Hazret-i Eyyubun başına gelen her türlü bela, melun şeytanın (iblisin) sebebiyle oldu. Eyyub , Allahı andığı zaman, göklerde bulunan melekler ona salat ve selam ederlerdi. Cenab-ı Hak, Eyyubu imtihan etmeyi murad etti. Eyyubun mallarını çeşitli vesilelerle elinden aldı. Koyunları sel ile, ekinleri rüzgar ile telef oldu. Şeytan da çoban suretinde, ağlayarak Eyyub ın yanına geldi. Eyyub o esnada insanlara vaz ve nasihatle meşgul idi. “Ey Eyyub! Şaşılacak bir afet oldu. Allah malını mülkünü helak etti” dedi. Eyyub, bu haber karşısında hiç bir şikayette bulunmayarak Allaha hamd ve şükürde bulundu ve; “Üzülme! O malı mülkü bana Rabbim vermişti. Şimdi de aldı. Çünkü sahibi Odur” dedi. Eyyubun bu hali ve sözleri, şeytana müthiş bir şamar oldu.
Sonra Allah, Eyyub ın, hocaları ile ders okuyan çocuklarının da zelzele ile canlarını aldı. Bunu gören şeytan, hoca şekline girip, feryad ve figan ile Eyyubun yanına geldi. Başına topraklar serpip, gözlerinden kanlı yaşlar akıttı: “Ey Eyyub! Allah evini zelzele ile yıktı. Çocukların öldü. Her biri parça parça oldular. Bağrışmaları, inlemeleri dayanılacak gibi değildi” dedi ve öyle anlattı ki, Eyyubun mübarek gözlerinden yaş geldi. Şeytan, Eyyubun üstünü başını yırtıp, feryad ve figan etmesini bekliyordu. Fakat ondaki sabır ve tevekkülü görünce hiddetlendi ve konuşmaya başlayacağı sırada; Eyyub; “Ey melun! Sen iblissin. Beni Rabbime isyana teşvik etmek istiyorsun. Şunu bil ki, evladım bir emanet idi. Rabbime niçin incineyim. Rabbime hamd ederim” buyurdu. (Bu hususta başka rivayetler de vardır.)
Bundan sonra Allah, Eyyub ı, bedenine hastalık vererek imtihan etmeyi murad etti. Eyyub ın vücuduna hastalık verdi. Eyyubun hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. Akrabaları, komşuları ve başkaları yanına uğramaz oldu. Yalnız, sadakat ve şefkat timsali Rahime hatun onu terketmedi. Ona hizmetine devam edip, ihtiyaç için neyi varsa sarfetti. El işi yaparak mAyşet teminine çalıştı. Eyyub bu hastalık halinde de şikayet ve feryadta bulunmayıp, hamd etti. Sabır gösterdi. Hasta olması ve sebebi, Kuran-ı kerimde Sad suresi 41. ayet-i kerimesinde mealen şöyle bildirilmektedir: “(Ya Muhammed) kulumuz Eyyubu hatırla. O, Rabbine; (Ya Rabbi) şeytan beni yorgunluğa (meşakkate) ve azaba (hastalığa) uğrattı diye dua ve nida etti.” Burada Eyyub edebi gözeterek, duasında yorgunluğu ve hastalığı, şeytana nisbet etti. Çünkü şeytan, zenginliğine, evladına ve çok ibadet edişine hased edip, musallat olmak istemişti. Gerçekte Eyyub her şeyin Allahtan olduğunu bilirdi.
Şeytan bu defa da Eyyubun bulunduğu şehir halkına vesvese vererek; “Aman Rahime ile görüşüp, ona yardımcı olmayın. Eyyubun hastalığı size de geçer. Onu şehrinizden kovun” dedi. Şehir halkı, Rahimeye haber gönderip; “Eyyubu alıp, buradan beraberce gidiniz. Yoksa sizi taşla öldürürüz” tehdidinde bulundular. Rahime hatun, Eyyubu sırtına alıp ayrıldı. Şehre uzaklığı fazla olmayan bir yere götürdü. Altına kumlar yayıp başına taştan bir yastık koydu. Sonra da saplardan küçük bir kulübe yaparak hizmetine devam etti.
Hazret-i Eyyub şehir dışındaki kulübesinde, rahatsız olmasına rağmen, gelip geçen insanlara Allahı hatırlatıyor, sabrı ve şükrü tavsiye ediyordu. İş ve üzüntüden bitap düşmüş olan hanımı Rahime de, şehirdeki hanımlara iplik eğirmekle meşgul idi. Bir ara Rahime hatun, efendisine; “Senin için Allahtan sıhhat ve afiyet isterim” dedi. Eyyub da ; “Ey Rahime! Allah bizlere nimetler verirken, biz Ondan gelen belalara niçin sabretmeyelim” buyurdu.
Hazret-i Eyyub yedi yıl dert ve bela içinde kaldı. Halinden hiç şikayet etmedi. Bir gün Rahime hatun; “Cenab-ı Hakka dua etsen de bu dertleri senden alsa” deyince, o; “Ey Rahime! Sıhhat ve mesud günlerimiz ne kadar zamandı?” diye sordu. Rahime; “Seksen yıl idi” dedi. Eyyub; “Şiddet ve bela (hastalık) zamanı, sıhhat ve safa süresi kadar olmadan cenab-ı Mevlaya, bela için şikayet etmekten haya ederim” buyurdu. Tahammül gücünün üstünde bir sabır gösteren Eyyub, Kuran-ı kerimin Sad suresi 44. ayet-i kerimesinde medhedildi. hadiste de; “Hazret-i Eyyub, insanların en uysalı, en sabırlısı ve en çok gadabını (öfkesini) yenen idi” buyruldu. Hakka rızası tam ve kusursuzdu. Şu şiir, onun halini çok güzel ifade ediyor:
Hoştur bana senden gelen,
Ya gonca gül yahut diken,
Ya hilatü yahut kefen,
Narın da hoş, nurun da hoş.
Şeytanın, Eyyuba ve Rahimeye musallat olması ile ilgili çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan birine göre: Birgün, Rahime hatun yiyecek almaya gitti. Şeytan, insan suretinde karşısına çıkıp; “Ey Rahime! Sen Yusufun oğlu Efrahimin kızı değil misin? Burada ne arıyorsun?” diye hatırını sordu. Rahime; “Evet! Efendim, Allahın peygamberi Eyyubdur . Belalara mübtela oldu. Onun hizmetçisiyim” dedi. O zaman şeytan; “Kendine yazık ediyorsun. Hastalığı sana geçer” dedi. Rahime; “Onun üzerimdeki hakkını ödeyemem. Nimet ve rahat vaktinde onunla yaşadım. Bu hastalık halinde onu yalnız bırakamam” deyip yürüdü. Dönünce; başından geçenleri Eyyube anlattı. Eyyub ; “Ey hanım! O gördüğün, iblistir. Seni vesvese ile benden ayırmak ister” buyurdu ve dikkatli olup sakınmasını tenbih etti.
Şeytan bir gün tabib suretinde Rahimenin karşısına çıktı; “Sen herhalde hasta olan Eyyubun hanımısın?” dedi. Rahime; “Evet” deyince; “Ben onu yakalandığı hastalıktan kurtarmayı düşünürüm. Lakin şartlarım var” dedi. Rahime hatun; “Nedir?” deyince; “Kolay! Eyyub şarap içecek ve benim için de, şifayı sen yarattın diyecek, o kadar” dedi. Daha sonra ayrıldı. Rahime hatun olan Eyyube anlattı. Eyyub ; “O şeytandır. Bizi Rabbimizden ayırmak istiyor. Ondan sakın!” buyurdu.
Birgün yine şeytan yakışıklı bir kişi suretine girip Rahimenin yolunu kesti; “Sen kimsin? Senin gibi güzel kadın buralarda görmedim. Ben yakın köydenim. Servetimin hesabı yoktur” dedi. Rahime hatunda Yusuf ın güzelliğinden biraz olup, o civarda ondan güzeli yoktu. Ona; “Hasta olan Eyyubun hanımıyım. Ona hizmet ederim. O, Allahın peygamberidir. Ondan başkasına meyletmem” dedi ve yürüdü. Şeytan da ümidi kesip oradan uzaklaştı. Rahimenin, bu sözler karşısında üzüntüsü artmış ve perişan bir halde Eyyubun yanına dönmüştü. Olup biteni bildirince; Eyyub bu sözlerden sıkıldı. Gadap arasında yemin ederek; “Ey Rahime! Ben sana ondan sakınmanı söylemiştim. Eğer bu mihnetten (hastalıktan) kurtulur, afiyet bulursam, sana yüz sopa vuracağım” dedi. “Bu hususta başka rivayetler de vardır.”
Hazret-i Eyyubun hastalığı çok şiddetlendi. Onun bu hali, beden, kalp ve lisanıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazifelerini iyice zorlaştırıyordu. O zaman Allaha dua ve niyazda bulundu. Kuran-ı kerimde bu husus mealen şöyle bildirilmektedir: “Bana gerçekten hastalık isabet etti. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” (Enbiya suresi: 83) Eyyubun bu şekilde dua etmesinin sebebi değişik rivayetlerle anlatılmaktadır. Tefsirlerdeki rivayetlerden bazıları şunlardır:
1- Şeytan ona gelip; “Bana secde edersen seni bu beladan kurtarırım” demesi ile (kendi bedenindeki hastalıktan değil), şeytanın zararından dolayı böyle dua etti. İmam-ı Cafer-i Sadık buyurdu ki: “Musibet müddeti uzayınca, şeytan; “Ey Eyyub! Hastalıktan kurtulmak istersen bana secde et” dedi. Mübarek kalbi hüzünlenip coştu ve; “Beladan sızlanmıyorum. Ama düşmanın haris olmasından rahatsız oluyorum” deyip; “Bana hastalık isabet etti” buyurdu.
2- Eyyuba iman eden bir kaç kişinin; “Eğer bunda hayır olaydı, bu belaya mübtela olmazdı” demeleri, onun mübarek gönlünü mahzun etti. Onun için böyle dua etti. Kavminden bir kaç kişi zaman zaman gelip Eyyubun halini görüp, acırlardı. Bir gün yine gelip, onun yanında; “Bu kişiye bu dertler geleli beri Rabbinden bir merhamet yetişmedi. Bu belanın sona ermesi lazımdı. Halbuki günden güne çoğalıyor, şiddetleniyor” diye söyleştiler. Eyyub bu sözlerden incindi ve; “Ya Rabbi! Yedi yıldır bu mihneti çektim. Senin muhabbetinin şevki (arzusu) beni öyle kapladı ki, bu beladan hiç incinmedim. Nice zaman bu derdi çekmeye razı idim. Fakat bu sözler bana güç geldi. Ya Rabbi! Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin” dedi.
3- Rahime hatunun çaresiz kalması neticesinde, yiyecek almak için elbisesini sattığını öğrenen Eyyub böyle dua etti.
4- Bir gün Eyyuba Cebrail gelip, onu dilsiz, konuşmaz bir halde buldu. Ona; “Neden böyle durursun?” deyince, Eyyub; “Sabırdan başka çare nedir?” dedi. Cebrail ; “Hak tealanın hazinesinde bela çoktur. Sen ona takat getiremezsin. Allahtan afiyet iste” dedi. Eyyub ayet-i kerimede buyurulduğu şekilde dua etti. Eyyub bedenindeki hastalık sebebiyle, insan olması bakımından inlemiş; ruhen de Allahın cemaline yönelmiştir. Cismen dili; “Bana gerçekten hastalık isabet etti” derken, manen de “Sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye zikretmiştir.
Hazret-i Eyyubun bu sözleri görünüşte sızlanma gibi ise de gerçekte bir dua idi. Çünkü Allah; “Biz onun duasını kabul ettik” buyurmaktadır. Sızlanma, insanlara yapılan şikayete denir. Allaha olan sızlanma, sızlanma olmaz. Nitekim Yakubun halini anlatırken, Yusuf suresi 86. ayetinde mealen; “Yakub dedi ki: “Ben büyük kederimi ve hüznümü ancak Allaha şikayet ediyorum ve Allah katında, vahy ile, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri de biliyorum” buyuruyor. Evliyadan biri de; “İnsanlara şikayet eden, bu şikayetinde, Allahın kazasına razı ise; bu, sızlanma ve feryad olmaz” buyurmuştur.
Hamid-i Tavil, Enes bin Malikden bildirdi ki: “Bir kimse, Resulallahın mescidine girdi ve Eyyub ile ilgili bazı sualler sordu. Muhammed Mustafa ağladı ve buyurdu ki: “Allaha yemin ederim ki, Eyyub beladan inlemedi, sızlanmadı. Lakin yedi sene, yedi ay, yedi gün, yedi saat o belada kaldı. Ayakta namaz kılmak istedi. Duramadı düştü. Hizmette kusur görünce; Bana gerçekten hastalık isabet etti” dedi.”
Hastalıktan kurtulması:
Hazret-i Eyyub şehrin dışında mübarek hanımının kendisi için yaptığı kulübede yaşıyordu. Bir gün hanımı Rahime hatun yiyecek aramaya çıkmıştı. İkindi vakti, Allahtan lütuf müjdesi ulaştı. Cebrail çıkageldi ve Allahtan; “Ey Eyyub! Bela verdim sabrettin. Şimdi ben sıhhat ve nimet vereceğim” haberini getirdi.
Bu husus Kuran-ı kerimde şöyle bildirilmektedir: “(Ey Eyyub!) Ayağını yere vur. Çıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç!” (Sad suresi: 42) Bu emr-i ilahi üzerine Eyyub ayağını yere vurdu. İki su pınarı fışkırdı. Biri sıcak olup, yıkanmak için, diğeri soğuk olup, içmek için idi. Sıcağından guslettiğinde bedenindeki rahatsızlıklardan; soğuğundan içince de içindeki hastalıklardan şifa buldu. Bazı alimler ikisi tek pınar olup, içme zamanında soğuk, yıkanma zamanında sıcak akardı, demişlerdir. Başka bir rivayette Eyyub , buyrulan sudan bir yudum içti ve bir parça da başına serpti. Hastalık geçti. Kuvveti geri geldi. Taze bir genç oldu. Cebrail Eyyuba hulle (elbise) giydirdi. Başına taç koydu. Lütuf bulutu, üzerine geldi. Üstüne altın parçacıkları saçıldı. Bir müddet sonra Rahime şehirden döndü. Eyyubu tanıyamadı. Kaybolduğunu zanneti. Sahraya koştu, feryad edip ağladı. “Bu kadar sıkıntı çektim, hazineyi elden kaçırdım, hastayı kaybettim. Ey Eyyub! Bilmem seni hangi canavar götürdü, hangi hayvan yedi” dedi. Cebrail ; “Ey Eyyub! Rahimeyi çağır, gönlünü hoş eyle” dedi. Eyyub ; “Ey hanım! Kimi çağırırsın, kimi ararsın?” diye seslendi. Rahime hatun; “Bir hastam vardı, hayat arkadaşım idi. Onu kaybettim” dedi. “İsmi ne idi” buyurdu. Rahime; “İsmi sabırlı Eyyub idi” dedi. “Nasıl bir kimse idi” buyurdu. “Sağlıklı iken sana benzerdi” diye cevap verdi. Eyyub ; “Ey Rahime! O hasta olan Eyyub, benim” buyurup, kendisini tanıttı. “Allah bana sıhhat verdi” dedi ve her ikisi ağladılar.
Bu halden sonra hanımıyla beraber oradan ayrılıp şehre doğru yola çıktılar. Şehrin kapısına gelince, bütün şehir halkının, kendilerini karşılamaya çıktıklarını gördüler. Eyyub onlara; “Bu ne haldir, nereye gidiyorsunuz?” diye sordu. Onlarda; “Bir ses duyduk; Ey insanlar! Eyyub size geliyor, onu karşılayınız diyordu” dediler. Eyyub şehre gelince, eski, köhne evini yenilenmiş gördü. Bundan başka; elinden alınmış malları geri gelmiş, (bir rivayette ölmüş oğulları dirilmiş), yüz çeviren dostları, kendisine muhabbetle yönelmişlerdi. Nitekim, Allah Sad Suresi 43. ayet-i kerimesinde mealen; “Tarafımızdan bir rahmet, akıl sahipleri için bir ibret olarak, Eyyuba bütün ehlini ve beraberinde daha bir mislini bağışladık” buyurdu.
“Keşşaf tefsiri”nde; hastalık geçince daha önce vefat eden çocukları dirilip, onlar kadar evladı ve torunları oldu. “Gürani tefsiri”nde; vefat eden evladı kadar çocuğu dünyaya geldiği bildirilmektedir. “Vahidi tefsiri”nde, İbn-i Abbasdan rivayet olundu ki, Resulallaha; “Eyyuba bütün ehlini ve beraberinde daha bir mislini bağışladık” ayetinin manasını sordum. Buyurdu ki: “Ey İbn-i Abbas! Allah, Eyyuba hanımını verdi ve onu gençleştirdi. Yirmialtı oğlu dünyaya geldi. Hak teala, Eyyuba bir melek gönderdi. Melek; “Ey Eyyub! Allah sana, belalara sabrettiğin için selam söylüyor ve buyuruyor ki, harman yerine çıksın” dedi. Harman yerine çıktı. Allah, üzerine kızıl renkli bir bulut gönderdi. Eyyubun üzerine altın çekirge yağdı. Eyyub eteğini kaldırıp bu altınlardan topladı. Melek; “Ey Eyyub! Harman içinde olanlarla yetinmez misin” diye latife ettikde, Eyyub ; “Bu hal, Rabbimin bereketlerindendir. Rabbimin bereketlerine karşı kanaatkar olamam!” demiştir.”
Buharide, Ebu Hüreyreden rivayet edilen hadiste, Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Eyyub mucizeli suda yıkandığı sırada, önüne altından bir sürü çekirge düşmüştü. Eyyub bunları hemen toplayıp, elbisesine doldurmaya başlamıştı. Bunun üzerine Allah; “Ey Eyyub! Görüyorsun ben malını sana iade etmek suretiyle seni zengin kılmadım mı?” buyurdu. Eyyub; “Evet ya Rabbi! Beni o suretle zengin kıldın. Fakat, senin hayr ve bereket hazinelerinden benim için doymak yoktur. Binaenaleyh, indi ilahiden her ne buyurulursa kabulümdür. Çünkü veren sensin, senin verdiğin şeyi nasıl reddederim?” dedi.”
Hazret-i Eyyub, hastalığı esnasında bir sebepden dolayı hanımına, iyi olunca yüz sopa vuracağına yemin etmişti. İyileşince ahdini yerine getirmek istedi. Hanımına yüz sopayı nasıl vuracağını düşünüyordu. Bu düşüncedeyken Allah Eyyubun yemininin yerine gelmesini ve Rahimenin incinmemesini murad etti. Zira Rahime uzun zaman Eyyuba canla başla hizmet etmişti. Allah, Eyyuba vahyedip; “Ey Eyyub! Yüz tane ince çubuğu bir araya bağla ve deste yap. Sonra eline al ve Rahimeye bir defa vur! Rahimeye yüz değnek vurmuş olursun. Yeminin yerine gelir” buyurdu. Eyyub, Allahtan aldığı bu ilahi emirle, yüz tane ince çubuğu bir demet yaptı ve hanımına bir kere vurdu. Böylece yeminini yerine getirdi. Cenab-ı Hakkın bu lütfunu gören hanımı da bundan çok hoşlandı. İncinmeden cezanın tatbikine ve yeminin yerine gelmesine sevindi.
Kuran-ı kerimde bu husus mealen şöyle bildirilmektedir: “Eline yaş ve kuru karışık bir demet ot al! Onunla (hanımına) vur ki, yemininde durmamazlık etme.” (Sad suresi: 44)
Bir rivayette de Eyyub hanımı Rahimeye buyurduğu bir hizmete geç gelmesi dolayısıyla; sıhhate kavuşunca yüz değnek vurmak üzere yemin etmişti. Rahimenin, efendisine karşı hizmetleri, fedakarlıkları büyüktü. Onun için cenab-ı Hak, yüz tane ince çubuğun topluca ve bir defada vurulmasını istedi.
Hazret-i Eyyubun hastalığı afiyet haline dönüşünce, o gece seher vaktinde bir ah eyledi. Sebebini sorduklarında; “Her gece seher vaktinde; “Ey bizim hastamız nasılsın?” diye ses duyardım. Şimdi o vakit geldi ve; “Ey sıhhatli kulumuz, nasılsın?” sesini duymadım. Bunun için ağlıyorum” buyurdu.
Eyyub a; “Bu uzun hastalık müddeti içerisinde, sana en zor ne geldi?” diye sorduklarında; “Dost ve düşmanların serzenişi, her şeyden daha zordur” buyurdu.
Eyyub ömrünün sonunda, en olgun evladı olan Havmeli vasi tayin etti. Teçhiz ve tekfin hususlarını ona ısmarladı. Yaşı yüzkırk, ikiyüzyirmi, ikiyüzkırk, doksandokuz yahut doksan sene idi. Zülkifl lakabı ile bilinen Bişr adlı oğlunun peygamberliğinde ihtilaf olunmuştur. Şarih Ayniye göre, Hazret-i, Eyyubun kabri, Şamda Beseniyye denilen yerdedir.