İbrahim putperest Keldani kavmini ve onların azgın kralı Nemrudu, açık bir şekilde defalarca imana davet ettiyse de, iman etmediler. Bunun üzerine Allahın emri ile onların yaşadığı Babil diyarından Şama hicret etti. Bu hicretinde Allaha dua edip salih bir evlad ihsan etmesini istedi. Sonra Mısıra gidip tekrar Şama döndü. Bundan sonra da Hacer ile evlendi ve ondan oğlu İsmail doğdu. İsmail büyüyünce imtihan için rüyasında bu oğlunu kurban etmesi emredildi. İbrahim bu emir üzerine oğlu İsmaili kurban etmeye teşebbüs etti. Fakat Allah Cebrail a Cennetten bir koç götürmesini ve İbrahimin o koçu kurban etmesini emir buyurdu. İbrahim bu imtihan karşısında sadakat gösterdi. Bunun mükafatı olarak, Allah ona ihtiyar yaşında bir oğul daha ihsan etti. Bu oğlu da İshak dır.
Kuran-ı kerimde İbrahim ın oğlu İsmaili kurban etmesi emredilince teşebbüse geçip, bu hususta hem İbrahim ın hem de İsmailin gösterdiği sadakat bildirildikten sonra mealen şöyle buyruldu: “Bir de ona salihlerden bir peygamber olmak üzere İshakı müjdeledik. Hem İbrahime, hem de İshaka bereketler verdik. Her ikisinin soyundan mümin olan da var, nefsine apaçık zulmeden kafir de var.” (Saffat suresi: 112-113)
İbrahim a oğlu İshakın doğacağını melekler müjdelediler. Rivayete göre; bir oğullarının olacağı müjdelendiği sırada İbrahim yüzyirmi, Sare ise doksan veya doksandokuz yaşında idi. Bu haberden bir sene sonra İshak doğdu. Bu müjdeyi vermek üzere gelen melekler gayet güzel yüzlü birer genç suretinde İbrahim ın karşısına çıktılar. Bunların; Cebrail , Mikail ve İsrafil olduğu İbn-i Abbasdan rivayet edilmiştir. Cebrail ile birlikte yedi veya dokuz; veya onbir yahut da oniki meleğin bulunduğu da rivayet edilmiştir. Melekler, İbrahim a bu sevinçli haberi verdikten sonra; o zaman azgınlıkları son hadde ulaşan Lut kavmini helak etmeye gittiler.
Melekler güzel yüzlü genç suretinde İbrahim a gözüküp; “Selamün aleyke” deyince; o da; “Aleyküm selam” diyerek mukabelede bulundu. Onları evinde en iyi yere oturttuktan sonra ikram etmek üzere hemen kızartılmış bir buzağı (dana) getirdi. Bu nefis yiyeceği misafirlerin önüne koyup; “Buyurunuz, yiyiniz” dedi. Fakat bu misafirler yemeğe hiç el uzatmadılar. Bu hal karşısında İbrahim tedirgin olup, kalbine gizli bir korku düştü. Katade hazretlerinden rivayet edildiğine göre o zamanki adete göre bir eve misafir geldiğinde, misafir ikram edilen şeyleri yerse, o misafirden emin olunur; yemezse, bu misafirin zarar vermek üzere geldiğine hükmedilir ondan çekinilirdi. Hatta böylelerinin hırsız olduğundan ve zararından korkulurdu. İbrahim ın kalbine bu sebeple bir endişe doğduğu rivayet edilmiştir. Yine tefsirlerde rivayet edildiğine göre; aslında İbrahim bu gelenlerin insan suretine girmiş melekler olduğunu anlamıştı. İçindeki korkunun sebebi; Allahın gadab ettiği bir şey mi oldu, yoksa benim kavmimin helak edileceğini mi haber vermeye geldiler endişesi idi.
İbrahim ikram ettiği nefis yemeği koyup; “Buyurun, yemez misiniz?” dediğinde, melekler; “Biz yemeğin ücretini vermeden yemeyiz” dediler. İbrahim da; “Yiyiniz de bedelini veriniz. Bu yemeğin bir ücreti vardır” buyurdu. Melekler; “Bu yemeğin ücreti nedir?” deyince; “Yemeğin başında Allahın ismini söylemek, Bismillah demek, sonunda da Elhamdülillah demektir” buyurdu. Bunun üzerine Cebrail , Mikail a bakarak; “Bu zat, Allahın dost (halil) edinmesine layık bir kimsedir” buyurdu.
Bundan sonra melekler; “Ey İbrahim! Korkma. Biz Lut kavmini helak etmek için gönderildik!” diyerek melek olduklarını açıkladılar. Böylece yemeği yememelerinin sebebi de anlaşıldı. Çünkü melekler yemezler, içmezler. Bu sırada İbrahim ın hanımı Sare perde arkasında ayakta duruyordu. ayet-i kerimede onun için; “Dahiket” buyruldu. Mücahid ve İkrime hazretleri bu kelimeye o sırada Sare hayız oldu, manasını vermişlerdir. Ayrıca kelime Arapçada hem gülmek; hem de hayız olmak manasına kullanılmıştır. Bu sebeple ekseriyet de Sare için güldü manasını vermişlerdir. Ayrıca gülmesinin sebebi de değişik şekilde rivayet edilmiştir. Denildi ki, misafirlerin melekler olduğunu anlayınca, korkma demeleri üzerine kendisinden ve İbrahimden korkunun gitmesi sebebiyle sevinerek güldü. Bir rivayete göre de İbrahim ile melekler arasında yukarıda zikredilen konuşma geçince, Cebrail ın Mikail a; “Bu zat Allahın halil (dost) edinmesine layıktır” demesi üzerine gülmüştür. Bu hususta daha başka rivayetlerde vardır. Daha sonra İbrahim ın korkusu dağılınca, melekler ona bir oğlunun yani İshakın olacağını müjdelediler denmiştir. Sare bulunduğu yerden meleklerin bu müjdesini işitince, hayrete kapılarak ellerini yüzüne kapayıp; “Hayret, benim mi çocuğum olacak? Ben artık ihtiyarladım. Çocuk doğuracak halde değilim! Siz nasıl olur da böyle söylersiniz. Üstelik benim kocam da ihtiyarlamıştır. Bu görülmemiş bir iştir” dedi. Ellerini yüzüne kapaması; yaşlılığında hayız görmesinden ve bunun farkına varıp hayası sebebiyle utanmasından ileri geldiği de bildirilmiştir.
Hazret-i Sarenin bu sözleri üzerine melekler ona; “Sen Allahın emrine mi, takdirine mi şaşıyorsun? Muhakkak, Allah neyi dilerse o olur. Allahın rahmeti ve bereketi sizin üzerinizedir. Şüphesiz ki, Allah kendisine şükür ve hamd edilmesini gerektiren işleri yapar, yaratır ve Onun kullarına hayrı ve ihsanı pek çoktur. O kerem sahibidir. Sizi de nice nimetlere kavuşturmaya kadirdir” dediler. Sarenin bu habere şaşmasının sebebi itiraz için değildi. Çünkü o, Allaha iman etmişti ve Onun her şeye gücünün yettiğini biliyordu. Onun şaşırmasının sebebi; hiç görülmediği halde, bilinenin ve adetin dışında, ihtiyarlamış çok yaşlı kimselerin çocuğunun olacağı idi.
Melekler İbrahim a kendilerini tanıtıp, bir oğlu yani İshakın olacağını müjdeledikten sonra, İbrahim meleklerin böyle topluca gelmelerinin başka bir sebebi olduğunu da anlayıp, niçin geldiklerini sordu. Melekler, Lut kavmini helak etmek üzere geldiklerini söylediler. İbrahim Lut kavminin helak edileceğini öğrenince, meleklere; “Lut kavmini hemen mi helak edeceksiniz? O kavmin helak edilmesi tehir edilse, küfürden ve isyandan dönmelerini, iman etmelerini düşünmez misiniz?” diye temennide bulundu. Melekler, onlara dua ve benzeri şeyler ile geri çevrilemeyecek bir azabı Allahın emrettiğini, iman edenlerin ise azabdan kurtarılacaklarını söylediler. Sonra melekler Lut a gittiler. (Bkz. Lut )
Bu hususlar Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirildi; “Muhakkak ki resullerimiz (yani melekler) İbrahime müjde ile gelip; “Selamün aleyke” dediler. O da onlara; Aleyküm selam dedi ve hemen gidip (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi. İbrahim ellerinin buna uzanmadığını görünce onlardan çekindi ve kalbinde onlardan bir nevi korku duydu. Onlar; Korkma, çünkü biz melekleriz, yemez ve içmeyiz. Lut kavmine azab için gönderildik dediler. İbrahimin hanımı (perde arkasında) ayakta idi. (Bu söz üzerine) güldü. Biz de ona İshakı, İshakın ardından da (torunu) Yakubu müjdeledik. (İbrahimin hanımı) şöyle dedi: Vah halime! Ben doğuracak mıyım? Ben bir ihtiyar kadınım. Kocam da bir ihtiyardır. Doğrusu bu, çok şaşılacak bir şey.” (Melekler ona) dediler ki: Allahın emrine mi şaşıyorsun? (Onun emrine şaşırma! Zira, Allah neyi irade ederse o şey muhakkak olur.) Ey Ehl-i beyt-i İbrahim! Allahın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Şüphesiz ki Allah, nimet vermesiyle asıl hamde layık ve kullarına hayr ve ihsanı pek çoktur.
İbrahimden korku gidince ve kendisine (bir çocuğu doğacağına dair) müjde gelince, Lut kavmi hakkında resullerimiz olan meleklerle mücadeleye (konuşmaya) başladı. (Lut ın ve ona inananların da o azaba düşeceğinden korkuyor, onlara acıyordu.) Çünkü İbrahim, halim (kötülük yapanlardan intikam almakta acele etmeyen), zellelerine çok ah edip insanların haline üzülen ve daima Allaha yönelen bir zat idi.
Melekler; Ey İbrahim bundan (mücadeleden) vazgeç. Zira hakikat şudur ki, Rabbinin emri geldi. Muhakkak surette onlara (dua ve benzeri ile) geri çevrilmesi imkansız bir azab gelecektir dediler.” (Hud suresi: 69-76)
İbrahim a verilen müjdeden bir sene sonra İshak doğdu. Gerek Yakup , gerekse Yusuf olsun, Beni İsraile gönderilen peygamberler, İshakın soyundan geldi. (Bkz. İshak )
Meleklerin, İbrahim a oğlu İshakın doğacağını müjdelemek için gelmeleri, Kuran-ı kerimde Hicr ve Zariyat surelerinde de bildirilmiştir. Mealleri şöyledir: “Kullarıma İbrahimin misafiri olan meleklerden haber ver ki, onlar İbrahimin yanına girip selam vermişlerdi. (O da meleklerin selamına cevap verdikten sonra yemek getirdi. Onlar ise o yemekten yemediler. İbrahim bunun üzerine); Biz sizden endişe ediyoruz, korkuyoruz dedi. Melekler ona dediler ki: Bizden korkma. Biz (Rabbinin elçileriyiz). Sana ilm-i nübüvvete ulaşacak bir oğul müjdeliyoruz. İbrahim ; Benim bu ihtiyarlığımda bana evlad mı müjdelersiniz? Bu ne acayip müjdedir dedi. Melekler dediler ki: “Biz seni hak ile müjdeledik. (Zira Allah babasız, anasız insan da yaratmaya kadirdir. Buna kadir olan Allah ihtiyar bir kimseden ve acuze bir kadından çocuk yaratır.) Sen Hakkın rahmetinden ümid kesme. (İbrahim ın şaşması böyle bir işin adet olmadığından dolayı idi.) İbrahim; Allahın rahmetinden kim ümid keser! Ancak, Allahın rahmetinin bolluğunu bilmeyen azgınlar ümid keserler. Ey Allahın resulleri! Bana, bu müjdeden başka ne maksatla geldiniz (bana söyleyiniz) dedi. Melekler; Biz mücrim (günahkar) bir kavme gönderildik ki, tuğyanları (azgınlıkları) sebebiyle onları (Lut kavmini) helak edeceğiz dediler.” (Hicr suresi: 52-58)
Zariyat suresinde ise bu hadise mealen şöyle bildirilmiştir: “Ya Muhammed! İbrahimin hizmetleriyle ikram olunan misafirlerinin sözleri ve haberi sana geldi mi? O misafirler, İbrahimin evine girdiklerinde selam verdiler. İbrahim selamlarına cevap verip (kendi kendine); “Bunlar bilmediğim değişik kimselerdir dedi. İbrahim, misafirlerinden habersiz, hanımına gitti. Semiz bir dana kızartıp geldi. O kızartmayı önlerine koydu. Yemez misiniz?” dedi. Onlar, ondan yemediler. Onların yemekten kaçındıklarını görünce, kalbine korku girdi. Melekler onun korkusunu anlayıp; “Korkma!” dediler ve onu, büluğunda ilimde kamil olacak İshak adında bir oğulla müjdelediler. İbrahimin zevcesi (Sare), bu oğul müjdesini işitince (hayret etti ve) vaveyla ile kalkıp elleri ile yüzüne vurarak odasına yönelirken; Ben acuze bir ihtiyar kadın iken doğurur muyum? dedi. Melekler; Rabbin müjdelediğimiz gibi buyurmuştur. O hakim ve alimdir, her şeye kadirdir dediler.” (Zariyat suresi: 24-30)