İbrahimin nesep şeceresi: İbrahim bin Tarah bin Nahur bin Saruğ bin Erğu bin Falağ bin Gabir bin Şalah bin Kaynan bin Erfahşed bin Sam bin Nuhtur. Onun bulunduğu yer ile doğduğu yer konusunda ihtilaf edilmiştir. Bir rivayette onun Ahvaz topraklarında bulunan Susta, diğer bir rivayette Babilde, bir başka rivayette Kusada doğduğu söylenir. Bir rivayette de onun Harranda doğduğu, fakat babası tarafından Babile götürüldüğü ifade edilir. İlim erbabının hemen hepsi İbrahimin Nemrud bin Kevş zamanında dünyaya geldiğini söylüyorlar. Yine haber ehlinin hepsi de Nemrudun, bazılarının iddiasına göre Nuhun kendisine peygamber olarak gönderilen İzdihak (Zühak)ın valisi olduğunu ifade ediyorlar. Selef alimlerinden bir grup ise Nemrudun kendi başına müstakil bir hükümdar olduğunu söylüyorlar.
İbn İshak ise şunları söylüyor: “Yeryüzünün doğusu ve batısı hep Nemrudun idare ve mülkünde bulunuyordu. Kendisi ise Babilde kalıyordu. Söylendiğine göre yeryüzünün saltanatı ancak üç hükümdarda toplanmıştır. Bunlar, Nemrud, Zülkarneyn, Süleyman bin Davuddur.”
İbn İshakın dışında birisi de bunlara Buht Nassarı ilave etmiştir. Fakat biz bu görüşün doğru olmadığını yakında zikredeceğiz.
Nuh ile İbrahimin arasında ancak Hud ile Salih peygamber olarak gönderilmişlerdi. Allah İbrahimi halka hüccet, kullarına elçi olarak göndermek isteyip de onun dünyaya gelme zamanı yaklaşınca müneccimler Nemrudun huzuruna gelerek: “Biz senin şu beldende, şu yılın şu ayında İbrahim adında bir çocuğun doğacağını biliyoruz. O, sizin dininizi terk edecek ve putlarınızı kıracak.” dediler. Nihayet müneccimlerin haber verdikleri yıl gelip çatınca, Nemrud bütün hamile kadınları yanında hapsetti. Ancak İbrahimin annesinin gebeliği belli olmadığından onun hamileliğinin farkına varamadı, bu yüzden onu hapsetmedi. Hatta Nemrud o yıl içinde doğan bütün erkek çocukları boğazlayıp öldürmüştü. İbrahimin annesi doğum sancısını hissedince, geceleyin evinden çıkarak kendisine yakın olan bir mağaraya geldi ve çocuğu İbrahimi burada doğurdu. Yeni doğan çocuk için yapılması lazım gelen şeyleri yaptıktan sonra mağaranın ağzını kapatıp hemen evine geri döndü. Bundan sonra annesi, oğlu İbrahimin ne halde bulunduğunu görmek için onu sık sık yokluyordu. İbrahim, başkalarının bir ay içerisinde gösterdiği gelişmeyi, bir günde gösteriyordu. Annesi mağaraya geldiği vakit, Allah onun rızkını başparmağının içerisinde kıldığı için onu başparmağını emer bir vaziyette sağ buluyordu.
İbrahimin babası Azer, bir gün hanımına gebeliğinin durumunu sormuştu. O da: “Bir oğlan çocuğu doğurdum, fakat öldü.” demiş kocası da onun bu sözünü tasdik edip inanınıştı.
Rivayet edildiğine göre, Azer, İbrahimin doğduğunu biliyordu, fakat hükümdar Nemrudun bu hadiseyi unutmasına kadar İbrahimin doğduğunu saklamıştı. Hatta bir gün Azer: “Benim bir oğlum var, fakat ben onu sakladım. Eğer ben onu meydana çıkarırsam hükümdar tarafından ona bir zarar gelmesinden endişe duyar mısınız?” diye sordu. Azerin arkadaşları ise: “Hayır, onun hakkında bir endişemiz yok.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Azer oğlu İbrahimi mağaradan çıkardı. İbrahim mağaradan çıkınca hayvanlarla diğer yaratıkları gözden geçirip süzdü. O, bundan önce anne ve babasından başka hiç bir şey görmemişti. Bu yüzden babasına gördüklerini soruyordu, babası da ona: “Şu deve, şu sığırdır…” gibi cevaplar veriyordu. Bu arada İbrahim: “Bu yaratıkların bir Rabbı olması lazımdır.” dedi. İbrahimin mağaradan çıkışı güneşin batışından sonraya rastladığı için başını kaldırıp göğe baktı ve Müşteri (Jüpiter) yıldızını gördü. İbrahim: “İşte bu benim Rabbimdir.” dedi. Yıldız çok geçmeden kaybolunca da: “Ben batmak suretiyle kaybolan Rabbı sevmem.” dedi. İbrahimin mağaradan çıkışı ayın sonuna rastladığı için ayı görmezden önce yıldızı (Müşteriyi) görmüştü.
Rivayet edildiğine göre, İbrahim on beş aylık iken düşünmeğe başlamıştı. Bir ara İbrahim mağarada iken annesine: “Beni mağaradan dışarı çıkar da bir bakayım.” demişti. Bunun üzerine annesi onu mağaradan dışarı çıkardı, fakat çıkış zamanı akşam vaktine rastladığı için o yıldızı (Müşteriyi) gördü ve göklerle yerin yaratılışını düşündü; yıldız hakkında ise yukarıda bahsi geçen sözleri söyledi. Bundan sonra: İbrahim ayı doğar halde görünce: “Rabbİm işte budur.” dedi. Fakat o da batıp kaybolunca: “Eğer Rabbim beni hidayete ulaştırmazsa mutlaka sapanlardan olurum.” dedi. (Enam 77). Nihayet gün aydınlanıp güneş doğunca, İbrahim güneşi o ana kadar gördüklerinden daha büyük ve nurlu buldu. Bunun üzerine o: “İşte Rabbim budur, bu hepsinden büyüktür,” dedi. O da kaybolup batınca: “Ey kavminı! Ben sİzin (Allaha) eş tutageldiğiniz şeyden katiyyen uzağım.” dedi. (Enam 78). Bundan sonra İbrahim kavminin dininden uzaklaşmış ve Rabbını tanıyıp öğrenmiş olarak babasının yanına döndü, fakat onlara bunu duyurmadı. Ayrıca annesi, İbrahime kendisini nasıl saklayıp gizlediğini haber verdi ve İbrahim buna çok sevindi.
Azer, kavminin tapmakta oldukları putları yapar ve bunları satması için İbrahime verirdi. O da bunları satarken: “Faydaları olmayan, zararları dokunmayan bu putları satın alan var mı?” diye seslenirdi; fakat hiç bir kimse gelip de ondan bu putları satın almazdı. Hatta İbrahim putlar satılmayınca onları alır, bir ırmağın kenarına götürür, putların başlarını suya sokar, kavminin putlara tapmasını alaya almak maksadıyla putlara hitaben: “Haydi su için!” derdi. Nihayet İbrahimin bu hareketleri kavminin arasında yayılmağa başladı, fakat İbrahimin yaptıkları Nemrudun kulağına kadar varmamıştı.
Artık İbrahim, kavmini içerisinde bulunduğu sapıklığı terke ve onları Allaha kulluğa davet etme zamanının geldiğini düşünerek önce babası Azeri tevhide, yani Allahın birliğine inanmağa davet etti, fakat babası onun davetini kabul etmedi. Bundan sonra İbrahim kavmini tevhide davet etti. Bunun üzerine onlar: “Ey İbrahim! Sen kime kulluk edip tapıyorsun?” diye sordular. İbrahim: “Alemlerin Rabbine” diye cevap verdi Bu defa onlar: “Alemlerin Rabbi dediğin Nemrud mudur?” diye sordular. İbrahim: “Hayır! Ben ancak beni yaratana kulluk ediyorum.” cevabını verdi. İşte bu durum karşısında İbrahimin asıl gayesi ortaya çıktı ve tapınış oldukları putların acizliklerini göstererek onları susturmak istediği Nemruda ulaştırıldı. Bu sırada İbrahim onların putlarına yapmak istediği şeyi gerçekleştirmek için fırsat kolluyordu. Bu arada yıldızlara baktıktan sonra: “Ben hastayım.” dedi. Yani duyulduğu zaman kendisinden uzaklaşmalarını sağlamak için veba hastalığına yakalandığını söylemek istiyordu. İbrahimin maksadı ise onları kendisinden uzaklaştırıp, bayramlarına topluca çıktıktan sonra putlarını kolaylıkla kırabilmekti. Onlar, bayram yerlerine çıktıkları zaman İbrahim bu sözünü (hastalığını) söylemişti ve onlarla birlikte bayrama çıkmamıştı. İşte bu sırada tek başına putların yanına gelen İbrahim: Allaha yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarımza elbette bir tuzak kuracağım. (Enbiya 57) dedi. İbrahimin bu sözünü arkada kalanlarıyla zayıfları duymuşlardı. Bundan sonra İbrahim putların yanına geri döndü, putlar ise büyük bir puthanenin içerisinde bulunuyorlardı ve yan yana dizilmişlerdi; hatta puthanenin kapısına kadar bu putlar büyükten küçüğe doğru sıralanmışlardı. Bu arada onlar bayram yerine çıkmazdan önce ilahları olan putlarının önlerine yemekler hazırlayıp bırakmışlardı ve: “Bayram yerinden döndüğümüz vakit ilahlarımız bu yemekleri takdis etmiş olurlar, biz de takdis edilmiş bu yemekleri yeriz.” demişlerdi. İbrahim, putlara ve önlerindeki yemeklere bakarak onlara: Ne duruyorsunuz, yemeyecek misiniz? (Saffat 91) dedi. İbrahim, cevap alamayınca: Ne oluyor size de konuşmuyorsunuz? (Saffat 92) diye seslendi. Bundan sonra o: Gizlice sağ eliyle bir vurup onları kırdı. (Saffat 93). Hatta İbrahim eline almış olduğu bir baltayla bütün putları kırdı ve sağlam bıraktığı en büyük putun eline baltayı bırakıp oradan ayrıldı.
Nihayet bayram yerinden dönen ahali, putların başına gelen bu hali görünce korktular ve bunu büyük bir hadise sayarak: Bunu bizim ilahlarımıza yapan kimse zalimlerdendir. (Enbiya 59) dediler. Bu arada onlar: İbrahim adında bir gencin ilahlarımızı diline doladığını duyduk. (Enbiya 60), ondan başkasından böyle bir şey duymadık; her halde bunu ilahlarımıza o yapmıştır, dediler. Putların kırıldığı haberi Nemruda ve ahalinin ileri gelenlerine duyurulduğu zaman onlar: O halde onu halkın gözünün önüne getirin ki, bizim onu ne gibi cezalara çarptıracağımızı halk görmüş olur. (Enbiya 61) dediler. Bazı müfessirler, ayette geçen Halk görmüş olur cümlesini, Nemrudun ve ileri gelen kişilerin İbrahimin delilsiz ve şahitsiz bir şekilde yakalanıp getirilmesini hoş görmediklerinden halkın onun aleyhine şahitlik yapmaları umulur tarzında tefsir etmişlerdir.
İbrahim yakalanarak getirilip, halk hükümdarları Nemrudun yanında İbrahim için toplanınca onları: Ey İbrahim! İlahlarımıza sen mi bu işi yaptın? (Enbiya 62) dediler.
İbrahim: Belki bu işi onların şu büyüğü yapmıştır. O halde konuşuyorlarsa bunu onlara sorun. (Enbiya 63) dedi. Hatta İbrahim onlara büyük putun hepsinden daha büyük olmasına rağmen kendisiyle birlikte kendilerine tapılan küçük putlara kızarak onları kırdığını söyledi. Bunun üzerine onlar, putları kırma konusunda İbrahime isnat ettikleri suç iddiasından vazgeçerek kendilerine döndüler ve: “İbrahimi buraya getirmekle zulmettik, biz de onun söyledikleri gibi düşünüyoruz.” dediler. Sonra onlar, putların zarar ve faydalarının olmadığını, kırmak gibi bir kudrete sahip bulunmadıklarını öğrendikten sonra İbrahime: And olsun ki, bunların söz söylemediklerini sen de bilirsin. (Enbiya 65), “O halde ilahlarımıza bunu yapanın kim olduğunu bize haber ver ki sana inanalım” dediler. İbrahimin onların aleyhine hüccet getirmesi sadedinde Allah: Sonra yine onlar (eski) kafalarına döndürüldüler. (Enbiya 65) buyurur. Onların: Bunların söz söylemediklerini sen de bilirsin. (Enbiya 65) demeleri üzerine İbrahim: Öyle ise Allahı bırakıp da size hiç bir şeyle ne fayda ve ne de zarar verecek olan putlara mı tapıyorsunuz? Size ve Allahı bırakıp da tapmakta olduğunuz putlarınıza yazıklar olsun! Hala aklınızı başınıza dermeyecek misiniz? (Enbiya 66, 67) dedi.
Bundan sonra Nemrud, İbrahime: “Taptığın ve başkalarını da tapmağa davet ettiğin ilah nasıl bir şeydir?” diye sordu. İbrahim: Benim Rabbİm öldürür ve diriltir … (Bakara 258) cevabını verdi. Bunun üzerine Nemrud: “Ben de öldürür, diriltirim.” dedi. İbrahim: “Bu nasıl olur?” dedi. Nemrud: “Ölüme mahkum olmuş iki kişiyi yanıma çağırırım. Bunlardan birisini öldürürüm, böylece onu öldürmüş olurum. Diğerini ise affederim, onu da diriltmiş olurum.” dedi. Bunun üzerine İbrahim: Allah, güneşi doğduğu yerden getiriyor. Haydi sen de onu batıdan getir. (Bakara 258) dedi. İbrahimin bu sözü karşısında Nemrud tutulup kaldı ve ona hiçbir şekilde cevap veremedi. İşte bundan sonra Nemrud ve adamları Hz, İbrahimin öldürülmesine karar verdiler ve aralarında: Onu yakın! (Bu suretle) ilahlarınıza yardım edin .. (Enbiya 68) diye konuştular.
Abdullah bin Ömer, İbrahimin ateşe atılarak yakılmasını ilk tavsiye eden kişinin Farslardan göçebe, bedevi birisinin olduğunu söylüyor. Kendisine: “Farsların da bedevileri var mıdır?” diye sorulduğunda: “Evet, onların da bedevileri vardır; bunlar Kürtlerdir.” diye cevap vermiştir.
Rivayet edildiğine göre, bu kürdün adı Heyzen idi, bu kişiyi yer yuttu ve kıyamete kadar da yerin tabanına doğru inmeğe devam edecektir.
Nemrudun emri üzerine her çeşit ağaçtan odunlar toplanmağa başlandı; hatta İbrahimin memleketinden bir kadın, dileklerine ermek ve dininde sevap kazanmak maksadıyla İbrahimin yakılması için hazırlanan ateşe odun toplamak için adak yapmıştı. İbrahimi ateşe atmak istedikleri zaman onu ateşin yanına getirdiler, toplanan odunları öyle tutuşturdular ki, üzerinden uçan kuş ateşin sıcaklığından ve şiddetinden yanarak yere düşüyordu. Nihayet onlar İbrahimi ateşe atmak üzere toplandıklarında, insanlar ve cinler hariç, yer, gök ve bunların üzerinde bulunan bütün yaratıklar hep bir ağızdan feryat ederek: “Ey Rabbimiz! Yeryüzünde İbrahimden başka sana kulluk eden kimse yok, o da uğrunda ateşe atılıp yakılacak, bize izin ver de İbrahimin yardımına koşalım.” diye Allaha yalvardılar. Bunun üzerine Allah “Eğer o sizden yardım isterse, dileyen ona yardım etsin; eğer benden başkasını yardımına çağırmaz ise, ben onun yardımcısıyım.” buyurdu. Nihayet İbrahimi ateşe atmak üzere binanın tepesine çıkardıklarında, o başını göğe kaldırıp: “Ey Allahım! Sen yerde de gökte de teksin. Allah bana kafi ve O ne güzel Vekildir.” diyerek dua etti. İbrahim ateşe atılmazdan önce bağlı bir vaziyette iken Cebrail kendisine göründü ve: “Ey İbrahim! Bir ihtiyacın var mı?” diye sordu. İbrahim ise: “Sana ihtiyacım yoktur.” diye cevap verdi. Bundan sonra onlar, İbrahimi ateşe fırlattılar, bu esnada Allahateşe: Ey ateş! İbrahime karşı serin ve selamet ol. (Enbiya 69) buyurdu. Bir rivayete göre, ateşe bu şekilde seslenenin Cebrail olduğu söylenir. Eğer soğukluk ve serinliği selamet takip etmemiş olsaydı. İbrahim bu defa ateşte meydana gelen serinlikten ölmüş olacaktı. Hatta ilahi hitap karşısında o gün yer yüzünde bulunan bütün ateşler hitabın kendilerine olduğunu sanarak sönmüşlerdi. Ayrıca Allah İbrahimin suretinde gölge meleğini gönderdi ve bu melek gelerek ateşin içerisinde bulunan İbrahim ile ünsiyet etmek için onun yanına oturdu.
Bundan sonra Nemrud, ateşin İbrahimi yakıp kül ettiği kanaati hasıl oluncaya kadar günlerce bekledi. Hatta Nemrud bir ara ateşe baktığında odunların yanmakta olduğunu, İbrahimin ise kendisi gibi birisiyle ateşin içerisinde oturmakta olduğunu gördü. Bunun üzerine Nemrud kavmine: “Ben İbrahimi sağ vaziyette, diri gibi gördüm, onun durumu bana karışık geliyor. Hemen benim için ateşi yukarıdan görebileceğim yüksek bir bina yapın.” dedi. Nemrudun adamları hemen onun için bir bina yaptılar ve o binanın üzerine çıkıp bakınca İbrahimi kendisine benzer birisiyle ateşin içerisinde oturur bir vaziyette gördü, hatta Nemrud İbrahime seslenerek: “Ey İbrahim! Allahın o kadar büyükmüş ki, izzet ve kudreti seninle şu gördüğüm durum arasına girdi, yani sana zarar verdirmedi. Acaba ateşten çıkmağa gücün yeter mi?” diye sordu. İbrahim: “Evet, ateşten çıkmağa gücüm yeter.” diye cevap verdi. Nemrud: “Ateşin içerisinde kaldığın takdirde onun sana zarar vermesinden korkar mısın?” diye sorunca, İbrahim: “Hayır, korkmam.” diye karşılık verdi. İbrahim ayağa kalktı ve yürüyerek ateşin içinden dışarı çıktı. İbrahim ateşten dışarı çıkınca Nemrud ona: “Ey İbrahim! Yanında gördüğüm sana benzeyen adam kimdi?” diye sordu. İbrahim: “Benimle ünsiyet etmek için Rabbimin bana gönderdiği gölge meleğidir.” diye cevap verdi. Bunun üzerine Nemrud: “İzzet ve kudretini, yalnız Ona kullukta ısrar ettiğin için sana yaptıklarını gördüğümden senin Allahına kurban takdim etmek istiyorum.” dedi. İbrahim ise: “Sen kendi dinine bağlı kaldıkça Allah senin takdim edeceğin kurbanı kabul etmez.” dedi. Nemrud: “Ey İbrahim! Saltanat ve mülkümü bırakmağa gücüm yetmiyor.” dedi ve dört bin sığır kurban ederek İbrahimi kendi haline bıraktı, Allah da İbrahimi Nemruddan korudu.
Allahın İbrahime yaptıklarını görünce kavminden bir grup kimse Nemrud ve cemaatinden korkmalarına rağmen İbrahimin davetine icabet ederek iman ettiler. İbrahimin kardeşinin oğlu olan Lut bin Haran da iman edenler arasındaydı. İbrahim ile Haranın üçüncü kardeşleri ise Tarah (Azer)ın oğlu Nahur idi. Nahur da Betvilin babasıydı. Betvil ise Laban ile İbrahimin oğlu İshakın hanımı ve Yakubun annesi olan Rabekanın babalarıydı. Laban da Yakubun hanımları olan Rahil ile Liyanın babalarıydı.
Ayrıca İbrahime amcasının kızı Sare de iman etmişti. Sare ise İbrahimin amcası olan büyük Haranın kızıydı. Bir rivayete göre, Sare Harran hükümdarının kızıydı ve İbrahim ile birlikte Allaha iman etmişti.