452. Amr b. Abese
[Amr b. Abese] b. Halid b. Huzeyfe b. Amr b. Halef b. Mazin b. Malik b. Salebe b. Bühse b. Süleym b. Manzur b. İkrime b. Hasafe b. Kays b. Aylan b. Mudar. Ebu Necih diye künyelenir. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Hariz b. Osman haber verdi; dedi ki: Bize Süleym b. amir anlattı. O Amr b. Abeseden rivayet etti; (Amr) dedi ki: Ben, Resulallaha vardım. O Ukazda idi de, Bu işte sana kim tabi oldu? dedim. O, “Bir hür ve bir köle!” deyip -ki onunla beraber sadece Ebu Bekir ve Bilal vardı-, şunu dedi: “Allah, Resulüne güç kazandırıncaya kadar git!” Bize Man b. İsa haber verdi; dedi ki: Bize Muaviye b. Salih anlattı. O Ebu Yahya Süleym b. amir, Damre ve Ebu Talhadan şunu rivayet etti: Onlar (son üç zat) Ebu Ümame el-Bahiliyi (hadis) anlatırken işittiler. O (Ebu Ümame) Amr b. Abeseden rivayet etti; (Amr) dedi ki: Resulallaha vardım, o Ukazda konaklamıştı. [Ravi] dedi ki: (Ben), Ya Resulallah! Bu işte seninle beraber kim var? dedim. O, “Benimle beraber iki adam, Ebu Bekir ve Bilal var!” dedi. [Ravi] dedi ki: Ben de o zaman Müslüman oldum. [Ravi] dedi ki: Ben kuşkusuz kendimi, İslamın dört parçasından biri (Müslümanların dördüncüsü) olarak gördüm! [Ravi] dedi ki: Ben, Ya Resulallah! Seninle beraber mi kalayım, yoksa kavmime mi katılayım? dedim. O, “Kavmine katıl!” dedi. O dedi ki: “(İşte) Yüce Allahın senin gördüğün (şu) kimselere yetmesine ve İslamı ihya etmesine de az kalmıştır!” [Ravi] dedi ki: Sonra ben ona Mekkenin fethinden önce varıp ona selam verdim. [Ravi] dedi ki: Ona şöyle dedim: Ya Resulallah! Ben Amr b. Abese es-Sülemiyim. Sana, senin bildiğin ve benim bilmediğim, bana fayda veren ve zarar vermeyen şeyler hakkında (soru) sormak istiyorum! Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O Yala b. Atadan, o Yezid b. Talkdan, o Abdurrahman b. el- Beylemaniden, o Amr b. Abeseden rivayet etti; (Amr) dedi ki: Ben Peygambere varıp, Ya Resulallah! Kim Müslüman oldu? dedim. O, “Bir hür ve bir köle!” dedi veya “Bir köle ve bir hür!” dedi -Ebu Bekir ve Bilali kastediyor-. [Ravi] dedi ki: Ben de İslamın dördüncüsüyüm! Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. Osman el-Eşcai anlattı. O İyas b. Seleme b. el-Ekvadan, o Amr b. Abeseden şunu rivayet etti: O (Amr), İslamda (Müslüman olmada) üçüncü veya dördüncü idi. Bize Hişam b. Abdülmelik Ebül-Velid et-Tayalisi haber verdi; dedi ki: Bize İkrime b. Ammar anlattı; dedi ki: Bize Şeddad b. Abdullah Ebu Ammar anlattı. O Resulallahın ashabından bir gruba yetişmişti; dedi ki: Ebu Ümame, Süleymoğullarından, akıl sahibi bir adama, Ey Amr b. Abese! Hangi şeyle, senin İslamın dört parçasından biri (Müslümanların dördüncüsü) olduğunu iddia ediyorsun? dedi: O dedi ki: Ben Cahiliyede insanları dalalet üzere görür, putları ise (önemli) bir şey olarak görmezdim. Sonra Mekkede bir kısım haberler haber veren ve bir kısım olaylar anlatan bir adam hakkında bir şeyler işittim. (Dişi) binek deveme bindim, nihayet Mekkeye vardım. Bir de baktım ki, Resulallah ile birlikteyim. O, gizlenmek ister bir halde idi. (Yine) bir de baktım ki, kavmi ona karşı kızgın halde. Bunun üzerine ben gayet nazik ve tedbirli davrandım. Nihayet onun yanına girip, Sen nesin? dedim. O, “Ben peygamberim!” dedi. Ben de, Peygamber nedir? dedim. O, “Allahın Resulüdür (elçisidir)!” dedi. Ben, Allah mı seni gönderdi? dedim. O, “Evet!” dedi. Ben, O halde hangi şeyle? dedim. O, “Allahın birlenmesi ve Ona hiçbir şeyin ortak koşulmaması, putların kırılması ve akrabalık bağlarının korunması ile!” dedi. Ben de ona, Bu iş üzerinde seninle beraber kim var? dedim. O, “Bir hür ve bir köle!” dedi. Bir de baktım ki, onunla beraber Ebu Bekir ve Bilal var! Ben de ona, Ben sana tabi oluyorum! dedim. O şöyle dedi: “Sen bu gününde buna güç yetiremezsin. Ailene geri dön! Benim hakkımda ortaya çıkmış olduğumu duyduğun zaman da, bana katıl!” [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine aileme geri döndüm ve Peygamber Muhacir olarak Medineye çıktı. Ben ise Müslüman olmuştum. [Ravi] dedi ki: Ben de haberleri soruşturmaya başladım. Nihayet Yesribden onun kafilesi geldi. Ben, Size gelen bu Mekkeli adam ne yaptı? dedim. Onlar da, Onun kavmi onu öldürmek istediler, (ama) buna güç yetiremediler. Onlarla onun arası ayrıldı! dediler. Ben insanları terkedip ona doğru koşarcasına, (dişi) binek deveme bindim. Nihayet Medinede ona varıp onun yanına girdim. Ya Resulallah! Beni tanıyor musun? dedim. O, “Evet! Sen Mekkede bana gelen değil misin?” dedi. Ben, Evet (gerçekten öyle)! dedim. Bunun üzerine ben, Ya Resulallah! Allahın sana öğrettiği ve benim bilmediğim şeylerden bana öğret! dedim. O şöyle dedi: “Sabah namazını kıldığın zaman, güneş doğuncaya kadar namazı bırak. Doğduğu zaman da, o yükselinceye kadar namaz kılma. Zira o bir şeytanın iki boynuzu arasında doğar ve o vakit kafirler ona secde eder. Bir mızrak veya iki mızrak halinde yükseldiği zaman da, namaz kıl. Zira namaz, mızrak gölge ile karşılanıncaya (eşit oluncaya) kadar anılmaya değer, katılmaya değerdir. Sonra namazı bırak, zira o vakit cehennem tutuşturulur. (Öğleden sonra) gölge geri döndüğü (batıdan doğuya meylettiği) zaman da namaz kıl. Zira namaz, sen ikindi (namazın)ı kılıncaya kadar, anılmaya değer, katılmaya değerdir. Sonra güneş batıncaya kadar namazı bırak, zira o (güneş) bir şeytanın iki boynuzu arasında doğar ve o vakit kafirler onun (güneş) için secde eder!” [Ravi] dedi ki: Ben, Ya Resulallah! Abdest hakkında bana haber (bilgi) ver! dedim. O, “Sizden herhangi bir adam, abdest suyunu yaklaştırıp (getirip) (ağzında) çalkalar ve atar. Sonra (suyu) burnuna çeker ve saçarsa, mutlaka su ile beraber onun ağzının ve burnunun hataları da akar. Sonra Allahın kendisine emrettiği gibi, yüzünü yıkarsa, mutlaka su ile beraber, yüzünün hataları da sakalının uçlarından akar. Sonra ellerini dirseklere kadar yıkarsa, mutlaka, su ile beraber, başının hataları, saçının uçlarından akar. Sonra Allahın kendisine emrettiği gibi, ayaklarını topuklara kadar yıkarsa, mutlaka su ile beraber onun ayaklarının hataları, parmaklarının uçlarından akar. Sonra o kalkar, Allaha hamdeder ve Onu sena ederse -ki O, ona layıktır-, sonra da iki rekat namaz kılarsa, mutlaka o, annesinin kendisini doğurduğu gündeki durumu gibi, günahlarından uzaklaşır.” Bunun üzerine Ebu Ümame, Ey Amr b. Abese! Dediğin şeyi düşün, sen bunu Resulallahtan işittin mi? (Bir) adama (kişiye) bunların hepsi kendi meclisinde (hemen aynı vakitte) verilir mi? dedi. Amr b. Abese de şöyle dedi: Ey Ebu Ümame! Kuşkusuz yaşım büyüdü, kemiğim inceldi, ecelim yaklaştı. Benim Allaha ve Resulüne yalan söylemek için hiç ihtiyacım yok! Keşke bunu Resulallahtan sadece bir defa veya iki defa veya üç (defa) işitsem! Kuşkusuz ben bunu yedi veya sekiz (defa) veya bundan daha çok (defa) işittim! Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana el-Haccac b. Safvan anlattı. O İbn Ebu Hüseynden, o Şehr b. Havşebden, o Amr b. Abese es-Sülemiden rivayet etti; (Amr b. Abese) dedi ki: Cahiliyede kavmimin ilahlarından kaçındım. Zira onlar batıldır (saçmadır). (sonra) Teyma halkından Ehl-i Kitaptan bir adamla karşılaştım da, şöyle dedim: Ben taşa ibadet edenlerden bir adamım. Kabile konaklar, onlarla beraber herhangi bir ilahları yoktur. Onlardan (bir) adam çıkıp dört taş getirir de, üç (taneyi) tenceresi için diker, onlardan en güzelini ise ibadet edeceği bir ilah yapar. Sonra o belki de, bırakıp gitmeden (göçmeden) önce ondan daha güzel olanını bulup onu terk eder ve ondan başka bir yerde konakladığı zaman başkasını alır. Ben de onun fayda vermeyen ve zarar vermeyen, batıl bir ilah olduğunu gördüm. O halde bana bundan daha hayırlı olanı göster! O da dedi ki: Mekkeden bir adam çıkar ki, kavminin ilahlarından kaçınır ve onlardan başkasına çağırır. (İşte) sen bunu gördüğün zaman ona tabi ol. Zira o en üstün dini getirir! Bunun üzerine, onun bana bunu söylediği zamandan bu yana, benim Mekkeden başka bir maksadım olmadı. Ben varıp, Orada bir olay oldu mu? (diye) soruyordum. (Ama) Hayır! deniyordu! Sonra bir defa varıp sordum. Orada bir adam ortaya çıktı ki, kavminin ilahlarından kaçınır ve onlardan başkasına çağırır! dediler. Bunun üzerine aileme geri dönüp (dişi) binek devemi semeriyle güçlendirdim. Sonra Mekkede (daha önce) kalmakta olduğum evime varıp onun hakkında sordum. Onu gizlenmek ister bir halde buldum. Ben Kureyşi ise ona karşı şiddetli bulup, gayet nazik ve tedbirli davrandım. Nihayet onun yanına girip ona, Sen nesin? diye sordum. O, “Bir peygamber!” dedi. Ben, Peki kim seni gönderdi? dedim. O, “Allah!” dedi. Ben, Ne ile seni gönderdi? dedim. O şöyle dedi: “Ortağı olmayan Tek Allaha ibadet etmekle, kan dökmemekle ve putları kırmak, akrabalık bağlarının korunması ve yol güvenliği ile!” Ben de dedim ki: Seninle gönderilen mesaj ne kadar da iyi! Kuşkusuz ben sana inandım ve seni tasdik ettim. Bana seninle beraber kalmamı mı, ya da ayrılıp gitmemi mi emredersin? O şöyle dedi: “İnsanların benim getirdiğim şeyden hoşlanmadığını görmez misin? O halde sen kalmaya güç yetiremezsin. Ailen içerisinde ol! Benim hakkımda bir çıkış yolu ile çıkmış olduğumu duyduğun zaman da, bana tabi ol!” Bunun üzerine ben ailem içerisinde kaldım. Nihayet o Medineye (doğru) çıktığı zaman, ona yönelip Medineye vardım. Ey Allahın Peygamberi! Beni tanıyor musun? dedim. O, “Evet! Sen, Mekkede bana gelip şu ve şu (mesele) hakkında bana (soru) soran Sülemisin. Ben de sana şunu ve şunu dedim!” dedi. Bunun üzerine o meclisi bir ganimet kabul ettim ve zamanın (gelecekte) benim için o meclistekinden daha boş (müsait) olmayacağını bildim. Ey Allahın Peygamberi! Saatlerin (vakitlerin) hangisi (dua için) daha dinlenilir (icabet için daha uygundur)? dedim. O şöyle dedi: “(Geceden) son üçte bir! Zira namaz, güneş doğuncaya kadar anılmaya değer, makbuldür. Sen onun (güneşin), sanki o (bir) kalkan imiş gibi, kırmızı (halde) doğduğunu gördüğünde, namazı bırak! Zira güneş bir şeytanın iki boynuzu arasında doğar da, kafirler güneş için ibadet eder (secde eder). O bir mızrak veya iki mızrak halinde yükseldiği zaman da (namaz kıl). Zira namaz, (bir) kişi kendi gölgesine eşit oluncaya kadar anılmaya değer, makbuldür. (Sonra) namazı bırak. Zira o zaman cehennem tutuşturulur; (Öğleden sonra) gölge geri döndüğü (batıya doğru meylettiği) zaman da namaz kıl. Zira namaz, güneş batıncaya kadar anılmaya değer, makbuldür. Sen güneşin, sanki o (bir) kalkan imiş gibi, kırmızı (halde) battığını gördüğün zaman da (namazı) bırak!” Sonra o abdesti zikredip dedi ki: “Abdest alıp ellerini, yüzünü ve ayaklarını yıkadığın zaman, eğer oturursan, bu senin için temizleyici olur ve eğer kalkıp namaz kılar ve Rabbini Onun layık olduğu şeylerle zikredersen, namazından annenin seni doğurduğu gündeki durumun gibi, hatalardan (arınmış olarak) ayrılırsın!” Muhammed b. Ömer dedi ki: Amr b. Abese Mekkede Müslüman olduğunda, kavmi Süleymoğullarının ülkesine geri döndü. O, Safnede ve Hazede konaklardı ki, burası Süleymoğullarının toprağındandır. (İşte) o orada ikamet etmeye devam etti. Nihayet Bedir, Uhud, Hendek, Hudeybiye ve Hayber geçti. Sonra o bunun ardından Resulallaha Medineye geldi.
453. Ebu Zer
İsmi, Cündüb b. Cünade b. Küayb b. Suayr b. el-Vaka b. Haram b. Süfyan b. Ubeyd b. Haram b. Gıfar b. Müleyl b. Damre b. Bekir b. Abdümenat b. Kinane b. Huzeyme b. Müdrike b. İlyas b. Mudardır. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Musa b. Ubeydeyi haber verirken işittim. O Nuaym b. Abdullah el-Mücmirden, o babasından rivayet etti; (babası) dedi ki: Ebu Zerin ismi, Cündüb b. Cünadedir. Muhammed b. Ömer, Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbi ve -ehl-i ilimden- bu ikisinden başkası da bu şekilde söyledi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Ebu Maşer Necihi de şöyle derken işittim: Ebu Zerin ismi, Büreyr b. Cünadedir. Bize Haşim b. el-Kasım el-Kinani Ebün-Nadr haber verdi; dedi ki: Bize Süleyman b. el-Muğire anlattı. O Humeyd b. Hilalden, o Abdullah b. es-Samit el-Gıfariden, o Ebu Zerden rivayet etti; (Ebu Zer) dedi ki: Kavmimiz Gıfardan çıktık. Onlar haram ayı mübah kılarlardı. Ben, kardeşim Üneys ve annemiz çıkıp gittik. Nihayet bir dayımızın evinde yerleştik. Dayımız bize cömert davrandı ve bize iyilik yaptı. [Ravi] dedi ki: (Derken) onun kavmi bizi kıskandı ve ona, Sen ailenden çıktığın zaman, Üneys onlara (ailene) muhalefet etti (karşı oldu)! dediler. Ebu Zer dedi ki: Bunun üzerine dayımız gelip, kendisine denilen şeyleri bize ifşa etti (anlattı). Ben de Ama (daha önce) geçen iyiliği kuşkusuz bulandırdın. Bundan sonra ise senin için (bizimle yeniden) biraraya gelme yok! dedim. Ebu Zer dedi ki: Bunun üzerine deve sürümüzü yaklaştırıp onların üzerinde yola koyulduk. Dayımız ise elbisesiyle örtündü ve ağlamaya başladı. Biz de gittik. Nihayet Mekkenin yakınında yerleştik; (ama) Üneys bizim deve sürümüz ve onun benzeri hakkında tartışma yaptı (bahse girdi). Bunun üzerine o ikisi kahine vardı. O Üneyse bulunduğu durumu haber verdi. O dedi ki: O da deve sürümüzü ve onunla beraber onun benzerini bize getirdi. Ben, Resulallah ile karşılaşmamdan önce, ey kardeşimin oğlu üç sene namaz kılmıştım (dua etmiştim). (Ravi dedi ki) ben de, Kim için (namaz kıldın)? dedim. O, Allah için! dedi. Ben de, Nereye yönelirdin? dedim. O, Allahın beni yönlendirdiği yere yönelirdim. Bir yatsı namazı kılardım. Nihayet seher vaktinin sonu olduğu zaman, sanki ben bir elbiseymişim gibi, güneş üstümde yükselinceye kadar yorgunluktan düşerdim. (Sonra) Üneys dedi ki: Mekkede benim bir ihtiyacım (işim) var. (Bu sebeple) ben sana gelinceye kadar, benim tüm ihtiyaçlarımı karşıla! Bunun üzerine Üneys gitti de, bana gecikti? -yavaş hareket etti (geç kaldı) demek istiyor-. Sonra geldi, ben de Seni ne engelledi? dedim. O, Mekkede, senin dininde olan, Allahın kendisini gönderdiğini iddia eden bir adamla karşılaştım! dedi. Ebu Zer, O halde insanlar onun için ne diyor? dedi. O, Şair, kahin, büyücü, diyorlar! dedi. Üneys şairlerden biri idi de, Üneys dedi ki: Vallahi, kuşkusuz kahinlerin sözünü işittim; (ama) o onların sözü değil! Kuşkusuz ben onun sözünü şiirin metodlarına ve türlerine vurdum da, uzak bir kimsenin diline, onun şiir olduğunu söylemek zor gelir. Vallahi doğrusu o doğrudur ve doğrusu onlar yalancılardır! Ben de, Ben gidip bakıncaya kadar benim tüm ihtiyaçlarımı karşıla! dedim. O, Evet! Mekke halkına karşı dikkatli ol. Zira onlar ondan nefret etmişler ve ona kötü davranmışlardır! dedi. Ben de yola koyulup Mekkeye vardım. (Derken) onlardan bir adamı zayıf görüp, Sizin Sabi diye çağırmakta olduğunuz şu adam nerede? dedim. [Ravi] dedi ki: O da bana işaret edip, Bu, Sabi! dedi; bunun üzerine vadi halkı her bir kuru çamur parçası ve kemikle üzerime yüklendi. (Bu sebeple) ben bayılmış olarak yere kapaklandım. Kalktığım vakit, sanki kırmızı bir dikili nesne (put) imişim gibi, kalktım. (Sonra) Zemzeme varıp onun suyundan içtim ve üzerimden kanı yıkadım. Ey kardeşimin oğlu, orada gece gündüz otuz (gün) kaldım. Zemzem suyundan başka bir yiyeceğim yoktu. (Bu sebeple) şişmanladım, nihayet karnımın (şişmanlıktan) katlanan etleri çatladı da, karaciğerimde (içimde) açlık zayıflığı hissetmedim! [Ravi] dedi ki: (Sonra) Mekke halkı mehtaplı, aydınlık bir gecede iken, birden Allah onları uyuttu. (Bu sebeple) onlardan iki kadından başka hiç kimse Kabenin çevresinde tavaf etmiyordu. (İşte) onlar (o iki kadın) İsaf ve Naileye dua ederek (yalvararak) bana geldiler. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine ben, Siz o ikisinden birini diğeriyle evlendirin! dedim, (ama) bu o iki kadını sözlerinden engellemedi. [Ravi] dedi ki: (Sonra) o iki kadın bana geldi de ben, Tahta parçası gibi bir şey! Ne var ki ben ima etmedim (imalı söz kullanmadım)! dedim. Bunun üzerine o iki kadın “Vay! vay!” diye bağırmaya ve şöyle demeye başladılar: Keşke burada bizim neferlerimizden biri olsaydı! [Ravi] dedi ki: (Sonra) o iki kadını Resulallah ve Ebu Bekir karşıladı. Onlar dağdan iniyorlardı. Resulallah , “Size (ikinize) ne oldu?” dedi. O iki kadın, Sabi! Kabe ile örtüleri arasında! dediler. O, “O halde size ne dedi?” dedi. O ikisi, Bize ağzı dolduran bir söz söyledi! dediler. Resulallah ve arkadaşı gelip Hacere istilam ettiler ve Kabenin çevresinde tavaf ettiler. Sonra Resulallah namaz kıldı. Ben de namazını bitirdiği vakit ona varıp onu İslam selamı ile selamlayanların ilki oldum. Bunun üzerine o, “Allahın rahmeti de senin üzerine olsun! Kimlerdensin sen?” dedi. [Ravi] dedi ki: Ben, Gıfardan! dedim de, o böyle elini alnına uzattı. [Ravi] dedi ki: Ben içimden, O benim Gıfara mensup olmamı hoş karşılamadı! deyip, onun elini tutmaya başladım; (ama) onun arkadaşı beni engelledi. O Resulallahı benden daha iyi biliyordu. (Bana), “Ne zamandır buradasın?” dedi. Ben, Gece gündüz otuz (gün)den beri buradayım! dedim. O, “O halde sana kim yiyecek veriyordu?” dedi. [Ravi] dedi ki: Ben, Zemzem suyundan başka yiyeceğim olmadı. (Bu sebeple) şişmanladım. Nihayet karnımın (şişmanlıktan) katlanan etleri çatladı da, ben karaciğerimde (içimde) açlık zayıflığı hissetmedim! dedim. Bunun üzerine Resulallah , “O (zemzem) mübarektir. O (içeni) doyuran bir yemektir!” dedi. Ebu Bekir, Ya Resulallah! Bu gece onun yemeği için bana izin ver! dedi. [Ravi] dedi ki: O da (bunu) yaptı (izin verdi). (Sonra) Peygamber ve Ebu Bekir yola koyuldu. Ben de o ikisi ile beraber yola koyuldum. (Derken) Ebu Bekir bir kapı açıp, Taifin kuru üzümünden bizim için avucuyla almaya başladı. (Bu sebeple) Ebu Zer dedi ki: (İşte) bu benim orada yediğim ilk yemektir. [Ravi] dedi ki: (Sonra) ben kaldığım sürece kaldım da, Resulallah ile buluştum. Resulallah şöyle dedi: “Durum şu ki, kuşkusuz ben hurma ağacı olan bir yere yönlendirildim ve oranın da ancak Yesrib olduğunu sanıyorum. O halde sen kavmini benden haberdar eder misin? Allahın seninle onlara fayda vermesi ve seni onlardan dolayı mükafatlandırması muhtemeldir!” Bunun üzerine ben yola koyuldum, nihayet kardeşim Üneys ile buluştum da, o Ne yaptın? dedi. Ben, Şunu yaptım: Kuşkusuz Müslüman oldum ve tasdik ettim! dedim. Üneys dedi ki: Ben de senin dinini arzu etmiyor değilim. Zira Ben Müslüman olmuş ve tasdik etmiştim! [Ravi] dedi ki: Annemize vardık. O da Ben de senin dinini arzu etmiyor değilim. Zira Ben Müslüman olmuş ve tasdik etmiştim! dedi. [Ravi] dedi ki: (Sonra) biz yola çıkıp kavmimize vardık. Resulallah Medineye gelmeden önce onların yarısı Müslüman oldu. Onlara Îma b. Rahada imam oluyordu ve o onların efendisi idi. Onların geriye kalanı ise, Resulallah Medineye geldiği zaman Müslüman oluruz! dediler, Resulallah (Medineye) geldi; onların geriye kalanı da Müslüman oldu. Eslem (kabilesi) gelip, Ya Resulallah! Kardeşlerimiz, biz de kardeşlerimizin Müslüman olduğu şekilde Müslüman oluruz! dediler ve Müslüman oldular. Bunun üzerine Resulallah şöyle dedi: “Gıfar, Allah onları bağışlasın! Eslem, Allah onlarla arasını iyi tutsun!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O Yahya b. Şiblden, o Hufaf b. Îma b. Rahadadan rivayet etti; (Hufaf) dedi ki: Ebu Zer, yol kesen bir adamdı ve cesurdu. Tek başına iş yapar, yol keser ve -sanki o yırtıcı hayvanmış gibi- sabahın karanlığında atının sırtında veya yaya olarak (develeriyle birlikte su yanında konaklamış) cemaate saldırırdı. Kabileye gelip çatar ve aldığını alırdı. Sonra Allah onun kalbine İslamı koydu ve o Peygamber hakkında -ki Resulallah o gün Mekkede gizlenerek davet ediyordu- (bir şeyler) duydu. Onun hakkında (sorular) sormaya başladı. Nihayet onun evine geldi. O bundan önce kendisini Resulallaha ulaştıracak (bir) kişiyi aramamış; hiçbir kimseyi bulamamıştı. (Böylece) o kapıya varıp izin istedi. (Onun yanına) girdi; onun yanında ise Ebu Bekir vardı. Ebu Bekir, bundan bir veya iki gün önce Müslüman olmuştu. O, Ya Resulallah! Vallahi İslamı gizlemeye çalışmayacağız ve mutlaka onu izhar (ilan) edeceğiz! diyordu. Resulallah ise ona hiçbir cevap vermiyordu. Ben de, Ya Muhammed! Neye davet ediyorsun? dedim. O, “Ortağı olmayan tek Allaha, putları bırakmaya ve senin, benim Allahın Resulü olduğuma şehadet etmene!” dedi. Bunun üzerine ben, Allahtan başka ilah olmadığına şehadet ederim ve (yine) senin Allahın Resulü olduğuna şehadet ederim! dedim. Sonra Ebu Zer şöyle dedi: Ya Resulallah! Ben aileme gidiyorum. Savaşmanın emredileceği zamanı bekleyip sana katılırım. Zira ben senin kavminin hep beraber senin aleyhinde olduğunu görüyorum! Resulallah da, “İsabet ettin, o halde git!” dedi. (Sonra) o, Gazal Boğazının aşağısında ortaya çıkıp Kureyşin kervanlarına karşı koyar; onları ele geçirip, Siz Allahtan başka hiçbir ilah olmadığına ve Muhammedin Allahın Resulü olduğuna şehadet edinceye kadar, onlardan hiçbir şeyi size geri vermeyeceğim! derdi. Eğer onlar (bunu) yaparlarsa, o onlardan aldığını onlara geri verir ve eğer kabul etmezlerse onlara hiçbir şey geri vermezdi. (İşte) o bu halde oldu. Nihayet Resulallah hicret etti; Bedir ve Uhud geçti. Sonra o gelip Medinede Peygamber ile beraber ikamet etti. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Necih Ebu Maşer anlattı; dedi ki: Ebu Zer Cahiliyede kendini Allah yoluna adıyor, La ilahe illallah diyor ve putlara ibadet etmiyordu. (Bu sebeple) Peygambere vahyolunmasından sonra Mekke halkından bir adam ona uğrayıp, Ey Ebu Zer! Mekkede bir adam, senin dediğin gibi, La ilahe illallah diyor ve kendisinin bir peygamber olduğunu iddia ediyor! dedi. Ebu Zer, Kimlerdendir, o? dedi. Adam, Kureyşten! dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine o, bir miktar behş (meyvesinden) alıp -ki o, el-mukldür- onu azık edindi. Nihayet Mekkeye gelip Ebu Bekiri insanları misafir ederken ve onlara kuru üzüm yedirirken gördü. O da onlarla beraber oturup yedi. Sonra ertesi gün, Siz hiç Mekke halkından bir kimsenin bir şeyini reddettiniz mi? dedi. Haşimoğullarından bir adam, Evet! Benim bir amcaoğlu, La ilahe illallah diyor ve kendisinin peygamber olduğunu iddia ediyor! dedi. Ebu Zer, O halde bana onu göster! dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine Resulallahı ona gösterdi. Peygamber ise bir seki üzerinde, elbisesini yüzü üzerine bırakmış olarak uyuyordu. Ebu Zer onu uyandırdı. O da uyandı. (Sonra), Günaydın! dedi. Peygamber de ona, “Aleykesselam!” dedi. Ebu Zer ona, Dediğin (iddia ettiğin) şeyi bana (yüksek sesle) söyle! dedi. O da, “Ben şiir söylemiyorum, velakin o Kurandır. Ben onu söylemedim, velakin Allah onu söyledi!” dedi. O, Bana oku! dedi. O da, ona Kurandan bir sure okudu. Bunun üzerine Ebu Zer, Şehadet ederim ki, Allahtan başka hiçbir ilah yoktur ve (yine) şehadet ederim ki, Muhammed, Onun Resulüdür! dedi; Peygamber de, “Kimlerdensin sen?” diye sordu; o da, Gıfaroğullarından! dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine Peygamber şaşırdı, (çünkü) onlar yol kesiyordu; Peygamber , onlarla ilgili olarak bildiği şeylerden dolayı buna çok şaşırarak, bakışını ona yöneltmeye ve onu tasvip etmeye başladı. Sonra, “Allah istediği kimseye hidayet eder (yol gösterir)!” dedi. O Resulallahın yanındayken Ebu Bekir de geldi. Resulallah ona Ebu Zerin Müslümanlığını haber verdi. Ebu Bekir de ona, O dün benim misafirim değil miydi? dedi. Ebu Zer, Evet (gerçekten öyle)! Ebu Bekir, O halde benimle beraber yola çık! dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir ile beraber onun evine gitti. O da ona iki yırtılmış elbise giydirdi. (Derken) Ebu Zer (orada) birkaç gün ikamet etti. Sonra Kabenin etrafında tavaf eden ve yeryüzündeki en güzel dua ile dua eden bir kadın gördü. O şöyle diyordu: Bana şunu ve şunu ver ve benim hakkımda şunu ve şunu yap! Sonra o (kadın) bunun sonunda, Ey İsaf ve ey Naile! dedi. Ebu Zer, Onları birbirine nikahla! dedi. O (kadın) da ona asıldı (takıldı) ve ona, Sen Sabisin! dedi. Bunun üzerine Kureyşten bir kısım delikanlılar gelip onu dövdüler. Bekroğullarından bir kısım insanlar da gelip ona yardım ettiler. Ne diye arkadaşımız dövülüyor ve siz dininden dönenlerinizi terkediyorsunuz? dediler. (Sonra) kendi aralarında birbiri ile barış yaptılar. O da Peygambere gelip, Ya Resulallah! Kureyşi, onlardan intikam alıncaya kadar onları bırakmayacağım. Beni dövdüler! dedi. (Derken) çıktı. Nihayet Usfanda ikamet etti. Ne zaman yiyecek taşıyan Kureyşe ait bir kervan gelse, onları Gazal Boğazında ürkütür; kervanın yüklerini alırdı. (Sonra) onlar buğdayları toplarlardı. [Ravi] dedi ki: Ebu Zer, kavmine, Siz La ilahe illallah deyinceye kadar hiç kimse bir habbeye (taneye) dokunmayacak! derdi. Onlar da, La ilahe illallah derler ve çuvalları alırlardı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O Musa b. Ukbeden, o Ata b. Ebu Mervandan, o babasından, o Ebu Zerden rivayet etti; (Ebu Zer) dedi ki: Ben İslamda (Müslüman olmada) beşinci idim. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Necih Ebu Maşer anlattı. O Muhammed b. Kaystan, o Hakkam b. Ebül-Vaddah el-Basriden rivayet etti; (Hakkam) dedi ki: Ebu Zerin Müslüman olması 4. veya 5. idi. Bize Amr b. Hakkam el-Basri haber verdi; dedi ki: Bize el-Müsenna b. Said el-Kassam el-Kasir anlattı; dedi ki: Bize Ebu Cemre ed-Dubai şunu haber verdi: İbn Abbas onlara Ebu Zerin Müslüman olmasının başlangıcını haber verdi; dedi ki: Ebu Zere Mekkede ortaya çıkan bir adamın kendisinin bir peygamber olduğunu iddia ettiği (haberi) ulaştığında, kardeşini gönderip, Git de, bu adamın haberini ve ondan duyacağın şeyleri bana getir! dedi. Adam da yola çıktı. Nihayet Mekkeye varıp Resulallahtan (bir şeyler) duydu da, Ebu Zere geri dönüp ona, onun iyiliği (maruf) emrettiğini, çirkin işi (münker) yasakladığını ve mekarim-i ahlakı (ahlakın güzelliklerini) emrettiğini haber verdi. (Ama) Ebu Zer, Bana şifa vermedin! dedi. Bunun üzerine Ebu Zer yola çıktı. Beraberinde içerisinde suyu ve azığı bulunan eski küçük bir tulum vardı. Nihayet Mekkeye vardı. Herhangi bir kimseye bir şey hakkında (soru) sormaktan korktu ve Resulallah ile henüz karşılaşamadı. (Derken) gece ona gelip çattı. O, mescidin (bir) tarafında geceledi. Gecenin ilk karanlık vaktine girdiğinde de, Ali ona uğrayıp, Adam, kimlerden? dedi. O, Gıfaroğullarından bir adam! dedi. Ali, (Kalk) evine git! dedi. [Ravi] dedi ki: (Sonra) Ali onu evine götürdü. İkisinden hiçbiri arkadaşına bir şey hakkında (soru) sormadı. Ebu Zer, Peygamberi aramak için (sabahleyin erkenden) koştu; (ama) onunla karşılaşamadı. Herhangi bir kimseye onun hakkında (soru) sormayı hoş karşılamadı. (Sonra) geri dönüp uyudu. Nihayet akşama erişti. Ali de ona uğrayıp, Adam için evini tanıma vakti gelmedi mi? dedi. Bunun üzerine Ali onu götürdü. O da geceledi. Nihayet ikisinden hiçbiri arkadaşına bir şey hakkında (soru) sormayarak sabahladı. (Sonra) üçüncü gün oldu. O Aliden, eğer istediği şeyi ona ifşa ederse, mutlaka onun kendisinin o şeyini gizleyeceğine ve mutlaka onu (sır olarak) saklayacağına dair söz aldı. Ali de (bunu) yaptı (kabul etti). Bunun üzerine Ebu Zer ona, kendisinin bir peygamber olduğunu iddia eden bu adamın çıkışının kendisine ulaştığını haber verdi (ve şunu ilave etti:) Ben de, onun haberini ve ondan duyduğu şeyi bana getirmesi için kardeşimi gönderdim. O bana Onun (Peygamberin) sözünden bana şifa verecek şeyi getirmedi. Bunun üzerine onunla buluşmak için bizzat geldim! Ali de ona şöyle dedi: Ben (sabah erkenden) gideceğim. Sen de benim izimi takip et. Zira eğer senin için korktuğum şeyi görürsem, sanki ben su döküyorum da sana geliyorum gibi ayakta durmayı sebep gösteririm. Eğer kimseyi görmezsem, sen de benim gireceğim yere girinceye kadar benim izimi takip et! O da (bunu) yaptı. Nihayet Alinin hemen arkasından Peygamberin yanına (evine) girip ona durumunu haber verdi. Resulallahın sözünü dinledi de, anında Müslüman oldu. Sonra, Ey Allahın Peygamberi! Bana ne emredersin? dedi. O, “Benim emrin sana ulaşıncaya kadar kavmine geri dönersin!” dedi. [Ravi] dedi ki: Ebu Zer ona, Nefsim elinde olan (Allah)a yemin olsun ki, mescidde İslamı haykırıncaya kadar geri dönmeyeceğim! dedi. [Ravi] dedi ki: (Derken) o mescide girip, en yüksek sesiyle, Şehadet ederim ki, Allahtan başka ilah yoktur ve de Muhammed Onun kulu ve Resulüdür! (diye) nida etti. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine Müşrikler, Adam dininden döndü, adam dininden döndü! deyip onu dövdüler. Nihayet yere atıldı. (Sonra) el-Abbas gelip onunla ilgilendi ve Adamı öldürdünüz, ey Kureyş topluluğu! Siz tüccarsınız ve yolunuz Gıfardadır. Yolun kesilmesini mi istiyorsunuz? dedi. Bunun üzerine onlar ondan uzak durdular. Sonra ikinci gün geri dönüp bunun benzerini yaptı. Onlar onu yine dövdüler. Nihayet o yere atıldı. el-Abbas da onunla ilgilendi ve onlara ilk defada dediğinin benzerini dedi. Bunun üzerine onlar ondan uzak durdular. Bu, Ebu Zerin Müslümanlığının başlangıcı oldu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize İsmail b. Ebu Hakimi Süleyman b. Yesardan haber verirken işiten kişi haber verdi; (Süleyman) dedi ki: Ebu Zer, Müslüman olmasının başlangıcında, amcasının oğluna, Ey cariyenin oğlu! dedi de, Peygamber ona şöyle dedi: “Bedeviliğin henüz senden gitmedi!” Muhammed b. İshak dedi ki: Resulallah , Ebu Zer el-Gıfari ile Saideoğullarından biri olan el-Münzir b. Amr -ki bu (zat), ölmek için koşandır (el-Muniku li-yemut)- arasında kardeşlik tesis etti. Muhammed b. Ömer ise, Ebu Zer ile el-Münzir b. Amr arasındaki bu kardeşlik tesisini reddetti ve şöyle dedi: Kardeş olma (muahat) ancak Bedirden önce oldu. Miraslarla ilgili ayet indiğinde de kardeş olma (muahat) kesildi. Ebu Zer ise Müslüman olduğu vakit, kavminin ülkesine geri dönüp orada ikamet etti. Nihayet Bedir, Uhud ve Hendek geçti. Sonra o bunun ardından Resulallahın yanına Medineye geldi. Bize Muhammed b. el-Fudayl haber verdi. O Mutarriften, o Ebül- Cehmden, o Halid b. Vehbandan -ki (bu zat), Ebu Zerin teyzesinin oğludur-, o Ebu Zerden rivayet etti; (Ebu Zer) dedi ki: Peygamber , “Ey Ebu Zer! Feyi tekeline alan bir kısım emirler senin üzerinde (yetki sahibi) olduğu zaman, nasıl olur senin halin?” dedi. O dedi ki: Ben, Öyleyse, seni hak ile gönderen Zata yemin olsun ki, ben onu ele geçirinceye kadar kılıcımla vururdum! dedim. Bunun üzerine o şöyle dedi: “Sana bundan daha hayırlı olanı göstereyim, değil mi? Benimle buluşuncaya kadar sabret!” Bize Hüşeym haber verdi; dedi ki: Bize Husayn haber verdi. O Zeyd b. Vehbden rivayet etti; (Zeyd) dedi ki: Rebezeye uğradım. Bir de baktım ki, Ebu Zer ile (birlikte)yim. O dedi ki: Bunun üzerine ben, Seni bu eve yerleştiren nedir? dedim. O şöyle dedi: Şamda idim. Ben ve Muaviye, “Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, …” ayeti hakkında ihtilaf ettik. Muaviye, (Ayet) Ehl-i Kitap hakkında indi! dedi. O dedi ki: Ben de, Hem bizim hakkımızda ve hem de onlar hakkında indi! dedim. O dedi ki: (Sonra) benimle onun arasında bu konuda bir (karşılıklı) konuşma oldu da, beni şikayet etmek için Osmana (mektup) yazdı. O dedi ki: (Derken) Osman bana Medineye gelmemi (bildiren bir mektup) yazdı. Ben de Medineye geldim ve sanki bundan önce beni görmemişler gibi, insanlar yanımda çoğaldı. O dedi ki: Bunun üzerine bu Osmana söylendi de, bana, Eğer istersen, bir köşeye çekilip yakın olursun! dedi. (İşte) bu, beni bu eve yerleştirdi ve şayet benim üzerimde bir Habeşliye yönetme yetkisi verilse, ben elbette dinler ve elbette itaat ederim! Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Hişam b. Hassan haber verdi. O Muhammed b. Sirinden şunu rivayet etti: Resulallah , Ebu Zere şöyle dedi: “Binalar Sel dağına ulaştığı zaman, Medineden çık -o (bunu söylerken) elini Şama doğru yöneltti-. Senin emirlerinin seni bırakacağı görüşünde de değilim!” O, Ya Resulallah! Senin emrinle benim arama giren (senin emrini engelleyen) kimse ile savaşayım değil mi? dedi. Resulallah , “Hayır!” dedi. Ebu Zer, O halde bana ne emredersin? dedi. O, “Dinle ve itaat et, Habeşli bir köle için bile olsa!” dedi. [Ravi] dedi ki: (Sonra) bu olduğunda, o Şama çıktı. Muaviye, Osmana Kuşkusuz Ebu Zer Şamda insanları ifsad etti! diye (mektup) yazdı. Osman da ona (haber) gönderdi. Bunun üzerine Ebu Zer ona geldi. Sonra onun ardından onun ailesini gönderdiler. (Sonra) onlar onların yanında bir kese veya bir şey bulup onların dirhemler olduğunu zannettiler de, Maşaallah! dediler. Bir de baktılar ki, onlar fülustur. O Medineye geldiğinde, Osman ona, Benim yanımda ol! Bol süt veren develer sana sabahleyin gelir ve akşam döner! dedi. O, Sizin dünyanıza ihtiyacım yok! dedi. Sonra, Rebezeye çıkmam için bana izin ver! dedi. O da ona izin verdi. O da Rebezeye çıktı. Namaz için kamet getirilmişti. Rebeze üzerinde (yetkili olarak) Osmanın Habeşli bir kölesi vardı da, geride kaldı. Bunun üzerine Ebu Zer şöyle dedi: Öne geç de, namaz kıl(dır)! Kuşkusuz ben, Habeşli bir köle için ile olsa, dinlemekle ve itaat etmekle emrolundum. Sen de Habeşli bir kölesin! Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize el-Avvam b. Havşeb haber verdi; dedi ki: Bana tuğlacılardan (ashabül-acür) bir adam anlattı. O -Salebeoğullarından bir adam ve onun hanımı olan- iki şeyhten rivayet etti; o ikisi dediler ki: Biz Rebezede konakladık. (Derken) bize (saçı) darmadağın, başı ve sakalı beyaz bir şeyh (ihtiyar adam) uğradı. (İnsanlar), Bu, Resulallahın ashabındandır! dediler; bunun üzerine biz onun başını yıkamak için izin istedik, o da bize izin verdi ve bizimle samimi oldu. (İşte) biz bu şekilde iken, birden ona Irak halkından -onun Kufe halkından dediğini sandım- bir grup geldi de, Ey Ebu Zer! Bu adam senin hakkında (bunu) yaptı, (şunu) yaptı. (Bu sebeple) sen bizim için bir sancak diker misin? Biz de sen istediğin müddetçe bir kısım adamlarla seni tamamlarız! dediler. O da şöyle dedi: Ey Ehl-i İslam! Bana bunu teklif etmeyin ve otoriteyi küçük düşürmeyin. Zira kim otoriteyi küçük düşürürse, onun tövbesi yoktur. Vallahi, şayet Osman beni en uzun tahta (parçası) üzerinde veya en uzun (büyük) dağ üzerinde çarmıha gerseydi, elbette dinler, itaat eder, sabreder, (bunu Allahtan gelen bir musibet sayıp teslimiyetle) karşılığını ahirette Allahtan bekler ve bunun benim için daha hayırlı olduğunu düşünürdüm. (Yine) şayet o beni ufuktan ufuğa (ufuklar arasında) -veya o Batı ile Doğu arasında dedi- gönderseydi, elbette dinler, itaat eder, sabreder, (bunu Allahtan gelen bir musibet sayıp teslimiyetle) karşılığını ahirette Allahtan bekler ve bunun benim için daha hayırlı olduğunu düşünürdüm. (Yine) şayet o beni evime geri getirseydi, elbette dinler, itaat eder, sabreder, (bunu Allahtan gelen bir musibet sayıp teslimiyetle) karşılığını ahirette Allahtan bekler ve bunun benim için daha hayırlı olduğunu düşünürdüm! Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Cafer b. Bürkan anlattı. O Sabit b. el-Haccacdan, o Abdullah b. Seydan es-Sülemiden rivayet etti; (Abdullah) dedi ki: Ebu Zer ve Osman fısıldaştı, nihayet sesleri yükseldi, sonra Ebu Zer tebessüm ederek ayrılıp gitti. İnsanlar ona, Senin Emirül-Müminin ile ne işin var? dedi. O, (ben) dinlerim, itaat ederim ve şayet o bana Sanaya veya Adene varmamı emretseydi, sonra ben (bunu) yapmaya güç yetirseydim, elbette (bunu) yapardım! dedi. Osman ona Rebezeye gitmesini emretti. Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan b. Hüseyn haber verdi. O el-Hakem b. Uyeyneden, o İbrahim et-Teymiden, o babasından, o Ebu Zerden rivayet etti; (Ebu Zer) dedi ki: Ben Resulallahın terkisinde oturuyordum. O bir eşek üzerindeydi. Eşeğin üzerinde bir semer veya bir kadife örtü vardı. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize el-Ameş haber verdi. O, Osman b. Umeyrden, o Ebu Harb b. Ebül-Esved ed- Diliden, o Abdullah b. Amrdan rivayet etti; (Abdullah) dedi ki: Resulallahı şöyle derken işittim: “Ebu Zerden (dil yönünden) daha doğru bir adamı ne yer taşıdı ve ne de gök gölgeledi!” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Ümeyye b. Yala haber verdi. O Ebüz-Zinaddan, o el-Arecden, o Ebu Hüreyreden rivayet etti; (Ebu Hüreyre) dedi ki: Resulallah şöyle dedi: “Ebu Zerden daha doğru bir dil sahibini ne gök gölgeledi ve ne de yer taşıdı. Kimi Meryem oğlu İsanın tevazuuna bakmak sevindirirse, o Ebu Zere baksın!” Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Sellam b. Miskin anlattı; dedi ki: Bize Malik b. Dinar şunu anlattı: Peygamber , “Hanginiz kendisinden ayrıldığım hal üzere benimle buluşur?” dedi; Ebu Zer de, Ben! dedi. Bunun üzerine Peygamber ona, “Doğruyu söyledin!” dedi, sonra şöyle dedi: “Ebu Zerden daha doğru bir dil sahibini ne gök gölgeledi ve ne de yer taşıdı. Kimi İsa b. Meryemin zühdüne bakmak sevindirirse, o Ebu Zere baksın!” Bize Süleyman b. Harb ve el-Hasan b. Musa haber verdiler; dediler ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O Ali b. Zeydden, o Bilal b. Ebüd-Derdadan, o Ebüd-Derdadan rivayet etti; (Ebüd-Derda) dedi ki: Resulallah şöyle dedi: “Ebu Zerden daha doğru bir dil sahibini ne gök gölgeledi ve ne de yer taşıdı!” Bize Ubeydullah b. Abdülmecid el-Hanefi haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Hurre anlattı. O Muhammed b. Sirinden rivayet etti; (Muhammed b. Sirin) dedi ki: Resulallah şöyle dedi: “Ebu Zerden daha doğru bir dil sahibini ne yer taşıdı ve ne de gök gölgeledi!” Bize Yezid b. Harun haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Amr haber verdi; dedi ki: Irak b. Maliki şöyle derken işittim: Ebu Zer dedi ki: Ben doğrusu, Kıyamet gününde sizin meclis olarak Resulallaha en yakın olanınızım. Zira ben onu, “Kıyamet gününde sizin meclis olarak bana en yakın olanınız, dünyadan kendisini orada bıraktığım şekilde çıkan kimsedir!” derken işittim. Durum şu ki, vallahi benden başka sizden her biriniz, mutlaka ondan (dünyadan) bir şeye sıkıca sarılmıştır! Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize ipekçi (sahibulharir) Ebu Kab anlattı; dedi ki: Bize Ebül-Asfar anlattı. O el-Ahnef b. Kaystan rivayet etti; (el-Ahnef) dedi ki: Medineye vardım, sonra Şama varıp, Cuma namazını kıldım. Bir de baktım ki, bir adamla birlikteyim ki, vardığı her sütunun halkı mutlaka kaçardı. Namaz kılıyor ve namazını hafif yapıyordu (kısa tutuyordu). [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine onunla oturdum. Ona, Ey Abdullah! Kimsin sen? dedim. O, Ben, Ebu Zerim! deyip, O halde sen, kimsin sen? dedi. [Ravi] dedi ki: Ben, el-Ahnef b. Kaysım! dedim. O, Ben(im yanım)dan kalk (benden ayrıl), seni lekeleyemem! dedi. Ben de ona, Nasıl beni lekelersin! dedim. O, Bu (adam var ya), -Muaviyeyi kastediyoronun tellalı hiçbir kimsenin benimle (yan yana) oturmamasını ilan etti! dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Sellam Ebül-Münzir anlattı. O Muhammed b. Vasiden, o Abdullah b. es-Samitten, o Ebu Zerden rivayet etti; (Ebu Zer) dedi ki: Dostum bana yedi (şey)i tavsiye etti: Bana fakirleri sevmeyi ve onlara yakın olmayı emretti. Bana benden aşağıda olana bakmamı, benim üstünde olana bakmamamı emretti. Bana hiçbir kimseden bir şey istemememi emretti. Bana, sırt dönse bile, akrabalık bağlarını korumamı emretti. Bana, acı bile olsa, hakkı söylememi emretti; Allah için kınayanın kınamasından korkmamamı emretti ve bana La havle ve la kuvvete illa billahı çokça söylememi emretti. Zira bunlar Arşın altındaki bir hazinedendir. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam anlattı; dedi ki: Bize Katade haber verdi. O Said b. Ebül-Hasandan, o Abdullah b. es-Samitten şunu rivayet etti: O (Abdullah), Ebu Zer ile beraberken Ebu Zerin tahsisatı çıktı. Onunla beraber ise bir cariyesi vardı. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine kadın onun ihtiyaçlarını (isteklerini) yerine getirmeye başladı. [Ravi] dedi ki: (Sonra) o kadınla beraber bir kısım ticari mallar fazla geldi (arttı). [Ravi] dedi ki: Ebu Zer de o kadına tahsisatla fülus satın almasını emretti. [Ravi] dedi ki: Ben, Keşke sende yerleşecek (bir) ihtiyaç için veya sen(in evin)de konaklayacak (bir) misafir için tahsisatı biriktirsen! dedim. O şöyle dedi: Dostum bana şunu iletti: Ağzı bağlanan (kapanan) herhangi bir altın veya gümüş mal, onu Allah yolunda boşaltıncaya kadar sahibi için bir kordur. Bize Süleyman b. Harb haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Hilal anlattı; dedi ki: Bize Katade anlattı. O Said b. Ebül-Hasandan şunu rivayet etti: Ebu Zerin tahsisatı 4.000 (dirhem) idi. O tahsisatını aldığı zaman hizmetçisini çağırıp kendisine, ona bir sene için yeterli olan (miktar) hakkında (soru) sorup, onu satın aldı. Sonra (geriye) kalanla fülus satın aldı ve şöyle dedi: Durum şu ki, kim ağzı bağlanacak (kapanacak) bir altın veya gümüşü bir kap içinde toplarsa, mutlaka o (mal), sahibi için (ateş olarak) tutuşur. Bize Yakup b. İshak el-Hadrami haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O Ebu Neame es-Sadiden, o el-Ahnef b. Kaystan rivayet etti; (el-Ahnef) dedi ki: Ebu Zer bana şöyle dedi: Tahsisatı, muta (faydalanılacak bir yiyecek) olduğu sürece al; borç olduğu zaman da onu reddet! Bize Abdullah b. Amr Ebu Mamer el-Minkari haber verdi; dedi ki: Bize Abdülvaris b. Said anlattı. O el-Hüseyn el-Muallimden, o İbn Büreydeden rivayet etti; (İbn Büreyde) dedi ki: Ebu Musa el-Eşari geldiğinde, Ebu Zer ile karşılaştı da, Ebu Musa onun yanından ayrılmamaya başladı. el-Eşari, zayıf, kısa bir adamdı. Ebu Zer ise, siyah, saçı gür bir adamdı. (İşte) el-Eşari onun yanından ayrılmamaya başladı. Ebu Zer ise, Uzaklaş benden! diyor; el-Eşari, Kardeşim hoşgeldin! diyordu. Ebu Zer ise onu itiyor ve Ben senin kardeşin değilim! Ben ancak senin (idareci olarak) çalıştırılmandan önce senin kardeşin idim! diyordu. [Ravi] dedi ki: Sonra o (Ebu Zer), Ebu Hüreyre ile karşılaştı da, Ebu Hüreyre ona sarıldı ve Kardeşim hoş geldi! dedi. Bunun üzerine Ebu Zer, Uzaklaş benden! Sen bunlar için çalışmış mıydın? dedi. O, Evet! dedi. O, Hiç bina kurmaya kalkıştın veya bir ekili şey veya bir çiftlik hayvanı edindin mi? dedi. O, Hayır! dedi. Ebu Zer şöyle dedi: Sen benim kardeşimsin, sen benim kardeşimsin! Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Salih b. Rüstüm Ebu amir anlattı. O Humeyd b. Hilalden, o el-Ahnef b. Kaystan rivayet etti; (el-Ahnef) dedi ki: Ebu Zeri, uzun, esmer, başı ve sakalı beyaz bir adam olarak gördüm. Bize el-Fadl b. Dükeyn haber verdi; dedi ki: Bize Şerik anlattı. O İbrahim b. Muhacirden, o Küleyb b. Şihab el-Cermiden rivayet etti; (Küleyb) dedi ki: Ebu Zeri şöyle derken işittim: Ne kemiğimin inceliği ve ne de saçımın beyazlığı, İsa b. Meryem ile buluşmamdan ümidimi kırmaz! Bize Ubeydullah b. Musa haber verdi; dedi ki: Bize Musa b. Ubeyde anlattı. O Abdullah b. Hıraştan rivayet etti; (Abdullah) dedi ki: Ebu Zeri bir tente içerisinde gördüm. (Nikahı) altında ise siyah (renkli) bir kadın vardı. Muhammed b. Sad dedi ki: Ubeydullahtan başkası ise bu hadiste, kıl tente (içerisinde) dedi. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Muhammed b. Dinar anlattı; dedi ki: Bize Yunus anlattı. O Muhammedden rivayete etti, (Muhammed) dedi ki: Ebu Zerin bir kız kardeşinin oğluna, Ebu Zer ne bıraktı? (diye) sordum; dedi ki: O, iki dişi eşek, bir sıpa, birkaç dişi keçi ve birkaç dişi binek devesi bıraktı. [Ravi] dedi ki: Afv, erkek eşektir. Bize Abdullah b. Yezid Ebu Abdurrahman el-Mukri haber verdi; dedi ki: Bize Said b. Ebu Eyyub anlattı. O Abdullah b. Ebu Cafer el- Kureşiden, o Salim b. Ebu Salim el-Ceyşaniden, o babasından, o Ebu Zerden şunu rivayet etti; O (Ebu Zer) dedi ki: Resulallah bana şöyle dedi: “Ey Ebu Zer! Ben senin zayıf olduğunu görüyorum. Ben kendim için istediğimi senin için isterim. Asla (herhangi) iki kişi üzerinde emir olma. Asla hiçbir yetimin malının sorumluluğunu üstlenme!” Bize Halid b. Mahled el-Beceli haber verdi; dedi ki: Bana Süleyman b. Bilal anlattı; dedi ki: Bana Yahya b. Sad anlattı; dedi ki: Bana el- Haris b. Yezid el-Hadrami şunu haber verdi: Ebu Zer, Resulallahtan emirlik istedi de, o şöyle dedi: “Sen zayıfsın. Emirlik ise bir emanettir ve (yine) o Kıyamet gününde bir rüsvaylıktır (utançtır). Onu hakkıyla alan ve onda yükümlü olduğu şeyi eda eden (yerine getiren) kimse hariç!” Bize Kesir b. Hişam haber verdi; dedi ki: Bize Cafer b. Bürkan anlattı; dedi ki: Bize Galib b. Abdurrahman anlattı; dedi ki: Bir adamla karşılaştım. Adam dedi ki: Ebu Zer ile beraber Beytülmakdiste namaz kılardım. İçeri girdiği zaman terliklerini çıkarırdı. Tükürdüğü veya balgam çıkardığı zaman da, terliklerin üzerine balgam atardı. [Ravi] dedi ki: Şayet Ebu Zerin evindeki şeyler bir araya getirilseydi, elbette bu adamın ridası (üst elbisesi), onun evindeki şeylerin bütününden daha üstün (tercihe şayan) olurdu. Cafer dedi ki: Ben de bu hadisi Meymun b. Mihrana söyledim de, o şöyle dedi: Ben o görüşte değilim. Onun evindeki şeyler, iki dirheme eşdeğer olurdu. Bize Malik b. İsmail Ebu Gassan en-Nehdi haber verdi; dedi ki: Bize Mesud b. Sad el-Cufi anlattı. O el-Hasan b. Ubeydullahdan, o Riyah b. el-Haristen, o Salebe b. el-Hakemden, o Aliden şunu rivayet etti: Ali, Bugün ne Ebu Zerden ve ne de benim kendimden başka, Allah için kınayanın kınamasına aldırmayan hiçbir kimse kalmadı! dedi, sonra eliyle göğsüne vurdu. Bize Haccac b. Muhammed haber verdi. O İbn Cüreycten rivayet etti; (İbn Cüreyc) dedi ki: Bana Ebu Harb b. Ebül-Esved haber verdi. O Ebül-Esvedden rivayet etti; İbn Cüreyc ve bir adam, Zazandan haber verdi. O ikisi (iki ravi) dediler ki: Aliye Ebu Zer hakkında (soru) soruldu da, o şöyle dedi: O, hakkında aciz olduğu bir ilmi hafızasında tuttu (öğrendi, anladı ve kabul etti). O açgözlü, hırslı idi. Dininde açgözlü, ilim için hırslı idi. (Soru) sormayı çokça yapardı. Ona (bazen) verilirdi ve (bazen) verilmezdi. Bununla beraber onun için kabına doldurulmuştu ki, nihayet o doldu. (Ama insanlar) Alinin O, hakkında aciz olduğu bir ilmi hafızasında tuttu sözü ile kastettiği şeyi, (yani) onun sahip olduğu ilmi ortaya çıkarmaktan mı, yoksa talep ettiği ilmi Peygamberden talep etmekten mi aciz olduğunu anlayamadılar. Bize Affan b. Müslim ve Amr b. asım el-Kilabi haber verdiler; dediler ki: Bize Süleyman b. el-Muğire anlattı. O Humeyd b. Hilalden rivayet etti; (Humeyd) dedi ki: Bize Abdullah b. es-Samit anlattı; dedi ki: Ben Ebu Zer ile beraber, Gıfardan bir grup içerisinde, Osman b. Affanın yanına, onun yanına girilmeyen (bir) kapıdan girdim. [Ravi] dedi ki: Osmanın ona kötülük yapmasından korktuk. [Ravi] dedi ki: Osmana varıp ona selam verdi. [Ravi] dedi ki: Sonra onunla konuşarak şöyle demekle başladı: Benim onlardan olduğumu mu sandın, ey Emirül- Müminin? Vallahi ben onlardan değilim ve onlara da yetişemem (onlar gibi değilim). Şayet sen bana, bir deve semerinin iki tahtasını tutmamı emretseydin elbette, sen emredinceye kadar, o ikisini tutardım! [Ravi] dedi ki: Sonra Ebu Zer ondan Rebezeye (çıkmak için) izin istedi. [Ravi] dedi ki: O da, Evet! Sana izin veririz ve senin için zekat hayvanlarından bir kısım hayvanları emrederiz (temin ederiz). Sen de onların sütünden (bir şeyler) elde edersin! dedi. O (ravi) de dedi ki: Bunun üzerine Ebu Zer şöyle seslendi: Kureyş toplulukları! Dünyanızı alın (bırakmayın) ve onu heves ve kabalıkla yeyin. Bizim ona ihtiyacımız yok!. O (Osman), ona hiçbir şekilde kötülük yapmadı! dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine Ebu Zer yola koyuldu. Ben de onunla beraber yola koyuldum. Nihayet Rebezeye vardık. [Ravi] dedi ki: (Sonra) biz Osmanın Habeşli bir köle olup onlara imam olan bir mevlasına rastladık. (Derken) (insanlar) namaza davet edildi. O (azatlı köle) öne geçti. Ebu Zeri gördüğünde de, geri çekildi. Bunun üzerine Ebu Zer ona, Öne geç de, namaz kıl(dır)! (diye) işaret etti. Ebu Zer de onun arkasında namaz kıldı. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Vüheyb b. Halid anlattı; dedi ki: Bize Abdullah b. Osman b. Huseym anlattı. O Mücahidden, o İbrahimden -İbnül-Eşteri kastediyor- şunu rivayet etti: Kendisi Rebezede iken Ebu Zerin ölüm (vakt)i yaklaştı da, onun hanımı ağladı. Bunun üzerine Ebu Zer, Seni ağlatan nedir? dedi. O da, Şuna ağlıyorum ki, seni defnetmede benim katkım olmaz ve (yine) benim yanımda kefen olarak seni içine alacak bir elbise de yoktur! dedi. Bunun üzerine o şöyle dedi: Ağlama! Zira bir gün Resulallahı , ben onun yanında bir grup içerisinde olduğum halde şöyle derken işittim: “Mutlaka sizden bir adam yerden bir çölde (açık arazide) ölecek. Ona müminlerden bir birlik şahit olur!” O dedi ki: Benimle beraber o mecliste olanların hepsi bir cemaat içerisinde ve bir köyde öldü. Onlardan benden başkası (geriye) kalmadı. Kuşkusuz ben ise sahrada ölmeye durdum. O halde yolu gözet (kontrol et). Zira sana dediğim şeyi göreceksin. Çünkü ben vallahi, ne yalan söyledim ve ne de (bana) yalan söylendi! Kadın, Hacılar kesilmiş iken bu nasıl olur? dedi . Ebu Zer, Yolu gözet (kontrol et)! dedi. Kadın bu şekilde iken, birden (bir) toplulukla karşılaştı. Sanki onlar (gelen kişiler) Mısır akbabaları imişler gibi, onların dişi binek develeri, onlar sebebiyle acele acele yürüyordu (tecüddü bihim). Affan dedi ki: O, böyle (onların dişi binek develeri) onlar sebebiyle acele acele yürüyordu (tecüddü bihim) dedi. Doğru olan ise, Onların dişi binek develeri onlar sebebiyle (toprağı) sürüyordu (tehuddu bihim revahilühüm)dür. (Sonra) topluluk geldi. Nihayet kadının yanında durdular. Sana ne oldu? dediler. Kadın, Müslümanlardan bir adam var. Onu kefenlersiniz ve onun için mükafatlandırılırsınız! dedi. Onlar, Peki o kim? dediler. Kadın, Ebu Zer! dedi. Bunun üzerine onlar Ebu Zer için, Babalarımız ve annelerimiz sana feda olsun! dediler. Onun için acele ederek kırbaçlarını develerin boyunlarına koydular. Ebu Zer dedi ki: Sevinin! Siz (o) grupsunuz ki, hakkınızda Resulallah söylediği şeyi söyledi. Sevinin! Resulallahı şöyle derken işittim: “Şu olmaz: Müslümanlardan iki kişi arasında iki çocuk veya üç (çocuk) ölsün; (sonra) o iki kişi bunu (Allahtan gelen bir musibet sayıp teslimiyetle) karşılığını ahirette Allahtan beklesinler ve sabretsinler de, ebedi olarak ateşi görsünler (böyle bir durum olmaz)!” Sonra o şöyle dedi: Kuşkusuz bugün gördüğünüz durumda oldum. Şayet benim elbiselerimden biri beni içine alsaydı, sadece onun içinde kefenlenirdim. Sizden Allahadına şunu istiyorum: Sizden emir (komutan) veya onbaşı (arif) veya postacı (berid) olan bir adam beni kefenlemesin! Topluluğun hepsi de, bunlardan bir şey elde etmişti. (O) topluluk ile beraber bulunan Ensardan bir delikanlı hariç. (O delikanlı) dedi ki: Ben senin arkadaşınım. Annemin eğirmesinden, deri çantamdaki iki elbise ve üstümdeki bu iki elbisemin biri! Ebu Zer şöyle dedi: Sen benim arkadaşımsın; o halde beni kefenle! Bize İshak b. Ebu İsrail haber verdi; dedi ki: Bize Yahya b. Süleym anlattı. O Abdullah b. Osman b. Huseymden, o Mücahidden, o İbrahim b. el-Eşterden, o babasından şunu rivayet etti: Durum şu ki, Ebu Zere ölüm gelip çattığında, onun hanımı ağladı da, Ebu Zer ona, Seni ağlatan nedir? dedi. Kadın, Ağlıyorum, çünkü seni defnetmede benim katkım olmaz ve benim seni içine alacak bir elbisem de yok! dedi. O şöyle dedi: Artık ağlama! Zira ben Resulallahı benim de içinde bulunduğum bir gruba şöyle derken işittim: “Mutlaka sizden bir adam yerden bir sahrada (geniş/düz arazide) ölür. Ona müminlerden bir topluluk şahit olur!” Bu gruptan hiçbir adam yoktur ki, bir köyde ve Müslümanlardan bir cemaat içerisinde ölmüş olmasın. Ben ise bir çölde (düz arazide) ölmekte olanım. Vallahi ben ne yalan söyledim ve ne de (bana) yalan söylendi. O halde (sen) yola gözlerini dik! Kadın da, (Bu) nasıl olur, hem hacılar kesilmiş ve hem de yollar (yolculuk) kesilmiş olduğu halde? dedi. (Sonra) kadın bir kum tepesine doğru koşuyor, onun üzerinde ayakta duruyor, bakıyor, sonra Ebu Zere geri dönüp onun bakımını yapıyor, sonra kum tepesine geri dönüyordu. (İşte) o bu şekilde iken, birden bir grupla karşılaştı. Sanki onlar -kendi dişi binek develeri üzerinde- Mısır akbabaları imişler gibi, onların dişi binek develeri, onlar sebebiyle (toprağı) sürüyordu. Bunun üzerine kadın, (eliyle) elbisesinin ucunu tutup sallayarak işaret verdi. Onlar da geldiler. Nihayet onun yanında durup, Sana ne oldu? dediler. Kadın, Müslümanlardan bir adam ölüyor, onu kefenlersiniz! dedi. Onlar, Peki o kim? dediler. Kadın, Ebu Zer! dedi. Bunun üzerine onlar Ebu Zer için, Babalarımız ve annelerimiz sana feda olsun! dediler ve onun için birbiri ile yarışarak kırbaçlarını develerin boyunlarına astılar. Nihayet ona geldiler. O da, Sevinin! deyip onlara Resulallahın söylediği hadisi anlattı, sonra şöyle dedi: Ben Resulallahı şöyle derken işittim: “Şu olmaz: İki Müslüman kişi arasında iki çocuk veya üç (çocuk) ölsün, (sonra) o iki kişi (bunu Allahtan gelen bir musibet sayıp teslimiyetle) karşılığını ahirette Allahtan beklesinler ve sabretsinler de, ateşi görsünler!” Siz işitiyorsunuz, şayet benim kefen olarak beni içine alacak bir elbisem olsaydı, sadece bana ait olan bir elbise içerisinde kefenlenirdim veya benim hanımıma ait beni içine alacak bir elbise olsaydı, sadece onun elbisesi içerisinde kefenlenirdim. (Bu sebeple) sizden Allah ve İslam adına şunu istiyorum: Sizden emir (komutan) veya onbaşı (arif) veya yüzbaşı (nakib) veya postacı (berid) olan bir adam beni kefenlemesin! Topluluğun hepsi de, Ensardan bir delikanlı hariç, bu görevlerden birini yapmıştı. (Bu delikanlı) dedi ki: Ben seni kefenlerim. Zira ben, senin söylediklerinden hiçbir şeyi elde etmedim. Ben seni, üzerimdeki bu ridam (üst elbisem) içerisinde ve annemin eğirmesinden olup onun benim için dokuduğu, deri çantamdaki iki elbise içerisinde kefenlerim! O, Sen, o halde beni kefenle! dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine, ona şahit olan (o) gruptaki (bu) Ensari onu kefenledi, Hucr b. el-Edber ve Malik el-Eşter onlardandı. Hepsi Yemenli olan bir grup içerisindeydiler. Bize Ahmed b. Muhammed b. Eyyub haber verdi; dedi ki: Bize İbrahim b. Sad anlattı. O Muhammed b. İshaktan rivayet etti; (Muhammed b. İshak) dedi ki: Bana Büreyde b. Süfyan el-Eslemi anlattı. O Muhammed b. Kab el-Kuraziden, o Abdullah b. Mesuddan rivayet etti; (Abdullah) dedi ki: Osman, Ebu Zeri Rebezeye sürgüne yolladığı, orada onun başına kaderi geldiği ve beraberinde hanımından ve kölesinden başka hiç kimsenin olmadığı vakit; Ebu Zer ikisine, Beni yıkayın, kefenleyin ve beni yolun ortasına koyun. (Sonra) size uğrayacak ilk kafileye de, Bu, Resulallahın arkadaşı Ebu Zerdir. Bize onun defni için yardım edin! deyin diye vasiyet etti. O öldüğünde de, ikisi onun hakkında bunu yaptılar; sonra onu yolun ortasına koydular. Abdullah b. Mesud Irak halkından umreci olan bir cemaat içerisinde geldi. Onları ancak, develerin neredeyse çiğnemek üzere olduğu, yol üzerindeki cenaze korkuttu. (Sonra) köle ona doğru gidip, Bu, Resulallahın arkadaşı (olan) Ebu Zerdir! Onun defni için bize yardım edin! dedi. Bunun üzerine Abdullah, ağlamaya ve şöyle demeye başladı: Resulallah, doğruyu söyledi: “Sen yalnız olarak yürürsün, yalnız olarak ölürsün ve yalnız olarak diriltilirsin!” Sonra o ve arkadaşları inip onu gömdüler. Sonra onlara Abdullah b. Mesud onun hadisini ve Tebuke yolculuğunda Resulallahın ona dediği şeyi anlattı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Said b. Ata b. Ebu Mervan anlattı. O babasından, o Ebu Zerden şunu rivayet etti: O (Saidin babası Ata), onu (Ebu Zeri) beyaz ve siyah çizgileri olan bir elbise (nemire) içerisinde, onu peştemal gibi tutunur halde, kıyamda namaz kılarken gördü. (Ravi dedi ki) bunun üzerine ben, Ey Ebu Zer! Senin bu beyaz ve siyah çizgileri olan elbiseden (nemire) başka bir elbisen yok mu? dedim. O, Şayet benim (bir elbisem) olsaydı, elbette onu üstümde görürdün! dedi. Ben, Ben ise, birkaç gün önce senin üzerinde iki elbise gördüm! dedim. O da, Ey kardeşimin oğlu! Ben o ikisini, onlara benden daha muhtaç olan (bir) kimseye verdim! dedi. Ben, Vallahi, sen doğrusu o ikisine muhtaçsın! dedim. O şöyle dedi: Allahım! Bağışlanma dilerim, sen doğrusu, dünyayı (gözünde) büyütüyorsun! Benim üzerimde bu cübbeyi görmüyor musun? Benim mescid için başka bir (cübbem) daha var. Benim sağdığımız birkaç (dişi) keçim var. Benim üzerinde erzağımızı taşıdığımız birkaç eşeğim var. Bizim yanımızda bize hizmet eden ve bizi yemeğimizin meşguliyetinden kurtaran (hizmetçi) var. O halde hangi nimet bizim içinde bulunduğumuzdan daha üstündür?” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Süfyan es-Sevri anlattı. O Ammar ed-Dühniden, o Ebu Şubeden rivayet etti; (Ebu Şube) dedi ki: Bizim kavmimizden bir adam, kendisine (bir şey) sunmak için Ebu Zere geldi de, Ebu Zer onu almayı reddetti ve şöyle dedi: Bizim, üzerinde taşındığımız birkaç eşeğimiz, sağdığımız birkaç (dişi) keçimiz, bize hizmet eden bir azat edilmiş (bayan hizmetçimiz) ve elbisemizin yanında fazla bir abamız var. Ben doğrusu fazla ile hesaba çekilmekten korkuyorum! Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Yezid b. Ali el- Eslemi anlattı; dedi ki: Bana İsa b. Umeyle el-Fezari anlattı; dedi ki: Ebu Zeri kendisine ait küçük bir koyun sürüsünü sağıp, kendisinden önce komşularına ve misafirlerine (vermeye) başlarken gören (bir) kimse bana haber verdi. (Bu kişi dedi ki:) Kuşkusuz onu bir gece görmüştüm. O, (koyunlarını) sağdı. Nihayet onun koyun sürüsünün memelerinde parmaklarının uçlarıyla sağmadığı bir şey kalmadı (sütünün hepsini sağdı). Onlara hurma sundu; ancak hurması azdı. Sonra o onlardan özür diledi ve Şayet bizim yanımızda bundan daha iyisi olsaydı, elbette onu getirirdik! dedi. [Ravi] dedi ki: Ben onun o gece bir şey tattığını görmedim! Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Halid b. Hayyan anlattı; dedi ki: Ebu Zer ve Ebüd-Derda Dımaşkta, kıldan iki tente içerisinde idi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi. O Musa b. Ubeydeden rivayet etti; (Musa) dedi ki: Bana Abdullah b. Hıraş el-Kabi anlattı; dedi ki: Ebu Zeri Rebezede bir kıl tente içerisinde buldum. Onun (nikahı) altında siyah bir kadın vardı. Dedim ki: Ey Ebu Zer! Bir siyah (kadın) ile evlen! O şöyle dedi: Ben evlenirim, beni küçük düşüren (kadın), benim için, beni yükselten (kadın)dan daha sevimlidir. Bende emr-i bil-maruf ve nehy-i anil-münker devam etti, nihayet hak bana bir arkadaş bırakmadı. Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hemmam b. Yahya anlattı; dedi ki: Bize Katade anlattı. O Ebu Kılabeden, o Ebu Esma er-Rahabiden şunu rivayet etti: O (Ebu Esma), Rebezede iken Ebu Zerin yanına girdi. Onun yanında siyah, küpeli (müşennefe), üzerinde ne safranla boyanmış elbise (eseri) ve ne haluk eseri olmayan bir kadın vardı. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine o şöyle dedi: Bu siyahçık (kadın)ın bana emrettiği şeye bakmaz mısınız? Bana Iraka varmamı emrediyor. Iraka vardığım zaman da, onlar dünyalarıyla benim üzerime yüklenirler. Dikkat edin, benim dostum (Peygamber) ise bana şunu iletti: “Cehennemin köprüsünün üstünde kaypak ve kaygan yerleri olan bir yol vardır!” Bizim ise onu yüklerimizde hafiflik (iktidar) olduğu halde geçmemiz -onu yükü çok kişiler olarak geçmemizden-, kurtulmamız için daha uygundur! Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı; dedi ki: Bize asım el-Ahvel haber verdi. O Ebu Osman enNehdiden rivayet etti; (Ebu Osman) dedi ki: Ebu Zeri (dişi) binek devesi üzerinde sallanırken gördüm. O, güneşin doğuş yerine yüzünü çevirmiş haldeydi. Onun uyumakta olduğunu zannettim. (Sonra) ona yaklaşıp, Ey Ebu Zer! Sen uyuyor musun? dedim. Bunun üzerine o, şöyle dedi: Hayır! Bilakis namaz kılıyordum! Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Akil anlattı; dedi ki: Bize Yezid b. Abdullah şunu anlattı: Siyah bir cariyecik Ebu Zerin arkasından gitti de, ona, Ey Ebu Zer! Bu senin kızın mı? denildi. O şöyle dedi: Onun annesi bunu iddia ediyor! Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Kurre b. Halid anlattı; dedi ki: Bize Avn b. Abdullah b. Utbe b. Mesud anlattı; dedi ki: Ebu Zere iki parça elbise giydirildi. İkisinden birini peştemal gibi tutundu ve bir pelerin ile örtündü. İkisiden birini ise kölesine giydirdi. Sonra halkın karşısına çıktı. Bunun üzerine onlar ona, Şayet o ikisini hep beraber giyseydin, daha güzel olurdu! dediler. O dedi ki: Kesinlikle evet! Fakat ben Resulallahı şöyle derken işittim: “Yediklerinizden onlara yedirin ve giydiklerinizden onlara giydirin!” Bize Müslim b. İbrahim haber verdi; dedi ki: Bize Kurre b. Halid anlattı; dedi ki: Bize Büdeyl b. Meysere anlattı. O Mutarriften, o badiye (çöl) halkından bir adamdan rivayet etti; (o adam) dedi ki: Ebu Zer ile arkadaşlık ettim. Bir tek huyu hariç bütün ahlakı hoşuma gitti! (Ravi dedi ki:) Ben, Bu huy nedir? dedim. O şöyle dedi: O zeki bir adamdı, (ama) heladan (tuvaletten) çıktığı zaman, üstünü ıslatırdı (su serperdi).
454. et-Tufeyl b. Amr
[et-Tufeyl b. Amr b.] Tarif b. el-as b. Salebe b. Süleym b. Fehm b. Ganm b. Devs b. Udsan b. Abdullah b. Zehran b. Kab b. el-Haris b. Kab b. Abdullah b. Malik b. Nasr b. el-Ezd. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Abdullah b. Cafer anlattı. O Abdülvahid b. Ebu Avn ed-Devsiden -ki onun Kureyşte ittifakı vardı- rivayet etti; (Abdülvahid) dedi ki: et-Tufeyl b. Amr ed-Devsi, şerefli, şair, varlıklı, konukseverliği çok bir adamdı. Mekkeye geldi. Resulallah ise oradaydı da, Kureyşten bir kısım adamlar ona gidip şöyle dediler: Ey Tufeyl! Sen bizim ülkemize geldin. Aramızdaki bu adam ise kuşkusuz bizim için problem oldu (bizi çaresiz bıraktı), bizim cemaatimizi böldü ve işimizi bozdu. Onun sözü ancak, sihir gibidir. Kişiyle babasının arasını, kişiyle kardeşinin arasını ve kişiyle eşinin arasını ayırır. Biz senin için ve kavmin için, ondan bize gelen şeylerin benzerinden endişeleniyoruz. O halde onunla konuşma ve ondan (bir şey) dinleme! et-Tufeyl dedi ki: Vallahi onlar benim hakkımda (ısrara) devam ettiler. Nihayet ben, ondan hiçbir şey dinlememe ve onunla hiç konuşmama kararına vardım. (Sonra) onun sözünden herhangi bir şeyin bana ulaşmasından korkarak, kulaklarımı kürsüf -pamuk demek istiyor- ile doldurmuş olarak (sabahleyin erkenden) mescide gittim. Öyle ki, bana iki pamuk parçası sahibi (zül-kutneteyn) deniyordu. [Ravi] dedi ki: (Sonra) ben bir gün (sabahleyin erkenden) mescide gittim. Bir de baktım ki, Resulallah Kabenin yanında kıyamda namaz kılıyor. Bunun üzerine ben onun yakınında ayakta durdum. Allah da onun sözünden birini bana duyurmayı diledi. Ben güzel bir söz işitip içimden şöyle dedim: Vay anamın (beni) kaybına! Vallahi doğrusu ben, akıl sahibi, şair bir adamım. Bana güzel çirkinden ayrılıp gizli kalmaz. O halde beni bu adamdan söylediği şeyi dinlemekten ne engelleyebilir? Eğer onun getirdiği şey güzel olursa, onu kabul ederim ve eğer çirkin olursa, bırakırım! Bunun üzerine ben Resulallah evine gidinceye kadar kaldım. Sonra onu izledim, nihayet o evine girdiği zaman ben de onunla beraber girip şöyle dedim: Ey Muhammed! Senin kavmin, bana şunu ve şunu dedi -bana dedikleri şeyden dolayı-; vallahi, onlar senin işinden beni korkutmak için beni bırakmadılar. Nihayet senin sözünü işitmemek için kulaklarımı bir pamuk (kürsüf) ile kapadım. Sonra Allah bana onu duyurmayı diledi. Ben de güzel bir söz işittim. O halde bana işini (meseleni) arz et! Bunun üzerine Resulallah ona İslamı arz etti ve Kuran okudu. O da şöyle dedi: Hayır, vallahi, ben hiç ne bundan daha güzel bir söz ve ne de bundan daha adaletli bir iş duymadım! (Ravi devamla dedi ki:) Ben de Müslüman oldum ve (kelime-i şehadet getirerek) hakka şahitlik edip şöyle dedim: Ey Allahın Peygamberi! Ben kavmim içerisinde itaat edilen (isteği kabul edilen) bir adamım. Onlara geri dönüp onları İslama davet edeceğim. (Bu sebeple) Allahtan, onları davet edeceğim şeylerde benim için onlara karşı yardımcı olmasını iste! O da, “Ey Allahım! Ona bir alamet ver!” dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine ben kavmime doğru çıktım. Nihayet bana (suyun yanında) yerleşik insanları gösteren bir boğaza vardığım zaman, gözlerimin arasına lamba gibi bir ışık düştü. Ben, Ey Allahım! (Onu) yüzümden başkasına (başka bir yere koy)! Zira ben (insanların) onun, onların dininden ayrılma dolayısıyla yüzüme düşen bir ceza olduğunu zannetmelerinden korkuyorum! dedim. (Derken) ışık yer değiştirip kırbacımın başına düştü. (Suyun yanında) yerleşik insanlar da, kırbacımdaki bu ışığa asılı kandil gibi bakmaya başladı. O da (Ravi de) evine girdi. [Ravi] dedi ki: (Sonra) bana babam geldi. Ona, Uzaklaş benden, ey babacığım! (Zira) sen benden değilsin ve ben senden değilim! dedim. O, Peki niye ey oğulcuğum! dedi. Ben, Ben Müslüman oldum ve Muhammedin dinine tabi oldum! dedim. O, Ey oğulcuğum! Benim dinim, senin dinindir! dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine ben, O halde git de, yıkan ve elbiseni temizle! dedim: Sonra babam geldi. Ona İslamı arz ettim; o da Müslüman oldu. Sonra bana arkadaşım (hanımım) geldi. Ona, Uzaklaş benden! (Zira) ben senden değilim ve sen benden değilsin! dedim. O, Babam sana feda olsun, peki niçin? dedi. Ben, Benimle senin aranı İslam ayırdı. Ben Müslüman oldum ve Muhammedin dinini iyice araştırıp tabi oldum! dedim. O, O halde benim dinim, senin dinindir! dedi. Ben, O halde sen, Züş-şeranın su biriken düz arazisine git de onunla temizlen! dedim. Züş-şera, Devsin putu idi. Su biriken düz arazi ise, onların (insanlara karşı) korudukları, puta ait otlu bir yerdi. Onda dağdan inen bir sudan az bir miktar vardı. Hanımım da, Babam sana feda olsun, genç kız için Züş-şera ile ilgili (olarak) bir şeyden mi korkuyorsun? dedi. Ben, Hayır! Ben senin başına gelen şeye kefil olurum! dedim. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine hanımım gidip yıkandı. Sonra geldi de, ben ona İslamı arz ettim. O da Müslüman oldu. Sonra ben Devsi İslama davet ettim; (ama) onlar davetime icabet etmediler. Sonra ben Mekkede Resulallaha gidip, Ya Resulallah! Kuşkusuz Devs bana galip geldi. O halde Allahtan onlar için kötülük dile! dedim. Bunun üzerine o, “Ey Allahım! Devse hidayet et (doğruyu göster)!” dedi. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Mamer anlattı. O ez-Zühriden, o Ebu Selemeden rivayet etti; (Ebu Seleme) dedi ki: Ebu Hüreyre şöyle dedi: Ya Resulallah! Allahtan Devs için kötülük dile! denildi; (ama) o, “Allahım! Devse hidayet et (doğruyu göster) ve onu (Devsi) getir!” dedi. Hadis, et-Tufeylin hadisine geri döndü; o dedi ki: Bunun üzerine Resulallah bana, “Kavmine (doğru) çık da onları davet et ve onlara karşı yumuşak davran!” dedi. Ben de onlara (doğru) çıkıp, kendisini Devsin toprağında bulunmaya devam ettim. Nihayet Resulallah Medineye hicret etti ve Bedir, Uhud ve Hendek geçti. Sonra ben kavmimden Müslüman olanlarla Resulallaha vardım. Resulallah ise Hayberde idi. Nihayet Devsten yetmiş veya seksen ev ile Medinede konakladım. Sonra Hayberde Resulallaha katıldık. Resulallah , Müslümanlarla beraber bize (ganimetten) pay verdi. Biz, Ya Resulallah! Bizi (orduda) senin sağ cenahın yap ve bizim şiarımızı (işaretimizi) makbul yap! dedik. O da (bunu) yaptı (yerine getirdi). (Bu sebeple) el-Ezdin hepsinin şiarı (işareti) bugüne kadar makbuldür. et-Tufeyl dedi ki: Sonra ben Resulallah ile beraber olmaya devam ettim. Nihayet Allah ona Mekkeyi açtı da, ben, Ya Resulallah! Beni, Amr b. Humemenin putu olan Zül-keffeyne (İki Pençeliye) onu yıkmak maksadıyla gönder! dedim. Bunun üzerine Resulallah onu, ona gönderdi. O da putu yakarak yok etti. et-Tufeyl onun üzerinde -ki o tahtadandı- ateşi yakarken şöyle demeye başladı: Ey Zül-keffeyn! Ben senin kullarından değilim, Bizim doğumumuz, senin doğumundan daha eskidir. Ben (odun toplayıp) ateşi senin yüreğinde tutuşturdum. Bize arim b. el-Fadl haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Zeyd anlattı. O Muhammed b. İshaktan şunu rivayet etti: et-Tufeyl b. Amrın, Zül-keffeyn denilen bir putu vardı. et-Tufeyl onu kırdı. Onu ateşle yaktı ve şöyle dedi: Ey Zül-keffeyn! Ben senin kullarından değilim, Bizim doğumumuz, senin doğumundan daha eskidir. Ben ateşi senin yüreğine soktum. Hadis, et-Tufeylin ilk hadisine geri döndü; o dedi ki: Ben Zül-keffeyni yakarak yok ettiğimde, ona sıkıca tutunanlardan geriye kalanlar için onun bir hakikatinin olmadığı ortaya çıktı. Bunun üzerine onlar hep beraber Müslüman oldular. et-Tufeyl b. Amr ise, Resulallaha geri dönüp, (Resulallahın) ruhu kabzedilinceye kadar Medinede onunla beraber oldu. Araplar irtidat ettiğinde de, o Müslümanlarla beraber çıkıp cihad etti. Nihayet Müslümanlar Tuleyhayı ve bütün Necid toprağını bitirdiler (hallettiler). Sonra o Müslümanlarla beraber, beraberinde oğlu Amr b. et- Tufeyl olduğu halde, Yemameye yürüdü. et-Tufeyl b. Amr Yemamede şehid olarak öldürüldü. Oğlu Amr b. et-Tufeyl ise yaralandı ve eli kesildi. Sonra iyileşti ve eli sağlığına kavuştu. Ömer b. el-Hattabın yanında iken, birden bir yemek getirildi. (Ama) Amr yemekten geri çekildi. Bunun üzerine Ömer, Sana ne oldu? Belki de elinin yerinden dolayı geri çekildin? dedi. O, (Kesinlikle) Evet! dedi. Ömer şöyle dedi: Vallahi, sen onu (yemeği) elinle karıştırıncaya kadar ben onu tatmayacağım. Vallahi, (bu) topluluk içinde, senden başka bir kısmı Cennette olan hiçbir kimse yoktur! Sonra o, Ömer b. el-Hattabın halifeliğinde Yermuk yılında çıktı da, şehid olarak öldürüldü.
455. Dımad el-Ezdi
Ezdü Şenue (kabilesin)dendir. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Harice b. Abdullah ve İbrahim b. İsmail b. Ebu Habibe anlattı. Onlar Davud b. el-Husayndan, o İkrimeden, o İbn Abbastan rivayet etti; (İbn Abbas) dedi ki: Kendisine Dımad denilen, Ezdü Şenueden bir adam Mekkeye umre yapmak üzere varıp Kureyş kafirlerini, Muhammed mecnundur (cin musallat olmuş)! derlerken işitti. Keşke bu adama varıp onu tedavi etsem! dedi. (Sonra) ona gelip şöyle dedi: Ey Muhammed! Ben, yeli tedavi ederim. Eğer istersen seni tedavi ederim. Umulur ki Allah sana fayda verir! Bunun üzerine Resulallah iki şehadeti söyledi (şehadet getirdi). Allaha hamdetti ve bir kısım kelimeler söyledi. Bu Dımadın hoşuna gidip, Onları bana tekrar et! dedi. O da onları ona tekrar etti. (Sonra) Ben hiç bu sözün benzerini işitmedim! Kuşkusuz ben kahinlerin, büyücülerin ve şairlerin kelamını sözünü işittim; (ama) hiç bunun benzerini işitmedim. Kuşkusuz o denizin en enginine -onun dibine, demek istiyor- ulaşmış! deyip Müslüman oldu. (Kelime-i şehadet getirerek) hakka şahitlik etti ve hem kendisi için, hem de kavmi için ona biat etti. Ali b. Ebu Talib de bundan sonra bir seriyye (birlik) içerisinde Yemene (doğru) çıktı. Onlar bir erzak çantası elde ettiler. Bunun üzerine Ali şöyle dedi: Onu iade edin. Zira o Dımadın kavminin erzak çantasıdır! Şu da denilir: Bilakis onlar bir yerde yirmi deve elde edip, onların tamamını aldılar. (Bu durum) Aliye ulaştı. O da: Onları (develeri) onlara geri verin! dedi. Bunun üzerine develeri onlara geri verildi.
456. Büreyde b. el-Husayb
[Büreyde b. el-Husayb] b. Abdullah b. el-Haris b. el-Arec b. Sad b. Rizah b. Adi b. Sehm b. Mazin b. el-Haris b. Selaman b. Eslem b. Efsa -ki (Efsanın oğlu) Eslemin kendisi ve onun Efsanın iki oğlu olan iki kardeşi Malik ve Melkan, Huzaanın oymaklarından ayrılanlar içerisindedir- (Efsanın nesebi devamla şöyledir: Efsa) b. Harise b. Amr b. amir, bu (son zat) ise, Maüs-semadır. Büreyde, Ebu Abdullah diye künyelenirdi ve Resulallah hicret için kendisine uğradığı vakit Müslüman oldu. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana da Haşim b. asım el-Eslemi anlattı. O babasından rivayet etti; (babası) dedi ki: Resulallah Mekkeden Medineye hicret edip de el-Gamime vardığında, Büreyde b. el-Husayb ona geldi. Resulallah da onu İslama davet etti. bunun üzerine o ve beraberindekiler Müslüman oldu. Onlar seksen kadar ev idiler. Resulallah , yatsı namazını kıldı; onlar da onun arkasında namaz kıldılar. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Haşim b. asım el-Eslemi anlattı; dedi ki: Bana el-Münzir b. Cehm anlattı; dedi ki: Resulallah , Büreyde b. el-Husayba, o gece, Meryem suresinin baş tarafından bir kısmı öğretmişti. Büreyde b. el-Husayb, Bedir ve Uhudun geçmesinden sonra ise, Resulallaha Medineye gelip onun geriye kalanını öğrendi. Resulallah ile beraber ikamet edip Medine sakinlerinden oldu ve bundan sonraki askeri seferlerinde onunla beraber gazaya çıktı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Sebre anlattı. O Ebu Bekir b. Abdullah b. Ebu Cehmden rivayet etti; (Ebu Bekir b. Abdullah) dedi ki: Resulallah, el-Müreysi esirleri hakkında emretti de, onların elleri arkadan bağlandı ve bir köşeye konuldular. Resulallah , Büreyde b. el-Husaybı ise onların üzerinde sorumlu yaptı. Muhammed b. Ömer dedi ki: (Yine) Resulallah Mekkenin fethi gazvesinde iki sancak takdir etti. Onlardan birini Büreyde b. el-Husayb taşıdı, diğerini ise Naciye b. el-Acem taşıdı. (Yine) Resulallah , Büreyde b. el-Husaybı, Eslem ve Gıfara (sorumlu olarak) onların zekatını toplamak için gönderdi. (Yine) Resulallah , Tebuk gazvesini (yapmak) istediği vakit, onu Esleme, onları düşmanlarına karşı davet etmek için gönderdi. O, Resulallahın vefatından sonra Medinede ikamet etmeye devam etti. Nihayet el-Basra fethedildi ve şehir haline getirildi. O da oraya taşındı ve orada (şehri) planladı. Sonra o, Horasana doğru gaza ederek oradan çıktı. Yezid b. Muaviyenin halifeliğinde Mervde öldü. Onun çocukları ise orada kaldı. Onlardan bir topluluk ise gelip Bağdatta yerleştiler; (sonra) orada öldüler. Bize Haşim b. el-Kasım Ebün-Nadr el-Kinani haber verdi; dedi ki: Bize Şube anlattı; dedi ki: Bize Muhammed b. Ebu Yakup ed-Dabbi anlattı; dedi ki: Bana Büreyde el-Eslemiyi Belh nehrinin ötesinde işiten kişi anlattı. O şöyle diyordu: Atın atı kovalamasından başka hayat yoktur! Bize Fehd b. Hayyan Ebu Bekir el-Kaysi haber verdi; dedi ki: Bize Kurre b. Halid es-Sedusi anlattı. O Ebül-Ala b. eş-Şihhirden, o Bekir b. Vailden bize ismini vermediği bir adamdan rivayet etti; (o adam) dedi ki: Ben, Büreyde el-Eslemi ile beraber es-Sicistanda idim. [Ravi] dedi ki: Ben onun görüşünü bulup çıkarmak için, Ali, Osman, Talha ve ez-Zübeyri üstü kapalı söylemeye başladım. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine o kıbleye yönelip ellerini kaldırdı da, dedi ki: Allahım! Osmanı bağışla, Ali b. Ebu Talibi bağışla, Talha b. Ubeydullahı bağışla ve ez-Zübeyr b. el-Avvamı bağışla! [Ravi] dedi ki: Sonra o bana dönüp, Baban olmasın! Acaba sen benim katilim (beni öldürecek) misin? dedi. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine ben, Vallahi, seni öldürmek istemedim; fakat senden (yalnız) bunu (elde etmeyi) istedim! dedim. O şöyle dedi: Onlar daha önce Allahtan gelen bir kısım kabahatleri olan bir topluluktur. Eğer O onları daha önce yaptıkları şeyler hakkında bağışlamayı dilerse, (bunu) yapar ve eğer O onlara sebep oldukları şeyler hakkında azap etmeyi dilerse, (bunu) yapar. Onların hesaba çekilmesi Allaha aittir!
457. Malik
458. Numan
(Bu ikisi) şu zatın oğludurlar: Halef b. Avf b. Darim b. Anz b. Vaile b. Sehm b. Mazin b. el-Haris b. Selaman b. Eslem b. Efsa b. Harise. Bize Hişam b. Muhammed b. es-Saib el-Kelbi o ikisinin neseplerini bu şekilde haber verdi. Dedi ki: O ikisi Uhud gününde Peygamberin iki öncü casusu oldular da, o gün öldürülüp tek bir kabirde defnedildiler.
459. Ebu Rühm el-Gıfari
Onun ismi ise, Külsum b. el-Husayn b. Halef b. Ubeyd b. Maşer b. Zeyd b. Uhaymis b. Gıfar b. Müleyk b. Damre b. Bekir b. Abdümenat b. Kinanedir. Resulallahın Medineye varmasından sonra Müslüman oldu. Onunla beraber Uhuda katıldı ve o gün kendisine bir ok atılıp onun boğazına saplandı. Bunun üzerine o Resulallaha geldi. Resulallah onun üzerine tükürdü, o da iyileşti. (Bu sebeple) Ebu Rühm, Boğazlanmış (el-menhur) olarak adlandırılırdı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdurrahman b. el-Haris anlattı. O Ubeyd b. Ebu Ubeydden, o Ebu Rühm el- Gıfariden rivayet etti; (Ebu Rühm) dedi ki: Ben Kaza Umresinde kendilerine (Hareme götürülen) kurbanlık hayvanların güttürüldüğü ve kurbanlık develere bindirilen kimselerden idim. Muhammed b. Ömer dedi ki: Resulallah Taiften el-Ciraneye yürüyordu. Ebu Rühm ise Resulallahın yanında, kendisine ait bir dişi deve üzerinde idi ve ayaklarında kendisine ait iki kalın (sert) pabuç vardı. O sırada birden onun dişi devesi, Resulallahın dişi devesini sıkıştırdı. Ebu Rühm dedi ki: (Bu sebeple) benim pabucumun (sivri) ucu onun baldırına rastlayıp ona acı verdi. Bunun üzerine Resulallah , “Bana acı verdin, ayağını geriye al!” dedi ve benim ayağıma kırbaç ile vurdu. [Ravi] dedi ki: Bunun üzerine geçmiş ve gelecek işlerim (durumlarım) beni düşünceye sevk etti. Yaptığım şeyin büyük olması dolayısıyla hakkımda bir Kuran (ayeti) indirilmesinden korktum, el-Ciranede sabahladığımızda da, Peygamberin beni çağıran bir elçisinin gelmesinden korkarak, hayvanları o (gün) benim günüm olmadığı halde otlatmak için çıktım. Binek hayvanlarını geri götürdüğümde ise, sordum da, (insanlar) Peygamber seni aradı! dediler. Bunun üzerine ben, Onlardan biri, vallahi! deyip, etrafı gözetleyerek ona geldim. Resulallah şöyle dedi: “Sen bana ayağınla acı verdin. Ben de sana kırbaç ile vurdum ve sana acı verdim. Benim darbeme karşılık bu koyun sürüsünü al!” Ebu Rühm dedi ki: (İşte) Onun benden hoşnut olması, benim için dünyadan ve ondakilerden daha sevimli oldu. [Ravi] dedi ki: Resulallah Tebuke çıkmak istediği vakit, Ebu Rühmü kavmine, onları düşmanları ile savaşmaya çağırmak için gönderdi ve ona onları ülkelerinde aramasını emretti. O da onlara, onların alanına geldi. (Bu sebeple) onlardan çok miktarda bir cemaat Tebuke katıldı. Ebu Rühm, Peygamber gaza ettiği zaman, onunla beraber Medinede kalıp gazaya çıkardı. Onun Gıfaroğulları (içerisi)nde de konaklaması vardı. Çoğunlukla o es-Safra, Gayka ve onları takip eden (yerler)de konaklardı. Buralar Kinane toprağıdır.
460. Abdullah b. el-Hübeyb
461. Abdurrahman b. el-Hübeyb
Sad b. Leys b. Bekir b. Abdümenat b. Kinaneoğullarındandırlar. Bu ikisinin annesi, Ümmü Nevfel bt. Nevfel b. Huveylid b. Esed b. Abdüluzza b. Kusaydır. Bu ikisi, Müslümanlıkları eskidir. Resulallah ile beraber Uhuda katıldılar ve o gün, hicretin 32. ayının başında Şevvalde şehit olarak öldürüldüler.
462. Cial b. Süraka ed-Damri
Salebi de denir. Onun, Ensardan Selimeoğullarından Sevadoğullarından sayılan bir kişi olduğu da söylenir. O, Muhacirlerin fakirlerinden idi ve salih, şekli bozulmuş, çirkin bir adam idi. Müslümanlıkları eskidir ve Resulallah ile beraber Uhuda katıldı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Üsame b. Zeyd anlattı. O babasından rivayet etti; (babası) dedi ki: Cial b. Süraka, Uhuda yönelirken, endişeli bir şekilde soluyarak, Ya Resulallah! Durum şu ki, bana senin yarın öldürüleceğin söylendi! dedi. Bunun üzerine Peygamber eliyle onun göğsüne vurdu ve şöyle dedi: “Zamanın hepsi yarın değil midir?” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana Yahya b. Abdülaziz anlattı. O asım b. Ömer b. Katadeden rivayet etti; (asım) dedi ki: Cial b. Süraka salih bir adam idi. Şekli bozulmuş, çirkin idi. Müslümanlarla beraber Hendekte çalışıyordu. Resulallah o gün onun ismini değiştirip onu Amr olarak isimlendirmişti. Bunun üzerine Müslümanlar, (recez ölçüsü ile) şiir söylemeye ve şöyle demeye başladı: O, onu Cüaylden sonra Ömer olarak isimlendirdi, İhtiyacı şiddetli olanın bir gün yardımcısı oldu. Resulallah da bundan sonra sadece Ömer demeye başladı. Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bana da Yezid b. Firas el-Leysi anlattı. O Şerik b. Abdullah b. Ebu Nemirden rivayet etti; (Şerik) dedi ki: Cüayl ise Müslümanlarla beraber, O onu Cüaylden sonra Ömer olarak isimlendirdi demeye başladı. Resulallah Müslümanlarla beraber gülüyordu. Onlar Resulallahın (söylenene) aldırmadığına kanaat getirdiler. Muhammed b. Ömer dedi ki: O, Cial b. Sürakadır. Onun ismi, ism-i tasğir (küçültme ismi) veznine sokulup Cüayl dendi. Resulallah ise onu Amr olarak isimlendirdi. Ancak şiir, bu şekilde, Ömer şeklinde geldi. Cial, Resulallah ile beraber el-Müreysiye ve seferlerin hepsine de katıldı. Resulallah , müellefe-i kuluba (kalpleri telif edilenlere) el- Ciranede Hayber ganimetlerinden verdi. Sad b. Ebu Vakkas, Ya Resulallah! Uyeyne b. Hısna, el-Akra b. Habise ve o ikisinin benzerlerine develerden yüz(er) yüz(er) verdin. Cüayl b. Süraka ed-Damriyi ise bıraktın! dedi. Bunun üzerine Resulallah şöyle dedi: “Dikkat edin! Nefsim, elinde olan (Allah)a yemin olsun ki, Cüayl b. Süraka, -Uyeyne ve el-Akra gibi- yeryüzü dolusu insandan daha hayırlıdır. Ben o ikisine, Müslüman olmaları için, sevgimi gösterdim. Cüayl b. Sürakayı ise, Müslümanlığına bıraktım!” Bize Muhammed b. Ömer haber verdi; dedi ki: Bize Abdülmelik b. Muhammed b. Abdurrahman anlattı. O Umare b. Gaziyyeden rivayet etti; (Umare) dedi ki: Resulallah , Cial b. Sürakayı, Zatürrika gazvesinde Resulallahın ve Müslümanların esenliğini müjdeleyici olarak Medineye gönderdi.
463. Vehb b. Kabus el-Müzeni
O, beraberinde kardeşinin oğlu el-Haris b. Ukbe b. Kabus olduğu halde, kendilerine ait bir koyun sürüsüyle, Müzeyne dağından geldiler. Medinede bir kısım hayırsız kimseler bulup, İnsanlar nerede? diye sordular. (Oradakiler) ise, Uhudda! Resulallah , Kureyşten müşriklerle savaşmak için çıktı! dediler. Bunun üzerine o ikisi, Bir şeyi bizzat gördükten sonra izini aramayız! deyip Müslüman oldular. Sonra çıktılar, nihayet Uhudda Peygambere gelip, topluluğu savaşırken buldular. Savaşın gidişatı Resulallah ve ashabının lehineydi. Bunun üzerine onlar, Müslümanlarla beraber yağmalama için saldırdılar. Onların arkasından Halid b. el-Velid ve İkrime b. Ebu Cehilin yönettiği atlılar geldi. (Derken) birbirlerine girdiler. İkisi en şiddetli şekilde savaştılar. (Sonra) müşriklerden bir grup (Müslümanlara saldırmak için) ayrıldı. Bunun üzerine Resulallah , “Bu grup için kim var?” dedi. Vehb b. Kabus, Ben, ya Resulallah! deyip kalktı. Onlara ok attı, nihayet onlar uzaklaştılar. Sonra geri döndü. (Derken) başka bir grup ayrıldı. Resulallah , “Bu birlik için kim var?” dedi. el-Müzeni, Ben, ya Resulallah! deyip kalktı. O bölüğü kılıçla kovdu. Nihayet kaçtılar. Sonra el-Müzeni geri döndü. Ardından başka bir birlik meydana çıktı. Resulallah , “Kim bunlara kalkar (mukavemet eder)?” dedi. el-Müzeni, Ben, ya Resulallah! dedi. Resulallah , “Kalk ve Cennete sevin!” dedi. Bunun üzerine el-Müzeni, mutlu bir şekilde, Vallahi, ne vazgeçerim, ne de vazgeçilmesini isterim! diyerek kalktı. (İşte) o kalkıp, onların en uzak uç kısmından çıkıncaya kadar, onların içine girip kılıçla vurmaya başladı. Resulallah ve Müslümanlar ona bakıyorlardı. Resulallah, “Allahım ona merhamet et!” diyordu. Onlar kendisini kuşatmış olarak bu şekilde (çarpışmaya) devam etti. Nihayet onların kılıçları ve mızrakları onu sarıp, onlar onu öldürdüler. Onda o gün, hepsi de hayati organa (can alıcı yere) ulaşmış olan yirmi -mızrakla (yapılmış)- yaralama bulundu ve (yine) o gün ona müslelerin en çirkini ile müsle yapıldı. Sonra onun ardından kardeşinin oğlu el-Haris kalkıp ona benzer şekilde savaştı. Nihayet o da öldürüldü. Resulallah da, ikisi öldürülmüş olarak onların yanında durup, “Allah senden hoşnut olsun, zira ben senden hoşnutum!” – Vehbi kastediyor- dedi. Sonra, ayakları üzerinde kalktı. Halbuki Onu (sasa) etkileyen yaralar almıştı. Ayakta durmak doğrusu Ona çok zor geliyordu. O ayakta durmaya devam etti. Nihayet el-Müzeni, üzerinde -kırmızı işaretleri olan- bir cübbe ile mezara kondu. Resulallah da cübbeyi onun başı üzerine uzatıp (yayıp) onu (Vehbin başını) örttü. Onu uzunlamasına cübbenin içerisine soktu. Cübbe onun baldırlarının yarısına ulaştı. Resulallah bize emretti de, biz üzerlik otu toplayıp, o mezar içerisinde iken onun ayakları üzerine koyduk. Sonra Resulallah ayrıldı. Ömer b. el-Hattab ve Sad b. Ebu Vakkas ise şöyle diyorlardı: Bizim için, el-Müzeninin hali üzere Allah ile buluşmamızdan daha sevimli, üzerinde öleceğimiz (başka) bir hal yoktur!
464. Amr b. Ümeyye
[Amr b. Ümeyye] b. Huveylid b. Abdullah b. İyas b. Abd b. Naşire b. Kab b. Cüdey b. Damre b. Bekir b. Abdümenat b. Kinane. Onun yanında (hanımı olarak) Sühayle bt. Ubeyde b. el-Haris b. el-Muttalib b. Abdümenaf b. Kusay vardı. Sühayle, onun için bir grup (çocuk) doğurdu. Amr b. Ümeyye müşriklerle beraber Bedire ve Uhuda katıldı. Sonra o müşrikler Uhuddan ayrıldıkları vakit Müslüman oldu. Amr, cesur, yiğitliği olan bir adamdı. Ebu Ümeyye diye künyeleniyordu. O, Ebu Kılabe el-Cerminin, kendisinden Ebu Ümeyyeden (diyerek) rivayet ettiği kişidir. Bize Abdullah b. Nümeyr haber verdi; dedi ki: Bize el-Evzai anlattı. O Yahya b. Ebu Kesirden, o Ebu Kılabeden rivayet etti: Onun (Ebu Kılabenin) Peygamberden rivayet ettiği bir hadiste, Resulallah , Amr b. Ümeyye ed-Damriye, “Ey Ebu Ümeyye!” dedi. Muhammed b. Ömer dedi ki: Amr b. Ümeyyenin Müslüman olarak katıldığı ilk sefer, hicretin 36. ayının başında Saferdeki Birü Maune oldu. Onu o gün amiroğulları esir etti. amir b. et-Tufeyl ise ona, Durum şu ki, kuşkusuz benim annem bir baş (insan) azad etmeyi adamıştı. Sen onun yerine hürsün! dedi ve onun perçemini kesip kopardı. O Medineye varıp Resulallaha, Birü Maunede ashabından öldürülenlerin katlini haber verdi. Bunun üzerine Resulallah , “Sen onlardansın!” -kaçtın (kurtuldun) ve onların öldüğü gibi öldürülmedin demek istiyor- dedi. Amr, Birü Mauneden ayrılarak Medineye yaklaştığında, Kilaboğullarından iki adamla karşılaşıp, o ikisiyle savaştı ve onları öldürdü. O ikisi için Resulallah (tarafın)dan (verilmiş) bir eman vardı. Resulallah o ikisinin diyetini ödedi. Onlar, Resulallahın kendileri sebebiyle, Nadiroğullarına -diyetleri hakkında kendilerinden yardım istemek içinçıktığı iki maktül kişidir. O dedi ki: (Yine) Resulallah Amr b. Ümeyyeyi ve onunla beraber Seleme b. Eslem b. Hariş el-Ensariyi Mekkeye Ebu Süfyan b. Harba bir seriyye olarak gönderdi. O ikisinin yeri bilinip arandılar (ele geçirilmek istendiler). (Ama) ikisi gizlendiler. Amr b. Ümeyye ise, Mekke tarafında (bir) mağaradaki bu gizlenmesi (sırası)nda, Ubeydullah b. Malik b. Ubeydullah et-Teymiyi mağlup edip onu öldürdü ve Hubeyb b. Adie gitti. O, çarmıha gerilmiş haldeydi de, onu tahtasından indirdi. ed- Diloğullarından müşriklerden tek gözlü, uzun bir adamı öldürdü. Sonra Medineye geldi. Bunun üzerine Resulallah onun gelmesine sevindi ve onun için hayır duasında bulundu. Resulallah onu en-Necaşiye iki mektupla gönderdi. Mektupların birinde ona kendisini Ümmü Habibe bt. Ebu Süfyan b. Harb ile evlendirmesini yazdı. Diğerinde ise ondan, ashabından onun yanında geriye kalanları kendisine göndermesini istiyordu. Bunun üzerine en-Necaşi Resulallahı Ümmü Habibe ile evlendirdi. Ashabını ona iki gemi içerisinde gönderdi. Amr b. Ümeyyenin Medinede el-Hakkakinin yanında -marangozları kastediyor- bir evi vardı ve o Medinede Muaviye b. Ebu Süfyanın halifeliğinde öldü.
465. Dihye b. Halife
[Dihye b. Halife] b. Ferve b. Fedale b. Zeyd b. İmruülkays b. el-Hazrec. Bu (son zat), Zeydümenat b. amir b. Bekir b. amir el-Ekber b. Avf b. Bekir b. Avf b. Uzre b. Zeydüllat b. Rüfeyde b. Sevr b. Kelb b. Vebere b. Tağlib b. Hulvan b. İmran b. el-Haf b. Kudaadır. Dihye b. Halife, Müslümanlıkları eski idi ve Bedire katılmadı. O, Cibrile benzetiliyordu. Bize Yala b. Ubeyd, Ubeydullah b. Musa ve el-Fadl b. Dükeyn haber verdiler; dediler ki: Bize Zekeriyya b. Ebu Zaide anlattı. O amir eşŞabiden rivayet etti; (amir) dedi ki: Resulallah , ümmetinden üç kişiyi (başkalarına) benzetip dedi ki: “Dihye el-Kelbi, Cibrile benzer; Urve b. Mesud es-Sekafi, İsa b. Meryeme benzer; Abdüluzza ise, ed-Deccala benzer!” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Ebu Avane anlattı. O Muğireden, o Yezid b. el-Velidden, o Ebu Vailden rivayet etti; (Ebu Vail) dedi ki: Dihye el-Kelbi, Cibrile benzetiliyordu; Urve b. Mesudun durumu, Sahib-i Yasinin (Habibün-Neccarın) durumu gibi idi; Abdüluzza b. Katan ise ed-Deccale benzetiliyordu. Bize Yakup b. İbrahim b. Sad ez-Zühri haber verdi. O babasından, o İbn Şihabtan rivayet etti; (İbn Şihab) dedi ki: Resulallah şöyle dedi: “Gördüğüm kimselerin Cibrile en çok benzeyeni, Dihye el-Kelbidir!” Bize Affan b. Müslim haber verdi; dedi ki: Bize Hammad b. Seleme anlattı. O İshak b. Süveydden, o Yahya b. Yamurdan, o İbn Ömerden, o Peygamberden rivayet etti; (Peygamber) dedi ki: “Cibril, Peygambere Dihye el-Kelbi suretinde geliyordu!” Bize Halid b. Mahled haber verdi; dedi ki: Bize Abdullah b. Ömer anlattı. O Yahya b. Saddan, o el-Kasım b. Muhammedden, o Ayşeden rivayet etti; (Ayşe) dedi ki: Resulallah şiddetli bir sıçrama ile sıçradı (kalktı), bunun üzerine ben baktım da, bir de gördüm ki, onunla beraber, bir beygir üzerinde duran, üzerinde beyaz bir sarık bulunan, (sarığın) ucunu omuzları arasında sarkıtmış bir adam! Resulallah ise, elini onun beygirinin yele yerinin üzerine koymuş. Bunun üzerine ben, Ya Resulallah! Kuşkusuz senin sıçraman beni korkuttu, kim bu? dedim. O, “Peki onu gördün (mü)?” dedi. Ben, Evet! dedim. Resulallah , “Peki kimi gördün?” dedi. Ben, Dihye el-Kelbiyi gördüm! dedim. O, “Bu, Cebrail dır!” dedi. Bize Yakup b. İbrahim b. Sad ez-Zühri haber verdi. O babasından, o Salih b. Keysandan rivayet etti; (Salih) dedi ki: İbn Şihab şöyle dedi: Bana Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mesud, Abdullah b. Abbasın kendisine şunu haber verdiğini haber verdi: Resulallah , Kaysere, onu İslama davet etmek için (mektup) yazdı. Mektubunu Dihye el-Kelbi ile beraber gönderdi ve Resulallah ona mektubu Busranın büyüğüne -onu Kaysere takdim için- sunmasını emretti; Busranın büyüğü de onu Kaysere sundu. Muhammed b. Ömer dedi ki: O, onunla Hımsta buluşup ona Resulallahın mektubunu sundu. Bu ise hicretin 7. senesi Muharremde oldu. Dihye, Resulallah ile beraber Bedirden sonraki seferlere katıldı ve Muaviye b. Ebu Süfyanın halifeliğine kadar (hayatta) kaldı.