Eşmuvil bin Bali hakkında anlatılan haberlere gelince: İsrailoğullarının başlarına gelen felaketler uzayıp, düşmanları kendilerine göz dikip, Tabut da ellerinden alınınca, karşılaştıkları her hükümdardan korkar hale geldiler. Mısır ile Filistin arasındaki bölgede hakimiyetini sürdüren Kenanilerin hükümdarı Calut İsrailoğullarının üzerine gitti ve zafer elde ederek onları vergiye bağladı, ellerindeki Tevratı da aldı. Bunun üzerine onlar, birlikte savaşacakları bir peygamber göndermesi için Allaha dua ettiler. Kendilerinden peygamber gelen on iki sülale tamamen yok olduklarından geriye yalnızca hamile bir kadın kalmıştı. İsrailoğulları, bu kadının doğuracağı çocuğa olan rağbetlerini düşünüp, bir kız çocuğu doğurup da onu bir erkek çocukla değiştirmesinden endişe ederek bir eve kapattılar. Nihayet kadın bir oğlan çocuğu doğurdu ve “Allah duamı kabul etti” manasına gelen Eşmuvil adını verdi.
Ona bu ismin verilmesinin sebebi şu idi: Bu kadın kısırdı, kocasının ise başka bir hanımı daha vardı ve bu hanımından on tane çocuğu olmuştu. İkinci kadın fazla çocuğu olması sebebiyle kısır olan kadına haksızlık edip kötü davrandı. Bu sebeple kısır olan yaşlı hanımın kalbi incindi ve kendisine bir oğlan çocuğu ihsan etmesi için Allaha yalvardı. Allah da onun gönlünün kırıklığına merhamet etti ve anında hayız görmeğe başladı, kocası ona yaklaşınca da hamile kaldı. Gebelik müddeti bitince bir oğlan çocuğu doğurdu ve adını Eşmuvil koydu. Eşmuvil büyüyünce, annesi Tevratı öğrenmesi için BeytülMakdise teslim etti; İsrailoğullarının alimlerinden yaşlı birisi ihtiyaçlarını karşılamayı üzerine alarak onu evlat edindi.
Eşmuvilin Allah tarafından peygamber olarak gönderileceği çağ gelince, namaz kıldığı bir sırada Cebrail gelerek bu yaşlı alimin sesine benzeyen bir sesle seslendi. Bunun üzerine Eşmuvil yaşlı alimin yanına geldi ve ona: “Ne istiyorsun?” diye sordu. O da Eşmuvilin korkmasını istemediğinden: “Ben seni çağırmadım” demeyi uygun görmedi ve: “Git, uyu.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Eşmuvil geri dönüp gitti. Fakat Cebrail aynı şekilde bir daha seslendi. Eşmuvil tekrar yaşlı alimin yanına geldi. Bu defa yaşlı alim ona: “Evladım! Geri dön, seni çağırırsam bir daha gelme.” dedi. Aynı durum üçüncü defa tekrarlanınca, bu sefer Cebrail Eşmuvile göründü, ona kavmini uyarıp korkutmasını emretti ve Allahın, kendisini peygamber olarak gönderdiğini bildirdi. Bunun üzerine Eşmuvil İsrailoğullarını hakka davet etti; fakat onlar onu yalanladılar, ancak daha sonra ona itaat ettiler. Bundan sonra Eşmuvil onları on yıl, diğer bir rivayete göre ise kırk yıl idare etti.
Calut adındaki hükümdarlarıyla birlikte Amalika ahalisinin İsrailoğullarını sindirmeleri ve onları öldürmeleri o raddeye gelmişti ki, nerdeyse topyekün onları yok edeceklerdi. Nihayet İsrailoğulları bu durumu görünce: Kendi peygamberlerine: “Bize bir hükümdar gönder, biz de Allah yolunda savaşalım.” dediler. (Eşmuvil onlara): “Ya size savaş (farz olarak) yazılınca savaşmazsanız?” dedi. Onlar: “Biz, yurtlarımızdan çıkarılmış, oğullarımızın arasından uzaklaştırılınış iken Allah yolunda ne diye savaşmayalım” dediler. (Bakara 246).
Bunun üzerine Eşmuvil Allaha dua etti. Allah da bir asa ile içerisinde yağ bulunan bir tırkeş (ok kabı) gönderdi. Ayrıca ona: “Sizin sahibiniz (komutasında savaşacağınız kişi) bu asanın boyunda olacaktır. Eğer biri yanına girerken bu tirkeşteki yağ kaynayarak fokurdayıp ses çıkarırsa, işte o kişi İsrailoğullarının hükümdarı olacaktır. Bu yağı onun başına sür ve İsrailoğullarının başına hükümdar olarak geçir.” dedi. Bunun üzerine herkes kendi boyunu asa ile ölçmeğe başladı. Fakat onlar asanın boyunda olamadılar. Talut debbağ (tabak) idi, bir rivayette onun saka olup su sattığı da söylenir. Eşeğini yitiren Talut onu aramağa çıkmıştı. Eşmuvilin bulunduğu yerden geçerken onun yanına girip kaybolan eşeğini bulması için Allaha yalvarmasını istedi. Talut içeri girince yağ fokurdayarak kaynamağa başladı. Nihayet onlar Talutun boyunu ölçtüklerinde asa ile aynı boyda olduğunu gördüler. Bunun üzerine: Peygamberleri onlara: “Allah Talutu size hükümdar olarak gönderdi.” dedi. (Bakara 247).
Talut Süryanicede Şavudur. Buna göre onun nesep şeceresi: Şavul bin Kays bin Enmar bin Dırar bin Yahruf bin Yeftah (Yeftuh ) bin İş bin Bünyamin bin Yakup bin İshaktır.
Eşmuvil bunu onlara söyleyince, İsrailoğulları ona: “Şu andakinden daha büyük bir yalan söylemiş değilsin. Biz hükümdar soyundan geliyoruz, Talutun fazla bir malı yoktur ki onun peşinden gidelim.” dediler. Bunun üzerine Eşmuvil onlara: Allah onu (Talutu) sizin üzerinize (hükümdar) seçti, ona bilgice ve vücutça da bir üstünlük verdi. (Bakara 247) dedi. Bu sefer onlar: “Eğer doğru söylüyor isen, bize bir ayet (alamet) göster.” dediler. Bunun üzerine Eşmuvil onlara: Onun hükümdarlığının alameti, Rabbinizden içinde sekine (moral gücü) ve Musa ailesi ile HarUn ailesinin bıraktıklarından bir kalıntı olmak üzere, melekler tarafından taşınarak gelecek olan Tabuttur. (Bakara 248) dedi.
Ayette geçen sekine bir kedi başından ibarettir. Bir rivayette sekinenin içinde peygamberlerin kalplerinin yıkandığı altın bir kap olduğu da söylenir. Daha bu hususta başka rivayetler de vardır.
Tabutun içinde inci, yakut ve zebercedden levhalar da vardı. Ayette geçen bakıyye ise, Musanın asası ile levhaların parçalarından ibarettir.
Melekler, gündüzün ve herkesin gözleri önünde, gökle yer arasında bu Tabutu taşıyarak Taluta getirdiler. Talut ise bu Tabutu çıkarıp onlara gösterdi. Fakat onlar kızarak onun hükümdarlığını ikrar edip kabul ettiler ve istemeyerek onunla birlikte (savaşa) çıktılar. Onların sayısı seksen bin idi. Savaş için yola çıktıkları zaman Talut onlara: Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan (kana kana) tatmayıp sadece eliyle bir avuç alan bendendir .. (Bakara 249) dedi. Burada bahsi geçen ırmak Filistin, bir rivayette ise Ürdün ırmağıdır. Buna rağmen çok az bir kısmı dışında herkes o ırmaktan içti. İçmeyenlerin sayısı ise sadece dört bin kişi idi. O ırmaktan içen susadı; ancak avuçlayarak içenlerin susuzlukları kalmadı.
Nihayet: Talut ve beraberindeki iman eden kişiler ırmağı aşınca .. (Bakara 249) Calut onları karşıladı. Calut oldukça fazla bir kuvvete sahipti. Onun kuvvetini görenlerin bir çoğu geri döndüler ve: Bugün Caluta ve askerlerine karşı bizim gücümüz yetmez .. (Bakara 249) dediler. Bu sırada Talutla birlikte, Bedir savaşına katılanların sayısı kadar, üç yüz on küsur kişi kalmıştı. Nihayet geri dönenler döndükten sonra kalanlar: Nice az bir topluluk var ki, Allahın izniyle sayıca çok toplulukları yenmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir. (Bakara 249) dediler.
Onların arasında on üç oğlu ile birlikte Davudun babası İşa da vardı. Davud ise İşanın en küçük oğlu idi. O, geride kalıp onların davarlarını otlatıyor ve onlara yemek taşıyordu. Bir gün Davüd babasına: “Babacığım! Ben sapanımla attığını her şeyi vurup yere düşüruyorum.” dedi, sonra: “Bir gün dağların arasına girmiştim, orada yere çökmüş bir aslan gördüm. Sırtına bindim, kulaklarından tuttum ve hiç korkmadım. ” diyerek sözlerine devam etti. Davud, bir başka gün yine babasının yanına gelip ona: “Ben, dağların arasında yürürken tesbih getiriyorum. İstisnasız bütün dağlar benimle birlikte tesbih ediyor. dedi. Bunun üzerine babası ona: “Sana müjdeler olsun. Bu, Allahın sana verdiği büyük bir hayrın alametidir.” dedi.
Allah Talut ile birlikte bulunan peygamber (Eşmuvil)e içerisinde yağ bulunan bir tlrkeş ile demirden bir elbise yolladı ve bunlarla birlikte onu Taluta gönderdi. O, Taluta: “Aranızdan Calutu öldürecek kişi, bu yağı kaynayıncaya ve tirkeşten sızıp dışarı akıncaya kadar başının üzerine koyacak, sonra yüzüne akmayacağı gibi, başının üzerinde taç gibi kalacak, daha sonra da o bu elbisenin içerisine girip onu dolduracaktır. ” dedi. Bunun üzerine Talut, İsrailoğullarını çağırdı ve onları denedi; fakat hiçbir kimse bu evsafa uygun düşmedi. Bundan sonra Talut davar otlatan Davudu aldırıp getirtti. Davud yolda gelirken üç taşa rastladı ve taşlar dile gelip ona: “Ey Davud! Bizi yanına al, Calutu bizimle öldüreceksin.” dediler.
Nihayet Davud bu taşları alıp torbasına koydu. Bir ara Talut: Calutu kim öldürürse kızımı ona vereceğim ve ülkenin her tarafında onun mührünü geçerli kılacağım. demişti.
Nihayet Davud, Talutun huzuruna geldiğinde, tirkeşi başının üstüne koydular. Hulasa tirkeşin içindeki yağ kaynadı ve Davud ondan süründü. Sonra demir elbiseyi giydi ve içini doldurdu. Halbuki Davud hastalıklı, rengi morumsu ve sarıydı. Elbisenin içine girince, daralmağa başladı ve onu çepeçevre sardı. İşte buna, hem Eşmuvil, hem Talut ve hem de İsrailoğulları sevindiler. Bunun üzerine onlar, Calutun üzerine yürüyüp savaşmak üzere saf haline gelip dizildiler. Bu arada Davud, Caluta doğru ilerledi, taşları alıp sapanına yerleştirdi ve Caluta savurup attı. Davudun attığı taş Calutun gözlerinin arasına isabet etti ve kafasını delip onu öldürdü. Onun attığı aynı taş isabet ettiği herkesi delip geçiyor ve onları öldürüyordu. Nihayet Allahın izniyle Calutun askerleri yenildiler. Bundan sonra Talut geri dönüp kızını Davuda nikahladı; hakimiyeti altındaki topraklar üzerinde Davudun mührünü de geçerli kıldı. Bundan sonra Halk Davuda yönelip sevgi beslediler.
Bunun üzerine Talut, Davudu kıskanmağa başladı ve Onu gafil avlayıp öldürmek istedi. Fakat Davud durumu öğrenince onun yanından ayrıldı ve giderken de yatağına bir şarap tulumu bırakıp üstünü örttü. Talut, Davudun uyuduğu yere girdiğinde Davud kaçmış bulunuyordu. Bunun üzerine Talut tuluma bir darbe indirdi ve tulumu deldi. Bu arada ağzına bir damla şarap geldi. Bunun üzerine o, Davud için: “Allah Davuda merhamet etsin, ne kadar da çok şarap içiyormuş?” dedi.
Nihayet sabah olunca Talut, hiçbir şey yapmamış olduğunu anladı ve Davudun kendisini gafil avlayıp öldürmesinden korkmağa başladı. Bunun için de muhafız ve bekçilerinin sayısını artırdı.
Bundan sonra Davud, Talut uykuda iken evinin ön tarafından içeri girdi; birini baş ucuna, diğerini de ayaklarının uç kısmına olmak üzere iki ok bırakıp gitti. Talut uykusundan uyanıp okları görünce: “Allah Davuda merhamet eylesin, o benden daha hayırlı imiş; ben onu elime geçirdim ve onu öldürmek istedim, o ise beni eline geçirdi, fakat öldürmedi.” dedi. Talut, her ne kadar onun peşinden gizli ajanlar gönderdiyse de onu ele geçiremediler.
Bir gün Talut bineği üzerinde giderken Davudu gördü ve peşine takıldı.
Davud kaçıp dağdaki bir mağaraya gizlendi. Allah Talutun basiretini bağladı ve Davudun izini kaybetti. Bundan sonra Talut bütün alimleri öldürdü. Geriye ancak İsm-i Azamı bilen bir kadın kalmıştı, onu da öldürmesi için bir adama teslim etti; fakat adam kadına acıyıp öldürmedi ve onun durumundan hiç kimseye söz etmedi.
Bundan sonra Talut, pişmanlık duydu ve tövbe etmek istedi; hatta o kadar ağlamıştı ki, halk ona acımağa başladı. Talut, her gece mezarlığa gider ve: “Allah aşkına, kim benim için tövbe etme imkanı olduğunu biliyorsa söylesin.” derdi. Talut, bu sözünü devamlı surette tekrarlayınca kabirlerin birinden kendisine: “Ey Talut! Bizi hayatta iken öldürdüğün yetmiyormuş gibi, şimdi öldükten sonra da mı rahatsız edeceksin?” diye bir ses geldi. Bunun üzerine Talut daha çok ağlamağa ve üzülmeğe başladı. Bu sırada adı geçen kadını öldürmesini emrettiği adam, Taluta acıdı ve ona: “Ben sana bir alim gösterecek olursam, belki onu da öldürürsün.” dedi. Talut: “Hayır, öldürmem.” diye cevap verdi. Bu adam Taluttan söz üstüne söz aldıktan sonra o kadını ona haber verdi. Bunun üzerine Talut adama: “Ona sor bakalım, tövbe etmem mümkün olur mu?” dedi. Nihayet adam kadının yanına gelerek Talutun tövbe etmesinin mümkün olup olmayacağını sordu. Kadın, adama: “Onun tövbesinin kabul edileceğine dair hiçbir şey bilmiyorum; fakat sizin bildiğiniz bir peygamber kabri var mı?” diye sordu. Bunun üzerine onlar: “Evet, vardır. Biz Yuşa bin Nılnun kabrini tamyoruz.” dediler. Nihayet kadın onlarla birlikte Yuşaın kabrine gitti ve dua etti. Bunun üzerine Yuşa bin Nıln kabrinden çıktı ve onları baş ucunda görünce: “Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Onlar: “Talutun tövbesi kabul olunur mu? diye sormağa geldik.” dediler. Yuşa bin Nıln onlara: “Ben onun için şu söyleyeceğimden başka kabulolacak bir tövbe bilmiyorum: O mülkünden ve saltanatından tamamen sıyrılır, çocuklarıyla birlikte Allah yolunda savaşır ve bütün çocukları öldürülür, sonra kendisi savaşa devam eder, en sonunda kendisi de öldürülürse, belki o zaman tövbesi kabul edilir.” dedi. Bu sözleri söyledikten sonra Yuşa ölü olarak yere düştü. Bu defa Talut, çocuklarının kendisinin peşinden gelmeyeceklerinden korktuğu için eskisinden daha üzüntülü olarak geri döndü. Hatta Talut göz kapakları düşüp, vücudu zayıf düşünceye kadar ağlayıp sızladı. Nihayet oğulları onun halini sorduklarında, onlara durumu anlattı. Bunun üzerine oğulları savaşa hazırlandılar ve öldürülünceye kadar onun önünde savaşmağa devam ettiler. Talut, oğullarının savaşta öldürülmesinden sonra da savaşa devam etti ve en nihayet kendisi de öldürüldü.
Rivayet edildiğine göre, Taluta tövbe etmesinin şeklini haber vermek üzere diriltilen peygamber Elyesa, bir rivayette ise Eşmuvil idi. Doğrusunu ise Allah bilir. Talutun öldürülünceye kadar geçen hükümdarlık dönemi kırk yıldır.