"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ashabı suffe

Peygamber efendimiz, Mescid-i Nebinin kuzey duvarına hurma dallarıyla bir gölgelik yaptırdı. Burada Mekkeden hicret eden, malı-mülkü bulunmayan bekar sahabilerin yatıp kalkmalarını emir buyurdu. Sayıları on ile dörtyüz arasında değişen bu sahabiler, Resulallah efendimizin yanlarından hiç ayrılmaz ve sohbetlerinden hiç geri kalmazdı. Gece-gündüz Kuran-ı kerim okurlar, ilim öğrenirler, hadis-i şerifleri hıfz ederlerdi. Günlerinin çoğunu oruç tutarak geçirirler; ibadet ve taattan bir an ayrılmazlardı.

Burada yetişenler, yeni müslüman olan kabilelere gönderilirler, onlara Kuran-ı kerimi ve sünnet-i şerifleri, yani din-i İslamı öğretirlerdi. Pek ziyade faziletlere sahib olan bu mübarek sahabiler, büyük bir irfan ordusu idiler. Peygamber efendimiz, onları çok sever, onlarla oturup sohbet ederler ve beraber yemek yerlerdi. Burada kalanlara Eshab-ı suffe denirdi.

Resulallah efendimiz bir gün Eshab-ı suffeye bakıp, son derece fakir olduklarını düşündüler. Böyle oldukları halde gönül rahatlığı ve parlaklığı ile ibadet ediyorlardı. Peygamber efendimiz merhamet buyurup, onlara; “Ey Suffe eshabı! Size müjdeler olsun! Eğer ümmetimden, sizin içinde bulunduğunuz bu zor şartlara razı bir kimse kalmış olursa, o, elbette benim arkadaşlarımdandır” buyurdular.

Habib-i ekrem , her şeyden önce bu seçkin Eshabının ihtiyaçlarını temin eder, sonra Ehl-i beytininkini gidermeye çalışırlardı. Ebu Hüreyre şöyle anlattı: “Kendisinden başka ilah olmayan Allaha yemin ederim ki, ben bazan açlıktan karnımı yere dayar, bazan da yerden aldığım bir taşı karnıma bastırırdım. Yine böyle bir halde idim. O gün Resulallahın mescide geçtiği yolun üstünde oturmuştum. O sırada alemlere rahmet olarak gönderilen iki cihanın süsü, nur saçarak yanıma geldiler. Halimi anlayıp gülümsediler ve; “Ya Eba Hüreyre!” buyurdular. “Canım sana feda olsun, buyur ya Resulallah!” deyince; “Benimle gel” buyurdular. Hemen peşlerinden yürüdüm. Hane-i saadetlerine girdiler. Evde bir bardak süt vardı. “Haydi, Ehl-i suffeye git. Onları bana çağır” buyurdular. Onları çağırmak için giderken kendi kendime; “Bütün suffe ehline bir bardak süt nasıl yeter? Bana da bir yudum düşer mi ki?!…” diye düşünüyordum. Onları çağırdım, saadethaneye geldik, izin isteyip içeri girdik, uygun yerlere oturduktan sonra, Resulallah efendimiz; “Ya Eba Hüreyre! Şu süt bardağını al, onlara ver!” buyurdular. Ben de bardağı alıp, sıra ile arkadaşlarıma veriyordum. Her biri bardağı alıyor doyuncaya kadar içiyor, bana iade ediyordu. Herkesten aldığımda, bardağın hiç eksilmediğini, öylece sütle dolu olduğunu görüyordum. Bu şekilde, gelen bütün arkadaşlarıma takdim ettim. Hepsi içip doydular. Sonra Resulallah bardağı alıp, bana gülümsediler ve; “Ya Eba Hüreyre! Süt içmeyen bir ben kaldım, bir de sen. Haydi sen de otur, iç!” buyurdular. Oturup içtim. “Yine iç!” buyurdular. İçtim. Efendimiz, bir kaç defa “İç!” buyurdular. Ben de her defasında içtim. Nihayet; “Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Artık içemiyeceğim. Seni hak din ile gönderen Allaha yemin ederim ki, iyice doydum” dedim. “Öyleyse bardağı bana ver” buyurdular. Verdim. Allaha hamd ve sena ettikten sonra, Besmele çekerek sütü içtiler.”

Mescidde Resulallah efendimizin hiç bir sohbetini kaçırmadan ilim öğrenen bu mümtaz Eshaba karşı, Medineli sahabiler, benzeri görülmemiş şekilde muhabbet beslerlerdi. Bir akşam, açlıktan dermanı kalmayan Suffeden bir sahabi, Resulallah efendimizin huzur-ı şeriflerine gelip, halini arz etti. Peygamber efendimiz, hane-i saadetlerine, yiyecek bir şeyin olup olmadığını sordular. “Şu anda evde yiyecek olarak sudan başka bir şey yok” cevabını alınca, orada hazır bulunan Eshabına; “Kim şu açı misafir eder?” buyurdular. Eshab-ı kiramdan Medineli biri, herkesten önce davranıp; “Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah! Onu ben ağırlarım” dedi. Mrsafiriyle evine gidip hanımına; “Resulallah efendimizin misafirini ağırlayacak bir şeyler hazırla” dedi. Hanımı; “Şu anda evimizde çocukların yiyeceğinden başka bir şey yok” diye cevap verdi. “Önce çocukları uyut. Sonra o yemeği getir” diyen sahabi, ancak bir kişiye yetecek kadar olan yemeği alıp misafirin odasına girdi. Sofrayı koyup buyur etti. Yemeğe beraber başladıktan sonra kalktı, lambayı düzeltiyormuş gibi yapıp söndürdü. Tekrar karanlıkta sofranın başına oturdu. Yiyormuş gibi hareketler yaparak, misafirin doymasını bekledi. Misafir doyduktan sonra sofrayı kaldırdı. O gece, çocukları ile aç olarak sabahladılar. Sabahleyin Peygamber efendimizin huzur-ı şeriflerine gittiklerinde; “Allah bu geceki hareketinizden hoşnud oldu” buyurdular. Bunun üzerine Allah, Haşr suresinin 9. ayet-i kerimesini göndererek mealen; “Onlar (Ensar), kendilerinde yoksulluk ve muhtaçlık olsa bile, (Muhacirleri) kendi canlarından üstün tutarlar.” buyurdu.