Hüma kuşu; çoğu kez cennet kuşu olarak da adlandırılan, görünmeyecek şekilde çok yükseklerde dinlenmeksizin sürekli uçan, asla yere değmeyen -bazı kaynaklarda ayakları olmadığı da nakledilir- efsanevi kuş. Başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılması sebebi ile talih kuşu veya devlet kuşu olarak da isimlendirilir. Bunun kaynağı eskiden bir hükümdar ölünce halkın bir meydanda toplandığı ve Hümanın başına konduğu ya da gölgesinin üzerine düştüğü kişinin hükümdar olduğuna dair halk inancıdır. Bilinenlerin aksine Oğuz Han Destanında da geçtiği gibi, Çepnilerin kuşu Huma kuşu değil Kuma kuşudur. Kuma Kuşu halk arasında söylendiği şekli ile ağ kerkenez, ak sunkur Çepni kuşudur. Yırtıcı bir kuş olup, Kaşgarinin eserlerinde büyük yırtıcı kuş olarak yazılıdır. Tiginlerin simgesidir. savaşçılığı sembolize eder. Humay ise Çepni kelimesindeki savaşçılık anlamını zaten taşıyan özellikler göstermez. Hüma kuşu devlet şekillenmesini sembolize eder, bazı yorumlarda, Hümanın Feniks gibi birkaç yüzyılda küllerinden yeniden doğmak için kendini yakarak tükettiği de ifade edilir.
Osmanlı tarihinde bilinen “Hümayun” teriminin, “Umay (Humay) adıyla İlgili olduğu düşünülür. Hakimiyetin göklerden geldiğine, Tanrı vergisi oluğuna dair eski mitolojik inancın izleri, halk arasında “Hüma” yani devlet kuşuyla ilgili dolaşan söylentilerde korunmuştur. Çok yaygın olan bir inanışa göre de “Devlet Kuşu” veya “Şahlık Kuşu” denilen “Hüma” kuşunun gölgesinin bir insanın başı üzerine düşmesi, o insanın dünyada çok bahtiyar biri olacağının, taç giyeceğinin ve hakimiyete ulaşacağının işareti sayılırdı. Bu inanç Azerbaycan hikaye ve efsanelerinde, “Devlet Kuşu”nun uçurulması ve omzuna oturduğu insanın padişah seçileceği şeklinde yaşamaktadır. Onun bahtiyarlık ve mutluluk sembolüne dönüşmesi ise benzer bir olaydır.
Hüma kuşu, Osmanlı, Türk, Fars ve Urdu edebiyatında sıklıkla başvurulan motiflerden biridir. Bunlar arasında Hüma ve Hümayun mesnevileri ile kuşlar arasındaki konuşmalara dayalı alegorik eserler başı çeker. XII. yüzyılda yazılan Gazalinin Risaletüt-tayrında, Feridüddin-i Attarın bu eserden yararlanarak yazdığı Mantık-ut Tayrda ve Ali Şir Nevainin Attarın eserine nazire olarak kaleme aldığı Lisanüt-Tayrda sıklıkla geçmektedir.
Cennete yaşaması, çok yükseklerde uçup yedi kat göğün üzerindeki felekler ve burçlar arasında dolaşması ve hatta Tanrıya kadar gidip gelen bir kuş olması sebebi ile Türk halk edebiyatında da Hüma, erişilemeyecek yüksekliklerin bir sembolüdür. Bazı ortak özellikleri dolayısıyla da Feniks, Garuda, Simurg ve Kaknüs gibi diğer efsanevi kuşlarla karıştırılan Hüma, Divan şiirinde mitolojik kuşlar içinde özellikleri nedeniyle en çok sözü edilendir. XVI. yüzyıldan başlayarak şiirlerdeki kullanım sıklığı sürekli bir artış göstermektedir.
Burada siyah zülfü Hümanın gölgesine benzetilen sevgili bu güzelliği sebebi ile güzellik ülkesinin padişahı olarak adlandırılmakta ve Hümanın gölgesinin üstüne düştüğü kişinin padişah olması inancına telmih yapılmaktadır.
Anadoluda Huma kuşu adlı türkü
Huma kuşu yükseklerden seslenir,
Yar koynunda bir çift suna beslenir,
Sen ağlama kirpiklerin ıslanır,
Ben ağlim ki belki gönül uslanır.
Ben ağlim ki gülüm eylen eylen eylen,
Belki gönül uslanır.
Sen bağ ol ki ben bahçende gül olim,
Layık mıdır yanim yanim kül olim,
Sen efendim ben kapında kul olim,
Koy desinler bu da bunun kuludur.
Ben ağlim ki gülüm eylen eylen eylen,
Belki gönül uslanır.
Huma kuşu yere düştü ölmedi
Dünya Sultan Süleymana kalmadı
Dedim yare gidem nasip olmadı
Ağlama gözlerim Mevla kerimdir
Pir Sultan Abdal
Gökte uçan huma kuşu
Bilmeyenler atar taşı
Enginlik gönülün işi
Engin ol gönül engin ol
Teslim Abdal