"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

İsmailin doğması ve mekkeye götürülmesi

Rivayet edildiğine göre, Hacer endamlı bir cariye idi. Sare onu İbrahime bağışlamıştı. Hatta Sare İbrahime: “Bu cariyeyi al, belki Allah ondan sana bir çocuk nasip eder.” demişti. Sarenin ise hayızdan kesilip yaşlanıncaya kadar hiç çocuğu olmamıştı. Nihayet İbrahimin Hacerden İsmail adındaki oğlu dünyaya geldi. Bundan dolayı Peygamber: “Mısırı fethettiğiniz zaman halkına hayır tavsiye edin (iyi davranın). Zira onların sizinle ahidleri ve akrabalık bağları vardır.” buyurmuştur. Peygamber ahid ve akrabalık bağından Hacerin İsmaili doğurmasını kastetmiştir.
İbrahim Sare ile birlikte Firavunun korkusundan Mısırı terk edip Şama (Suriyeye) hareket ettiği zaman Filistin topraklarında bulunan es-Sebe indi, kardeşinin oğlu Lut bin Haran da Müttefikeye indi. Sebden Mütefikeye bir gün bir gecede gidilirdi. Allah İbrahime bu sırada peygamberlik vermişti ve o Seb denilen yerde bir kuyu kazmış, bir de mescit yapmıştı. Kuyunun suyu temiz bir kaynak suyu idi. Nihayet Seb halkı İbrahime eziyet edince o buradan ayrıldı ve ayrılışını müteakip kuyunun suyu çekildi. Seb halkı İbrahimin peşinden gittiler ve ondan geri dönmesini istediler; fakat İbrahim geri dönmedi ve onlara yedi tane keçi vererek: “Bunları kuyunun başına götürdüğünüz vakit su tekrar ortaya çıkacak ve eskisi gibi temiz bir su kaynağı olacaktır. Bu sudan içiniz, fakat aybaşı halindeki bir kadın buradan avucuyla su almasın.” dedi. Onlar keçileri alıp yola çıktılar, keçilerle birlikte kuyunun başına gelip durduklarında su tekrar göründü, böylece kuyunun suyundan hem keçiler hem de kendileri içtiler. Nihayet aybaşı adeti gören bir kadın gelip bu kuyudan avucuyla su alıncaya kadar bu sudan içmeye devam ettiler. Ancak bundan sonra kuyunun suyu eksilerek bu günkü halini aldı. İbrahim ise Remle ile İlya (Beytül-makdis) arasında bulunan Katt veya Kıtt denilen beldede yerleşti.
İsmail dünyaya geldiği zaman Sare çok üzülmüştü. Onun bu üzüntüsüne bir teselli olsun diye yetmiş yaşında bulunmasına rağmen Allah tarafından kendisine İshak bağışlandı. İbrahim ise bu sırada yüz yirmi yaşında bulunuyordu. İsmail ile İshak büyüdükleri zaman birbirlerine hasım kesilip düşman olmuşlardı. Bu yüzden Sara Hacere kızıp onu evinden kovmuştu. Sonra Haceri tekrar evine almış, fakat onu kıskandığından yine evinden sürüp çıkarmıştı. Hatta Sare Hacerin vücudundan bir parça keseceğine yemin etmişti. Neticede onu çirkinleştirmemek için kulağını ve burnunu kesmekten vazgeçip onun sünnet yerini kesmişti. Kadınların sünnet olma adeti buradan kalmıştır .
Bir rivayette ifade edildiğine göre, İsmail çocuk yaştaydı, dolayısıyla Sarenin Haceri evinden uzaklaştırması İsmail ile İshakın yüzünden değil, Sarenin onu kıskanmasından ileri gelmişti. Doğru olan görüş de budur.
Bundan sonra Sare Hacere: “Benimle aynı beldede kalmayacaksın.” dedi. Bunun üzerine Allah İbrahime Mekkeye gitmesini vahyetti; o zaman Mekkede hiç bir bitki mevcut değildi. İbrahim, Hacer ile oğlu İsmaili Mekkeye götürüp onları Mekkede Zemzemin bulunduğu yere bırakıp geri döndü. Hacer İbrahimin arkasından: “Ey İbrahim! Ekini, suyu, yiyeceği ve ülfet edip yalnızlığını gidereceği bir kimsesi bulunmayan böyle bir yere bizi bırakıp gitmeyi sana kim emretti?” diye seslendi. İbrahim: “Rabbim emretti.” dedi. O zaman Hacer: “O, bizi zayi etmez, muhakkak bizi korur.” dedi. İbrahim geri dönerken: Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden kimisini (Hacer ile İsmaili) senin mukaddes olan evinin yanında ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Onlar namazı dosdoğru kılsınlar diye böyle yaptım. Artık sen insanların bir kısmının gönüllerini onlara meylettir. Şükretmeleri için de onları bazı meyvelerle rızıklandır . (İbrahim 37) diye yalvardı.
İsmail susayınca ayaklarıyla tepinmeğe, annesi Hacer de bir şeyler görebilirim ümidiyle Safa Tepesine çıkıp sağa sola bakmağa başladı, fakat Hacer hiçbir şey göremedi. Sonra vadiye inerek Merve tarafına koştu, Mervenin tepesine çıkınca yine bir şeyler görebilirim gayesiyle sağa sola baktı, fakat bu defa da bir şey göremedi. Hacer bu koşma hareketini yedi defa yaptı. İşte hac esnasında yapılan sayın aslı buradan gelmektedir. Bundan sonra Hacer İsmailin yanına geldi; bu sırada İsmail ayaklarıyla tepmiyordu ve Zemzem denilen pınar ise yerden kaynayıp toprak üzerine çıkmağa başlamıştı. Hacer ise suyun toprak üzerine çıkmasını sağlamak için elleriyle toprağı karıştırarak eşelİyor ve etrafını çeviriyordu. Hatta toplanan suları (ihtiyat tedbiri olarak) tulumuna dolduruyordu. Peygamber Hacerin bu hareketi hususunda: Allah, Hacere merhamet etsin! Eğer o, suyu kendi haline bırakmış olsaydı, bu su etrafına taşıp akan bir pınar olacaktı. buyurmuştur.
Cürhüm Kabilesi Mekkeye yakın bir vadide yerleşmişti. Suyu gören kuşlar ise vadinin etrafını sarmışlardı. Kuşların vadiyi terk etmediğini gören Cürhüm Kabilesinin insanları kendi aralarında: “Bu kuşlar vadiyi bırakmadıklarına göre, burada mutlaka su vardır” diyerek harekete geçip Hacerin yanına geldiler ve ona: “Su senin olsun, eğer istersen biz seninle birlikte burada kalırız, dolayısıyla yalnızlığını gidermiş oluruz.” dediler. Hacer onların bu teklifini kabul etti. Bundan sonra onlar İsmail büyüyüp annesi Hacer ölünceye kadar hep birlikte burada kaldılar. Daha sonra İsmail Cürhüm Kabilesinden bir hanımla evlendi. İsmail ve çocukları Arapçayı bu kabile içinde öğrendiler. Bu yüzden İsmailin soyundan gelenlere, Araplaşmış Arap manasında el-Arabul-mütearribe denildi.
İbrahim Hacerin yanına gitmek için Sareden izin istedi.

Ancak Sare, Hacerin evine inmemek şartıyla onun gitmesine izin verdi. Ne yazık ki İbrahim Mekkeye geldiğinde Hacer vefat etmişti. Bunun üzerine İbrahim, oğlu İsmailin evine gitti ve oğlunun hanımına: “Kocanız nerede?” diye sordu. O da: “Şu anda evde yok, ava gitti.” diye cevap verdi. İsmail Haremde avlanmak yasak olduğundan bu bölgenin dışına çıkar, avlandıktan sonra tekrar Harem mahallinde bulunan evine dönerdi. İbrahim oğlu İsmailin hanımına: “Misafir kabul eder misin?” diye sordu. O:

“Hayır! Kabul edemem, hem şu anda yanımda hiç kimse yok” diye cevap verdi. Bunun üzerine İbrahim ona: “Kocanız geldiği zaman benden ona selam söyleyin, kapısının eşiğini değiştirsin.” dedi.
Bundan sonra İbrahim hanımı Sarenin yanına döndü. İsmail evine geldiği zaman babasının kokusunu hissetti ve hanımına: “Eve birisi geldi mi?” diye sordu. O, gelen kişiyi hafife alarak: “Evet, şu ve şu vasıfta yaşlı birisi geldi.” diye cevap verdi. İsmail: “Pek iyi, ne söyledi?” diye sordu. Hanımı: “Benden kocanıza selam söyleyin, kapısının eşiğini değiştirsin, deyip gitti.” diye cevap verdi. Bunun üzerine İsmail bu hanımını boşadı, tekrar başka bir hanımla yeniden evlendi.
İbrahim aradan uzun bir müddet geçtikten sonra oğlu İsmaili ziyaret etmek için tekrar hanımı Sareden izin istedi. Sare de oğlunun evine inmemek üzere ona izin verdi. Bunun üzerine İbrahim Mekkeye geldi ve hemen oğlu İsmailin evine giderek hanımına: “Kocanız nerede,” diye sordu. İsmailin yeni hanımı ise: “Ava gitti, Allah izin verirse hemen şimdi gelir, Allah size merhamet etsin! Buyurun konuğumuz olun.” dedi. İbrahim: “Misafir kabul eder misin?” diye sordu. O da: “Evet, kabul ederim.” dedi. İbrahim: “Yanınızda ekmek veya buğday veya hurma veyahut arpa bulunur mu?” diye sordu. İsmailin hanımı ise ona, süt ve et ikram etti. İbrahim de et ve sütün bereketli olması için dua buyurdu. Eğer İsmailin hanımı o gün İbrahime ekmek veya buğday veya arpa veyahut da hurma takdim edip ikramda bulunsaydı, yeryüzünün büyük bir kısmı bunlarla dolup taşacaktı.
Bundan sonra İsmailin hanımı İbrahime: “Buyurun, evimize inin, başınızı yıkayayım.” dedi. Fakat İbrahim Sareye verdiği söz üzerine onun evine inmedi. İbrahim Makam (bu günkü Makam-ı İbrahim)a geldiği sırada İsmailin hanımı elinde bir su kabıyla onun yanına geldi ve kabı Makamın yanında bulunan İbrahimin sağ tarafına koydu. İbrahim Makam (taş)ın üzerine ayağıyla basınca Makamın üzerinde ayağının izi kaldı. İsmailin hanımı İbrahimin başının sağ yarısını yıkadı, sonra Makamın sol tarafına geçip başının sol yarısını yıkadı. Bunun üzerine İbrahim ona: “Kocanız geldiği vakit benden ona selam söyleyin, artık kapısının eşiğinin düzelmiş olduğunu kendisine iletin.” dedi.
İsmail eve döndüğü vakit babasının kokusunu hissetti, hanımına: Evimize birisi mi geldi?” diye sordu. Hanımı: “Evet, insanların en güzel yüzlü ve en hoş kokulusu olan bir ihtiyar geldi; o, bana şunu, şunu söyledi, ben de ona şunu ve şunu söyledim. Ayrıca onun başını yıkadım, işte şu ayağının izidir. O, sana selamım iletmemi istedi ve kapınızın eşiğinin düzeldiğini söyledi.” dedi. İsmail: “Gelen zat babam İbrahimdir.” dedi.
Rivayet edildiğine göre, İsmailin tepindiği yerden suyu fışkırtıp çıkaran Cebraildir; çünkü su aramak için Hacer vadide koşarken Cebrail onun yanına gelmişti; hatta Hacer onun gelişini sezdiği için: “Gelişini bana hissettirip duyurdun, ben ve çocuğum mahvolduk. Bize yardım et!” demişti. Bunun üzerine Cebrail Hacer ile birlikte Zemzemin bulunduğu yere geldi, ayağını yere vurmasıyla suyun pınar halinde kaynayıp fışkırması bir oldu. Hacerin acele ederek kırbasına su doldurmağa başlaması üzerine Cebrail: Korkma! Bundan sonra susuzluk çekmeyeceksin.” dedi.