Musul yanındaki Nineve ahalisine gönderilen bir peygamber. Asur devletinin başşehri ve önemli bir ticaret merkezi olan Nineve şehrinde doğdu. Babası Meta, salih bir kişi idi. Meta, hanımı ile dua edip, Allahtan mübarek bir erkek çocuk ihsan etmesini istediler. Cenab-ı Hak da, onlara Yunusu ihsan etti. Yunus anne karnında dört aylık iken, babası Meta vefat etti. Annesi, Yunusun doğumunda bir takım harika haller gördü. Allahın lütfu ile, yiyecek ve içeceği yanında belirir, zahmetsizce onlardan yerdi. Yunus , Ninevede büyüdü. Kavmi içinde emin, yalan söylemeyen, yardım sever bir kişi olarak meşhur oldu. Otuz yaşına gelince, Nineve ahalisine peygamber olduğu bildirildi. Ali buyurdu ki: “Yunus , otuz yaşında peygamber oldu ve senelerce kavmini imana çağırdı.” Nineve ahalisi çok kalabalık olup; putlara, heykellere taparlardı. Onların bu hali, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “Biz onu (Yunus ı) yüzbin kişiye, belki daha ziyadeye gönderdik.” (Saffat suresi: 147) Yunus , Nineve ahalisini Allaha imana çağırdı. Peygamberlerden olduğu da Kuran-ı kerimde şöyle bildirilmektedir: “Muhakkak Yunus (bin Meta ) da peygamberlerdendir.” (Saffat suresi: 139) “Nuh ve ondan sonra olan nebilere vahy ettiğimiz gibi, sana da vahy ettik. İbrahim ve İsmail ve İshak ve Yakuba dahi vahyettik. Yakubun evlatlarına Îsa ve Eyyub ve Yunus ve Harun ve Süleymana dahi vahyettik ve Davuda Zeburu verdik.” (Nisa suresi: 163).
Yunus , senelerce kavmine Allaha iman davetini tekrarladı. Kavminin eza ve sıkıntılarına, alay etmelerine göğüs gerdi. İnanmayan bu kimseler, Yunusa; “Bizim aramızda alim, kahin, sanatkar, ve büyüklerimiz var. Bunların hepsi birbirini sever ve sayarlar. Biz, babalarımızın yolunda gitmekteyiz. Dedelerimiz de aynı yol üzereydiler. Hiç kusurları yoktu. Şimdi sen tek başına ortaya çıkıp, hepsinin yanıldıklarını söylüyorsun. Ayrıca Rabbinin hak olduğunu bildirip, tanrılarımızı inkar ediyorsun. Sen, hiç kimsenin alışıp adet edinmediği bir takım hükümlerle ayağımızı bağlamak mı istiyorsun?” dediler. Yunusa çeşitli eza ve cefalarda bulundular. Yunus merhamet ederek onları tekrar Rahman ve Rahim olan Allaha imana çağırdı ve putlara ibadeti terk etmelerini istedi. ahirette inanmayanlara yapılacak azablardan da haber verip, onları inzar etti (korkuttu). Fakat Nineveliler; “Tek bir kişinin hatırı için azab nazil olup, herkesi yok edecekse, müsade et bu azab gelsin” deyip, alay ettiler.
Yunus , kavminin küfürdeki ısrarına çok üzüldü. Bu hal ile aralarından ayrıldı. Cenab-ı Hak kendisine vahyedip; “Kullarımın arasından ayrılmakta acele ettin. Geri dön. Kırk gün daha onları imana çağır” buyurdu. Yunus , bu ilahi emir üzerine kavmine döndü ve tekrar irşada başladı. Otuzyedi gün aralarında kaldı. Kavmi yine inanmadı. Bunun üzerine Yunus ; “O halde üç güne kadar başınıza gelecek azabı bekleyin. Bunun alameti, önce benizleriniz kaçacaktır (sararacaktır).” buyurdu ve ilahi bir emir gelmeden, üzüntü ile aralarından ayrıldı.
Yunus ın haber verdiği gün, Ninevelilerin benizleri kaçtı. Birbirlerine; “İşte Yunusun haber verdiği azab alametleri. Onun bu güne kadar yalan söylediğini görmedik” dediler. Gökyüzü karardı. Şehri simsiyah bir duman kapladı. Herkesi korku ve telaş sardı. Feryad ve figana başladılar. “Yunus aramızda ise korkmayın, eğer gitmiş ise azab bizi helak edecektir” diye söyleştiler. O zaman Allah, kalplerine nedamet (pişmanlık) hissini verdi. Onlar tevbe etmek arzusu ile, yaşlı, salih bir zata geldiler ve; “Başımıza geleni görüyorsun, ne yapmamızı tavsiye edersin?” dediler. O zat da; “Henüz azabın gelmesine iki gün var. Şimdi şu yüksek tepeye (tevbe tepesine) çıkınız. Birbirlerinizle helalleşiniz. Gasbettiğiniz hakları sahiplerine veriniz. Sonra, Yunusun Rabbinin rızası için kurbanlar kesiniz. Büyük-küçük, zengin-fakir bundan yeyiniz. Başlarınızı açarak; “Ey Yunusun Rabbi! Biz tevbe ettik. Şimdi sana inandık. Yunusun peygamberliğini kabul ettik. Boynumuzu bükerek, perişan bir halde huzuruna geldik. Peygamberimiz Yunusu bulamıyoruz. Bulunca, ondan emir ve yasaklarını da öğrenip tatbik edeceğiz” diye yalvarınız” şeklinde tavsiyede bulundu. Bunun üzerine bu kavim, her türlü haksızlığa son verdi. Hatta öyle oldu ki, evlerindeki başkasına ait olan taşları söküp sahiplerine iade ettiler. Bu dualar üzerine, Allah Rahman ism-i şerifi hürmetine tevbelerini kabul etti. Azabı, ürerlerinden kaldırdı. Duanın yapıldığı gün Cuma olup, aşure günü idi. Sonra, memnun ve mesrur bir şekilde şehre döndüler ve bir taraftan da Yunus ı aramaya başladılar.
Bu kavmin azabdan kurtuluşu, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “Hiç bir şehir ahalisi yoktur ki, (yeis halinde) iman etmiş olsun da, bu imanı ona fayda versin. Ancak Yunus kavmi müstesnadır ki, bunlar iman edince, kendilerinden dünya hayatındaki rüsvaylık (perişanlık) azabını uzaklaştırıp giderdik ve onları ecelleri gelinceye kadar (yaşatıp) faydalandırdık.” (Yunus suresi: 98) Bundan anlaşılıyor ki, kendi imansızlıkları yüzünden helak olmak üzere iken, tevbe etmeleri sebebiyle üzerlerinden azabın kaldırıldığı tek kavim, Yunusun kavmidir. Yunus suresinin bir çok ayet-i kerimeleri, rahmet-i ilahiyyenin azab-ı ilahiden daha ziyade tecelli ettiğini bildirmektedir. Yunus ın kavmi hakkında rahmetin tecelli etmesi sebebiyle, bu sureye Yunus suresi denilmiştir.
Yunus ayrılışından kırk gün sonra, kavminin hallerini öğrenmek için Nineveye yakın bir yere geldiğinde, azabın, rahmete tebdil olduğuna (çevrildiğine) şahid olup, şehre girmedi ve; “Şehre girersem beni yalancılıkla itham ederler” diyerek, gadabla sahra (çöl) tarafına yöneldi. Acele ile oradan uzaklaştı. Kuran-ı kerimde bu husus mealen şöyle bildirilmektedir; “O balık sahibini (Yunusu) zikreyle (hatırla). Ki o, kavmi onun davetini kabul etmediklerine gadablanıp gitti. Yahut kavmine azab vad eylemişti. Azabın geri çevrilmesi sebebiyle vadimden döndüm diye infial edip gitti…” (Enbiya suresi: 87) Cenab-ı Haktan vahiy gelmeden, kavmini bırakıp bir nehir kenarına gitti. Yunus ın bu hali sebebiyle, Allah, Muhammed a hitaben şöyle buyurdu: “(Ey habibim!) Sen, Rabbinin hükmüne (kafirlere mühlet vermesine ve senin onlara karşı nusretini geciktirmesine) sabret (ve ezalarına tahammül eyle.) Sahib-i Hut (Yunus ) gibi olma ki (o, kavmine gadabla aralarından izinsiz gidip balık karnında mahpus oldu), gam ve gussa ile (La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin, diye) dua etti.” (Kalem suresi: 48)
Yunus şehirden ayrılınca, uzun bir yol katederek Dicle nehri kenarına geldi. Orada yolcularla dolu olan bir gemiye bindi. Gemi hareket edip kıyıdan uzaklaştı. Bir müddet seyrettikten sonra durdu ve kımıldamaz oldu. Gemidekiler şaşırıp kaldılar. Ne kadar çalışıp çarelere baş vurdularsa da gemiyi bir türlü yürütemediler. Sonra; “Aramızda bulunan bir suçlu yüzünden gemi yürümüyor” diye söylendiler. Geminin batacağından korkup paniğe kapıldılar. Durumu uğursuzluk kabul edip; “Burada efendisinden kaçan bir kul vardır. Kura atalım o meydana çıkar” diye söyleştiler. Bu sözleri söylemeleri adetleri sebebi ile olup, öteden beri böyle bir durumla karşılaştıklarında kura çekerlerdi. Kura kime isabet ederse, onu ceza olarak denize atarlar ve böylece afetten kurtulacaklarını zannederlerdi. adetleri gereği kura çektiler. Hikmet-i ilahi, Yunus ın ism-i şerifi çıktı. O zaman Yunus , bunun kendi hakkında ilahi bir imtihan olduğunu anlayıp, tevekkülle; “O asi kul benim” buyurdu. Gemidekiler onun halinden salih bir kimse olduğunu anlayıp; “Bu zat köleye benzemiyor” diyerek kurayı yenilediler. Kura yine Yunusa isabet etti. Gemidekilerde tekrar tereddüt ve itiraz vaki oldu. Kura yenilendi ve tekrar Yunusa çıktı. Herkes bu duruma şaşırdı. Bazıları; “Şüphesiz bu kişinin bir suçu olmalı” dediler. Yunus yolculara, Allaha iman etmelerini bildirdi. O anda onu denize attılar. Bu husus, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “…O (Yunus ) yüklü bir gemiye bindi. Derken kura çekmiş(ler)di de mağluplardan olmuştu. (Gemiciler kura atıp, kura Yunusa gelmekle denize attılar.) (Saffat suresi: 140, 141) O an gece idi. Yunus ı bir balık yuttu. O zaman cenab-ı Hak, balığa emredip onu yaralamamasını, kemiklerini kırmamasını bildirdi. Balık bu hal üzere Yunusu alıp denizin derinliklerinde kayboldu.
Yunus , o karanlık zindanda iken de (gece, deniz ve balığın karnındaki karanlık) sağ, aklı başında ve şuuru yerinde idi. Balığın karanlık vücudunda çok üzgün bir halde; “Ya Rabbi! Emir ve hüküm senindir. Fakat Nineveye dönmeye ve kavmimi imanlı bir şekilde görmeye ümidim sonsuzdur. Bütün bunlara rağmen, senin takdirin ne ise ona razıyım” dedi. Sonra bazı sesler işitti. “Bu nedir acaba?” diye söylendi. Cenab-ı Hak ona balık karnında olduğunu vahyederek; “Ey Yunus! Bu sesler, beni denizde zikreden canlıların sesidir” buyurdu. Yunus her zamanki haliyle, Rabbini tesbih ve takdise devam etti. Onun bu zikrini işiten melekler; “Ey Rabbimiz! Issız bir yerden gelen garip sesler işitiyoruz” diye cenab-ı Hakka arz ettiler. Allah; “Bu, kulum Yunusun sesidir. Bir hali sebebiyle onu denizde bir balığın karnında hapsettim” buyurdu. Melekler; “Ya Rabbi! Şu her gün yerden göğe salih ameller ve duaları yükselen salih kulun Yunus mu?” diyerek ona şefaatte bulundular.
Yunus ihlas ve tevekkülle o karanlık yerde; “La ilahe illa enle sübhaneke inni küntü minezzalimin (Senden başka hiç bir ilah yoktur. Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Gerçekten ben haksızlık edenlerden oldum.) (Enbiya suresi: 87) duasına devam etti. O güne kadar bütün ömrü gece-gündüz cenab-ı Hakkı tesbih ile geçmişti. Balığın karnında da tesbihini dilinden düşürmedi. Bu tesbih ve duası, kurtuluşuna sebep oldu. Balığın karnında üç, yedi veya kırk gün kaldıktan sonra kurtuluşa kavuştu. Bu husus, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “Biz (Yunusun duasına), icabet edip onu gamdan (gecenin, denizin ve balığın karnındaki karanlıktan) halas eyledik (kurtardık). Bunun gibi biz müminleri halas ederiz.” (Enbiya suresi: 88)
“Eğer (Yunus , balık karnında) tesbih edenlerden olmasaydı (ömründe cenab-ı Hakkı tesbih ve tenzih ile pek çok zikirde bulunmasaydı, o balık) karnında (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar (hayy (diri) veya meyyit (ölü) olduğu halde) kalırdı.” (Saffat suresi: 143, 144)
Tefsir alimleri; “Bu ayet-i kerimede, Allaha çok yalvarmaya ve Onun zatını büyük bilmeye teşvik vardır” demişlerdir. Halisane yapılan dua, salih amel sahibini, düştüğü zaman kaldırır. Zira bolluk ve sevinçli zamanda Allaha dua eden kimsenin duası, darlık ve zaruret zamanında imdadına yetişir. hadiste; “Balığın karnındayken Yunusun yaptığı dua; La ilahe illa enle sübhaneke inni küntü minezzalimin” idi. Müslüman bir kişi bu duayı her ne şey için okursa, Allah elbette onu kabul eder” buyruldu. Yine bir hadiste Resulallah efendimiz, Yunus ın üstünlüğü hakkında; “Hiç bir kula, Yunus bin Metadan , daha hayırlıyım demek yakışmaz” buyurarak, kendileri tevazu göstermişlerdir.
Yunus balığın karnından Muharrem ayının onuncu günü (aşure) çıktı. Allah bir çok duaları aşure günü kabul buyurdu. adem ın tevbesinin kabul olması, Nuh ın gemisinin tufandan kurtulması, Yunus ın balığın karnından çıkması, İbrahim ın Nemrudun ateşinde yanmaması, İdris ın diri olarak göğe çıkarılması, Yusuf ın kuyudan çıkması, Yakup ın oğlu Yusuf a kavuşması ve gözlerindeki perdenin kalkması, Eyyub ın hastalıktan kurtulması, Musa ın Kızıldenizden geçip, Firavunun boğulması; Îsa ın doğumu ve yahudilerin öldürmesinden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması hep aşure günü oldu. Yunus ın balığın karnından çıkışı, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “Emrimizle, balık onu gölgesiz bir sahile bıraktı. Halbuki o (yeni doğmuş bir çocuk gibi) hasta idi ve onun üzerine gölge olmak için bir nebat bitirdik.” (Saffat suresi: 145-146)
Balık onu çıkarıp sahile bıraktığında; Yunus zayıflamış, bitkin, hasta bir durumda ve himayeye muhtaç idi. Cenab-ı Hak, ihsanıyla orada Yunusu güneşin yakıcı sıcağından gölgelendirecek geniş yapraklı, çabuk büyüyüp yükselen bir ağaç (bitki) bitirdi. Bu ağaç sinek ve haşaratın zararını da önlemekteydi. Rivayete göre bu, kabak cinsinden bir bitkiydi. Onun gölgesinde sinek gibi, insanı rahatsız eden haşaratın bulunmadığı bildirilmektedir. Cenab-ı Hak, bir rivayette, o bitkiden Yunusa süt damlattı. Diğer bir rivayette dağ keçisini emrine verdi. İyice kuvvetleninceye kadar o dağ keçisi sabah-akşam gelip, Yunusu emzirdi.
Yunus kendine gelince, Rabbine hamd ve şükredip ibadete başladı. Bir gün, kendisine gölge veren ağacın kuruduğunu görünce çok üzüldü. Cenab-ı Hak vahy ile; “Bir ağaç kuruduğu için böyle acıyıp melul olursun. Halbuki benim yüzbinden daha ziyade olan kulumu yalnız bıraktın. Niçin onların helak olacaklarını düşünüp acımazsın” buyurup, Yunus ı kavmine gönderdi ve onların tevbelerini kabul ettiğini bildirmesini emretti. Yunus Nineve şehri yakınında bir çobana rastlayıp, kavminden sual eyledi. Çoban da cevap olarak; “Peygamberleri Yunus onlara darılıp gittiğinden, kendi başlarına kaldılar. Cenab-ı Hak onlara azab gönderdi. Azab bulutları, başları üzerinde üç gün üç gece durdu. Fakat onlar binbir pişmanlıkla ağlaştılar. Yunus ı aramalarına rağmen bir yerde bulamadılar. Neticede, Allah onları bağışladı. Üzerlerinden azabı kaldırdı. Şimdi yolları gözetip kendilerine emir ve yasakları öğretecek, Yunusun gelmesini beklerler” dedi. Yunus ; “O bekledikleri benim. Var onlara bildir!” buyurdu. Çoban, onun Yunus olduğunu anlayınca, heyecanlandı ve; “Elimde bir delil olmadan bir şey yapamam. Bana inanmazlar ve beni öldürürler” dedi. Zira onların dininde yalan söyleyen, öldürülürdü. Yunus , oradaki bir koyun ve bir ağacı gösterip; “İşte bunlar benim için şahidlik ederler” buyurdu. Çoban koşarak şehre geldi. Beylerine haber verdi. Çobanı sorguya çektiler. Çoban yemin billah edip onları Yunusun gösterdiği ağacın yanına getirdi. Ağaç dile gelerek, çobanın, Yunus la görüştüğünü haber verdi. Sonra koyun dile geldi ve; “Eğer Allahın peygamberini görmek istiyorsanız şu tarafa gidiniz” dedi. O tarafa gittiler. Yunus ı namazda buldular. Sabırsızlıkla namazını bitirmesini beklediler. Sonra hasretle kucaklayıp özürler dilediler. Beraberce şehre döndüler. Bundan sonra Yunus , onlara Allahın emir ve yasaklarını öğretti. Kavmi mesud ve iyilik üzere oldular. Bu husus, Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir “O kimseler imana geldiler de, onları ecelleri gelinceye kadar geçindirdik.” (Saffat suresi: 148) Yunus , seksenüç yaşında ibadet halinde iken Ninevede vefat etti. Vefat ettiği yer hakkında başka rivayetler de vardır.