"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

1367. Abdullah b. el-Abbas

[Abdullah b. el-Abbas] b. Abdülmuttalib b. Haşim b. Abdümenaf b. Kusay. Künyesi Ebül-Abbastır. Annesi Ümmül-Fadldır. Yani Lübabe el- Kübra bt. el-Haris b. Hazn b. Büceyr b. el-Hüzm b. Rüveybe b. Abdullah b. Hilal b. amirdir. Abdullah b. Abbasın el-Abbas b. Abdullah adında oğlu oldu ve “Ebül- Abbas” şeklinde künyelenmişti. Abbas, onun en büyük oğluydu, ancak soyu devam etmemiştir. Ali b. Abdullah ise onun en küçük oğluydu. Ali b. Abdullah yeryüzünde en güzel yüzlü olan ve en çok namaz kılan bir Kureyşli idi. Bundan dolayı kendisine “es-Seccad” denilirdi. Onun soyu devam etmiş ve soyundan halifeler gelmiştir. el-Fadl b. Abdullah, Muhammed b. Abdullah ve Ubeydullah b. Abdullahın nesilleri devam etmemiştir. Kızı Lübabe bt. Abdullah, Ali b. Abdullah b. Cafer b. Ebu Talibin zevcesiydi. Onun için çocuklar doğurdu. Nesli devam etmiştir. Anneleri [Abdullah b. Abbasın eşi] Züra bt. Mişrah b. Madikerib b. Velia b. Şürahbil b. Muaviye b. Hucr el-Karid b. el-Haris el-Vellade b. Amr b. Muaviye b. el-Haris b. Muaviye b. Sevr b. Murtadır. O da Kinde kabilesindendir. Esma bt. Abdullah, Abdullah b. Ubeydullah b. el-Abbas b. Abdülmuttalib b. Haşimin zevcesiydi. Esmanın Hasan ve Hüseyn el-Fakih adında iki oğlu vardı. Esmanın annesi ümmü veleddir. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes anlattı. O ez-Zühriden, o Ubeydullah b. Abdullah b. Utbeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Ben ve el-Fadl Veda Haccında bir eşeğin üzerinde gidiyorduk. O gün reşit olmaya yaklaşmıştım; ihtilam olmuştum. Resulallah  da insanlara namaz kıldırıyordu. Biz de safa girdik ve eşeği insanların önünde bıraktık. Resulallah  bize bir şey söylemedi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Bize göre İbn Abbasın, Beni Haşimin muhasara altında olduğu sırada mahalle içinde [Şib-i Ebu Talib] dünyaya geldiği hususunda ilim ehli arasında ihtilaf yoktur. Buna göre İbn Abbas, Beni Haşimin muhasaradan kurtulmasından az önce dünyaya gelmiştir. Bu da hicretten üç yıl önceydi. Buna göre Resulallah  vefat ettiğinde İbn Abbas on üç yaşındaydı. Malikin ez-Zühriden, onun da Ubeydullah b. Abdullahtan rivayet ettiği hadiste İbn Abbasın şöyle dediğini görmez misin? “Ben Veda haccında reşit olmaya yaklaşmış, ihtilam olmuştum.” Bu görüş, İbn Abbasın yaşı hakkında Hüşeymin Ebu Bişrden, onun da Said b. Cübeyrden rivayet ettiği hadisten daha sağlamdır. Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Hüşeym anlattı; dedi ki: Bize Ebu Bişr haber verdi. O Said b. Cübeyrden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah  vefat ettiğinde on yaşlarındaydım. Ben Resulallahın  döneminde el-Muhkemi, yani el-Mufassalı okudum. Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane anlattı. O Ebu Bişrden, o Said b. Cübeyrden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Sizin el-Mufassal dediğiniz şey el-Muhkemdir.” Dedi ki: İbn Abbasın şöyle dediğini işittim: “Resulallah  vefat ettiğinde ben on yaşındaydım ve el-Muhkemi okumuştum.” Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi. O İsrailden, o Ebu İshaktan, o da Said b. Cübeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Abbasa, “Resulallah  vefat ettiği gün sen kimin kadardın?” diye soruldu. İbn Abbas: “Ben o gün sünnet edilmiştim.” dedi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi. O İbn Uyeyneden, o da Ubeydullah b. Ebu Yezidden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın şöyle dediğini işittim: “Ben ve annem müstadaflardan [yürüyemeyenlerden] idik ve ben Müzdelife gecesinde Resulallahın , ailesinin zayıfları arasında öne çıkardıklarındanım.” Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan anlattı. O Seleme yani İbn Küheylden, o el-Hasan el-Ureniden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah  Müzdelife gecesinde biz Abdülmuttalib çocuklarını eşekler üzerinde öne geçirdi. Bacaklarımıza vurarak, “Oğulcağızlarım! Güneş doğmadan Akabe cemresine [Büyük Cemreye] taş atmayın.” diyordu. Bize Abdullah b. Vehb el-Mısri haber verdi. O Amr b. el-Haristen, o Amr b. Dinardan, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Ben, Müzdelifeden Minaya giderken Resulallahın , ailesinin zayıfları arasında öne çıkardığı kimselerdenim.” Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail haber verdi. O Cabirden, o İkrimeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Resulallah  beni odasında oturttu ve bana hikmet verilmesi için dua etti.” Bize el-Kasım b. Malik el-Müzeni haber verdi. O Abdülmelikten, o Atadan, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Resulallah  bana hikmet verilmesi için iki kez dua etti.” Bize Ebu Bekir b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bana Süleyman b. Bilal anlattı. O Amr b. Ebu Amrdan, o Hüseyn b. Abdullah b. Ubeydullahtan, o İkrimeden [Resulallahın  İbn Abbas için], “Ya Rabbi! İbn Abbasa hikmeti ver ve ona tevili öğret.” şeklinde dua ettiğini rivayet etti. Bize Halid b. Mahled haber verdi; dedi ki: Bana Süleyman b. Bilal anlattı; dedi ki: Bana Hüseyn b. Abdullah b. Ubeydullah anlattı. O da İkrimeden şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah , “Ya Rabbi! İbn Abbasa hikmeti ver ve ona tevili öğret.” dedi. Bize Muhammed b. Abdullah el-Ensari haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Müslim anlattı; dedi ki: Bana Amr b. Dinar anlattı. O Tavustan, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Resulallah  beni çağırdı; başımı okşadı ve Allahım! Ona hikmeti ve Kitabın [Kuranın] tevilini öğret. diye dua etti.” Bize Affan b. Müslim ve Süleyman b. Harb haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Osman b. Huseym haber verdi. O Said b. Cübeyrden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah  Meymunenin evindeydi; Geceleyin ona abdest suyu hazırladım. Meymune, “Ey Allahın Resulü! Abdullah b. Abbas bunu sana hazırladı.” dedi. Bunun üzerine Resulallah , “Allahım! Onu dinde ilim sahibi yap ve ona tevili öğret.” dedi. Bize Malik b. İsmail en-Nehdi ve Ahmed b. Abdulalh b. Yunus haber verdiler; dediler ki: Bize Züheyr anlattı. O da Abdullah b. Osman b. Huseymden şöyle dediğini rivayet etti: Said b. Cübeyr bana haber verdi; kendisi İbn Abbastan işitmiş; şöyle diyordu: Resulallah  elini kürek kemiklerimin arasına [ya da omuzuma] koydu ve “Allahım! Onu dinde ilim sahibi yap ve ona tevili öğret.” dedi. Bize Affan haber verdi; dedi ki: Bize Vüheyb anlattı; dedi ki: Bize Halid haber verdi. O İkrimeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah  beni kucakladı ve “Allahım! Ona hikmeti öğret.” dedi. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi. O Hibban b. Aliden, o Rişdin b. Keribden, o babasından, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Teyzem Meymune bt. el-Harisin evine geldim ve “Bu gece sizde yatmak istiyorum.” dedim. Teyzem, “Nasıl yatacaksın ki, döşek tek, yorgan tek ve yastık da tektir.” dedi. Ben de, “Sizin yatağınıza ihtiyacım yok. İzarımın yarısını kendime döşek yaparım. Yastığa gelince, başımı arkadan sizin yastığınıza dayarım.” dedim. Sonra Resulallah  geldi. Meymune, İbn Abbasın söylediklerini ona anlattı. Resulallah , “Bu Kureyşın şeyhidir.” dedi. Bize Abdullah b. Nümeyr ve Ubeydullah b. Musa haber verdiler. Onlar Zekeriyadan, o da amirden şöyle dediğini rivayet etti: Abbas, Resulallahın  yanına girdi; yanında kimseyi görmedi. Fakat oğlu Abdullah, “Resulallahın yanında bir adam gördüm” dedi. Bunun üzerine Abbas, “Ey Allahın Resulü! Amcan oğlu senin yanında bir adam gördüğünü söylüyor.” dedi. Abdullah, “Evet, Kuranı sana indirene yemin ederim ki, doğru söylüyorum.” dedi. Bunun üzerine Resulallah , “O, Cebrail idi.” dedi. Bize Muhammed b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Halid anlattı. O Şuayb b. Yesardan, o da İkrimeden şöyle dediğini rivayet etti: Abbas, Abdullahı Resulallahın  yanına gönderdi. Gitti; sonra geldi ve “Yanında bir adam gördüm; nasıl biri olduğunu bilmiyorum.” dedi. Bunun üzerine Abbas, Resulallahın  yanına geldi ve Abdullahın söylediklerini ona haber verdi. Resulallah , gelmesi için Abdullaha haber saldı. Onu hücresinde oturttu; başını okşadı ve ilim öğrenmesi için ona duada bulundu. Bize Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. Bilal anlattı. O Sevr b. Zeyd ed-Diyliden, o Musa b. Meysereden [O Sevrin dayısıdır. Musanın künyesi, Ebu Urve idi] şunu rivayet etti: Abbas b. Abdülmuttalib, bir ihtiyacını konuşmak üzere oğlu Abdullahı Resulallahın  yanına gönderdi. Fakat [Abdullah, Resulallahın ] yanında bir adam gördü ve bu yüzden Resulallah  ile konuşmadan geri döndü. Daha sonra Abbas Resulallah  ile karşılaştı ve “Ey Allahın Resulü! Oğlumu senin yanına gönderdim. Yanında bir adam görmüş; seninle konuşma fırsatını bulamamış ve geri dönmüş.” dedi. Resulallah , “Onu görmüş öyle mi?” dedi. Abbas, “Evet, görmüş.” dedi. Resulallah, “O adamın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. Abbas, “Hayır!” dedi. Resulallah , “O, Cebrail idi. Umarım oğlun ölmeden önce kendisine ilim verilir ve daha sonra kör olur.” dedi. Bize Affan b. Müslim, Kesir b. Hişam ve Yahya b. Abbad haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Seleme haber verdi; dedi ki: Bize Ammar b. Ebu Ammar haber verdi. O da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Ben babamla birlikte Resulallahın  yanında idim. Resulallah  bir adama yönelmiş, onunla özel konuşuyordu ve Abbastan yüz çevirmiş gibiydi. Yanından çıktığımızda babam bana, “Amcan oğluna bakmadın mı, benden yüz çevirir gibiydi.” dedi. Ben, “Babacığım, yanında özel konuştuğu bir adam vardı.” dedim. Babam, “Yanında biri mi vardı?” dedi. Ben, “Evet!” dedim. Biz geri döndük. Babam, “Ey Allahın Resulü! Ben Abdullaha böyle böyle dedim. Abdullah ise, senin yanında bir adam olduğunu ve senin onunla özel konuştuğunu söyledi. Yanında biri var mıydı?” dedi. Resulallah , “Sen onu gördün mü ey Abdullah?” dedi. “Evet!” dedim. Resulallah , “Amca! O, Cebrail idi ve beni senden alıkoyan o idi.” dedi. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bekir b. Ayyaş anlattı. O Nasirden, Hakim b. Cübeyrden, o da Said b. Cübeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Abbas ve oğlu Abdullah Resulallahın  yanından geçtiler; yanında Cebrail vardı. Abbas ona selam verdi, fakat Resulallah  Abbasın selamını almadı. Bu durum Abbasın çok zoruna gitti. Bilahare oğlu kendisine, “Babacığım, Peygamberin  yanındaki adam kimdi?” diye sordu. Abbas bu durumdan da endişe etmeye başladı; oğlunun bir hastalığa yakalanmış olmasından korktu. Çünkü kendisi Peygamberin  yanında kimseyi görmemişti. Sonra Abbas Resulallahın  yanına geldi ve “Ey Allahın Resulü! Yanınızdan geçtim; selamımı almadın. Oğlum bana, Peygamberin yanındaki adam kimdir? diye sordu. Resulallah , “Onu gördü mü? O, Cebrail idi.” dedi. Sonra onun başını okşadı ve ona ilim için dua etti. Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Amr anlattı. O Abdülkerimden, o da İkrimeden şunu rivayet etti: Abbas b. Abdülmuttalib, oğlu Abdullah ile birlikte Resulallahın  yanına girdi. Çıktığı zaman Abdullah babasına, “Peygamberin yanındaki adam kimdi?” diye sordu. Abbas, “Yanında kimse yoktu.” dedi. Sonra Abbas bunu Resulallaha  sordu; Resulallah , “O, Cebrail idi.” dedi. Bize Muhammed b. Musab el-Karkasani haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Malik en-Nehai anlattı. O Ebu İshaktan, o İkrimeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Cebraili iki defa gördüm ve Resulallah  hikmet için iki kez bana dua etti.” Bize Bekkar b. Abdullah b. Ubeyde er-Rebezi haber verdi. O amcası Musa b. Ubeydeden, o da İsmail b. Ümeyyeden şöyle dediğini rivayet etti: Abbas ve oğlu Abdullah, Resulallahın  yanına girdiler. Çıktıklarında oğlu babasına: “Babacığım! Resulallahın  yanındaki adamı gördün mü?” diye sordu. Abbas, “Kimseyi görmedim.” dedi. Sonra döndüler; Abbas, “Anam babam sana feda olsun ey Allahın Resulü! Oğlum bana, senin yanında bir adam gördüğünü söyledi.” dedi. Bunun üzerine Resulallah , “Ey kardeşimin oğlu! Sen onu gördün mü?” dedi. Abdullah, “Evet!” dedi. Resulallah , “O, Cebrail idi.” dedi. Daha sonra Abdullah b. Abbasın gözleri kör oldu. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize el-Meafi b. İmran anlattı; dedi ki: Bize İlyasın babası İdris b. Sinan anlattı; dedi ki: Bana Vehb b. Münebbih anlattı; dedi ki: İbn Abbasın gözleri görmemeye başladığı zaman bir asaya dayanarak yürüyordu. Bize Abdullah b. Ebu Bekir es-Sehmi haber verdi; dedi ki: Bize Hatim, yani İbn Ebu Sağire anlattı. O Simaktan şunu rivayet etti: İbn Abbasın gözüne su indi ve gözü kör oldu. Gözleri tedavi edip suyu akıtanlar ona geldiler ve “Bizi serbest bırak; senin gözüne inen suyu akıtalım. Ancak beş gün namaz kılamayacaksın; sadece bir ağaç üzerine secde edebileceksin.” dediler. Bunun üzerine İbn Abbas, “Hayır vallahi, namazın bir tek rekatını bile terk edemem. Zira ben, “Bir tek namazı bilerek terk eden kimse kıyamet günü Allaha kavuştuğunda Allah kendisine öfkeli olur.” hadisini nakletmiş bir insanım. Bize Bekkar b. Abdullah b. Ubeyde er-Rebezi haber verdi. O amcası Musa b. Ubeydeden, o da Muhammed b. Kabdan şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın gözleri gidince dedi ki: “Bu dünyadan hiçbir şeye üzülmüyorum da, sadece Keşke Allahın evine yaya olarak gidebilseydim. diyorum. Çünkü Allah, İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde… sana gelsinler. buyuruyor.” Bize Hallad b. Yahya haber verdi; dedi ki: Bize asım b. Muhammed anlattı. O Selm b. Atiye el-Fukaymiden, o da Abdullah b. Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Gençliğimde ve gözlerim gördüğü zaman geçip giden hiçbir şeye üzülmüyorum da, sadece Kabeye yürüyemediğim için üzülüyorum.” Bize Ahmed b. Muhammed b. el-Velid el-Ezraki haber verdi; dedi ki: Bize Attaf anlattı. O İbrahim b. Müslim b. Ebu Hurreden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Gençliğimde geçip giden hiçbir şey için pişman değilim; sadece yaya olarak hacca gitmediğim için pişmanım. Çünkü ben Resulallahtan  şöyle işittim: Allah (c) “İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde… sana gelsinler. buyuruyor. Allah bu ayette önce yayadan, sonra binicilerden söz ediyor.” Bize Haccac b. Nasir haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Müslim anlattı. O İsmail b. Ümeyyeden, o Said b. Cübeyrden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Vallahi, hacca yaya olarak gitmediğimden ötürü üzüldüğüm kadar yapmadığım hiçbir şeye üzülmüş değilim.” Ona, “Nereden yaya gidilecek?” denildi. Dedi ki: “Mekkeden başlayıp sonra tekrar Mekkeye döneceksin. Ben Resulallahın  şöyle dediğini işittim: Kuşkusuz binici için yetmiş sevap vardır. Yaya için; adım başına harem sevabından yedi yüz sevap vardır.” “Harem sevabı nedir?” diye soruldu. Dedi ki: “Her 100.000e bir sevap demektir.” Aslında, Her sevaba 100.000 sevap demektir. Fakat o bana böyle anlattı. Bize Veki b. el-Cerrah ve Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdiler; dediler ki: Bize Süfyan haber verdi. O Abdülaladan, o Said b. Cübeyrden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Onlar beni kıbleye yönlendirdikleri halde ben onlara nasıl imamlık yaparım?” Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. el-Müemmil anlattı. O da Atadan şunu rivayet etti: Abdullah b. Abbas ama olduğu halde bize imamlık yapıyordu. Bize Amr b. asım el-Kilabi haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam anlattı. O da Katadeden şunu rivayet etti: İbn Abbas ama olduğu halde arkadaşlarına imamlık yapardı. Bize Yezid b. Harun anlattı; dedi ki: Bize Cerir b. Hazim haber verdi. O Yala b. Hakimden, o İkrimeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Resulallah  vefat ettiği zaman Ensardan bir adama, “İstersen gel, [hadis konusunda] Resulallahın ashabına soralım; onlar bugün çokturlar.” dedim. Ensari adam, “Hayret sana ey İbn Abbas! Resulallahın bunca ashabı varken insanların sana muhtaç olacaklarını mı düşünüyorsun?” dedi. İbn Abbas dedi ki: “Adam peşimi bıraktı; ben de hadis sormak üzere Resulallahın  ashabına yöneldim. Eğer adamdan bana bir hadis ulaşacak olursa onun kapısına gider; ridamı başımın altına koyar ve beklerdim. Rüzgar üzerime toprak getirirdi; adam çıkar ve beni görürdü. Bunun üzerine, “Ey Allah Resulünün amcasının oğlu! Niye geldin? Bana haber verseydin ben gelirdim.” derdi. Ben ise, “Hayır, benim sana gelmeye daha çok ihtiyacım var.” derdim. Sonra ona hadisi sorardım. Ensardan olan bu adam, insanlar etrafımda toplanıp bana soru sordukları zamana kadar yaşadı. O şöyle derdi: “Bu genç benden daha akıllı idi.” Bize Hüşeym b. Beşir haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bişr haber verdi. O Said b. Cübeyrden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer b. el-Hattab, Bedir ehlinin toplantısına katılmama müsaade ediyordu. Bunun üzerine onlardan bazıları, “Bizim çocuklarımızın yaşında olan bu gencin aramıza katılmasına müsaade mi ediyorsun?” dediler. Ömer ise, “O sizin bildiklerinizden biridir.” dedi. İbn Abbas dedi ki: “Bir gün Ömerin izniyle Bedir ashabı toplandı. Benim de aralarına katılmama izin verdi. Ömer onlara, “İza cae nasrullahi” suresini sordu. Onlar, “Allah, Resulüne fethi müyesser kıldığı zaman ona istiğfarda bulunmasını ve tövbe etmesini emretmiştir.” dediler. Ömer bana dönerek, “Sence bu ayet ne manaya geliyor ey İbn Abbas?” diye sordu. Dedim ki: “Kuşkusuz böyle değildir. Fakat Allah elçisine ecelinin yakınlaştığını haber vermektedir. Allahın yardımı ve zaferden maksat Mekkenin fethidir. İnsanların bölük bölük Allahın dinine girdiklerini gördüğün vakit… kısmı sen vefat edeceksin anlamındadır. Artık ey Muhammed Rabbine hamd ederek onu tesbih et ve ondan mağfiret dile. Çünkü o tövbeleri çok kabul edendir.” Bunun üzerine Ömer, “Bu açıklamayı gördüğünüz halde bu gençle ilgili olarak beni nasıl ayıplarsınız?” dedi. Bize İshak b. Yusuf el-Ezrak haber verdi; dedi ki: Bize Abdülmelik b. Ebu Süleyman anlattı. O da Said b. Cübeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Muhacirlerden bazı kimseler, Ömerin onları bırakıp İbn Abbasa yaklaşmasından rahatsız oldular ve konuyu Ömere açtılar. Ömer ise, “Ama ben bugün sizin ondan ne kadar fazla bilgi sahibi olduğunuzu size göstereceğim.” dedi ve onlara “İza cae nasrullahi” suresini sordu. Onlardan bazıları, “Allah, insanların bölük bölük Allahın dinine girdiklerini gördüğü zaman Ona hamd edip istiğfarda bulunmasını Resulüne emretmiştir.” dediler. Bunun üzerine Ömer, “Ey İbn Abbas! Sen konuşmayacak mısın?” dedi. İbn Abbas, Allah bununla Resulünün ne zaman vefat edeceğini ona bildirdiğini ifade ederek dedi ki: “Allahın yardımı ve zafer geldiği zaman ve insanların bölük bölük Allahın dinine girdiklerini gördüğün vakit…” kısmı senin ölümüne işarettir. Öyle ise “Rabbine hamd ederek onu tesbih et ve ondan mağfiret dile. Çünkü o tövbeleri çok kabul edendir.” Daha sonra Ömer onlara kadir gecesini sordu. Bu konuda çok konuştular. Bazıları şöyle dedi: “Biz kadir gecesinin ortadaki on günde olduğunu düşünüyorduk. Sonradan bize gelen haberlere göre son on günde imiş.” Çok konuştular. Bazıları, “Ramazanın 21. gecesidir.”, bazıları, “23. gecesidir.”, bazıları da “27. gecesidir.” dediler. Bunun üzerine Ömer, “Ey İbn Abbas! Sen konuşmayacak mısın?” dedi. İbn Abbas, “Allah daha iyi bilir.” dedi. Ömer, “Biz Allahın daha iyi bildiğini elbette ki biliyoruz. Fakat biz senin ilmini soruyoruz.” dedi. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi: “Allah tektir ve tekliği sever. Yedi göğü yarattı ve onların üzerinde istiva etti. Yeri de yedi tabaka halinde yarattı. Haftanın gün sayısını da yedi olarak yarattı. Kabenin etrafındaki tavaf sayısını da yedi olarak kabul etti. Cemerata taş atmak da yedi keredir. Safa ile Merve arasındaki sayın sayısını da yedi yaptı. İnsanı da yedi merhalede yarattı ve insanın rızkını da yedi yerden yarattı.” Bunun üzerine Ömer, “Allah nasıl insanı yedi merhalede yarattı ve rızkını yedi yerden halketti? Sen bunu anlamışsın ama ben anlamadım.” diye sordu. İbn Abbas şöyle dedi: Allah, “Andolsun biz insanı çamurdan, bir özden yarattık; sonra onu sağlam bir karargahta bir nutfe haline getirdik.” diyor. Ta “Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir.” ayetine gelinceye kadar, yedi merhale zikrediliyor. Diğer taraftan Allah “İnsan yediğine bir baksın! Yağmurlar yağdırdık. Sonra toprağı göz göz yardık da oradan ekinler, üzüm bağları, sebzeler, zeytin ve hurma ağaçları, iri ve sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik.” diyor. İlk yedisi insan içindir; çayır ise hayvanlar içindir. Kadir gecesine gelince, Allahın izniyle biz onu, Ramazanın bitmesine yedi gün kala ve yirmi üçüncü gece olduğunu düşünüyoruz. Bize Yahya b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bize Şube anlattı. O Ebu Bişrden, o da Said b. Cübeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Halife Ömer, İbn Abbası kendisine yaklaştırır ve onunla sohbet ederdi. Bunun üzerine Abdurrahman b. Avf, “Bizim de onun gibi çocuklarımız var!” dedi. Bunu duyan Ömer, “Evet! O bildiğin bir kimsedir.” dedi ve ona “İza cae nasrullahi” suresini sordu. İbn Abbas, “Bu Allah Resulünün ecelidir. Allah ona bildiriyor.” dedi. Bunun üzerine Ömer, “Ben de bu ayetten ancak senin bildiğin şeyi biliyorum.” dedi. Bize Bekkar b. Abdullah b. Ubeyde er-Rebezi haber verdi. O amcası Musa b. Ubeydeden, o da Yakup b. Zeydden şöyle dediğini rivayet etti: Halife Ömer, önemli gördüğü konularda Abdullah b. Abbasla istişarede bulunur ve “Dal bakalım ey dalgıç!” derdi. Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd anlattı. O Mücalid b. Saidden, o da eş-Şabiden şunnu rivayet etti: Abbas, oğlu Abdullah b. Abbasa dedi ki: “Ben görüyorum ki, bu adam [yani Ömer b. el-Hattab] seni yanına yaklaştırıyor, sana ikramda bulunuyor ve seviyelerinde olmadığın insanların toplantısına katıyor. Benden üç öğüt dinle: Ömer senin yalanını görmesin. Onun sırrını asla kimseye ifşa etme. Ayrıca onun yanında hiç kimsenin gıybetini yapma.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer anlattı. O İbn Huseymden, o da Mücahidden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbastan işittim; şöyle diyordu: Ben Ömere öyle bir hizmette bulundum ve ona öyle iyilikte bulundum ki, onun ailesinden hiçbiri böyle bir hizmette bulunmamıştır. Bir gün onun evinde, onunla birlikte yalnız olarak bulundum. Kendisi bana değer verir ve ikramda bulunurdu. Öyle derin bir nefes aldı ki, nefesi çıkacak sandım ve “Bu bir sıkıntıdan mıdır ey Müminlerin Emiri?” dedim. Ömer, “Evet bir sıkıntıdandır.” dedi. Ben, “Nedir bu sıkıntı?” diye sordum. Ömer, “Yaklaş!” dedi. Kendisine yaklaştım. Ömer, “Bu iş [hilafet] için bir adam bulamıyorum.” dedi. Ben şura ehlinden altı Sahabinin isimlerini zikrederek kendisine, “Şu, şu ve şu adamlar hakkında ne dersin?” diye sordum. Ömer her birisi hakkında bir şey söyleyerek İbn Abbasın cevabını verdi; sonra da, “Bu işe elverişli olan adam güçlü olacak, fakat şiddetli olmayacak. Yumuşak olacak, fakat zaaf içinde olmayacak. Cömert olacak, fakat müsrif olmayacak. Tutumlu olacak, fakat cimri olmayacak.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. Abdullah anlattı. O ez-Zühriden, o Ubeydullah b. Abdullah b. Utbeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer seher vaktinin karanlığında hançerlendiğinde yanına gittim. Biz Mescitteydik; yanımdaki bir grupla birlikte onu sırtımızda evine taşıdık. Ömer namaz kıldırması için Abdurrahman b. Avfa emir verdi. Sonra kan kaybından dolayı bayıldı ve baygınlığı isfirar [güneş doğmaya yakın] vaktine kadar sürdü. Sonra kendine geldi ve “Müslümanlar namaz kıldı mı?” dedi. Bizler: “Evet!” dedik. Bunun üzerine Ömer, “Namaz kılmayan Müslüman değildir.” dedi. Sonra abdest almak için su istedi; abdest aldı ve namaz kıldı. Sonra selam verince bana, “Ey Abbasın oğlu Abdullah! Çık ve beni öldürmek isteyenin kim olduğunu araştır.” dedi. Dışarı çıkmak üzere kapıyı açtığımda bir de baktım ki, insanlar Ömerin durumundan habersiz olarak toplanmışlar. Ben, “Ömeri kim hançerledi?” dedim. İnsanlar, “Onu Allahın düşmanı Ebu Lülüe hançerledi.” dediler. Durumu haber vermek üzere Ömerin yanına döndüm; baktım ki, Ömer beni dört gözle bekliyor ve kendisini hançerleyenin kim olduğunu bana soruyor. Dedim ki: “Ey Müminlerin Emiri! Seni öldürmek isteyenin kim olduğunu öğrenmem için beni gönderdin. Ben de insanlarla konuştum. Seni hançerleyenin el-Muğire b. Şubenin kölesi Ebu Lülüenin olduğunu söylediler. Ayrıca seninle birlikte bir grubu daha hançerlemiş, sonra kendini öldürmüş.” Bunun üzerine Ömer, “Allahu Ekber! Allaha hamdolsun ki, benim katilim Allahın huzurunda kendisine secde ettiğini ileri sürmeyecektir. Doğrusu Arapların beni öldürmeyeceklerini biliyordum. Çünkü Araplar beni seviyorlar.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Süfyan ve Mansur anlattılar. Onlar Ebu Selemeden, o Simak el-Hanefiden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer hançerlendiği zaman bana, “Eğer bütün dünya benim olsaydı, bana görünecek şeylerin dehşetinden kurtulmak için hepsini verirdim.” dedi. İbn Abbas, “Neden? Oysa Allah senin elinle fetihler müyesser etti; şehirleri fethettin; insanları adaletle yönettin; Resulallahın  arkadaşıydın ve o vefat ederken senden razıydı; Ebu Bekirin arkadaşlığını yaptın ve o vefat ederken senden razıydı.” dedi. Bunun üzerine Ömer, “O sözleri bir daha tekrar et” dedi. İbn Abbas bir daha tekrar etti. Ömer, “Sen Allahın yanında benim için şahitlik yapar mısın?” dedi. İbn Abbas, “Evet, ben Allahın yanında senin için şahitlik yaparım.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İshak b. Ebu İshak anlattı. O Simak b. el-Fadldan, o Şihab b. Abdullah el- Havlaniden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Ömer hançerlendiğinde beni çağırdı ve “Benden üç şey öğren. Kim benimle ilgili olarak o üç şey konusunda konuşursa yalan söylemiş olur. Kim ki, arkamda köle bıraktığımı söylerse yalan söylemiş olur. Kim ki, kimsesizler [babası ve evladı olmayan erkekler] için mirasa hükmettiğimi söylerse yalan söylemiş olur. Kim, benden sonra gelecek halifeyi tayin ettiğimi söylerse yalan söylemiş olur” dedi. Sonra Ömer ağladı. İbn Abbas, “Seni ağlatan nedir ey Müminlerin Emiri?” dedi. Ömer, “Ahiretteki durumum beni ağlattı.” dedi. İbn Abbas dedi ki: “Ey Müminlerin Emiri! Sende üç haslet var ki, onlar sende oldukça Allah ebediyen sana azap vermeyecektir inşaallah.” Ömer, “Onlar hangi hasletlerdir?” dedi. İbn Abbas, “Konuştuğun zaman doğruyu söylersin; hüküm verdiğin zaman adil davranırsın; bir de senden yardım dilendiği zaman merhametlisin.” dedi. Bunun üzerine Ömer, “Ey İbn Abbas! Sen Allah yanında benim için bu hasletlere şahitlik eder misin?” dedi. İbn Abbas, “Evet!” dedi. Bize Ebu Muaviye ed-Darir ve en-Nadr b. İsmail Ebül-Muğire haber verdiler; dediler ki: Bize el-Ameş anlattı. O Müslim b. Sabihten, o da Mesruktan şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah dedi ki: “Eğer İbn Abbas bizim yaşlarımıza gelseydi, hiçbirimiz onun onda biri kadar [ilme sahip] olamazdık.” en-Nadr b. İsmail bu hadiste, “İbn Abbas ne güzel tercümanül- Kurandır!” şeklinde bir ilavede bulunurdu. Süfyan es-Sevri de, Ebu Muaviyenin rivayet ettiği aynı senetle el-Ameşten naklederdi. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi. O Malik b. Miğvelden, o da Seleme b. Küheylden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah, “İbn Abbas ne güzel tercümanül-Kurandır!” dedi. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd anlattı. O ez-Zübeyrden, o da İkrimeden şöyle dediğini rivayet etti: Kuranı en iyi bilen İbn Abbas idi. Mübhemleri en iyi bilen de Ali idi. Bize Ebu Üsame Hammad b. Üsame haber verdi; dedi ki: el-Ameş şöyle dedi: Mücahidden bize anlatıldığına göre, ilminin çokluğundan dolayı İbn Abbasa el-Bahr [deniz] denilirdi. Muhammed b. Sad dedi ki: İbn Cüreycten bana haber verildi. o da Atadan rivayet etti; dedi ki: İbn Abbas için “el-Bahr” [Deniz] lakabı kullanılırdı. Ata, “Bahr şöyle dedi… Bahr şöyle yaptı…” derdi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Cüveybir haber verdi. O ed-Dahhaktan, o da İbn Abbastan, “Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır.” ayetiyle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet etti: “Ben de o az olanlardan biriyim. Ashab-ı Kehf yedi kişiydi.” Bize Muhammed b. Humeyd el-Abdi haber verdi. O Mamerden, o da Katadeden, “Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır.” ayetiyle ilgili olarak şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas, “Ben de az olanlardan biriyim. Onlar yedi kişiydi ve sekizincileri de köpekleriydi.” dedi. Bize Muhammed b. Abdullah el-Esedi haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan anlattı. O Leysten, o da Tavustan rivayet etti. Ayrıca bize Kabisa b. Ukbe haber verdi. O Süfyandan, o İbn Cüreycten, o da şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbastan daha bilgili bir adam görmedim. Bize İsmail b. Ebu Mesud haber verdi. O Abdullah b. İdristen, o da Leys b. Ebu Süleymden şöyle dediğini rivayet etti: Tavusa, “Sen Resulallahın  büyük Sahabilerini bırakıp şu delikanlının peşine mi düştün?” dedim. Tavus, “Ben Resulallahın  ashabından yetmiş kişinin bir konuda ihtilafa düştükleri zaman sonunda İbn Abbasa müracaat ettiklerini gördüm.” dedi. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne haber verdi. O İbrahim b. Meysereden, o da Tavustan rivayet etti. Ayrıca Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Yezid anlattı; dedi ki: Bize Eyyub anlattı. O İbrahim b. Meysereden, o da Tavustan şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas kadar Resulallahın  yasaklarına saygı gösteren bir kimse görmedim. Onu andığımda ağlayabilsem ağlardım. Bize Yezid b. Harun, Osman b. Ömer, ed-Dahhak b. Mahled ve Abdülvehhab b. Ata haber verdiler. Onlar Kehmes b. el-Hasandan, o da Abdullah b. Büreydeden şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam İbn Abbasa sövdü. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi: “Sen bana sövüyorsun, ama bende üç haslet vardır. Ben Müslüman hakimlerden birinin adilce hükmettiğini işittiğimde sevinirim; ama o hakimin huzuruna asla çıkmayacağım kuvvetle muhtemeldir. Yine ben Müslüman beldelerinden birine yağmur yağdığını işittiğimde, orada otlayacak hiçbir hayvanım olmadığı halde sevinirim. Bir de ben Allahın kitabından bir ayet hakkında bilgi sahibi olduğumda, bütün insanların benim bildiğimi bilmelerini temenni ediyorum. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan anlattı. O Ebu İshaktan, o da Abdullah b. Seyften şöyle dediğini rivayet etti: Ayşe, “Bu yıl hac mevsimi için kim görevlendirildi?” diye sordu. Onlar, “İbn Abbas!” dediler. Bunun üzerine Ayşe, “O hac konusunda insanların en bilgilisidir.” dedi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bekir b. Ayyaş anlattı. O asımdan, o da Ebu Vailden şöyle dediğini rivayet etti: Hac mevsiminde İbn Abbası gördüm; bize hitap etti. sonra Bakara suresini okudu ve tefsir etti. Vallahi tahmin ediyorum ki, eğer Türkler onu görmüş olsalar ve ne dediğini anlamış olsalardı Müslüman olurlardı. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi. O İbn Uyeyneden, o Ubeydullah b. Ebu Yezidden, o da İbn Ebu Müleykeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbastan işittim; şöyle diyordu: “Bana Bakara ve Nisa surelerini sorun. Çünkü ben küçükken Kuranı okudum.” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Süleym b. Ahdar anlattı. O Süleyman et-Teymiden şöyle dediğini işittiğini rivayet etti: el-Hakem b. Eyyubun el-Hasana gönderdiği kişi bana haber verdi. Adam el-Hasana, “İlk olarak Arefe günü insanları Cuma günü bu mescitte bir araya getiren kimdi?” diye sordu. el-Hasan, “İnsanları ilk toplayan İbn Abbas idi. İbn Abbas adeta ilim dağıtan bir kişiydi. O minbere çıkar, Bakara suresini okur, sonra ayet ayet tefsir ederdi.” Bize Abdullah b. Cafer haber verdi; dedi ki: Bize Mutemir b. Süleyman anlattı. O babasından, o da el-Hasandan şöyle dediğini rivayet etti: İlk kez Arefe günü Basrada insanları bir araya getiren Abdullah b. Abbas idi. Abdullah b. Abbas çok ilim sahibi ve adeta ilim dağıtan biriydi. Bakara suresini okur; sonra ayet ayet tefsir ederdi. Bize Süfyan b. Uyeyne haber verdi. O da Ubeydullah b. Ebu şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasa bir iş sorulduğu zaman; eğer [cevabı] Kuranda olsaydı cevabını verirdi. Eğer Kuranda olmayıp Resulallahtan  gelmiş olsaydı hadisle cevap verirdi. Eğer ne Kuranda, ne de Resulallahın  hadislerinde olmasaydı, o zaman kendi reyi ile ictihat ederdi. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Abbad b. el-Avvam anlattı. O Husayndan, o da Ubeydullah b. Abdullah b. Utbeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasa Kuranın Arapçasından sorulduğu zaman, “Arap şiirine bak, bunu sana açıklar.” derdi. Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane anlattı. O Husayndan, o da Ubeydullah b. Utbeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasa Kurandaki Arapçadan bir şey sorulduğu zaman şiirle cevap verirdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. Ebüz-Zinad anlattı. O babasından, o da Ubeydullah b. Abdullah b. Utbeden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Abbasın yanına giderdik. Bir akşam hep meğaziden söz eder, bir akşam hep nesepten söz eder; bir akşam da hep şiirden söz ederdi. Bize Ravh b. Ubade haber verdi; ya da ondan bana haber verildi. O da İbn Cüreycten şöyle dediğini rivayet etti: Ata dedi ki: İnsanların bir kısmı şiir konusunda Abdullah b. Abbasa gelirlerdi. Bazıları nesep soruyorlardı; bazıları da Arapların başına gelen olayları soruyorlardı. Her isteyen istediğini ona soruyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. Ebüz-Zinad anlattı. O babasından, o da Ubeydullah b. Abdullah b. Utbeden şöyle dediğini rivayet etti: Çoğu zaman kasideyi İbn Abbasın ağzından alırdım. Onu bize otuz beyit halinde okurdu. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd anlattı; dedi ki: Bize Ali b. Zeyd anlattı; dedi ki: Bana Said b. Cübeyr ve Yusuf b. Mihran anlattılar; dediler ki: İbn Abbasa Kuran hakkında çokça sorular sorulurdu. İbn Abbas, “O mesele şöyledir, şöyledir. Siz şairin şöyle şöyle dediğini işitmediniz mi?” derdi. Bize Müemmil b. İsmail haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı; dedi ki: Bize Zeyd b. Ali anlattı. O Said b. Cübeyr ve Yusuf b. Mihrandan şöyle dediklerini rivayet etti: İbn Abbastan sayamayacağımız kadar çok defa işittik; ona Kurandan bir şey sorulurdu; o da, “O konu şöyle şöyledir. Sen şairin şöyle dediğini işitmedin mi?” derdi. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Bekir b. Ayyaş anlattı. O el-Ameşten, o da Meymun b. Mihrandan şöyle dediğini rivayet etti: “Eğer içinde altmış hadis bulunan bir sahife ile İbn Abbasa gitseydin, ona hiçbir şey sormadan geri dönerdin, fakat hepsini ondan işitirdin.” Ebu Bekir dedi ki: “Yani insanlar [her şeyi] ona soruyorlardı. Bu da senin için kafi oluyordu.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. Ebüz-Zinad anlattı. O Musa b. Ukbeden, o da el-Kasım b. Muhammedden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın meclisinde asla batıl görmedim. Bize Ravh b. Ubade haber verdi; dedi ki: Bana İsa b. Musa, Muhammed b. Abbad b. Caferin kendisine şöyle dediğini haber verdi: İbn Abbastan işittim; şöyle dedi: “Benim yanımda en değerli insan meclisimde oturandır.” Bize Muhammed b. Süleym el-Abdi haber verdi; dedi ki: Bana Mutemir b. Süleyman anlattı. O Şuayb b. Dirhemden, o da Ebu Reca el-Utarididen şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın yanağında, ağlamaktan dolayı tıpkı ayakkabının siyah ipi gibi ince bir yol gördüm. Bize Abdülvehhab b. Ata haber verdi. O Ebu Ümeyye b. Yaladan, o da Said b. Ebu Saidden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. Abbasın yanındaydım. Bir adam yanına geldi ve “Ey İbn Abbas! Orucun nasıldır?” dedi. İbn Abbas, “Ben Pazartesi ve Perşembeleri tutarım.” dedi. Adam, “Niye?” dedi. İbn Abbas, “Çünkü o günlerde ameller Allaha yükselir. Ben de oruçlu iken amellerimin Allaha yükselmesini isterim.” dedi. Bize Muhammed b. Abdullah el-Ensari haber verdi; dedi ki: Bize Ömer b. Ebu Zaide anlattı; dedi ki: Bize Abdullah b. Ebüs-Sefer anlattı; dedi ki: Abdullah b. Abbas şöyle derdi: “Selam almaya nasıl mecbur isem, Kurandan sorulan bir meseleyi cevaplandırmaya da aynı şekilde mecbur olduğumu düşünüyorum.” Bize Malik b. İsmail haber verdi; dedi ki: Bize Şerik anlattı. O el- Abbas b. Zerihten, o amirden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Selam almayı bir hak olarak gördüğüm gibi, Kurandan bir meseleyi cevaplamayı da hak olarak görüyorum.” Bize Said b. Mansur haber verdi; dedi ki: Bize Yakup b. Abdurrahman anlattı. O İbrahim b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Caferden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: -Onun annesi Lübabe bt. Abdullah b. Abbastır.- Ben, gözü gitmeden önce her Cuma dedemi [Abdullah b. Abbası] ziyaret ederdim. Onun Kuran okuduğunu görürdüm. Bir defasında, “Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine Cehennemin dokunuşunu tadın denilecek. Gerçekten her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.” ayetine geldiğinde, “Oğulcuğum, onlar henüz gelmediler; daha sonra gelecekler.” dedi. Bize Ravh b. Ubade haber verdi; dedi ki: Bize İbn Cüreyc anlattı; dedi ki: Bana el-Hasan b. Müslim haber verdi. O da Said b. Cübeyrden şunu rivayet etti: İbn Abbas ilmin yazılmasını yasaklardı ve “Kuşkusuz sizden öncekileri kitaplar sapıttı.” derdi. Bize Ravh b. Ubade haber verdi; dedi ki: Bize Hanzale b. Ebu Süfyan anlattı; dedi ki: Tavustan işittim; şöyle diyordu: Abdullah b. Abbasın gözleri görmemeye başlayınca Iraklı bazı insanlar ona soru sorup aldıkları cevapları yazıyorlardı. Sonra onun akrabalarından birisi geldi; İbn Abbas, o adam kalkıncaya kadar kulağını kapatıp hiç konuşmadı. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Mamer b. Süleyman anlattı; dedi ki: Babamdan işittim; Tavustan anlattı; dedi ki: Said b. Cübeyr, Abdullah b. Abbasın yanındaydı. Kendisine, “Onlar yazıyorlar.” denildi. İbn Abbas, “Yazıyorlar mı?” dedi. Sonra kalktı. Said b. Cübeyr dedi ki: “O çok güzel ahlaklı idi.” Demek istiyor ki, eğer İbn Abbasın güzel ahlakı olmasaydı kalkıp gitmekten daha fazlasını yapardı. Bize İsmail b. Abdullah b. Ebu Üveys haber verdi; dedi ki: Bana Hafs b. Ömer b. Ebül-Attaf anlattı. O Ebüz-Zinaddan, o da el-Arecten şunu rivayet etti: Abdullah b. Abbas, “İlmi kitaplarla kayıt altına alın.” dedi. Bize Muhammed b. Abdullah el-Ensari haber verdi; dedi ki: Bize İbn Cüreyc anlattı; dedi ki: Bana el-Hasan b. Müslim haber verdi. O da Tavustan şöyle dediğini rivayet etti: Ben şehadet ederim ki, İbn Abbastan işittim, şöyle diyordu: Şehadet ederim ki, Arafatta vakfede iken Ömerin yüksek sesle tehlilde [La ilahe illallah] bulunduğunu işittim. Bir adam İbn Abbasa, “Peki, Arafattan Müzdelifeye intikal ederken ne düşünürsün?” dedi. İbn Abbas, “Bilmiyorum.” dedi. İnsanlar İbn Abbasın takvasına hayret ettiler. Bize Abdullah b. Mesleme b. Kaneb haber verdi; dedi ki: Bize Malik b. Enes anlattı. O da Yahya b. Saidden şunu rivayet etti: İbn Abbas, “İnsanların her sorduğuna fetva veren bir kimse delidir.” dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Sabit b. Yezid Ebu Zeyd haber verdi; dedi ki: Bize Hilal b. Habbab anlattı. O İkrimeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: “Ben Ömer b. el-Hattab ile birlikte on bir kere hac yaptım.” Bize Ebu Bekir b. Muhammed b. Ebu Mürre el-Mekki haber verdi; dedi ki: Bana Nafi b. Ömer anlattı; dedi ki: Bana Amr b. Dinar anlattı; dedi ki: Osman b. Affan muhasara altında iken Medine halkı, kendilerine hac rehberliği yapması için Abdullah b. Abbasa başvurdular. Abdullah b. Abbas Osmanın yanına girdi ve durumu kendisine iletti. Osman, Medineliler için hac emirliği yapmasını istedi. İbn Abbas hac yaptı sonra Medineye döndü. Bir de baktı ki, Osman öldürülmüş. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas, Ali b. Ebu Talibe, “Eğer sen bu hac işini yapmış olsaydın insanlar kıyamete kadar seni Osmanın kanından sorumlu tutarlardı.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O Abdülmecid b. Süheylden, o Ubeydullah b. Abdullah b. Utbeden, o da İbn Abbastan şöyle dediğini rivayet etti: Osman beni çağırdı ve hac için görevlendirdi. Ben Mekkeye gittim; insanlara hac rehberliği yaptım ve Osmanın mektubunu onlara okudum. Sonra Medineye geldim; baktım ki, Aliye biat edilmiş. Ali bana, Şama git; seni oraya vali tayin ettim. dedi. İbn Abbas Aliye, “Bu, benim görüşüme uygun değildir. Muaviye, Beni Ümeyyeye mensup bir adamdır ve Osmanın amcasının oğludur. Osman onu Şama vali tayin etmişti. Doğrusu Osman sebebiyle boynumun vurulmayacağından ya da en azından beni hapsedip bana tahakküm etmeyeceğinden emin değilim.” dedi. Ali, “Neden vali olmak istemiyorsun?” dedi. İbn Abbas, “Aramızdaki akrabalık ve senin suçlandığın her şeyle benim de suçlanacağım sebebiyle… Fakat bence sen Muaviyeye bir mektup yazarak ona iyilik yapma vaadinde bulun.” dedi. Ali bunu reddetti ve “Vallahi bu asla olmayacaktır.” dedi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Osmanın İbn Abbası hac emiri olarak tayin ettiği yıl 35 yılı idi. Ali, halife seçilip kendisine biat edilince Abdullah b. Abbası yine hac emiri olarak tayin etti. İbn Abbas 36 yılında da hac emirliğini yaptı. Bize Ebu Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Cenab el-Kelbi anlattı. O Beni Mücaşie mensup olan bir şeyhin kendisine şunu haber verdiğini rivayet etti: Abdullah b. Abbas, Ali b. Ebu Talib ile birlikte Cemel vakasında hazır bulundu. Aynı zamanda Ali, İbn Abbası, ne yapmak istediklerini öğrenmek için Talha ve ez-Zübeyre elçi olarak gönderdi. İbn Abbas, Talha ve ez- Zübeyrin cevaplarını Aliye getirmişti. Bize Ebu Ubeyd haber verdi. O Mücalidten, o da eş-Şabi ve diğerlerinden şöyle dediklerini rivayet etti: Ali, Cemel vakasından sonra 50 gün Basrada kaldı. Sonra Abdullah b. Abbası Basraya vali tayin etti ve Kufeye yöneldi. Ancak Ali kendisinden önce [Malik] el-Eşteri Kufeye gönderdi. Bir adam kendisine, “Ali kimi Basraya vali tayin etti?” dedi. el-Eşter, “Abdullah b. Abbası.” dedi. Bunun üzerine adam, “O halde neden yaşlı adamı [Osmanı] öldürdük?” dedi. Abdullah b. Abbas, Sıffin olayına kadar Basrada vali olarak görev yaptı. Abdullah b. Abbas, Ebül-Esved ed-Düeliyi Basrada namaz imamı olarak tayin etmişti. Ziyadı da harac toplamak ve beytülmaldan sorumlu olmak üzere görevlendirmişti. Daha önce de onu katipliğe tayin etmişti. Bu iki şahıs, Ali Sıffinden dönünceye kadar o görevlerde kaldılar. İbn Abbas, Sıffin dönüşünde, Alinin şehid edilişine kadar Basra valisi olarak göreve devam etti. Alinin şehadetinden sonra alacağı mallarını yükledi ve Hicaza döndü. İbn Abbastan sonra Basraya Abdullah b. el-Haris b. Nevfel b. Abdülmuttalib vali tayin edildi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ali b. Ömer b. Ata anlattı. O babasından, o da İkrimeden şöyle dediğini rivayet etti: Hakem olayı olduğu gün, Muaviye kendisi için Amr b. el-ası hakem olarak tayin edince, Ahnef b. Kays Aliye, “Ey Müminlerin Emiri! Sen de Abdullah b. Abbası hakem yap. O Amrın benzeridir. Üstelik İbn Abbas tecrübeli bir adamdır.” dedi. Bunun üzerine Ali, “Yaparım.” dedi. Ancak Yemenliler bunu kabul etmeyip, “Hayır, bizden de bir adam olmadıkça asla…” dediler. Ardından Ebu Musa el-Eşariyi çağırdılar. Bunun üzerine İbn Abbas, Aliye geldi ve “Ne hikmete binaen Ebu Musayı hakem olarak tayin edeceksin? Vallahi ben onun bizim hakkımızdaki fikrini biliyorum. Vallahi o bize yardım etmedi ve bizim içinde bulunduğumuz kötü durumu arzu etmektedir. Ebu Musa bu işin ehli olmadığı halde biz şimdi onu işin düğüm noktasına koyacağız. Madem beni Amr b. el-as ile birlikte hakem yapmıyorsun; o halde Ahnef b. Kaysı tayin et. O, Arapların en tecrübelilerindendir ve o Amrın dengidir.” dedi. Bunun üzerine Ali, “Tamam! Ahnefi [hakem] yapacağım.” dedi. Fakat Yemenliler yine kabul etmediler ve “Biz hakem olarak ancak Yemenli olan birisini kabul ederiz.” dediler. Ali çaresiz kalınca Ebu Musayı hakem olarak tayin etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize İsa b. Alkame anlattı. O Davud b. el-Husayndan, o da İkrimeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbastan işittim dedi ki: Hakemlerin belirlendiği gün Aliye şöyle dedim: “el-Eşariyi hakem olarak tayin etme. Çünkü onunla birlikte dikkatli, bilinçli ve tecrübeli adamlardan birisi [Amr b. el-as] vardır. Beni onun yanına iliştir. Yemin ederim ki, onun her çözdüğünü düğümleyecek ve her düğümlediğini de çözeceğim.” Bunun üzerine Ali, “Ey İbn Abbas, ben ne yapabilirim! Sorun arkadaşlarımdan kaynaklanıyor. Ben onların arasında zayıfladım ve onlar savaştan yorgun düştüler. İşte el-Eşas b. Kays… İçlerinde bir Yemenli olmadıkça Mudarilerden iki hakem olamaz. diyor” dedi. İbn Abbas, “Ondan özür diledim; baskı altında olduğunu ve arkadaşlarının niyetsiz olduklarını anladım.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İbrahim b. İsmail b. Ebu Habibe haber verdi. O Davud b. el-Husayndan, o da İkrimeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası, Abdullah b. Safvana tahkimi tanımayan ve Ali b. Ebu Talibden ayrılan Haricilerden bahsederken işittim; şöyle dedi: “Onlardan 12.000 kişi ayrıldı. Bunun üzerine Ali beni çağırdı ve Onlara git, onlarla tartış ve onları Kitap ve Sünnete davet et. Ancak onlara Kurandan delil getirme. Çünkü Kuranın birçok vechi [manası] vardır; fakat onlarla tartışırken daha çok Sünneten delil getir dedi.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer anlattı. O da İmran b. Mennahtan şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas dedi ki: “Ey Müminlerin Emiri! Ben, Allahın kitabını onlardan daha çok biliyorum. Çünkü o bizim evlerimizde nazil oldu.” Bunun üzerine Ali, “Doğru söyledin. Fakat Kuran çok manalarla yüklü bir kitaptır. Sen bir şey söylersin, onlar da buna karşı bir şey söylerler. Ancak sen onlara hadislerden delil getir. O takdirde kurtuluş yolu bulamazlar.” dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas, üzerinde Yemeni bir elbise olduğu halde Haricilere doğru yola çıktı. Onlara Sünneti delil getirdi ve ellerinde bir hüccet kalmadı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Şürahbil b. Ebu Avn anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas Haricilerle konuştuğu zaman üç gruba ayrıldılar. Bir grup evlerine döndüler. Bir grup da, “Biz Ali konusunda acele etmeyeceğiz; onun durumuna bakacağız.” diyerek orada kaldılar. “Nuhayle” denilen yerde kaldıkları için onlara “Nuhayle Ashabı” denildi. Ali ve arkadaşları ile savaşan, onları şirkle itham eden ve insanları öldürmeye çalışan gruba gelince onlar “Nehrevan Ashabı” idiler. Onların başı Abdullah b. Vehb er- Rasibi idi. Aliden ayrılıp, Alinin kendileriyle savaştığı ve onları öldürdüğü grup bunlardır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Rebia b. Osman, Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre, Muhammed b. Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr ve diğerleri anlattılar; dediler ki: Muaviye b. Ebu Süfyanın vefat haberi geldi. O gün de Abdullah b. Abbas Mekkede bulunuyordu. 60 yılında insanlar hactan döndüğünde, Abdullah b. ez-Zübeyr de konuşma yapıp daveti açık yapınca Abdullah b. Abbas Taife gitti. Harre vakası meydana gelip haber Abdullah b. ez- Zübeyre geldiğinde Abdullah b. Abbas ve Muhammed b. el-Hanefiyye Mekkede bulunuyorlardı. Fakat 64 yılının Rebiülevvel ayında Yezid b. Muaviyenin vefat haberi geldiğinde Abdullah b. ez-Zübeyr kıyam etti ve kendi hilafeti için davette bulundu; insanlar da ona biat ettiler. Abdullah b. Abbas ve Muhammed b. el-Hanefiyyeyi de biate davet etti; ancak onlar reddedip, “Ancak birçok belde sana biat edip insanlar senin etrafında toplanıncaya kadar [bekleyeceğiz]. Bizde sözden dönmek olmaz.” dediler. Onlar uzun süre bu düşünceleri üzerinde kaldılar. Fakat Abdullah b. ez- Zübeyr bazen onlara dişlerini gıcırdattı; bazen onlara karşı yumuşadı; bazen de onlara zıt görüş bildirdi. Bu durum 66 yılına kadar böyle devam etti. O tarihte ise Abdullah b. ez-Zübeyr onlara karşı sertleşti; onları biate davet etti, fakat onlar yine reddettiler. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Hişam b. Umare anlattı. O Said b. Muhammed b. Cübeyr b. Mutimden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas ve İbnül-Hanefiyye Medinedeydiler. Abdülmelik b. Mervan da o günlerde Şamda Musab b. ez-Zübeyr ile savaşıyordu. İkisi yola çıkıp Mekkeye vardılar. Abdullah b. ez-Zübeyr, biat etmeleri için onlara haber yolladı. Onlar ise, “Hayır, insanlar etrafında toplanıncaya kadar [bekleyeceğiz]. Sen bir fitne içindesin.” dediler. Bunun üzerine Abdullah b. ez-Zübeyr öfkelendi; onlarla İbnüz-Zübeyr arasında hep bir çatışma vardı. Durum hep sertleşiyordu; hatta onlar ciddi bir şekilde İbnüz-Zübeyrden korkmaya başladılar. Üstelik çoluk-çocukları da yanlarındaydı. Bunun üzerine, İbn Abbas ve İbnül-Hanefiyye, içinde bulundukları durumu anlatmak üzere Iraka bir elçi gönderdiler. Onların çağrısı üzerine 4.000 kişi harekete geçti. Aralarında üç komutan vardı: Atiye b. Sad, İbn Hani, ve Ebu Abdullah el-Cüdeli gibi reisler de vardı. Onlar Kufeden yola çıktılar. Kufe valisi onları geri döndürmek için peşlerinden 500 asker gönderdi. Onlar [Mekke yolundaki] Vakısa denilen yerde orduya yetiştiler; fakat Mekkeye gidenler geri dönmeyi reddetti. Valinin gönderdiği grup geri dönmek zorunda kaldı. Grup yürüdü; ellerinde hafif silahlar vardı. Nihayet Mekkeye vardılar. Hiçbir kimse onlara karşı koymadı. Abdullah b. ez- Zübeyrin gözcülerinin bulundukları yerden geçtiler; hiç kimse onlara müdahale etmedi. Mescidül-Harama girdiler; Abdullah b. ez-Zübeyr onları duydu ve evine girdi. Bu arada Abdullah b. Abbasa ve İbnül- Hanefiyyeye yapılan kuşatma şiddetlenmişti. [Evlerinin] etrafında odunlar toplanmıştı. Ya Abdullah b. ez-Zübeyre biat edeceklerdi ya da evleri yakılacaktı. Irak grubu gelinceye kadar onlar bu haldeydiler. Iraklılar geldiklerinde Abdullah b. Abbas ve İbnül-Hanefiyyeyi korudular. Sonra ikisi Taife gitti. 4.000 kişilik grup da onlarla birlikte Taife gitti. Abdullah b. Abbas vefat edinceye kadar oradaydılar. Taifte onun ölümünde hazır bulundular. Sonra İbnül-Hanefiyyeyi gözetlediler. Onunla birlikte Ebu Talib mahallesindeydiler ve onu İbnüz-Zübeyrden korudular. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana el-Hüseyn b. el- Hasan b. Atiye b. Sad b. Cünade el-Avfi el-Kadi anlattı. O babasından, o da dedesinden şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah b. ez-Zübeyr ile Abdülmelik b. Mervan arasında fitne vaki olunca Abdullah b. Abbas ve Muhammed b. el-Hanefiyye çolukçocuklarıyla birlikte Mekkeye gittiler. Abdullah b. ez-Zübeyr, onlara haber göndererek biat etmelerini istedi. Onlar da biat etmeyi kabul etmeyip, “Ne halin varsa gör! Ne senin ne de başkasının yanında değiliz.” dediler. Abdullah b. ez-Zübeyr bu durumu kabul etmedi ve biat etmeleri için onlara ısrar ederek, “Vallahi, ya biat edersiniz ya da sizi ateşle yakarım!” dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Abbas ve İbnül-Hanefiyye Ebüt-Tufeyl amir b. Vaileyi Kufedeki taraftarlarına göndererek, “Bu adama güvenmiyoruz.” dediler. Taraftarları 4.000 adam topladılar. Hemen silahlandılar ve Mekkeye girdiler. Tekbir getirdiler. Mekke ahalisi tekbir seslerini duydu. İbnüz-Zübeyr de Mescidül-Haramdaydı. Mescitten çıktı ve Darünnedveye yetişinceye kadar kaçtı. Bazılarına göre Kabenin örtülerine asılarak, “Allaha sığınıyorum!” demişti. Dedi ki: Sonra biz, Abdullah b. Abbas, İbnül-Hanefiyye ve arkadaşlarına gittik. Onlar Mescid-i Harama yakın bir evde bulunuyorlardı. Duvarların üst tarafına yetişecek kadar odunlar toplanmıştı. Eğer o odunlara bir ateş düşecek olsaydı kıyamete kadar onlardan hiçbirisi görünemezdi. Onları evlerden uzaklaştırdık ve İbn Abbasa, “Bize izin ver, insanları bu adamdan kurtaralım.” dedik. İbn Abbas ise, “Hayır! Burası haram beldedir. Allah burayı haram kılmıştır. Sadece elçisi  için bir saatliğine helal etmişti. Bizi koruyun.” dedi. Dedi ki: Onlar bunu kabul ettiler ve bir çağırıcı halka şöyle seslendi: “Peygamberden sonra hiçbir seriyye, bu seriyyenin kazandığı kadar bir şey kazanmamıştır. Çünkü seriyyeler altın ve gümüş elde ederler. Sizler ise bizim kanımızı korudunuz.” Onlar Abdullah b. Abbas ve Muhammed b. el-Hanefiyyeyi Minaya götürdüler. Orada istedikleri kadar kaldıktan sonra onları Taife götürdüler. Abdullah b. Abbas Taifte hastalandı. Bir ara hastalığında şöyle dedi: “Ben, yeryüzünün en hayırlı insanları arasında öleceğim. Onlar, Allahın en çok sevdiği, en çok değer verdiği ve Allaha en yakın olan insanlardır. Eğer ben ölürsem siz onlarsınız.” Bu sözleri söyledikten sekiz gün sonra vefat etti. Onun namazını Muhammed b. el-Hanefiyye kıldırdı; biz de onu taşıdık ve defnettik. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi. O Muhammed b. İshaktan, o da es-Salt b. Abdullah b. Nevfelden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası, kaşsız olan yüzüğü sağ elinde olduğu halde gördüm. O, Resulallahın  yüzüğünü buraya taktığını söylerdi. Bize Yala b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Rişdin b. Küreyb haber verdi. O da babasından şunu rivayet etti: İbn Abbas yüzüğü sol eline takardı. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Avane anlattı. O Hilal b. Habbabdan, o İkrimeden, o da İbn Abbastan şunu rivayet etti: İbn Abbas tek başına hamama girerdi. Girdiği zaman da üzerinde mutlaka bir elbise bulunurdu. Kendisi, “Allahın beni hamamda çıplak görmesinden haya ederim.” derdi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane anlattı. O da Ebül-Cüveyriyeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın üzerinde bir Rum kaftanı olduğu halde elbisesinin diz altında ya da daha yukarıda olduğunu gördüm; kıbleye yönelmiş, namaz kılıyordu. Bize Musa b. İsmail haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane anlattı. O da Ebu Hamzadan şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın üstünde, topukların üzerinde olan kısa bir elbise gördüm. Yenleri de parmak köklerine kadar geliyor ve el ayasını örtüyordu. Bir de onu bir bayram gününde beş kişiden oluşan ailesiyle birlikte yürürken gördüm. Gözleri duruyordu. Bize Yala b. Ubeyd anlattı; dedi ki: Bize Rişdin b. Küreyb anlattı. O da babasından nakletti; dedi ki: İbn Abbasın sarık sardığını ve sarığından bir karışın omuzları arasına ve önüne sarktığını gördüm. Bize Said b. Muhammed es-Sekafi haber verdi. O Rişdinden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın siyah ve yanık renge yakın bir sarık sardığını ve sarığından bir karış kadar kısmını sarkıttığını gördüm. Bize Enes b. Iyad haber verdi; dedi ki: Bana Muhammed b. Ebu Yahya anlattı. O da İbn Abbasın mevlası İkrimeden şunu rivayet etti: İbn Abbas elbise giydiği zaman, uçları ayaklarının üzerine düşecek kadar ön tarafını uzatır, fakat arkadan elbisesini kaldırırdı. Ben kendisine, “Neden böyle giyiniyorsun?” diye sordum. İbn Abbas, “Ben Resulallahın  bu şekilde giyindiğini gördüm.” dedi. Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan anlattı. O İbn Cüreycten, o da Osman b. Ebu Süleymandan şunu rivayet etti: İbn Abbas, 1000e [dirhem] rida satın alıyordu. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Misar anlattı. O da Beni amirin mevlası Raşidden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın yatağında, ya da oturduğu yerde ipekten bir yastık gördüm. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Seleme b. Sabur anlattı; dedi ki: Bir adam Atıyyeye, “Senin elbisenin yeni ne kadar da dardır!” dedi. Atıyye, “İbn Abbas ve İbn Ömerin yenleri de böyleydi.” dedi. Yine bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Abdüsselam b. Harb anlattı. O Malik b. Dinardan, o da İkrimeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas, yün ve ipek karışımından dokunmuş elbiseleri giyer; fakat sade ipekten uzak dururdu. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hafs b. Gıyas anlattı. O el-Ameşten, o da Sabitten şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın elbiselerine düğme taktığını asla görmedim. Bize Amr b. asım haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam b. Yahya anlattı; dedi ki: Bize Katade anlattı; dedi ki: İbn Abbas, yün ve ipek karışımından dokunmuş elbise giyerdi. Bize Yakup b. İshak el-Hadrami haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane anlattı. O da Ebül-Cüveyriyeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın elbisesinin diz altının ortalarına kadar geldiğini ve üzerinde bir kaftan olduğunu gördüm. Bize Abdülvehhab b. Ata haber verdi; dedi ki: Bize Amr b. Ebül- Mıkdam anlattı. O da Müezzin b. Vadiadan şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas, ipekten bir yastığa dayanmış olduğu halde yanına girdim. Said b. Cübeyr de ayaklarının yanındaydı. İbn Abbas ona şöyle diyordu: “Benden nasıl hadis aktardığın konusunda dikkatli ol. Çünkü sen benden çok hadis hıfz etmişsin.” Bize Abdullah b. Nümeyr anlattı. O Şerikten, o da Ebu İshaktan şöyle dediğini rivayet etti: Mina günlerinde İbn Abbası gördüm; secdeye vardığı zaman saçları yere değiyordu. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Şerik anlattı. O da Ebu İshaktan şöyle dediğini rivayet etti: Mina günlerinde İbn Abbası uzun saçlı olarak gördüm. Namaz kılarken saçının yere değdiğini gördüm. Ayrıca elbisesinin diz altının ortalarına kadar uzandığını gördüm. Bize Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize Şerik anlattı. O da Ebu İshaktan şöyle dediğini rivayet etti: Mekkede, insanlar ihramdan çıktıktan sonra İbn Abbası uzun saçlı olarak gördüm. Sanırım biraz kısalttı. Çünkü secdeye vardığı zaman saçı yere değiyordu. Bize el-Hasan b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr anlattı; dedi ki: Bize Ebu İshak anlattı. O da Said b. Cübeyrden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası gördüm; saçı çoktu. Secdeye vardığında saçını topraktan kaldırmazdı. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Fıtr anlattı. O da Habib b. Ebu Sabitten şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbasın önden saçlarının [perçeminin] bol olduğunu gördüm Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Kays anlattı. O da Habib b. Ebu Sabitten şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası gördüm; önden güzel, dalgalı ve uzun saçları vardı. Üzerinde ince bir gömlek, önünde de reyhandan bir yumak vardı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Kays b. er-Rebi anlattı. O da Habib b. Ebu Sabitten şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası gördüm; önden güzel, dalgalı ve uzun saçları vardı. Üzerinde ince bir gömlek, önünde de reyhandan bir yumak vardı. Bize Malik b. İsmail Ebu Gassan en-Nehdi haber verdi; dedi ki: Bize Kamil Ebül-Ala anlattı. O da Habib b. Ebu Sabitten şöyle dediğini rivayet etti: Ben şu anda İbn Abbasa bakar gibiyim; onun önden güzel, dalgalı ve uzun saçları vardı. Bize Muhammed b. Rebia el-Kilabi haber verdi. O da Müstakim b. Abdülmelikten şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası gördüm; başında bol saçı vardı. Bize Muhammed b. Rebia haber verdi. O da Müstakim b. Abdülmelikten şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası gördüm; Hacerülesvedi selamlıyor, sonra elini öpüyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Abbasın mevlası İbrahim es-Saykal haber verdi; dedi ki: İbn Abbası gördüm; saçını-sakalını değiştirmiyordu [boyamıyordu]. Bize Muhammed b. Abdullah el-Ensari ve Abdülvehhab b. Ata el-Icli haber verdiler; dediler ki: Bize İbn Cüreyc anlattı. O da Atadan şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası gördüm; saçını kına ve çivit otuyla boyuyordu. Bize Yala b. Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize Rişdin b. Küreyb haber verdi. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbası gördüm; saçını sarıya boyuyordu, ya da “saçını kına ile boyuyordu.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ömer b. Ukbe anlattı. O da İbn Abbasın mevlası Şubeden şunu rivayet etti: İbn Abbas sakalını sarıya boyuyordu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Müslim b. Halid haber verdi. O İbn Ebu Necihten, o da Mücahidden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas hepimizden daha uzun, hepimizden daha cömert ve hepimizden daha alim idi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize İbrahim b. İsmail b. Ebu Habibe anlattı. O da Şubeden şöyle dediğini rivayet etti: İbn Abbas şişede su içer, bakır kapta da abdest alırdı.