Onlar Enmar b. İraş b. Amr b. el-Gavs b. Leys b. Malik b. Zeyd b. Kehlan b. Sebeoğullarıdır. Anneleri Becile bt. Sab b. Sad el-Aşiredir ki, onunla bilinirler.
1325. Cerir b. Abdullah b. Cabir
Cabir, eş-Şelil b. Malik b. en-Nadr b. Salebe b. Cüşem b. Uveyf b. Huzeyme b. Harb b. Ali b. Malik b. Sad b. Nezir b. Kasr b. Abkar b. Enmardır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdülhamid b. Cafer anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Cerir b. Abdullah el-Beceli, Medineye hicretin 10. yılında Ramazan ayında geldi. Ferve b. Amr el-Beyadiye misafir oldu. Sonra Allah Resulü geldi ve beraberinde kavmi olduğu bir sırada ona selam verdi. Allah Resulü ona geride memlekette kalan kimselerin durumunu sorudu. O da dedi ki: “Ey Allahın Resulü! Allah İslam dinini hakim kıldı ve kabileler taptıkları putlarını kırdılar. Meydanlarında ve mescitlerinde açıktan ezan okuyorlar.” Bize el-Fadl b. Dükeyn ve Yahya b. Abbad haber verdiler; dediler ki: Bize Yunus b. Ebu İshak anlattı; dedi ki: Bize el-Muğire b. Şübeyl b. Avf anlattı. O da Cerir b. Abdullahtan şöyle dediğini rivayet etti: Medineye yaklaşınca bineğimi çöktürdüm. Sonra bohçamı açıp hullemi giydim; Allah Resulünün ve Müslümanların yanına vardım. Bu sırada Allah Resulü [etrafındakilere] hitap ediyordu. Ona selam verince insanlar bana gözlerini dikip dikkatli bir bakış attılar. Yanına oturduğum kişiye, “Allah Resulü benim durumumla ilgili bir şey mi söyledi?” dedim. “Evet, senden güzel bir şekilde bahsetti. Demin hitap ederken bir ara sözünün arasında Şu geçitten -ya da şu kapıdan- size fazilet sahibi bir Yemenli gelecek. Dikkat edin! Onun yüzünde Melek siması vardır. dedi.” Rabbime, beni tabi tuttuğu bu imtihandan dolayı hamd ettim. Bize Muhammed Ubeyd haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Halid anlattı. O da Ebu İshaktan şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulü , “Şu geçitten size fazilet sahibi bir Yemenli gelecek. Dikkat edin! Onda Melek siması vardır.” dedi. Bir de baktık ki Cerir çıkageldi. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Şihab anlattı; dedi ki: Bana İsmail b. Ebu Halid haber verdi. O da Kays b. Ebu Hazimden şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulü şöyle buyurdu: “Şu vadiden -ya da geçitten- size fazilet sahibi bir Yemenli gelecek. Dikkat edin! Onun iki gözünün arasında Melek nişanı vardır.” Bir de baktık ki Cerir çıkageldi. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Şihab anlattı. O el-Ameşden, o Ebu Vailden, o da Cerirden şöyle dediğini rivayet etti: “Ey Allahın Resulü! Benden biat al ve bana şart koş! Sen [her şeyin] en iyisini bilirsin!” dedim. “Bunun üzerine elini bana uzattı ve ben de biat ettim. Akabinde, “Allaha hiçbir şeyi ortak koşmazsın; namazı kılar, zekatı verirsin; Müslümana nasihat eder ve müşrikten uzak durursun.” dedi. Bize Ahmed b. Abdullah b. Yunus haber verdi; dedi ki: Bize Züheyr anlattı; dedi ki: Bize Abdülmelik b. Umeyr anlattı. O da Cerir b. Abdullahtan şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulüne İslama itaat kaydıyla biat ettim. Bana Müslümanlara nasihat etmemi şart koştu. Bu nedenle ben onların hepsi için bir nasihatçiyim. Bize Affan b. Müslim haber verdi. Bize Hammad b. Seleme anlattı; dedi ki: Bize asım b. Behdele haber verdi. O Ebu Vailden, o da Cerir b. Abdullah el-Beceliden şöyle dediğini rivayet etti: “Ey Allahın Resulü! Bana bir şeyleri şart koş!” dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Allaha kulluk eder, ona hiçbir şeyi ortak koşmazsın; farz namazları kılar, zekatı verirsin; Müslümana nasihat eder, kafirden uzak durursun.” Bize İbrahim b. İsmail el-Esedi haber verdi. O Yunus yani Ebu Ubeydden, o Amr b. Saidden, o Ebu Züra b. Amr b. Cerirden, o da Cerirden şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulüne , söz dinlemek, itaat etmek ve her Müslümana nasihat etmek üzere biat ettim. Allah Resulü bir şey satın alıp da fiyatı hoşuna gidince aldığı kişiye, “Kesinlikle bilesin ki, vallahi senden aldığımız şey bize, sana verdiğimizden daha sevimlidir.” derdi. Sanki bununla vefayı kastediyordu. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize İsmail anlattı. O Kaystan, o da Cerir b. Abdullahtan şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulüne namaz kılmak, zekat vermek ve her Müslümana nasihat etmek üzere biat ettim. Bize Yakup b. İshak el-Hadrami haber verdi; dedi ki: Bize Zaide b. Kudame anlattı. O Ziyad b. Ilakadan, o da Cerir b. Abdullahtan şöyle dediğini rivayet etti: “Ey Allahın Resulü! Sana İslama sadakat üzerine biat ediyorum.” dedim. O da “Ve her Müslümana nasihat etmek üzere!” dedi. Bize Yakup b. İshak el-Hadrami haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane haber verdi. O Ziyad b. Ilakadan, o da Cerir b. Abdullahtan şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulüne her Müslümana nasihat etmek üzere biat ettim. Bu sebeple vallahi ben hepinize nasihat eden biriyim. Bize Yakup b. İshak el-Hadrami ve Müslim b. İbrahim haber verdiler; dediler ki: Bize el-Esved b. Şeyban anlattı; dedi ki: Bize Ziyad b. Silm b. Ziyad b. Ebu Süfyan anlattı; dedi ki: Bana İbrahim b. Cerir anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulüne her Müslümana nasihat etmek üzere biat ettim. Bize Hammad b. Mesade haber verdi. O İbn el-Aclandan, o Avndan, o da Abdullahtan şöyle dediğini rivayet etti: Cerir bir mal satacağı zaman bütün kusurlarını söylerdi. Sonra müşteriyi muhayyer bırakır ve derdi ki: “İstersen al, istersen bırak!” Bunun üzerine kendisine, “Allah iyiliğini versin! Böyle yaparsan satış yapamazsın.” denildi. O da bu söze karşılık şöyle dedi: “Biz Allah Resulüne Müslümanlara nasihat etmek üzere biat ettik.” Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize İsrail b. Yunus anlattı. O Ziyad b. Ilakadan, o da Cerirden şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulüne biat ettim. Her Müslümana nasihat etmeyi bana şart koştu. Bize Veki b. el-Cerrah haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Halid, Kaystan, o da Cerirden şöyle dediğini rivayet etti: Müslüman olduğumdan beri Peygamber benden hiç kendini gizlemedi ve ne zaman beni görse mutlaka gülerdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdülhamid b. Cafer anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Cerir Medineye gelip Müslüman olunca Medinede birkaç gün kaldı. O birkaç günde sahabe ile birlikte sabah akşam Allah Resulüne gidip geliyordu. Selam verdikten sonra Allah Resulü oturmalarını işaret edinceye kadar ayakta beklerlerdi. Sonra Allah Resulü bir gün Cerire “Zül-Halasane durumdadır?” dedi. Cerir “Eski halinde devam ediyor.” deyince “Az kaldı. İnşaallah Allah ondan [bizi] kurtarıp gönlümüzü rahatlatacaktır.” dedi. Sonra Allah Resulü Cerire bir sancak verip Zül-Halasayı yıkmak için gönderdi. Cerir kavminden 200 kişiyle birlikte yola çıktı. Çok geçmeden geri döndü. Allah Resulü “Onu yıktın mı?” deyince “Evet, seni hak olarak gönderene yemin olsun ki, üzerinde ne varsa aldım ve onu ateşle yaktım. Onu nefsinin peşinden koşup da perişan olan kimse gibi bıraktım. Hiç kimse de bize engel olmadı. Biz ona varınca kılıçlarımız bize asalet ve heybet kazandırdı. Dolayısıyla kimse bize direnmedi ve [onu yıkmaktan] alıkoymadı” Muhammed b. Ömer dedi ki: Abdülhamid b. Cafer dedi ki: Cerir b. Abdullahın çocuklarından birine bu olayı anlattım. Bunun üzerine o şöyle dedi: Babamdan ve başkalarından şunları duymuştum: Allah Resulü bir gün Cerire, “Ey Cerir! Beni, Zül-Halasadan kurtarıp gönlümü rahatlatmaz mısın?” deyince o, “Vallahi evet! Ey Allahın Resulü! Bu iş çok hoşuma giden bir şeydir. Doğrusu benden başka birinin onu yıkmamasını arzu ediyorum.” Bu cevap üzerine Allah Resulü , “Kavminle beraber bu iş için yola koyul! Allahın izniyle onu yıkacaksın!” dedi. Cerir dedi ki: Memleketin uzaklığını düşündüm; eğer deveyle gidersem geç kalırım. Zira [içimden] o, hızlı atlara benzemez dedim. Diğer taraftan benim at binme tecrübem yoktu. Daha önce bu konuda kendimi denemiştim. Hangi ata binsem beni yere attı ve bu nedenle yaralandım. Dolayısıyla ben de ata binmekten vazgeçtim. Mahalle halkı Merkebe ve deveye bin! diyerek benimle alay ediyorlardı. Bu durumu Allah Resulüne söyledim. Bunun üzerine göğsüme vurdu. Parmaklarının etkisini göğsümde hissettim. Sonra Allahım, onu sabit kıl, kendisini hidayete ermiş ve başkalarını hidayete götüren kılavuz eyle! dedi. Akabinde onun yanından kalktım. Onu hak ile gönderen Allaha yemin olsun ki, sanki ben, artık bildiğim eski ben değildim. Sözü sohbeti olmayan yabani bir arkadaşımın atına yönelip gücünü sınamak üzere ona bindim. O at, altımda sanki bir koyun gibi oldu. Bundan dolayı Allaha hamd ettim. Ahmes kabilesinden 150 kişiyle birlikte yola çıktık. Bunlar Cahiliye döneminde de at sahibi olan kimselerdi. At üzerinde yağma yapar, at üzerinde [olan süvarilerin] yağmasına uğrarlardı. Atlarının asaleti ve binicilikteki maharetleri sebebiyle hemen hemen her yağmaya uğradıklarında baskından kurtulurlar ve yaptıkları yağmaların pek çoğundan yakalanmadan güvenli yerlerine ulaşırlardı. Zül-Halasaya vardım. Bir de ne göreyim, bazıları şirke bulaşmış! “Sizin ona gücünüz yeter mi?” diyorlardı. Ben de “İnşaallah pek yakında göreceksiniz!” dedim. Ateşten bir parça kor alıp etrafımızda yığılmış otları taşımaları için arkadaşlarımı çağırdım. Sonra onları putun üzerine atıp tutuşturdum. Put, katrana boyanmış bir deve gibi üzerindeki her şeyi soyulmuş hale geldi. Sonra adı Hüseyin b. Rebia olup da Ebu Ertat diye anılan birini müjdeci olarak Allah Resulüne gönderdim. Ona, “Biraz hızlı git, Allah Resulüne varıp o putun yıkıldığını haber ver!” dedim. O zat bineğine binip hızlıca yol aldı ve Allah Resulüne varıp durumu anlatmaya başladı. Allah Resulü ise [onun sözünü keserek mütemadiyen] “Onu yıktınız mı?” diyordu. Bunun üzerine Hüseyin de, “Seni hak ile gönderen Allaha yemin olsun ki, sana haber vermek için yanından ayrıldığımda o put, uyuz bir deve gibiydi.” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mervan b. Muaviye anlattı. O İsmail b. Ebu Halidden, o da Kays b. Ebu Hazimden şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulü o gün Zül-Halasanın yıkımından dönen kendisinin gönderdiği Ahmesin atlarına ve binicilerine hayır dua etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Yahya b. Said b. Dinar anlattı. O da Ebu Vecze es-Sadiden şöyle dediğini rivayet etti: Cerir bir grup atlı ile beraber önce Kanat denilen vadiye, sonra Sufeyne ve Hazzeye doğru yöneldi. Sonra el-Falaka doğru yol aldı ve sonunda el- Halasaya varıp onu yıktıktan sonra Allah Resulüne bir müjdeci gönderdi. Oradakiler ona itaat edip Müslüman oldular; İslamı kabul ettiler. Cerir, ardından tuttu, Batnü Mishel denilen yere yöneldi. Oraya gelince bir su kuyusunun yanında develeriyle birlikte konaklamış olan Beni amirden bir topluluğa hücum edip baskın yaptı. Grubun içinde erkeklerin olmadığını görünce göze görünen ve hafif olan ne varsa aldı. Sonra atlıların başında Medineye Allah Resulünün yanına döndü. Bize Veki b. el-Cerrah, Yezid b. Harun, Abdullah b. Nümeyr ve Yala b. Ubeyd haber verdiler. O İsmail b. Ebu Halidden, o Kays b. Ebu Hazimden, o da Cerir b. Abdullahtan şunu rivayet etti: Allah Resulü kendisine şöyle demiş: “Beni, Zül-Halasadan kurtarıp gönlümü rahatlatmaz mısın?”- Zül-Halasa, Hasama ait “Yemanilerin Kabesi” diye adlandırılan ve Cahiliye döneminde [içindeki bir puta] tapılan bir evdir. Veki ve Abdullah b. Nümeyrin rivayetlerinde Ceririn “150 süvariyle birlikte Zül-Halasaya doğru yola koyuldum.” sözü mevcuttur. Yezid b. Harun ise Ceririn şu sözünü nakletmiştir: “At binme konusunda mahir bir halk olan Ahmesten 190 süvari ile birlikte yola çıktım.” Yukarıdaki rivayette ravilerin [Veki b. el-Cerrah, Yezid b. Harun, Abdullah b. Nümeyr ile Yala b. Ubeyd] hepsi birlikte Ceririn şu sözünü naklettiler: “Onu yakıp ayrıldığımızda uyuz bir deve gibiydi.” Sonra Cerir, Peygambere Ebu Ertat adında birini gönderdi. O da bu müjdeyi ona verdi. Ebu Ertat, Allah Resulüne varınca ona, “Seni hak ile gönderene yenin olsun ki, sana gelmek için ayrıldığımda o [put] uyuz bir deve halini almıştı.” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü Ahmesin atlarına ve süvarilerine beş kez hayır duada bulundu. Cerir sözlerine şöyle devam etti: “Ey Allahın Resulü! Ben at üzerinde duramıyorum.” dedim. Bunun üzerine elini göğsüme koydu. Elinin serinliğini hissettim ve şöyle dedi: “Allahım, onu sabit kıl, kendisini hidayete ermiş ve başkalarını hidayete götüren kılavuz eyle!” Ravilerden Yezid, son kelime olan “mehdiyyen” kelimesini [aynı anlama gelen] “muhtediyen” lafzıyla nakletmişitr. Bize Şihab b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bize İbrahim b. Humeyd anlattı. O İsmail b. Halidden, o da Kays b. Ebu Hazimden şöyle dediğini rivayet etti: Allah Resulü Ceriri orada fal oklarıyla uğraşan birinin bulunduğu Yemene gönderdi. O şahsa, “Bu Allah Resulünün elçisidir. Eğer seni yakalarsa kesinlikle öldürür.” denildi. Cerir yürürken birden onun tepesinde durdu ve şöyle dedi: “Vallahi onları kıracak; Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına, Muhammedin onun kulu ve elçisi olduğuna dair şehadet getireceksin. Yoksa seni öldürürüm.” Bunun üzerine o şahıs onları kırdı ve kelime-i şehadet getirdi. Bize Abdullah b. ez-Zübeyr el-Humeydi ve Ali b. Abdullah b. Cafer haber verdiler; dediler ki: Bize Süfyan anlattı; dedi ki: Bize İsmail anlattı; dedi ki: Bize Kays haber verdi; dedi ki: el-Eşas ile Ceririn bir cenazeye katıldıklarını gördüm. el-Eşas, Ceriri öne geçirdi; sonra insanlara döndü ve şöyle dedi: “Ben İslam dininden döndüm, ama o dönmedi.” Bize Abdullah b. ez-Zübeyr el-Humeydi haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan anlattı; dedi ki: Bize İsmail anlattı; dedi ki: Kaysı duydum, şöyle diyordu: Cerir b. Abdullahın Kadisiyye savaşında şöyle dediğini duydum: “Ey insanlar, bana gelin, bana gelin! Ben Ceririm.” Kays sözüne şöyle devam etti: “Biz o gün düşman ordusunun dörtte biri kadardık. Müşrikler on sekiz fili üzerimize sürdüler. On altısını bize, iki tanesini de diğer insanlara yönlendirdiler.” Bize Vehb b. Cerir haber verdi; dedi ki: Bize Şube haber verdi. O el- Muğireden, o da eş-Şabiden şunu rivayet etti: Ömer, bir evde Cerir b. Abdullahla beraberdi. Derken Ömer [kötü] bir koku hissetti. Bu kokunun geldiği kişiyi teşvik etmek için kalkıp abdest alınca Cerir, “Ey Müminlerin Emiri! Buradaki herkes abdest alsın mı?” dedi. Bunun üzerine Ömer, “Allah sana merhamet etsin! Sen, Cahiliye döneminde de çok iyi bir liderdin, İslam döneminde de çok iyi bir lider oldun.” Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Eban b. Abdullah anlattı; dedi ki: Bana İbrahim b. Cerir anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ali, İbn Abbas ile el-Eşas b. Kaysı şu haberle bana göndermişti: “Bana Ceriri getirin ben Karkisiya denilen yerdeyim.” Onlar da [bana gelip] dediler ki: “Müminlerin Emiri sana selam ediyor ve şunları söylüyor: “Muaviyeden ayrılman konusunda Allah sana ne güzel yol gösterdi! Ben, seni Allah Resulünün getirdiği konuma getireceğim.” Bunun üzerine Cerir onlara şu cevabı verdi: “Hz. Peygamber beni halkıyla savaşıp onları İslama davet edeyim diye Yemene gönderdi. Onlar La ilahe illallah [Allahtan başka hiçbir ilah yoktur.] dedikleri zaman malları ve kanları dokunulmaz oldu. Ben La ilahe illallah diyen hiçbir kimseyle asla savaşmam.” Bu cevaba binaen onlar gerisin geri döndüler. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize İsmail anlattı. O da Kaystan şöyle dediğini rivayet etti: Cerir kavmine öğüt verirken, “Vallahi kesinlikle orada hiçbir şey inşa etmemiş olmayı çok arzu ederdim.” dedi. Bize Affan b. Müslim ve Hişam Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdiler; dediler ki: Bize Ebu Avane anlattı. O da Abdülmelik b. Umeyrden şöyle dediğini rivayet etti: İbrahim b. Cerir, bana şunu anlattı: Ömer b. el-Hattab, güzelliğini kastederek Cerir bu ümmetin Yusufudur. dedi. Hişam b. Ebül-Velid buna şunu ilave etti: “Cerir, üzerinde gül renkli ve mışk denilen kırmızı çamurla boyanmış iki elbiseyle dolaşırdı. Geceden sakalını Zaferan ile boyardı. Bu nedenle dışarı çıktığında sakalı saman renginde görünürdü.” Bize Hişam Ebül-Velid haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane anlattı. O da Abdülmelik b. Umeyrden şunu rivayet etti: Kendisi Ceriri sarı sakallı olarak üzerinde açık sarı renkli iki elbiseyle görmüş. Bunun üzerine sakalını ne ile boyadığını sorup soruşturunca, kendisine “Vers denilen sarı renkli bir bitki ve Zaferan ile boyadığını; sakalını yıkadıktan sonra saman rengini aldığını” söylemişler. Bize Abdullah b. Cafer er-Rakki haber verdi; dedi ki: Bize Ubeydullah b. Amr anlattı. O da Abdülmelik b. Umeyrden şöyle dediğini rivayet etti: Ceririn sakalını sarıya boyadığını gördüm. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Şube anlattı. O Ebu İshaktan, o da Ebül-Ahvastan şöyle dediğini rivayet etti: Abdullah dedi ki: “Yusuf ve annesine güzelliğin üçte biri verildi.” Bize Yahya b. Abbad haber verdi; dedi ki: Bize el-Mesudi anlattı. O Ebu Bekir b. Amr b. Utbeden şöyle dediğini rivayet etti: Kufe halkına seferberlik emri gönderildi. Bunun üzerine Muaviye, Cerir b. Abdullaha şöyle bir mektup yazdı: “Senden ve oğlundan savaşa katılma şartını kaldırdım.” Cerir de buna karşılık şöyle bir mektup gönderdi: “Ben Allah Resulüne İslama sadık kalma şartıyla biat ettim. Bunun üzerine elimi tutarak bana her Müslümana nasihat etme şartını koştu. Şayet bu seferberlikte kararlı isen o sefere çıkarsın. Aksi takdirde mallarımızdan [sefere] gidecek kişiyi donatacak miktarı veririz.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Talha b. Muhammed b. Said b. el-Müseyyeb haber verdi. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Said b. el-Müseyyeb, sadece Allah Resulü ile bir veya iki yıl beraber olan ya da onunla bir veya iki savaşa katılanları sahabe olarak kabul ediyordu. Muhammed b. Ömer şöyle dedi: alimlerin böyle söylemediğini görüyorum. Onlar derler ki: Cerir b. Abdullahın Müslüman oluşu Allah Resulünün vefatından yaklaşık olarak beş ay kadar önceydi. Allah Resulü onu Zül-Halasayı yıkmak için bir seriyyeye gönderdi ve Cerir onu yıktı. Veda haccında onun yanındaydı. Ondan hadisler nakletti. Allah Resulü vefat edinceye kadar onun sohbetinde bulundu. Yine alimler şöyle derler: Ergenlik çağına ermiş olarak Allah Resulünü görüp Müslüman olan, dinin emirlerini anlayıp onları gönül rızasıyla kabul eden kimse, isterse gündüzün bir anı bile Allah Resulü ile bir arada bulunmuş olsun bize göre sahabedir. Ancak sahabenin İslamdaki kıdemleri, dereceleri ve yerleri farklı farklıdır. Bu sebeple onlardan her biri, Peygamberin işinden şahit oldukları ve ondan işittikleri ile nitelenir. Bu da derecelerine göre onun sohbetinde bulundukları miktara bağlıdır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Şeyban anlattı. O Cabirden, o amirden, o da el-Bera b. azibden şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Bekir, Yemamede bulunan Halid b. el-Velide Iraka yürümesini emreden bir mektup yazdı. Halid de buna cevaben şöyle yazdı: “Beraberimdekiler zayıf düştü. Daha önce de sana bildirdiğim gibi Allah Resulünün ashabından öldürülenler ve yaralı olanlar var. Bu sebeple bana asker takviyesinde bulun!” Bunun üzerine Ömer, “Ey Allah Resulünün halifesi! İşte Cerir b. Abdullah el-Beceli! [Bu iş için biçilmiş kaftan!] Kavmiyle ondan yardım iste!” Akabinde Ebu Bekir ondan yardım istedi. Cerir kavminden 400 kişiyle beraber [yola] çıktı. Nihayet bunlar Yemameye yaklaşınca yolları, Yemameden Hireye giden Halid ile kesişti. Cerir onu karşıladı. Su başında konaklayınca ona yetişti ve onunla beraber konakladı. Cerir, Halid Şama doğru çıkıncaya kadar Irak topraklarında ona eşlik etti. Halid, Hirede ikamet eden Cerir b. Abdullahı es-Sevadda bulunan ve Banikya adı verilen bir köye gönderdi. Fıratı geçmeye teşebbüs edince köyün sorumlu reisi Saluba, “Sen nehri geçme! Ben senin yanına geliyorum.” diye seslendi. Hemen Fıratı geçip yanına vardı ve ona cizyeyi verdi. Cerir, 1.000 dirhem ve bir adet şal karşılığında onunla anlaşma yaptı. Cerir daha sonra Cisrü Ebu Ubeyd savaşına katıldı. Ebu Ubeyd ve Cisr savaşına katılanlar öldürülünce yanlarında sağ kalanlarla birlikte el- Müsenna b. Harise ve Cerir b. Abdullah kurtuldu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Rebia b. Osman ile İbn Kusaytın mevlası Mamer anlattı. Onlar da Said b. Ebu Salihten şöyle dediğini rivayet etti: Cisr savaşına katılanların başına gelenler Ömere ulaşıp da Cerir b. Abdullah, Becilelilerin kervanıyla beraber Ülleysten gelince Ömer onlarla konuştu ve şöyle dedi: “Başınıza gelen musibeti biliyorsunuz. Onlarla savaşmak için çıkın!” Bunun üzerine Cerir, “Ey Müminlerin Emiri! Benim kavmimin sayısı çoktur. Ancak onlar Arapların arasına dağılmışlardır.” deyince Ömer şunları söyledi: “Siz savaşmak için çıkın! Ben de sizinle birlikte çıkacağım. Kabileler arasında sizden olanları da götürün!” Bu emir üzerine Cerir, Ömere “Şayet muzaffer olursam bana es-Sevad denilen yerden bir pay tayin et!” dedi. Ömer de beşte birlik kısım çıkarıldıktan sonra kalanın dörtte birini ona vaad etti. Derken en-Naha, Becile ve diğer Arap kabilelerinden 4.000 kişi onunla beraber hareket etti. Bu olay hicretin 14. yılında meydana gelmişti. Cerir Kufeye varana kadar yola devam etti. el-Müsenna b. Harise eşŞeybaniye yaklaşınca el-Müsenna ona, “Gel, bana katıl! Zira sen sadece bana destek olabilirsin.” diye bir mektup yazdı. Bunun üzerine Cerir ona şöyle yazdı: “Müminlerin Emiri bana böyle bir emir vermedikçe bunu asla yapmam! Zira sen de bir komutansın, ben de bir komutanım.” Sonra da yoluna devam etti. Bu arada İran şehirlerinden ez-Zarenin hükümdarı, komutanı Mihranı bir grup İranlı ile birlikte Müslümanlarla savaşmak üzere göndermişti. Mihran, Cerir ile çarpışmak için Fıratı geçti. İki ordu en-Nuhaylede karşılaştı ve aralarında şiddetli çarpışmalar oldu. Mihran Ceriri düelloya davet etti. Cerir bu düelloda Mihranı öldürdü, üzerindekileri ve başlığını aldı. Sonunda İranlılar hezimete uğradılar ve Medaine çekildiler. Cerir es- Sevadın bir kısmını fethetti. Yürüyüşüne devam eden Cerir, Kussün- Natıf denilen yerde el-Hacib ile karşılaştı. Onunla savaştı ve onu mağlup etti. İranlılar toplandılar ve kasabalara haber gönderip Medainde buluşup bir araya geldiler. Rüstem bunların başına komutan olarak atandı. Cerire bu haber ulaşınca ve onlara karşı koyamayacağını anlayınca Ömere, onların toplandığı haberini bildirdiği bir mektup gönderdi. Ömer buna cevaben şöyle bir mektup yazdı: “Sana, seni karşı konulmaz konuma getirecek bir kuvvet geldi. el-Müsenna b. Hariseye katıl!” Ömer diğer taraftan el-Müsenna b. Hariseye de “Cerire katıl!” diye mektup yazdı. Enes b. Müdrik el-Hasami, bir kabileden müteşekkil 500 kişi ile yola çıktı ve Cerir ile birlikte en-Nuhaylede konakladı. Rüstem ise -ki o bir müneccim idi- yola çıktı. Onlarla savaşırsa Arapların da onunla ve beraberindekilerle savaşacağını düşünüyordu. Ancak o savaşmayı değil de onları buralardan sürmek istiyordu. Cerire yaklaşınca Cerir Kadisiyyeye çekildi ve hendek kazıp onu oyalamaya başladı. Nihayet Ömer, Sad b. Ebu Vakkası gönderdi. Sad b. Ebu Vakkas, beraberinde Şam ve Medinelilerden oluşan bir ordu ile gelince Cerir ona yönelip onunla buluştu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Kays b. er-Rebi anlattı. O Mücalidden, o da eş-Şabiden şöyle dediğini rivayet etti: Hz Ömer, Sadı 4.000 kişilik bir ordu ile gönderdi ve kendisinden emir gelmeden kesinlikle düşmana yaklaşmamasını emretti. Ayrıca Ömer, Cerir b. Abdullaha ve el-Müsenna b. Hariseye “Sada katılın!” diye yazılı emir gönderdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Rebia b. Osman anlattı. O da Eban b. Salihten şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, Sad ile birlikte 4.000 kişi gönderdi ve el-Müsenna b. Harise ile Cerire şöyle yazdı: “Ben sizden birini Allah Resulünün ashabından Bedir savaşına katılmış olan birine asla komutan yapmam. Sad b. Ebu Vakkasa katılın! O size ve sizin ordunuza tayin ettiğim komutanımdır.” Bunun üzerine el-Müsenna ve Cerir yola koyulup Şeraf denilen yerde Sadın yanına geldiler. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İbn Kusaytın mevlası Mamer anlattı. O da Said b. Ebu Salih el-Mekkiden şöyle dediğini rivayet etti: “Hz. Ömer, Sada: “Yanındaki kabileleri yedi gruba ayır. Her grubun başına birini tayin et!” diye bir mektup yazdı. Bu yedi grubun ilki tamamen Becilelilerden oluşuyordu. Onların komutanı Cerir b. Abdullah idi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana İbn Ebu Sebre anlattı. O Musadan, o Meysereden, o da Talha b. Ubeydullah b. Kerizden şöyle dediğini rivayet etti: Kavmimden birçok kişinin şöyle dediğini duydum: Sad gitmek istediği tarafa öncü keşif kolu gönderir, onlar da kendisine istihbarat toplayıp getirirlerdi. Bu ona Ömerin tavsiyesiydi. Bir gece Uzeybden başlarında Cerir b. Abdullahın bulunduğu 500 kişilik öncü bir keşif kolunu Seylehin denilen yere doğru gönderdi. Bunlar orada beraberlerinde bal mumu, telli çalgı aletleri, davullar, zurnalar ve şaraplar olan bir gruba rastladılar. Meğer bunları el-Azaziyenin kızı, Çin hükümdarına hediye olarak gönderiyormuş. Onlara saldırıp hem kendilerini, hem de beraberindeki şeyleri aldılar. Onlardan bir kısmını esir ettiler ve el- Uzeybde olan Sada getirdiler. Bu İranlılardan elde edilen ilk ganimetti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mansur b. Ebül-Esved anlattı. O Mücalidden, o da eş-Şabiden şöyle dediğini rivayet etti: Sad b. Ebu Vakkas, Kadisiyye savaşında ordu komutanlığına Halid b. Urfutayı, sağ cenahın başına Cerir b. Abdullah el-Beceliyi, sol cenahın idaresine de Kays b. Mekşuhu tayin etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. Ebüz-Zinad ve Abdullah b. Cafer anlattılar; dediler ki: Allah Kadisiyye savaşında zafer nasip edince Cerir b. Abdullah şöyle dedi: Künyem Ebu Amrdır, Ceririm ben! Fetih nasip etti Allah, Sad el-Kasırda iken! Muhammed b. Ömer ve diğer ilim ehlinden gelen rivayetlere göre onun künyesi böyledir. Bize Yakup b. İshak el-Hadrami ve Müslim b. İbrahim haber verdiler. Onlar el-Esved b. Şeybandan, o Ziyad b. Selm b. Ziyaddan, o da İbrahim b. Cerir b. Abdullah babasından naklettiği bir sözünde şunu rivayet etti: Onun künyesi “Ebu Abdullah” idi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdülhamid b. Cafer anlattı. O Cerir b. Yezid b. Cerir b. Abdullahtan, o babasından, o da [Ceririn b. Yezidin] dedesi Cerirden şunu rivayet etti: Ömer ona şöyle demiş: “İnsanlar Irakı korumaya çalışıyor ve İranlılarla savaşıyorlar. Kavminle birlikte yola çık! Yarın galip gelir de [düşmandan ganimet olarak] ne elde edersen onun dörtte bir senindir.” Ganimetler -Celula ganimetleri- toplandığı vakit Cerir, bunun dörtte birinin kendisine ait olduğunu iddia etti. Bunun üzerine Sad bu konuyu Ömere yazdı. Ömer de ona cevaben şöyle yazdı: “Evet, Cerir doğru söylüyor. Ben ona bunu söylemiştim. Eğer kendisi ve kavmi maddi bir karşılık [olan ganimet] için savaştığına razı ise ona hisseyi verin! Yok, eğer sırf Allah için, onun Resulü, dini ve rızası için savaştıysa o takdirde Müslümanlardan biridir. Onların lehine olan şey, onun da lehinedir. Onların aleyhine olan şey, onun da aleyhinedir.” Mektup Sada ulaşınca Ceriri çağırıp Ömerin yazdıklarını ona bildirdi. Bunun üzerine Cerir şöyle dedi: “Müminlerin Emiri doğru söylüyor. Benim ona ihtiyacım yok! Evet, ben, Müslümanlardan herhangi birisiyim. Onların lehine olan şey, benim de lehimedir. Onların aleyhine olan şey, benim de aleyhimedir.” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Kays b. er-Rebi anlattı. O İsmail b. Ebu Halidden, o da Kays b. Ebu Hazimden şöyle dediğini rivayet etti: Ömer, Becile kabilesine üç yıllığına es-Sevadın dörtte birini vereceğini vaad etti. Cerir, Ömerin huzuruna varınca Ömer şöyle dedi: “Ey Cerir! Ben sorumlu bir paylaştıran olmasaydım sana verdiğim sözümde dururdum.” Bunun üzerine Cerir onu iade etti. Ömer de onu seksen dinarla ödüllendirdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O da Ebu Avndan şöyle dediğini rivayet etti: Ali, kendi durumuyla isteğini bildirmek ve onunla konuşmak üzere Cerir b. Abdullahı Muaviyeye gönderdi. Cerir yola çıktı. Şama varınca Muaviyenin yanına gitti. Sonra kalkıp Allaha hamd etti; Peygamberi övüp ona salat ve selam getirdikten sonra şöyle dedi: “Sadede gelince ey Muaviye, amcaoğlun için Haremeyn (Mekke ve Medine) bir araya geldi ve insanlar o iki beldeye tabidirler. Bununla beraber Basralılar, Kufeliler, Mısırlılar ve Yemenliler ona biat etti. Sen de amcaoğluna biat et, muhalefet etme, haktan inatla yüz çevirme! Sen şu anda içinde bulunduğun kimselerin arasında olmamalısın! Beraberindekilere sözü dolandırıp durma! Onlara karşı dürüst ol! Durumu onlara bütün açıklığıyla aydınlat! Din ve hak konusunda onlara karşı samimi ol! Ali Şam ve Mısırı, hayatta olduğun müddetçe Allahın Kitabı ve Peygamberinin -Allahın salat ve selamı onun üzerine olsun!- sünneti ile idare etmen koşulu ile sana veriyor.” O sırada Muaviyenin yanında Şamın ileri gelenlerinden Zül-Kela, Şürahbil b. es-Simt, Ebu Müslim el-Havlani ve Mesruk el-Akki bulunuyordu. Ağır ifadeler kullanıp [teklifi] şiddetle reddettiler. Muaviyeyi bu talebe olumlu cevap verip de Hz Osmanın kanının yerde kalmaması için mücadeleden vazgeçersen [başına gelecekleri sen düşün! diye] tehdit ettiler. Bunun üzerine Cerir şöyle dedi: “Müslümanların kanlarının dökülmesini engellemek konusunda Allahtan korkun, Allahtan! Ali ümmetin işlerini düzene koydu ve onların iki yakasını bir araya getirdi. İşin barışla sonuçlanmasına çok az bir şey kaldı.” dedi. Onlar ise, “Osmanın katilleri ile savaşmadıkça biz bu barışı istemiyoruz. Biz onun velisi ve kanının yerde kalmaması için mücadele veren kimseleriz.” dediler. Muaviye burada söze karışıp “Sakin olun! Siz ne diyor ve ne istiyorsanız son nefesimize kadar ben de sizinle beraberim.” dedi. Bu durum karşısında oradaki topluluk ona memnuniyetle karşılık verdi. Akabinde de onu rahat bıraktılar. Cerir yola çıkıp Alinin yanına varınca Ali ona “Ardında ne bıraktın?” dedi. O da “Şer!” dedi ve sözüne şöyle devam etti: “Muaviyeye gelince, o kendisine verilenlere razı oluyor. Ancak o, kendileriyle hiçbir işinin olmaması gereken bir toplulukla beraberdir. Onların hepsi Osmanın kanının peşindedir. Sayıları yüz binleri bulan bu topluluk seninle savaşacaktır.” Bu sözler karşısında [orada bulunan] el-Eşter, “Ey Becilenin kardeşi! Osman senin ve kavminin dinini Hemezanda satın almış.” dedi. Bunun üzerine Cerir şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Vallahi ben sana samimi ve dürüst davrandım.” el-Eşter, Alinin yanında Ceririn üzerine o kadar yüklendi ki, Cerir korkup kaçtı ve Muaviye ile mektuplaştı. Bu olaya binaen Ali, Ceririn evine varıp [onu yıkmak niyetiyle içindekileri] dağıttı. Nihayet Ebu Mesud el-Ensari onunla konuştu da Aliyi bu işten vazgeçirdi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdülhamid b. Cafer anlattı. O Cerir b. Yezid b. Cerir b. Abdullah el-Beceliden, o da babasından şöyle dediğini rivayet etti: Ali; savaşçı, siyasetçi biri değildi. O Ceriri Muaviyeye kendisine biat etmesi için, Allahın kitabı ile ve Peygamberinin -salat ve selam üzerine olsun- sünneti ile idare şartıyla Şam ve Mısırı vermeyi teklif etmek üzere gönderdi. O bunu kabul etti. Ancak onun taraftarları buna yanaşmayıp “Biz bunu asla kabul etmeyiz!” dediler. Cerir, Aliye durumu haber vermek üzere ayrıldı. Rivayete göre el-Eşter şöyle dedi: “Ey Müminlerin Emiri! Bu adam seni aldattı, düşmanını kışkırttı ve yalan söyledi.” Bunun üzerine Cerir, kendisi için endişelendi ve koşarak çıktı. Nihayet Ali evimizi yıkmak üzere geldi. Biz dışarı çıkıp ona “Allahtan kork!” Bu ev yetimlerin ortak malıdır.” deyince yıkımdan vazgeçti. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Eban b. Abdullah el- Beceli anlattı; dedi ki: Bana İbrahim b. Cerir anlattı. O da babasından şöyle dediğini rivayet etti: “Bana haber gönderdi.” Muhammed b. Ömer dedi ki: Cerir b. Abdullah, ed-Dahhak b. Kaysın Kufe valiliği esnasında, eş-Şeratta ölene kadar el-Cezire ve çevresinde [ikamet ederek] Ali ile Muaviyeden mütemadiyen uzak durdu. ed- Dahhakın valiliği Ziyad b. Ebu Süfyanın valiliğinden sonra iki buçuk yıl sürmüştü.
1326. Abdüşems b. Ebu Avf
[Abdüşems b. Ebu Avf] b. Uveyf b. Malik b. Zübyan b. Salebe b. Amr b. Yeşkür b. Ali b. Malik b. Sad b. Nezir b. Kasr b. Abkar b. Enmar. Peygambere gelen heyetin içinde yer aldı ve Müslüman oldu. Allah Resulü ona Abdullah adını verdi.
1327. Yezid b. Esed
[Yezid b. Esed] b. Kürz b. amir b. Abdullah b. Abdüşems b. Gamgama b. Cerir b. Şikkul-Kahin b. Sab b. Yeşkür b. Rühm b. Efrak b. Nezir b. Kasr b. Abkar b. Enmar. Peygambere gelen heyetin içinde yer aldı ve Müslüman oldu. Kufede ev yapan ve oraya yerleşenlerden değildi. Şama yerleşti. Torunu Halid b. Abdullah b. Yezid, el-Velid b. Abdülmelikin valisi olarak Mekkede, Hişam b. Abdülmelikin valisi olarak da Şamda valilik yaptı. Kardeşi Esed b. Abdullah, Hişam b. Abdülmelikin valisi olarak Horasanda görev yaptı. Diğer bir kardeşi İsmail b. Abdullah ise Ebu Caferin arkadaşıydı ve Musulda valilik yaptı. Halid b. Abdullah, Irakta valilik yaptığı zamanlarda Kufede araziler satın aldı ve evler inşa etti. Dolayısıyla orada soyundan gelen çok sayıda zürriyeti vardır. Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbinin naklettiğine göre Abdullah b. Abdüşemsin nesli, torununun torunu olan Yezid b. Esede kadar her batında tek bir çocukla devam edegelmiştir.
1328. Müdrik b. Avf
[Müdrik b. Avf] b. el-Haris b. Hilal b. Abdüluzza b. Cüşem b. Nakr b. Amr b. Lüey b. Rühm b. Muaviye b. Eslem b. Ahmes b. el-Gavs b. Enmar. Peygambere gelen heyetin içinde yer aldı ve Müslüman oldu.
1329. Ebu Hazim
Adı, Avf b. Abdülharis b. Avf b. Huşeyş b. Hilal b. el-Haris b. Rizah b. Kelb b. Amr b. Lüey b. Rühm b. Muaviye b. Eslem b. Ahmes b. el- Gavs b. Enmar. Bu kişi Sıffın savaşında öldürülen Kays b. Ebu Hazimin babasıdır. Peygambere gelen heyetin içinde yer aldı. Peygamber onu güneşte görünce “Gölgeye geç! Zira o mübarektir.” dedi.
1330. Ebu Tarık
Adı, Rebia b. Huveylid b. Seleme b. Hilal b. aiz b. Kelb b. Amr b. Lüey b. Rühm b. Muaviye b. Eslem b. Ahmes b. el-Gavs b. Enmardır. Eşraftan biri idi.
1331. Ebu Ertat
Adı, Husayn b. Rebia b. Ahmes b. el-Gavsdır. Bu zat, Cerir b. Abdullahın Zül-Halasayı yıktığını haber vermek için Peygambere gönderdiği elçidir.
1332. Sahr b. el-Ayle
[Sahr b. el-Ayle] b. Abdullah b. Rebia b. Amr b. amir b. Ali b. Eslem b. Ahmes b. el-Gavs b. Enmar. Kendisine atfen yazılmış bir beyit vardır. Sahrın künyesi Ebu Hazimdir. Allah Resulünden bir çok hadis nakletmiştir. Bize Veki ve el-Fadl b. Dükeyn haber verdiler; dediler ki: Bize Eban b. Abdullah anlattı; dedi ki: Bana Osman b. Ebu Hazim anlattı. O da Sahr b. Ayleden şöyle dediğini rivayet etti: el-Muğire b. Şubenin halasını alıp Resulallahın yanına götürdüm. el-Muğire, Resulallahın yanına gelip halasını sordu. O da kendisinin yanında olduğunu söyledi. Bunun üzerine Allah Resulü beni çağırdı ve “Ey Sahr! İnsanlar Müslüman olunca mallarına ve canlarına dokunulmazlık hakkı elde ederler. Bu sebepten dolayı halasını ona geri ver!” dedi. Ben de halasını geri verdim. Allah Resulü bir keresinde bana Süleymoğullarına ait bir suyun kullanım hakkını vermişti. Akabinde onlar Allah Resulünün yanına varıp suyu geri istediler. Peygamber de beni çağırdı ve “Ey Sahr! İnsanlar Müslüman olunca mallarına dokunulmazlık hakkı elde ederler. Bu sebepten dolayı suyu onlara geri ver!” dedi. Ben de suyu onlara geri verdim.
1333. Şibl b. Mabed
[Şibl b. Mabed] b. Abd b. el-Haris b. Amr b. Ali b. Eslem b. Ahmes el- Gavs b. Enmar. el-Muğire b. Şubenin [zina ettiği konusunda] aleyhine şahitlik eden [üç kişiden] biridir. 1334. Cabir b. Ebu Tarık Ahmesin -ki o, Hakim b. Cabirdir- kabilesine mensuptur. Allah Resulünün sohbetinde bulunmuş ve ondan hadis nakletmiştir. 1335. Ebu Kahil Ahmes kabilesine mensuptur. Adı Kays b. aizdir. Peygamberin sohbetinde bulunmuş ve ondan hadis rivayet etmiştir. O şöyle demiştir: “Hz. Peygamberi , bir Habeşinin yularını tuttuğu bir deve üzerinde insanlara hitap ederken gördüm.”
1336. Abdullah b. Avsece el-Ureni
Becile kabilesindendir. Allah Resulünün mektubunu, kendilerini İslama davet etmek üzere Harise b. Amr b. Kureytoğullarına götüren kişidir. Onlar mektubu alınca suda yıkayıp kovalarının altına koydular. Daveti kabul etmekten kaçındılar. Bunun üzerine Allah Resulü “Ne oluyor onlara! Allah onların akıllarını [başlarından] alsın!” dedi. Onlar korkak, ahmak ve ne dediği anlaşılmayan bir kavimdi.
1337. Cündüb b. Abdullah
[Cündüb b. Abdullah] b. Süfyan el-Beceli. Aynı zamanda o, Alakidir [el- Alak aşiretindendir]. Bazıları onu babasına, bazıları da dedesine nispet etmektedir.