bu devamlı olsaydı!” diye cevap verdi. Bu defa Numan: “Devamlı ve baki olan nedir?” diye sordu. Vezir: “Allah katında olan nimetler ebedi ve devamlıdır.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Numan: “Pek iyi, bu nimetler nasıl elde edilir?” diye sordu. Vezir: “Dünyayı terketmek ve Allaha ibadet etmekle elde edilir.” cevabını verdi. Bunun üzerine Numan o geceden itibaren makam ve saltanatını bıraktı ve kaba çuhadan elbiseler giyerek çıkıp gitti. Halk sabahleyin uyandığı zaman onu yerinde bulamamıştı. Bundan sonra bir daha kendisinden haber alınamadı.
Numan, makam ve mevkiini terk edip gitmesine kadar yirmi dokuz yıl, dört ay hüküm sürdü. Onun yirmi dokuz yıllık görevinin on beş yılı Yezdecirdin döneminde, dört yılı ise Behram-Gur bin Yezdecirdin zamanında geçti.
Fars alimleri ise bu hususta daha değişik görüş beyan ediyorlar. Biraz sonra bu hususa temas edilecektir.