"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Salihin; Kavmini imana daveti

Allah sapık Semud kavmini imana davet için Salihi peygamber olarak gönderdi. Bir rivayette Salih 40 yaşına girdiğinde; Allah Cebraile emrederek Salihe gitmesini ve ona peygamber olduğunu bildirmesini, kavmini imana, itaate “La ilahe illallah ve enne Salihan Abdullahi ve resulühü” “Salih Allahın kulu ve peygamberidir” demeye davet etmesini bildirdi. Cibril-i emin, bir anda Salihe geldi. Selam verdi. Salih onun heybetinden dolayı kendinden geçti. Cebrail ; “Ey Salih! Şimdi kavmini Allaha imana çağır ve tevhide davet et. Şirk ve putlara tapmaktan uzak durmalarını söyle. Allahın kendilerine ihsan buyurduğu nimetleri hatırlat. Ayrıca ad kavminin şiddetli rüzgarda niçin ve neden helak olduklarını sor” dedi ve risaletini tebliğ etti. Sonra ona Cennet elbiselerinden yeşil bir elbise giydirdi. Sağ eli üzerine nübüvvet mührünü basarak ademin asasını verdi. Sonra da; “Ey Salih! Sen, Nuh ve Hud aleyhimüsselam zamanlarında olmayan bir çok acaib halleri müşahede edeceksin” buyurdu ve semaya yükseldi.

Salih bu ilahi emir üzerine hemen kavminin toplandığı yere (putlara tapıp kurbanlar keserlerken yanlarına) gitti. Reisleri Cenda bin Amr da orada idi. Salih onun yanına vardı. Reis Cenda onu görür görmez tarifi imkansız bir korkuya kapıldı. Salih ona güler yüz ve tatlı dille hitabederek; “Ey Cenda, sana nasihat ederim. Allah beni size peygamber olarak gönderdi. Seni ve kavmimi “La ilahe illallah” demeye ve beni tasdike yani Allahın kulu ve resulü olduğuma inanmaya çağırıyorum” dedi. Cenda da; “Ey Salih! Neler söylüyorsun. Semud kavmi senin Allahın peygamberi olduğunu kabul etmez. Kavmime bildireyim bakayım ne derler. Sen yarın gel” dedi. Sonra eşrafını (önde gelenleri) toplayıp, Salihin söylediklerini bildirdi. Kavmin ileri gelenleri; “Ey Cenda! Gelsin söylediklerini biz de duyalım” dediler. Ertesi gün Salih oraya teşrif etti. Peygamber olarak gönderildiğini söyleyip, onları Allaha imana ve itaate çağırdı ve; “Ey kavmim! Kendisinden başka ilah olmayan Allaha iman ve ibadet ediniz. Sizi ve her şeyi yaratan Odur. Bu topraklarda size uzun ömür ve çok nimetler verdi. Ona tevbe ve istiğfarda bulunun. O, tevbeleri kabul edicidir” şeklinde nasihatlerde bulundu.

Allah, Kuran-ı kerimde, Salihin kavmine peygamber olarak gönderilişini ve davetini şöyle bildirmektedir: “Biz Semud kavmine (nesebde) kardeşleri Salihi resul olarak gönderdik. (Salih ) onlara dedi ki: “Ey kavmim! Allahı tevhid ediniz (bir biliniz). Ona ibadet edin. Ondan başka ilahınız yoktur. O (Allah) babanız ademi topraktan yarattı. Siz onun (ademin ) evladısınız. Sizi orada (yeryüzünde) geçinmek ve orasını imar yapmaya (mamur hale getirmeye) memur etti, güç verdi. Şimdi ondan mağfiret dileyin. Sonra başkasına ibadetten vazgeçin. Taat ve ibadetle Allaha dönünüz. Benim rabbim (müminlere, kendisine iman edenlere, rahmetiyle) yakındır, (Dua edenlerin dualarına) icabet edicidir.” (Hud suresi: 61).

“Semud kavmi, gönderilmiş olan peygamberlerini (Salih ı) tekzip ettiler (yalanlayıp kabul etmediler). Onların (nesebde, soyda) kardeşleri Salih , onlara dedi ki: Allahtan korkmaz mısınız ki Ona şirk koşarsınız. Ben, Allahtan size gönderilen emin bir resulüm (peygamberim). Şimdi Allahtan korkun. Size tebliğ ettiğim (bildirdiğim) Onun emir ve yasaklarında bana itaat edin. Bunun için (tebliğim için) sizden ücret istemem. Bilin ki benim ücretim ancak alemlerin Rabbi Allahın üzerinedir.” (Şuara suresi: 141-145)

Salih dalalette (küfürde) olan kavmini imana davet ettiğinde, pek az kimse inandı. Çoğunluğu hak dini kabul etmemekte direndiler. Servetlerine güvenip zevk ve sefa içinde kendilerinden geçip zulme başvurdular. Salih a da; “Ey Salih! Sen bundan evvel (yani bizi putlara ibadeti terke çağırmadan önce) bizim aramızda ümid edilen (güvenilen) bir kimse idin. Sende rüşd ve efendilik alametlerini görüp bize baş ve işlerimizde müsteşar (danışılan bir kimse) olmanı, dinimizi kabul etmeni beklerdik. Şimdi sen bizi babalarımızın ibadet edegeldiği ilahlara (putlara) ibadetten nehy mi ediyorsun? (Vaz geçirmek mi istiyorsun?) Halbuki sen bizi davet ettiğin Allaha ibadetten (tevhidden) şüphe içindeyiz dediler.” (Hud suresi: 62)

“Salih (onlara) dedi ki: “Ey kavmim! Bana haber verin. Rabbim teala bana açık bir beyyine (mucize) ve rahmet (peygamberlik) vermişken eğer ben risaleti tebliğ ve sizi Allaha davet etmeyip Ona asi olursam, beni Onun (Allahın) azabından kim kurtarır. Beni kendinize tabi kılmakla bana hüsrandan başka bir şey arttırmazsınız.” (Hud suresi: 63)

Semud kavmi, peygamberleri Salih onları imana davet edip, nasihatte bulunduğu zaman tekzip ettiler. Bu husus Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirildi: “Dediler ki: O da bizden bir kimse değil mi? Üzerimize bir üstünlüğü olmayan kimseye tabi mi olacağız. Ona uyduğumuz takdirde dalalete düşer delilik yapmış oluruz. Aramızda vahye daha layık var iken ona vahiy mi olundu? Doğrusu o yalancı ve mütekebbirdir.” (Kamer suresi: 23-25)

Semud kavmi, Salih ı büyülenmiş, yalancı ve mütekebbir diye itham etmelerine rağmen, Salih Kuran-ı kerimde bildirildiği şekilde, tatlı dille imana davete ve nasihatlerine devam etti:

(Ey kavmim) Şu bulunduğunuz halde, bahçeler, pınarlar, ekinler ve latif (hoş) tomurcuklanmış hurma ağaçları arasında ve dağlardan yonttuğunuz ve yaptığınız (kaşaneler, köşkler, saraylar) içinde, (ölüm ve azabdan) emin ve ferah olarak terk olunur musunuz? Öyle bırakılacağınızı mı zannediyorsunuz? Allahtan korkun, tul-i emelde (uzun emelde) olmayın. Artık bana itaat edin. Çünkü, benim emrime (dediklerime) itaat, Allaha itaattir!) (Şuara suresi: 146-150)

Semud kavmi, Salihi iyi bir insan olarak görüyordu. Ancak onun iyiliğini putlara hizmette görmek istiyorlardı. Salih peygamber olduğunu bildirince; “Salihin maksadı bizi kandırıp elimizdeki mallara konmaktır” dediler. Diğer bir kısmı ise; “Hayır Salihin bizim malımıza ihtiyacı yoktur. Onun maksadı olsa olsa bize reis olmaktır” diyordu. Bir başka grup da; “Onun reislikte de gözü yoktur. Belki akıl hastalığından dolayı böyle bir takım anlaşılmaz şeyler söylemiş olabilir” dedi. Daha sonra melun şeytan da sapıklara vesvese verip; “Ne garip şey! Daha dün bir çoban gibi aranızda bulunan kişi, şimdi birden bire korkutucu sözler söylüyor. Bütün putları bir kenara itip, görünmeyen bir mabuda tapmamızı söylüyor. Herkesin kendi etrafında toplanmasını, sözünü dinlemelerini, böylece insanlara daha iyi bir hayat vereceğini söylüyor. Ama nasıl ve neyle? belli değil. Hepimizin sapık, kendisinin tek başına bize yol gösterici olduğunu söylüyor. Aklının, hepimizin aklından çok olduğunu ve alemlerin Rabbi ile irtibatta bulunduğunu söylüyor. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilir? Başkalarının yapamadığını o nasıl yapabilir? Yoksa ayı gökyüzünden yere mi indirecek, yoksa yeryüzünü güneşe mi yaklaştıracak? Yoksa ölüyü mü diriltecek” dedi. Semudlular da kalkıp Salih a gittiler ve ona; “Şimdiye kadar kimse senin ceddinden ve soyundan bir kötülük görmedi. Fakat, sen insanların hayatını perişan edecek sözler söylüyorsun. Sen bu mabutların hiç birini kabul etmiyorsun ve karışıklık çıkarmaktasın. Sen bu yeni sözleri nereden getirmişsin? Ve görülmeyen mabud seni nasıl vazifelendirmiştir. Söz ve iddia ile bir şey sabit kılınamaz. Eğer doğru söylüyor isen, hiç kimsenin yapamadığı bir işi yapman gerekir. Doğru söz delil ister. Sen bütün insanları, senin mabudunun yarattığını ve herkesten güçlü olduğunu söylüyorsun. Eğer böyleyse; bu mabud mesela geceyi gündüz yapabilir. Biz de her şeyi bildiğimizi söylemiyoruz. Yaşadığımız bir dünya vardır. Eğer sen de yeni bir iş yapamayacaksan ve insanlarla aranda yeni bir fark bulunmuyorsa bu davadan vazgeç” dediler. Salih : “Söylediğim her şeyi Rabbimin iradesiyle söylüyorum. Rabbim dilerse düşündüğünüz bütün şeyler, istediğiniz her alamet meydana gelir” buyurdu. O zaman Semudlular Kuran-ı kerimde mealen buyrulduğu üzere; “Sen çok sihre (büyüye) uğramışsın (aklına halel getirmişlerdensin) dediler.” (Şuara suresi: 153)

İbn-i Abbasdan rivayet olundu ki: “Salih kavminin iman etmeyeceğini anlayınca çok üzüldü. Rabbine yalvarıp; “Ya Rabbi! Bir sefere çıkayım. Yolculuğumda salih kimselerle karşılaşıp onlarla dost olayım” dedi. Hak teala ona izin verdi. Oradan ayrıldı. Bir çok yerlerden geçti. Bir gün kendini ibadete vermiş bir kişiye rastladı. Ona; “Niçin tenhalarda yalnızlığı seçtin” dedi. O da; “Bu yerde bir köy vardı. Ahalisinin tamamı Allaha inanmaz idi. Cümlesi helak olup yalnız ben kurtuldum. Geri kalan ömrümü o beladan kurtulduğum için Allahın şükrüne sarfettim. Bu sebeple tenhalarda ibadet ederim” dedi. Salih onun sözlerinden ve halinden ibret alıp daha fazla şükürle meşgul oldu. Sonra yolu bir deniz kenarına uğradı ve bir adaya geldi. Adada ibadet eden, namaz kılan bir şahıs gördü. Ona da tenhalarda ibadet etmesinin sebebini sordu. O da; “Ey Salih ! Bu adada bir cemaat ile idim, onlar çok habis (kötü) insanlardı. Bir gün onlarla birlikte bir gemiye bindim. İçlerinde benden başka Hak tealaya inanan yoktu. Neticede gemi battı. Benden başka hepsi boğuldular. Kurtuluş nimetinin şükrünün edası için burasını seçtim” dedi. Salih veda edip ayrıldı. Çok yerler geçip, halkının tamamı imansız olan bir şehre geldi. Salih orada iki mümin kimse buldu. Bunlar gündüzleri helal kazanıp akşam kendilerine yetecek kadar yiyecek alıkoyup fazlasını fakirlere sadaka verirlerdi. Bir akşam birlikte otururlarken heybetli bir ses işittiler. Salih bu sesin sebebini sorunca; “Burada yırtıcı bir hayvan vardır. Sesi her gün bu saatte duyulur. Kimi bulursa helak eder” dediler. Salih de ; “Eğer şehirdekiler bana mallarının bir kısmını verirlerse onları bu hayvanın şerrinden kurtarırım” dedi. Onlar gidip, Salihin sözlerini şehir halkına söylediler. Herkes malının bir kısmını getirip bir yere yığdı. Sonra da Salihten dediğini yapmasını istediler. Salih Allaha dua etti. Duası neticesinde o vahşi hayvanın iki parça olduğu görüldü. Şehir halkı sözlerinde durup mallarını Salihe verdiler. Daha sonra Salih o iki kişiye bu malları kabul etmelerini söyledi. Fakat onlar istemediler ve; “Bize alın terimizle kazandığımız kifayet eder” dediler. Bunun üzerine sahiplerine geri verdi. Sonra da Allaha dua edip; “Ya Rabbi! Sana şükürler olsun ki kullarından sülehayı (salih kimseleri) bana gösterdin. O zaman Allahtan vahiy geldi: “Ey Salih! Dünyanın nizamı, alemin intizamı benim sevgili kullarımın mevcut olmaları iledir. Dünyanın nizamını, alemin intizamını sevgili kullarımın varlığına bağladım. Eğer onlar olmasa bütün isyan edenleri göz açıp kapayıncaya kadar helak ederim.” Salih daha sonra kendisine iman etmemiş olan kavminin yanına döndü.”

Cebrail bir gün Salihe gelerek, kendisi ve müminler için bir mescid inşa etmesini bildirdi. Bunun üzerine müminlerle beraber mescid yapmaya başladı. Melekler de yardım ettiler ve yapılan bu mescitte ibadete başladılar. Salih her gün kavmi arasında dolaşır, güler yüz, tatlı dil ve yumuşaklıkla onları imana davet eder, itaate çağırır, ad kavminden bahseder; onların başlarına gelen azabdan ibret almalarını söylerdi. Buna karşılık, kavminin alaylı ve hakaret dolu sözlerine sabreder, cevap vermeyip üzüntülü bir şekilde mescide dönerdi. Ayrıca kafirler, müminlerle de her yerde istihza ederlerdi. Kavminin kendisiyle ve müminlerle alay edişleri Kuran-ı kerimde şöyle bildirilmektedir.

“Îmana gelmeyip, tekebbür üzere olan o kavmin ileri gelenleri, zayıf ve aciz addettikleri müminlerle istihza (alay) ederek dediler ki: Siz, Salihin gerçekten Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu biliyor musunuz? Müminler (tam bir iman bütünlüğü içinde, sağlam bir imanla); Evet, onun bize ve size peygamber olduğunda şek ve şüphemiz yoktur dediler. (O zaman) o iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler; Biz sizin iman ettiğiniz şeye inanmıyor inkar ediyoruz dediler.” (Araf suresi: 75-76)

Ayrıca; “Ey Salih! Sen bizi görmediğimiz bir şeye inanmaya çağırıyor, babalarımızın taptığı putlarımızı bırakmamızı söylüyor ve ad kavminin başına gelenlerle korkutuyorsun. Halbuki onların evleri, çardakları kumlar üzerine kurulmuştu. Rüzgar elbette onları yıkar. Bizim saraylarımız öyle olmayıp, dağlara kayalara oyulmuştur. Rüzgarın kayaları yıkması mümkün değildir. Senin Rabbinin de bize gücü yetmez” dediler. O esnada şiddetli bir sesle irkildiler; “Salih hakikaten Allahın peygamberidir. Putlar batıldır” sesiyle bütün putlar devrildiler. Bu hali açıkça görenler hayret ve dehşetle; “Bu olsa olsa Salihin sihridir” dediler. Küfürleri ve düşmanlıkları gittikçe fazlalaştı; “Salih aramızda doğru bir kişi idi. Şimdi yalanı, sihri, bühtanı, putlarımıza muhalefeti apaçık meydana çıktı” dediler. Salih de elindeki ademin asasını kaldırıp kavmine seslendi. O zaman kalplerine korku düşüp her birisi bir tarafa kaçıştılar. İzdihamdan ölenler oldu. Salih bunların kendi bağırmasından dolayı ve küfür üzerine ölmelerine çok üzüldü. Semudlular daha sonra yine toplandılar ve; “Ey Salih! Peygamber olduğun doğru ise bize vahşi hayvanlardan birkaç tane çağır da gelip senin peygamber olduğunu söylesinler. O zaman gerçekten sana inanacağız” dediler. Salih da onların bu istekleri karşısında Allaha dua etti ve; “Ey hayvanlar geliniz. İstedikleri şehadeti söyleyiniz” diye seslendi. Büyük bir aslan kükreyerek çıkageldi ve dile gelerek; “Buyur ey Salih ” deyip, Allahın birliğine Salihin peygamberliğine şehadet etti. Boynunu eğdi. Kafirler; “Şu sihre bakınız” dedi. O anda aslan o kafire hücum etti. Kafirlerden her biri dağılıp evlerine kapanarak kapılarını da kilitlediler. Sonra da pişman olup; “Ey Salih bu belayı def et seni dinleyeceğiz” diye özür dilediler. Salihin işareti ile arslan geri dönüp kayboldu. O gün Semudlulardan bir grup imanla şereflendi. Bunlardan son iman eden, Salihin amcasının oğlu Salim bin Sad idi.

Cenab-ı Hak isyan ve taşkınlığın (küfrün) zirvesine çıkan bu kavmin de, Hud kavminde olduğu gibi, kadınlarını kısır bıraktı. Ağaçlar kuruyup meyve vermedi. Sığırlar buzağılamayıp davarlar kuzulamadı. Semudluların bir kuyusu hariç hepsi kurudu. Bu durum karşısında Semud kavminin insanları kin ve öfke ile; “Ey Salih aramıza fesad karıştırdın. Mallarımıza, çoluk-çocuğumuza, bizlere zarar verdin. Buradan çekil git, yoksa seni öldürürüz” dediler. Salih mescidine döndü ve müminlere; “Ey iman edenler! Siz mescide devam ediniz. Ben bir müddet yalnız kalıp dağlarda Rabbime ibadet edeceğim” diyerek oradan ayrıldı. Dağlara çıktı. Bir yer ararken akşam oldu. Bir su görüp abdest aldı ve namazını kıldı. Nur dolu, içinden misk kokusu gelen bir mağaraya rastladı ve oraya girdi. Etrafta koltuk ve yaygılar gördü. Mağara, mücevherden süslü bir kandille aydınlatılmıştı. Hayretler içinde koltuğa oturdu. Sonra da orada bulunan yatağa uzanınca, Allah kendisine uyku verdi ve tam kırk sene uyudu. Salihin halinden müminler dahil kimsenin haberi olmadı. Kimse yerini bilemedi ve öğrenemedi. Müminler, peygamberleri Salihi aradılar fakat bir haber alamadılar. Uzun seneler firak (ayrılık) ateşiyle ağladılar. Ancak zaman zaman insan şekline girmiş bir melek onlara; “Niçin ağlıyorsunuz. Bedenleriniz üzüntüden zayıf düştü. Haliniz değişti” der teselli verirdi. Müminler de; “Nebimiz Salihi kaybettik. Ondan bir haber alamadık” dediklerinde melek de; “Kendinizi üzüp sabırsız olmayınız. O bir himaye ve muhafaza altındadır. Şimdi onu görmeniz mümkün değildir. Ancak Allahın irade ettiği zaman görürsünüz” derdi. Müminler ayrılık ve ibadetle günlerini geçirdiler. Kuvvetleri azaldı. Teker teker vefat ettiler. Bir kısmı da eski putperestliklerine döndüler. Her vefat eden mescidin bitişiğine defnedildi. Kabir taşına da bu filanın kabridir yazıldı. Kırk sene dolunca Salih uykudan uyandı. Kendi kendine; “İki rekat namaz kılıp kavmimi davete koşayım. Nasıl oldu da uykuyu, Rabbime ibadete tercih ettim” dedi. Abdest alıp namaz kıldı. Sonrada yola koyuldu. Giderken gaibden bir sesle; “Ey Salih acele etme. Zira sen kırk senedir kavminden ayrı bırakıldın. Allah sana kırk sene süren bir uyku verdi. Şimdi ikinci defa Allah seni kavmine gönderiyor. Onlara git; vaz-ü nasihatte bulunarak, Allaha imana ve itaate çağır. Fakat acele etme. Muhakkak, senin Rabbin aceleci değildir. Ey Salih! Kavmine dön. Putlara tapmaktan el çekmelerini söyle. Onlara Allahın intikam alıcı olduğunu bildir” dendi. Salih bu hususu iyice anladı. Secdeye kapandı ve; “Ya Rabbi! Senin gücün her şeye yeter. Sen her şeye kadirsin” diye niyazda bulundu.

Salih dönüşte yollarda çok değişiklikler gördü. Nihayet mescidine geldi, fakat her tarafı harab buldu. Mescidde meleklerden başka kimseler yoktu. O zaman; “İlahi! Geriye bıraktığım bu mesciddeki mümin kardeşlerim nerede kaldı” dedi. Melekler; “Ey Salih! Ölüm, onları ahirete götürdü. Yalnız bir kısmı senden ümidi kesince kavmine dönüp onların dinini seçti, kafir oldu” dediler. Salih kavminin yanına gitti. Onlar bayramları sebebiyle bir yere toplanmışlardı. Reisleri süslü elbiseler giymişti. Putları da sağ ve soluna dizmişler, altın ve gümüşten kürsilere koymuşlardı. Reisleri Cenda, altın ve gümüşle süslü bir tahta kurulmuş oturuyordu. Başında da meliklere ait taç vardı. Erkanı, eşrafı etrafına toplanmıştı. Salih oraya gelince; “Ey kavmim! La ilahe illallah. Salih, Allahın kulu ve peygamberidir deyiniz. Ey kavmim size bir kere peygamber olarak gönderildim. Şimdi ikinci defa gönderiliyorum” dedi. Kavmi bunu duyunca hayrette kaldılar. O esnada putlar yüzüstü düştü ve hayvanlardan konuşmalar duyuldu; “Rabbimizden hak geldi” dediler. Reisleri Cenda; “Sen kimsin?” diye sordu. Salih de ; “Ben Salihim” dedi. Cenda; “Sen hakikaten Salih misin? Uzun zaman oldu, seni göremedik. Kırk sene kadar aramızda yoktun. Kaybolmuştun. Ey kişi! Sen Salih olamazsın. Sen bir sihirbazsın” deyip ölümle tehdit etti. O zaman bir kartal; “Ey Semudlular! Siz yalan söylüyorsunuz. Bu, Allahın size gönderdiği Salihtir ” diye seslendi. Daha başka acaib haller de görüldü. Reis Cendanın, Hedil bin Lakim isminde ve amcasının oğlu olan biri; “Ey Salih biz seni tanıdık. Sen bize nasihat edensin. Lakin biz senin nasihatine muhtaç değiliz. Buradan git. Bizi rahat bırak” dedi. Salih ona dönerek; “Ey kişi! Sen bugün, çoluk çocuğun da falan saatte ölecek. Yarın da anan ve baban ölecekler. Çabuk iman et. Eğer imanlı vefat edersen Allah seni yarın diriltir ve bir mucize olarak Semud kavmine gösterir. Ömrünü, sonuna kadar Sıddık bir kimse olarak yaşar gidersin” buyurdu. Bunu duyan Hedil bin Lakim derhal değişti iman edip, Salihin hak peygamber olduğuna şehadet getirdi. Sonrada insanların bakışları arasında oradan ayrıldı. Salihin dediği vakit gelince hakikaten o kişi vefat etti. Arkasından da hanımı ve çocukları öldüler. Bu hadise Semud kabilesi arasında yayıldı. Ertesi gün, baba ve annesi öldü. Semudlular daha çok şaşırdılar. Reis Cenda da korku ve telaşla bu olanları takip ediyordu. Salih ; “Ey Semudlular! O ilk vefat eden kişi aranızda nasıl bir kimse idi” diye sordu. Onlar; “Sevdiğimiz hayırlı biri idi” dediler Salih ; “Eğer Allah onu benim duamla diriltirse iman eder misiniz?” diye sordu. Onlar da; “Putlarımıza tapmaktan vazgeçer sana iman ederiz” dediler. Sonra beraberce ölen kişinin evine gittiler. O kişi, eşi, çocukları, anası, babası her biri bir köşede yatıyorlardı. Salih Allaha duadan sonra, o ilk vefat edene ismiyle hitap etti. O meyyit; “Buyur ey Allahın peygamberi” deyip kelime-i şehadet getirdi. Semudlular bu mucizeyi gördüler. Lakin iman edeceklerine dair verdikleri sözde durmayıp yine Salihe sihirbaz dediler, iftirada bulundular. Telaşla kalkıp puthanelerine gelerek, Salihin mucizesini putlarına anlattılar. Melun şeytan putlara girerek; “Sözünüzü anladım. Eğlencenizin başına dönerek, yeyip içip kendinizden geçiniz. Salihi görürseniz ona, senden önce gelen Nuh ve Hud peygamberlerin getirdiği burhanlardan (mucizelerden) getir, göster de görelim” deyin diye seslendi. Semudlular sevinç ve neşe ile geriye döndüler. Salihi görüp şeytanın dediklerini ilettiler. Salih ; “Ey kavmim! Bu güne kadar peygamberliğime burhan (delil) olan çok alametler gördünüz. Size; vahşi hayvanlar, kuşlar, ağaçlar, ölüler ses verip şehadette bulundular. Bunlar yetmez mi ki hala şek ve şüphedesiniz. Mademki bunlar yetmedi, öteki isteklerinizi de söyleyin. Nasıl bir mucize istersiniz?” deyince onlar; “Ey Salih! Bizimle beraber bayramımıza iştirak edersin. Sen kendi ilahına biz de kendi ilahlarımıza dua ederiz. Eğer senin duan kabul olursa, biz sana tabi oluruz” dediler. Salih “Bayram günü yanınıza inşallah geleceğim” dedi. O gün gelince bütün Semudlular eğlence yerinde toplandılar. Reisleri Cenda bin Amr da orada altın tahtlar üstünde ve ipek elbiseler içinde idi. Salih de bayram yerine gitmek için hazırlandı. Mescidinden çıkmak üzere iken Cebrail geldi. Selam verdi ve ademin elbisesini giydirip, İdrisin yüzüğünü taktı. Nuhun kılıcını kuşatarak ademin asasını da eline verdi. O zaman Salihin güzelliği kat kat fazlalaştı. Salih abdest alıp iki rekat namazdan sonra, Allaha dua ve niyazda bulunup yola çıktı. Yolda bir çok mucizeler zuhur etti. Ağaçlar eğiliyor, kuşlar gölge yapıyor, hayvanlar muvaffakiyeti için dua ediyorlardı.

Salih gelince kavmi onu tanıyamadı. Heybetinden ürktüler. Salih doğruca reis Cenda bin Amrın karşısına gitti. Orada toplananlara; “Ey kavmim! Ben, Allahın size gönderdiği peygamberim. Bana itaat edin ki azaptan kurtulasınız” dedi. Cenda; “Ey Salih; Eğer doğru söylüyorsan ve peygamberlik davasında isen seni imtihan etmek istiyoruz. Bu imtihanımız şöyle olacak. Biliyorsun ki, bölgemizde El-Katibe isminde büyük bir kaya vardır. Oraya gideceğiz. Senin ilahın o kayadan kızıl tüylü, doğurmak üzere olan dişi bir deve çıkarsın ve taştan çıkan deve yavrulasın, yavrusunun da rengi anasına benzesin” dedi. Puthane bakıcısı Darid bin Amr da başka vasıflarını saydı. Alayla; “Sütü; yazın soğuk, kışın sıcak olacak. Hasta içtiğinde şifa bulacak, fakir içtiğinde fakirlikten kurtulacak” dedi. Diğerleri de başka şeyler söylediler. İbn-i İshak ve öbür siyer müelliflerinin izahlarına göre Salihten mucize olarak deve istenmesi, Semudluların en kıymetli mallarının deve olması sebebiyledir.

Salih müşriklerin kendini aciz bırakıp kalabalığın önünde mahcub etmek için teklif ettikleri bu istekler karşısında hiç telaşlanmayıp namaza durdu. Allaha münacat edip (yalvarıp) bu mucize isteğinden rızası var mı yok mu diye vahiy bekledi. Allah Kamer suresi 27 ve 28. ayet-i kerimelerinde beyan buyurduğu üzere o mübarek peygamberinin doğruluğunu meydana çıkarmak için, öyle bir devenin meydana çıkarılacağını kendisine şu şekilde müjdeledi: (Ey Salih!) Şüphe yok ki, biz onları imtihan için, diledikleri minval üzere (şekilde) taştan bir deve çıkarır ve göndeririz. Artık onların yaptıklarına bak, helaklerini bekle ve ezalarına sabret. Onlara haber ver ki, kendilerine mahsus olan büyük kuyunun suyu, kendileri ile deve arasında taksim olunmuştur. Bir gün devenin, bir gün de onların ve hayvanlarınındır. Her birisi su nöbetinde hazır bulunsun. (Devenin nöbetinde onlardan hiç bir kimse gelmesin).”

Salih , kavminin mucize isteklerini kabul etti. Onlara, bu istedikleri mucize olduğu takdirde ne yapacaklarını sordu. Hep birlikte iman edeceklerini söylediler. Semudlular aslında böyle bir devenin ortaya çıkabileceğine hiç ihtimal vermiyorlardı. Salih dua etti. O zaman önüne geldikleri o kaya büyümeye başladı. Gebe bir deve şekline döndü. Bir takım sancılı sesler peyda olup, kaya çatladı. “La ilahe illallah Salih Nebiyyullah. Ben Allahın gönderdiği bir deveyim. Yaratıcımı tesbih ederim. Beni bir mucize kıldı” dedi. Reis Cenda, bu mucizeyi büyük bir dikkatle seyretti ve sonunda koltuğundan kalkıp Salihin yanına gelerek alnından öptü. Sonra da kavmine dönüp; “Ey Semud kabileleri! Bu kadar körlük yeter. Ben ona inandım. Eşhedü en la ilahe illallah ve enne Salihan Nebiyyullah” dedi ve onunla birlikte kavminden yüz kişi imanla şereflendi. Semud kabilesi insanlarının yavaş yavaş iman ettiklerini gören puthane muhafızı Darid bin Amr yüksek bir sesle; “Ey Semud kabileleri! Sihir olan bir şeye ne kadar çabuk meylediyor ve Salihi peygamber kabul ediyorsunuz. Gelin putlarımıza gidelim de bundan daha acaibini onlar bize göstersin” diye bağırdı. Bu sözler karşısında bir çoğu tereddüt gösterip iman etmediler. Cendanın kardeşi Şihab bin Amr iman etmek üzereyken vazgeçip şekaveti, küfrü seçti. Semudlular onu görüp imansızlıkta ısrar ettiler ve kendilerine kumandan, reis seçtiler. Tacı onun başına koydular. Cenda şehre döndü. Evindeki putları kırıp koltuğunu parçaladı. Kendine ait malları iman edenlere taksim etti. Sert keçeleşmiş bir elbise giydi ve Semudlular arasında dolaşmaya başladı. Onlara; “Ey Semud oğulları, devenin söylediğini söyleyiniz, la ilahe illallah Salih Nebiyyullah deyiniz” dedi. Semud kabileleri kötü sözlerle onunla alay etmeye başlayarak; “Yazıklar olsun sana Ey Cenda! Salihin sihrine kandın” dediler. O da; “Sizin aranızdaki itibarımı ne çabuk unuttunuz. Ben kendim için bu dini seçtim. Rabbimin azabından korkum çoktur” dedi. Daha sonra Cenda, Salihten hiç ayrılmaz oldu. Allaha ibadete başladı.

Salih , kayadan istedikleri cins deve çıkınca, onlara Allahın; “İşte istediğiniz dişi deve; su bir gün o devenin, bir gün de sizindir. Su içmekte ona dokunmayın. Sakın ona bir kötülük yapmayın (gerek dövmek, öldürmek gibi). Yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalar.” (Şuara suresi: 155, 156) şeklindeki kesin azab emrini de tebliğ etti.

Deve, yavrusuyla birlikte dağlara çıkar, ağaçlar kendisine dallarını eğerdi. O da en lezzetti yaprakları yer, sonra vadilerde otlardı. Semudun hayvanları onu görünce korkar kaçarlardı. Deve, akşam olduğunda şehre gelir, fasih (açık ve anlaşılır) bir lisanla; “Kim süt isterse gelsin alsın” derdi. Semudlular gelir kaplarını doldurur giderlerdi. Sağmak zahmeti olmadan, süt, kaplarına akardı. Deve, daha sonra Salihin mescidi civarına gelir, orada kalır, sabaha kadar Allahı tesbih eder, sabah olunca tekrar meralara giderdi. Allah onun için her gün yeni bir mera (otlak) bitirirdi. Semudluların bir su kuyusu olup etrafında bir havuzu vardı. Deve su nöbetinde oraya gelir doyuncaya kadar su içer ve; “Beni suya kandıran ve Semud kavmine bir mucize olarak gönderen Allaha hamd ederim” derdi. Her gün sabah olduğunda; “İlahi, benden süt içen ve Salihe iman edenlerin iman ve yakinlerini arttır. Ya Rabbi! Sana ve peygamberin Salihe iman etmeyenlerden benden süt içenlere de, ilacı olmayan bir dert ver. Sen her şeye kadirsin” derdi.

Semudlular, bir gün su, bir gün de devenin sütünü içiyorlardı. Su nöbetlerinde, kuyunun suyu deveye kalmasın diye çok su biriktiriyorlardı. Zaman zaman birbirlerine; “İşte görüyorsunuz, ağaçlar dallarını, yapraklarını yesin diye deveye eğiyor. Her gün meralarda deve için otlar bitiyor. Hayvanlarımız ondan kaçıyor. Helak oluyor. Sütünü içtiğimizde bedenlerimizde hastalık oluyor. Bu deve bize hayır getirmiyor. Buna bir çıkar yol bulalım” dediler ve deveyi helak etmek yollarını aradılar. Fakat Salihin haber verdiği azab sebebiyle de korkup karar veremediler.

Semud kavmi içinde, sürüleri zarar gördüğü için devenin öldürülmesini çok isteyen iki kadın vardı. Birisi, yaşlı fakat malı-mülkü çok bir kadın olan, cemal sahibi (güzel) kızları bulunan Uneyze binti Ganem idi. Diğeri Saduf binti Muheyya idi ki, hem cemal sahibi (güzel), hem de malı-mülkü pek fazla idi. Salihe en çok bu kadın düşmandı. Bu sebeple Semud kavminden iman etmeyenleri, o deveyi boğazlamaları için teşvik etti. Bir gün ismi Mısda bin Mehrec olan amcası oğlunu çağırdı. Ona; “Ey Mısda! Eğer büyük zararını gördüğümüz Salihin devesini öldürürsen sana varırım. Her şeyimle senin olurum” dedi. Bu teklifinde ısrar ederek sonunda onu ikna etti. Gidip durumu Uneyzeye anlattı. Ona; “İkna ettiğim Mısdanın yanına yardımcılar lazımdır. Kavmimiz içinde Kıdar bin Salif isminde evlenmemiş birisi var, kızlarını ona teklif et. Kabul ederse onu da yardımcı vererek deveyi boğazlatmış oluruz” dedi. Uneyze kabul edip, kızlarından en güzelini giydirip süsledi ve Kıdara gösterdi. Kıdar, kavmi içinde çok çirkin ve babası belli olmayan biri idi. Teklifi kabul etti. Kıdar ile Mısda görüşüp deveyi öldürmede hemfikir oldular. Yanlarına Mısdanın kardeşi, Heril bin Milad, Düayr bin Dair, Darid bin Amr, Reyyan bin Duayn, Lübeyd bin Helmes, Mesred bin Mehil isimli bedbahtları da alarak tam dokuz kişi oldular. Bunlar kabileleri dolaşıp yapacakları işi anlattılar ve taraftar topladılar. Semud oğullarının küçüğü-büyüğü, kadını-erkeği, devenin öldürülmesine rıza göstermişti. Devenin öldürüleceği gün, Uneyze, kızını süsleyip Kıdarın yolu üzerine çıkardı. Kıdar, evlenmek arzusuna kavuşmak için deveyi beklemeye başladı.

Kuran-ı kerimde Neml suresinin 48. ayet-i kerimesinde toplanan bu fesad ehli şöyle bildirilmektedir: (O (Semud kavminin bulunduğu) şehirde dokuz kimse vardı. (Reisleri Kıdar bin Salif idi. Bunlar deveyi öldürmeye teşebbüs ettiler.) Bunlar orada (o şehirde) ıslah ile değil ifsad ile meşgul idiler.”

Bu dokuz kişi planları gereği devenin geçeceği yolda pusuya yattılar. Deve yaklaşınca Mısda, bir ok atıp deveyi yaraladı ve yere düşürdü. Kıdar ve yanındakiler de üzerine atılıp boğazladılar. Kuran-ı kerimde Araf suresinin 77. ayet-i kerimesinde beyan olunduğu üzere; “(Semud kavmi) o deveyi kestiler. Rablerinin emrine uymayıp isyan ettiler.” Salihin , “Deveyi kendi haline bırakın yesin, içsin.” emrine karşı gelip taşkınlık yaptılar. Devenin yavrusu korkup dağa kaçtı. Bir rivayette onu da yakalayıp öldürdüler. Semudlular devenin etlerini pay ettiler ve pişirip yediler. O zaman kuşlar ve yırtıcı hayvanlar dile gelerek; “Şimdi Semud kavmi helak oldu. Rabbimizin emrine karşı gelip isyan ettiler” diye çağrıştılar. Salih durumu öğrenip müminlerle birlikte oraya gitti. Devenin halini görünce çok üzüldü. Salihin gözyaşları mübarek sakallarına aktı ve; “İlahi! ahır zamanda gönderilecek alemlere rahmet olacak olan Muhammed Mustafa hakkı için kavmime hidayet eyle” diye duada bulundu. Semudun azgın müşrikleri alaya, hakarete devam ederek; “Ey Salih! Eğer gönderilen peygamberlerden isen, bize vad ettiğin azabı getir dediler.” (Araf suresi: 77) Salih kavmine; “Ey kavmim. Ben size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size nasihat ettim. Lakin siz nasihat edenleri sevmezsiniz” (Araf suresi: 79), “Ey kavmim! Niçin tevbeden evvel azabın gelmesine acele edersiniz. (Zira onlar azabın gelmesi anında tevbe ederiz derlerdi.) Niçin Allahtan mağfiret isteyerek iman etmezsiniz. Keşke Allaha istiğfar etseniz de merhamet olunsanız.” (Zira azab geldiğinde tevbe kabul olmaz.) buyurdu. (Neml suresi: 46)

Müşrikler Salihin şefkat ve merhamet dolu nasihatlerine karşı; “(Ey Salih!) Biz seninle ve sana tabi olanlarla (müminlerle) teşeüm ederiz. (yani uğursuzluğa uğradık. Sen bu dini ortaya attığından beri bizim başımız beladan kurtulmuyor. Sen böyle bir din getirmeden önce bu belalardan hiç birisine maruz kalmazdık)” dediler. (Neml suresi: 47)

Semud kavmi, kıtlık ve mallarının telef olması gibi sevmedikleri bir takım afetlerin başlarına gelmesine Salihin ortaya koyduğu hak dinin sebep olduğuna inandıklarından; “Biz sizinle teşeüm ederiz ve kötülüklere sebep sizsiniz” demişlerdir.

Salih onlara cevap olarak buyurdu ki: “(Ey kavmim!) Hayır ve şerden size erişen, Allahın emriyledir. O takdir olmuştur. Belki siz bir kavimsiniz ki; hayr, şer, izzet, zillet, rahat ve şiddetle tecrübe olunuyorsunuz ve lakin bilmiyorsunuz.” (Neml suresi: 47)

Allah Salihe vahiy gönderip; “Kavmine azabın geleceğini bildir” buyurdu. Bu durum Kuran-ı kerimde Hud suresi 65. ayet-i kerimesinde şöyle bildirilmektedir: “Nihayet o devenin ayaklarını keserek öldürdüler. Bunun üzerine Salih şöyle dedi: Hanelerinizde üç gün yaşayınız. (Çarşamba, Perşembe ve Cuma günü. İlk günde yüzleriniz sararır, ikinci günde kızarır, üçüncü günde kararır, dördüncü gün de helak olursunuz.) Bu yalan olmadık bir vaddir.”

Bu ayet-i kerimenin üç hükmü ihtiva ettiği bildirildi. Birincisi, Salihin kavminin mucize olan deveyi öldürmeleri; ikincisi, Salihin müşrik Semudlulara kendi beldelerinde ve hanelerinizde üç gün yaşayın demesi; üçüncüsü, helaklerine üç gün kalıp, üç günden ziyade yaşayamayacaklarına dair vadin doğru bir vad olup yalan olmadığını beyan etmesidir.

Semudlular, Salihin azab vadi karşısında; “Ey Salih! Elinden geleni ardına koyma. Biz deveyi öldürerek etini yedik. Sen uzun zamandır bizi azabla korkutursun. Biz ondan bir eser göremiyoruz” dediler. O gecenin sabahında bir takım acaib hallerle karşılaştılar. Devenin bastığı yerlerden kan fışkırdığını, ağaçların yapraklarının kızardığını, kuyu suyunun kan kırmızısı, yüzlerinin de sapsarı olduğunu görüp, birbirlerine haber verdiler. Sonra Salihe gittiler ve; “Ey Salih! Sen bizim renklerimizde ve etrafta olan değişikliğe ne dersin” dediler. Salih de ; “Bu, Allahın azabının ilk alametidir. Bu ilk gününüzdür” buyurdu. Semudlulardan deveyi öldüren dokuz kişi; “Salih bizlere ne sihir varsa yapıyor. Üç güne kadar da azab vadi var. O gelmezden önce Salihi, ailesini ve ona inananları öldürelim” dediler ve yola çıktılar. Gece olduğunda Salihin mescidine geldiler. Cebrail birer taşla her birini öldürdü. Ertesi gün Semudlular bu dokuzunun cesetlerini buldular. Kuran-ı kerimde bu durum şöyle bildirilmektedir:

“Onlar bu şekilde (Salihi öldürmek için) hile yaptılar. Biz de onların bu hilelerinin cezasını verdik. Halbuki onların bundan haberleri yoktu.” (Neml suresi: 50)

“İşte bak, o tuzaklarının akıbeti nice oldu. Çünkü biz onları da kavimlerini de (Cebraille ve ateşle) helak ettik.” (Neml suresi: 51)

Allah Salihe Cebraili göndererek müşriklerin tuzaklarından ve başlarına geleceklerden haberdar etti. O da iman edenlerle birlikte (dörtbin kişi olduğu rivayet edilmiştir) o beldeyi terk ettiler. Bunların kurtulmalarına sebep imanları idi. Allah bu durumu Hud suresi 66. ayet-i kerimesinde şöyle bildirmektedir; “Vakta ki azabımız veya azabla emrimiz gelince Salihi ve onunla beraber müminleri indimizde rahmetle o azabdan ve o günün rüsvalığından halas ettik (kurtardık). Muhakkak senin Rabbin azabında kuvvetli ve düşmanlarına galiptir.”

“Salihe ve onunla olan müminlere necat verdik. Onlar küfür ve günahtan sakınırlardı.” (Neml suresi: 53)

İkinci günde Semudluların yüzleri kana boyanmış gibi kıpkırmızı oldu. Azabın geleceğine kanaat getirip feryad ettiler, bağrıştılar, ağlaştılar. İki gün geçti dediler. Üçüncü günü yüzleri simsiyah oldu. Sanki yüzlerine zift sürülmüştü. Hepsi meyus olup; “Azab hangi taraftan gelir” diyerek sağa-sola ve semaya doğru bakıştılar.

Azab geldiğinde, Allah Cebraili gönderip; “Semud kavmi bana iman etmediler. Nimetlere şükretmediler. Benim halık (yaratıcı) ve Rab olduğumu inkarla kendilerine mucize olarak gönderdiğim nakayı (deveyi) öldürdüler. Resulüm Salihi yalanladılar. Şimdi onlara şiddetli sayha ile azabı indir. Saraylarını, diyarlarını harab et” buyurdu. Bu ilahi emir üzerine bir sabah vakti azab sayhası, Semud kavminin insanlarını yakaladı. Cebrail onları muhkem binalarda helak etti. Fahreddin-i Razinin beyanına göre, sayhanın şiddet ve heybetinden hepsinin ödleri patlamak suretiyle öldüler. Allah Kuran-ı kerimde mealen bu hali şöyle bildirmektedir:

“Onları (Semud kavmini) sabah vaktinde Cebrail ın şiddetli sayhası yakaladı. Hepsi helak oldular. Kazanageldikleri (işledikleri) o şeyler (muhkem evler, mal ve nüfusça çoğalmış olmaları) onlardan azabı def edemedi.” (Hicr suresi: 83-84)

“Onların üzerine Cebrailin bir sayhasını gönderdik de hayvan ağılına konan kuru çalı, çırpı ve otlar gibi mahv oluverdiler.” (Kamer suresi: 31)

“Onlar; (gökten) heybetli sesle yerde zelzele olup, kalpleri parçalanarak yüzleri üzerine düşüp, evlerinde helak oldular.” (Araf suresi: 78)

“Küfürle nefslerine zulüm edenleri; Cebrailin sayhası alıp, kalpleri parçalanıp, evlerinde yıkılıp helak oldular.” (Hud suresi: 67)

“Onları azab yakaladı. Muhakkak bunda bir ibret vardır. Onların çoğu iman edici olmadı. Muhakkak ki senin Rabbin azizdir, rahimdir.” (Şuara suresi: 158-159)

Bu ayet-i kerimede, onların çoğu veya yarısı iman edici olsa idi yani Salihe iman etse idiler onlara azabın gelmeyeceğine, gönderilmeyeceğine dair işaret olduğu bildirilmektedir.

“Biz Semud kavmine hayr ve şer yolunu gösterdik. Onlar körlüğü (yani cehl ve dalaleti) hidayet üzerine tercih ve ihtiyar ettiler. Onları, (dünyada) kazandıkları (küfür ve isyan) sebebiyle azab saikası (yani Cebrailin sayhası) alıp, zelil ve helak oldular.” (Fussilet suresi: 17)

İbn-i Abbasdan rivayeten “Tefsir-i Hazin”de beyan edildiğine göre; Sayha ile helak olan ümmet ikidir: Birincisi, Salihin ikincisi Şuaybın ümmetidir. Şu kadar ki, Salihin ümmetine sayha, memleketlerinin altından ve Şuaybınkine memleketlerinin üstünden geldiği rivayet edilmiştir. Zira Şuaybın kavmi de nasihat dinlemeyip sonunda sayha ile helak oldular.

Salih kavminin helakinden sonra, kendisine iman edenlerle birlikte Mekkeye veya Şam taraflarına gitti. Remle kasabasına yerleşti. (Hadramut tarafına gittiğine dair rivayetler de vardır).