"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Şeytanın hileleri

Allah Kuran-ı kerimin Araf suresi 27. ayetinde mealen; “Ey ademoguları! Şeytan, ana ve babanızı fena yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl Cennetten çıkardıysa, sakın size de bir bela yapmasın. Çünkü, şeytan ve kabilesi sizi, kendilerini göremiyeceğiniz yerlerden görürler. Biz, şeytanları, iman etmiyeceklere dostlar yaptık” buyurarak insanların şeytanın hile ve şerrinden sakınmalarını emrediyor. Yine Kuran-ı kerimin birçok yerinde, şeytanın insanların açık bir düşmanı olduğunu haber veriyor.

Peygamber efendimiz de hadis-i şerifde; “Şeytan dedi ki: “Ya Rabbi! İzzetin hakkı için canı çıkıncaya kadar onları (insanları) aldatacağım, doğru yoldan saptıracağım.” Allah da buyurdu ki: “İzzetim ve celalim hakkı için istiğfar ettikçe ben de onları affedeceğim” ve “Şeytan, ademoğlunun damarında kan dolaşır gibi dolaşır, peşini bırakmaz” ve; “Şeytan, hortumunu, ademoğlunun kalbinin üstüne koymuştur. O kimse Allahı zikr ederse (anarsa) hortumu kalkar, unutursa kalbi hortumun içine girer” buyurarak şeytanın hilelerini bildiriyor ve ondan sakınmamızı tavsiye buyuruyor.

Muaz bin Cebel Abdullah ibni Abbasdan naklederek rivayet etti. Abdullah bin Abbas buyurdu ki: Bir gün Ensardan birinin evinde Resulallahla birlikte bulunuyorduk. “Ey ev sahibi! İçeridekiler! İçeri girmem için bana izin verir misiniz, görülecek işim var” diye bir ses duyduk. Bunun üzerine herkes Resulallah efendimizin yüzüne baktılar. Resulallah efendimiz; “Bu seslenen kimdir bilir misiniz?” buyurdu. Biz: “Allah ve resulü daha iyi bilir” dedik. Peygamber efendimiz; “O melun, iblistir (şeytandır). Allahın laneti üzerine olsun” buyurunca, Ömer; “Ya Resulallah! İzin veriniz onu öldüreyim” dedi. Resulallah efendimiz; “Dur ya Ömer! Bilmiyor musun ki ona belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Öldürmeyi bırak” buyurdu. Sonra; “Kapıyı ona açın gelsin. O, buraya gelmek için izin almıştır. Diyeceklerini anlamaya çalışınız. Size anlatacaklarını iyi dinleyiniz” buyurdu. Kapıyı ona açtılar. İçeri; gözü şaşı, köse, çenesinde altı veya yedi kıl sallanan, gözleri yukarı doğru açılmış, kafası bir fil kafası gibi, dudakları manda dudağına benzeyen bir ihtiyar kılığında girdi. Sonra; “Selam sana ya Muhammed! Selam size ey cemaat-i müslimin” diye selam verdi. Sevgili Peygamberimiz; “Selam Allahındır ya lain! Bir iş için geldiğini duydum. Nedir o iş?” diye cevap verdi. Şeytan; “Benim buraya gelişim kendi arzumla değildir. Mecbur kaldığım için geldim” dedi. Resulallah efendimiz; “Nedir o mecburiyet?” diye sordular. Şeytan; “İzzet sahibi olan Allahın katından bana bir melek geldi dedi ki: “Allah sana emrediyor. Zelil bir halde tevazu ile habibim Muhammedin huzuruna gideceksin. ademoğullarını nasıl aldattığını, Ona bir bir anlatacaksın. Sonra O, sana ne sorarsa, doğrusunu söyleyeceksin. Söylediklerine bir yalan katarak doğruyu söylemezsen, seni kül ederim. Düşmanlarının önünde seni rüsva ederim” buyurdu. Ya Muhammed! İşte sana bunun için geldim. İstediğini bana sor. Şayet bana sorduklarına doğru cevap vermezsem, düşmanlarım benimle eğlenecek. Muhakkak olan şudur ki, düşmanlarımın eğlencesi olmaktan bana daha ağır ve zor gelen bir şey yoktur” dedi.

Bundan sonra Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Madem ki sözlerinde doğru olacaksın, o halde bana anlat: Halk arasında en çok sevmediğin kimdir?” İblis laininin cevabı biraz gecikti. Zira Resulallahın şahsı ile alakalı idi. Bu konuşmaları hepimiz merakla ve sabırla dinliyorduk. Çünkü bu konuşma, ümmet-i Muhammedin geleceği ile alakalı idi. Belki de böyle bir hadiseye bir daha rastlayamayacak, düşmanımızın tavrını tesbitte güçlük çekecektik. Peygamber efendimiz sorusunu tekrarladılar: “Madem ki yalan söylemeyeceksin, o halde bana anlat. En çok sevmediğin kimdir?” Şeytan; “Sensin ya Muhammed! Allahın yarattıkları arasında senden daha çok sevmediğim kimse yoktur. Sonra, senin gibi kim olabilir ki?” diye cevap verdi. Resulallah efendimiz tekrar sordular: “Benden sonra en çok kimlere buğz edip sevmezsin?” Şeytan; “Allahın emir ve yasaklarına uyan, haramlardan kaçınan, varlığını Allah yoluna veren bir gence buğz edip, onu sevmem” dedi, Bundan sonraki konuşmalar soru-cevap şeklinde şöyle devam etti: Peygamberimiz buyurdu ki: “Sonra kimi sevmezsin?” “Din-i İslama hizmette sabırlı olup, şüpheli işlerden sakınan alimi.”; “Sonra” “İhtiyacını hiç kimseye söylemeyen ve halinden şikayet etmeyen sabırlı fakiri.” “Peki, bu fakirin sabırlı olduğunu nereden bilirsin?” “Ey Muhammed! İhtiyacını kendi gibi birisine açmaz. Her kim ihtiyacını kendi gibi birine üç gün üst üste anlatırsa, Allah onu sabredenlerden saymaz. Sabreden kimse böyle olmaz. Dolayısıyla onun sabrını, halinden, tavrından ve şikayet etmeyişinden anlarım.” “Sonra kimi?” “Şükreden zengini.” “Peki o zenginin şükreden olduğunu nasıl anlarsın?” “Aldığını helal yoldan kazanıyor ve hayırlı olan yere harcediyorsa, bilirim ki o şükreden bir zengindir.”

Peygamber efendimiz mevzuu değiştirerek buyurdu ki: “Peki ümmetim namaza kalkınca senin halin nice olur?” “Ya Muhammed! Beni bir sıtma tutar, titrerim.” “Neden böyle oluyorsun ey lain?” “Çünkü, bir kul Allah için secde ederse, bir derece yükselir”; “Peki ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?” “Onlar iftar edinceye kadar bağlanırım.” “Ya hac yaptıkları zaman nasıl olursun?” “O zaman çıldırırım”; “Ya Kuran-ı kerim okudukları zaman nasıl olursun?” “O zaman da tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm.” “Ya sadaka verdikleri zaman halin nasıl olur?” “İşte o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren, testereyi eline alıp beni ikiye böler.” Resulallah efendimiz; “Neden böyle testere ile ikiye biçilirsin ya Eba Mürre?” diye sebebini sordular. Bunun üzerine şeytan; “Anlatayım. Çünkü sadakada dört güzellik vardır. Bunlar: 1- Allah, sadaka verenin malına bereket ihsan eder. 2- O sadaka; vereni, insanlara sevdirir. 3- Allah, onun verdiği sadakayı Cehennemle arasında bir perde yapar. 4- Allah; belayı, sıkıntıyı ve günahları ondan def eder.”

Peygamber efendimiz Eshab-ı kiram hakkında da bazı sorular sordu: “Ebu Bekir için ne dersin?” Şeytan dedi ki: “O, bana cahiliyet devrinde dahi itaat etmedi, İslama girdikten sonra bana nasıl itaat eder?” “Peki ya Ömer bin Hattab için ne dersin?” İblis dedi ki; “Allaha yemin ederim ki, onu her gördüğüm yerden kaçtım.” “Peki, Osman bin Affan için ne dersin?” İblis dedi ki: “Ondan çok utanırım. Allahın melekleri ondan nasıl utanırlarsa, ben de öyle utanırım.” “Peki, Ali bin Ebi Talib için ne dersin?” “Onun elinden bir kurtulabilsem, benim yakamı bıraksa da kendi başıma bir kalabilsem. Fakat o beni hiç bırakmaz.”

Bundan sonra Resulallah efendimiz buyurdu ki: “Ümmetime saadet ihsan eden, seni de ta belli bir zamana kadar şaki kılan Allaha hamdolsun.” Bu sözleri işiten lain şeytan şöyle dedi; “Heyhat! Ümmetinin saadeti nerede? Ben, o belli vakte kadar diri kaldıkça, sen, ümmetin için kendini nasıl rahat hissedersin. Ben, onların damarlarına girerim. Etlerine karışırım. Ama onlar, benim bu halimi göremez ve bilemezler. Beni yaratan ve kıyamet kopuncaya kadar bana hayat veren Allaha yemin ederim ki, onların hepsini azdırırım. Cahillerini ve alimlerini, ümmilerini ve okumuşlarını, facirlerini ve abidlerini, hasılı bunların hiç biri elimden kurtulamaz. Ancak Allahın ihlaslı olan halis kullarını azdıramam.” Peygamberimiz buyurdu ki: “Sana göre ihlas sahibi olan muhlis kullar kimlerdir?” İblis dedi ki: “Ya Muhammed! Bir kimse parasının, malının ve mülkünün sevgisini kalbine koymuşsa, o ihlas sahibi değildir. Para ve mal sevgisini kalbine koymamışsa, övülmekten ve medhedilmekten hoşlanmıyorsa, bilirim ki o ihlas sahibidir. Hemen onu bırakıp kaçarım. Bir kimse, malı ve övülmeyi sevdiği, kalbi de dünya arzularına bağlı kaldığı müddetçe, bana en çok itaat edenler arasına girmiştir. Bildiğiniz gibi mal sevgisi, büyük günahların en büyüğüdür. Ayrıca baş olma sevgisi de büyük günahların arasındadır.

Ya Muhammed! Bilmez misin ki, benim yetmişbin çocuğum var. Bunların herbirinin vazifesi başkadır. Ayrıca her birine yetmişbin şeytan yardımcıdır. Bunların bir kısmını, alimlerin yoldan çıkması için vazifelendirdim. Bir kısmını gençlere yolladım. Bazılarını ihtiyar kadınlara musallat ettim. Gençlerle aramızda hiçbir anlaşmazlık yoktur. Onlarla çok iyi geçiniriz. Çocuklar ise bizimkilerle istedikleri gibi oynarlar. Çocuklarımın bir kısmını abidlerin, bir kısmını da zahidlerin peşine gönderdim. Onlar, bunların yanına girer, halden hale sokarlar. Bir tepeden diğerine dolaştırıp dururlar. O hale gelirler ki, sebeplerden herhangi birine sövmeye başlarlar. İşte böylece onları ihlassız hale getiririm. Artık yaptıkları ibadeti ihlassız yaparlar da farkında bile olmazlar. Bilmez misin ya Muhammed? Rahib Bersisa, Allaha tam yetmiş yıl ihlas ile ibadet etti. Ona öyle ihsanlarda bulunuldu ki, her dua ettiği hasta, onun duası bereketiyle şifa buluyordu. Onun peşine takıldım, hiç bırakmadım. Zina etti, adam öldürdü ve en sonunda da küfre girip, kafir oldu.”

İblis, bundan sonra kötü huylar üzerinde durarak, bunların herbirinden nasıl istifade ettiğini anlattı.

“Ya Muhammed! Bilirsin ki, yalan bendendir ve ilk yalan söyleyen de benim. Kim yalan söylerse, o benim dostumdur. Kim yalan yere yemin ederse, o da benim sevgilimdir. ademe ve Havvaya yalan yere Allahadına yemin edip, dedim ki: “Muhakak ben size nasihat ediyorum.” Bunu yaparım, çünkü yalan yere yemin, gönlümün eğlencesidir.

Gıybet ve koğuculuk, benim meyvelerim ve şenliğimdir.

Ya Muhammed! Şimdi de namazını kılmayıp da tehir edenleri anlatayım. O, her ne zaman namaza kalkmak isterse tutar, ona vesvese veririm. “Henüz vakit var, sen ise meşgulsün, şimdilik işine bak, sonra kılarsın” derim. Böylece o, vakti çıktıktan sonra namazını kılar. Bu sebepten, onun kıldığı namazı yüzüne atılır. Şayet o kimse beni mağlub ederse, ona insan şeytanlarından birini gönderirim. Böylece onu vaktinde namaz kılmaktan alıkoyarım. O, bunda da beni mağlub ederse, bu defa onun hesabını namazda görmeye bakarım. O, namazda iken; “Sağa bak, sola bak” derim. Bakınca, onun yüzünü okşar, alnından öperim. Sonra: “Sen yaramaz bir iş yaptın” diyerek huzurunu bozarım. Şayet yine mağlub olursam, tek başına namaz kıldığı zaman yanına gider çabuk çabuk kılmasını emrederim. O da tıpkı horozun, gagasıyla yerden birşeyler topladığı gibi, namazını acele ile kılmaya başlar. Bu işi ona yaptıramazsam, cemaatle namaz kılarken ona yaklaşırım. Başına bir gem takar, başını imamdan evvel secdeden ve rükudan kaldırırım. Yine imamdan önce de rüku ve secde yaptırırım. O, böyle yaptığı için, kıyamet günü Allah onun başını merkep başına çevirir. Bu işte de mağlub olursam, ona namazda parmaklarını çıtlatmasını emrederim. Böylece beni tesbih eder. Şayet bu işi namaz içinde yaptıramazsam, ona esneme veririm. Bu esneme esnasında elini ağzına kapamazsa, dünyaya olan bağlarını ve hırsını çoğaltmak için onun içine küçük bir şeytan girer. İşte bundan sonra o kimse, bize hep itaat eder; sözümü dinler ve dediklerimi yapar.”

Şeytan konuşmasına devam ederek dedi ki: “Ben onlara ne tuzaklar kurarım, ne tuzaklar… Onların miskinlerine, çaresizlerine ve zavallılarına giderim. Namazı bırakmalarını emreder, namaz size göre değildir, Allahın afiyet ihsan ettiği ve bolluk verdiği kimseler içindir derim. Sonra hastalara gider, namaz kılmayı bırakın, çünkü Allah; “Hastalara zorluk yok” buyurdu. İyi olduğun zaman çokça kılarsın derim. O da böylece namazını bırakır. Hatta küfre bile girebilir. Şayet hastalığında namazı terkederek ölüp giderse, Allahı gadablı bulur.”

İblis konuşmasına şöyle devam etti: “Eğer yalan söyledimse, Allahdan dile, beni kül eylesin. Ya Muhammed! Sen ümmetin için nasıl ferah duyarsın? Ben onların altıda birini dinden çıkardım.”

Resulallah efendimiz sıra ile sorular sordu ve aralarında çeşitli konularda aşağıdaki konuşmalar oldu: “Ey lain! Senin düşüp kalktığın arkadaşın kimdir?” İblis dedi ki; “Faiz yiyen.” “Dostun kim?” “Zina eden.” “Yatak arkadaşın kim?” “Sarhoş.” “Misafirin kim?” “Hırsız.” “Elçin kim?” “Sihirbazlar.” “Gözünün nuru nedir?” “Hanım boşamak.” “Sevgilin kimdir?” “Cuma namazını bırakanlar.”

Peygamber efendimiz bu sefer başka bir mevzuya geçti. Buyurdu ki: “Ey lain! Senin kalbini ne kırar?” İblis; “Allah yolunda cihada giden atların kişnemesi” dedi. “Peki, senin cismini ne eritir?” “Tevbe edenlerin tevbesi.” “Ciğerini ne parçalar ve ne çürütür?” “Gece ve gündüz yapılan istiğfar.” “Yüzünü ne buruşdurur?” “Gizli verilen sadaka.” “Gözlerini kör eden nedir?” “Gece kılınan namaz.” “Başını eğdiren nedir?” “Cemaatle kılınan namaz.”

Resulallah efendimiz, başka bir mevzuya geçerek buyurdular ki: “Ey iblis! Seni işinden alıkoyan nedir?” “Ulema meclisleri.” “Yemeğini nasıl yersin?” “Sol elimle ve parmağımın ucuyla.” “Peki, sam yeli esip, ortalığı sıcaklık bastığı zaman çocuklarını nerede gölgelendirirsin?” “İnsanların uzamış tırnakları arasında.”

Peygamber efendimiz başka bir mevzuda tekrar buyurdular ki: “Ey iblis! Rabbinden neler taleb ettin?” “On şey taleb ettim: 1) Allahtan, beni insanların malına ve evladına ortak etmesini istedim. Kabul etti. Her besmelesiz kesilen hayvan etinden, faiz ve haram karışan yemekten de yerim. Şeytandan, Allaha sığınılmayan malın da ortağıyım. Hanımı ile yakınlık anında, şeytandan Allaha sığınmayan kimse ile beraber olurum. Bu yakınlıktan meydana gelen çocuk, bize itaat eder, sözümüzü dinler. Her kim hayvana binerken helal olan yere gitmeyi değil de, aksini isteyerek binerse, ben de onunla beraber binerim. Yol ve binek arkadaşı olurum. 2) Allahtan bir ev vermesini istedim. Bana hamamları ev olarak verdi. 3) Bir mescid vermesini istedim. Pazar yerlerini bana mescid olarak verdi. 4) Okuyacağım bir kitap istedim. Bana (müstehcen) şiirler bulunan kitabı verdi. 5) Benim için bir ezan vermesini istedim. Çalgı aletlerini verdi. 6) Bir yatak arkadaşı istedim. Sarhoşları verdi. 7) Bana yardımcılar vermesini istedim. Kaderiyye bozuk fırkasına mensup olanları verdi. 8) Bana kardeşler vermesini istedim. Mallarını boş yere israf edenleri ve parasını günah olan yerlere harcayanları verdi. Bu durum, Kuran-ı kerimde isra suresinin yirmiyedinci ayet-i kerimesinde mealen şöyle anlatılmaktadır: “Çünkü israf yapanlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankör bulunuyor.” Bir ara sevgili Peygamberimiz; “Eğer söylediklerini Allahın kitabındaki ayetlerle isbat etmeseydin seni tasdik etmezdim.” buyurdular. 9) Ya Muhammed! Allahtan, ademoğulları beni görmesin, fakat ben onları göreyim istedim. Bu dileğimi de kabul etti. 10) ademoğullarının damarlarını bana yol yapmasını istedim. Bu da oldu. Böylece ben, onlar arasında akıp giderim. İstediğim gibi gezerim. Bütün bu isteklerimin hepsinin bana ihsan edildiği bildirildi. İşte ben bu hallerimle iftihar ederim. Şunu da söyleyeyim ki, benimle beraber olanlar, seninle beraber olanlardan daha çoktur. Bu şekilde, kıyamete kadar ademoğullarının çoğu benimle beraberdirler.

Benim bir oğlum vardır ki, onun adı da Mütekazidir. Bunun da vazifesi, yapılan gizli amelleri yaymağa çalışmaktır. Bir kimse gizli bir taat işlerse, Mütekazi onu dürter. Nihayet, o gizli amelin yayılmasına ve açığa çıkarılmasına muvaffak olur. Böylece, Allah, o amel sahibinin yüz sevabından doksan dokuzunu imha eder, biri kalır. Çünkü bir kulun yaptığı gizli bir amel için yüz sevab verilir. Benim Kühayl isminde bir oğlum daha vardır. Bunun vazifesi de insanların gözlerine sürme çekmektir. Bilhassa alimlerin meclislerinde ve hutbe okurken bu sürme gözlere çekildi mi, uyuklamaya başlarlar. Konuşan alimin sözlerini işitmez ve hiç sevab alamamış olurlar.”

İblis sözüne şöyle devam etti: “Hangi kadın olursa olsun, onun kucağına bir şeytan oturur. Kadın kalktığı zaman da, oturduğu yere bir şeytan oturur. Kadını, bakanlara güzel gösterir. Sonra kadına bazı emirler verir. Mesela; elini, kolunu dışarı çıkarıp göster, der. O da bu emri yerine getirir, elini, kolunu açar gösterir. Böylece o kadının haya perdesini tırnakları ile yırtar.”

İblis, bundan sonra Peygamberimize kendi durumunu anlatmaya başladı: “Ya Muhammed! Bir kimseyi ben kendi elimle dalalete sürükleyemem. Ben ancak vesvese veririm ve o şeyi güzel gösteririm. Hepsi o kadar. Eğer dalalete sürüklemek yani yoldan çıkarmak elimde olsaydı, yeryüzünde “Allahtan başka ilah yoktur. Muhammed, Allahın resulüdür” diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kılanı dahi hiç bırakmaz, hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki, senin elinde hidayet cinsinden bir şey yoksa, benim de o kimseyi doğru yoldan çıkaracağıma dair bir şey yoktur. Sen, ancak Allahın resulüsün ve tebliğ etmeye memursun. Eğer hidayet elinde olsaydı, yeryüzünde bir tek kafir bırakmazdın. Sen, Allahın yarattığı insanlar üzerine bir hüccetsin. Ben de, kendisi için ezelde şaki yazılan kimselere bir sebebim. Said olanlar, ta ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, ana karnında iken şakidir. Saadet ehlinden yapan da, şekavet ehlinden yapan da Allahtır.” Bunun üzerine Resulallah efendimiz; “Ey Ebu Mürre! Acaba senin bir tevbe etmen ve Allaha dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum. Söz veririm” buyurdu. Bunun üzerine şeytan; “Ya Muhammed! İş, verilen hükme göre oldu. Kıyamete kadar takdir edilen işler olacaktır. Seni peygamberlerin efendisi kılan, Cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve onların arasında gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve Cehennem ehlinin odunu eyleyen Allah, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir. Son sözümü söylüyorum ki, bu anlattıklarımın hepsi de doğrudur.”

Şeytan, insanları türlü yollarla aldatmaya ve günahlara sevk etmeye çalışır. Onun hile ve tuzaklarından emin olabilmek için bunların bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu hileler şu şekilde sıralanabilir:

1- Şehvet ve gadab şeytanın hilelerindendir. Gadab, aklı giderir. Akıl gidince şeytanın ordusu hücuma geçer. Çocuğun elindeki oyuncak gibi, kızan kimse de şeytanın elinde eğlence olur. Ahmed bin Hanbelin “Müsned”inde yazılı olan hadis-i şerifde, Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Gadab (kızgınlık) şeytandandır. Şeytan ise ateştendir. Su, ateşi söndürür. Sizden birisi kızdığı zaman abdest alsın.”

Hadis alimlerinden Amr bin Mürre buyurdu ki: “Şeytan der ki: “İnsan kızdığı zaman ben yanına yaklaşırım, sevindiği zaman da kalbine vesvese veririm. Kendini kontrol etmezse, elimden nasıl kurtulur.”

2- İkinci hile ve tuzağı hased ve hırstır. Kul bir şeye karşı hırslandığı zaman, hakkı görmez ve hakikati duymaz. Peygamber efendimiz; “Bir şeyi (aşırı) sevmen, seni sağır ve kör eder.” buyurmuştur.

3- Helal olsa bile doyuncaya kadar yemek yemekdir. Çünkü, insan doyuncaya kadar yeyince şeytanın silahı olan şehveti kuvvetlenir. Rivayet edilir ki: İblis, Yahya a elinde çeşitli çengeller olduğu halde geldi. Yahya çengelleri görünce şeytana; “Bu çengeller nedir?” diye sordu. Şeytan; “Bunlar şehvetlerdir. ademoğlunu bunlara asar ve bunlarla aldatırım” cevabını verdi. Yahya ; “Beni hiç aldattın mı? Bana da hiç çengel vurabilir misin?” deyince, Şeytan; “Evet, karnını iyice doyurduğun zaman, namaz ve Allahı anmakta sana da ağırlık veririm” dedi. Bunun üzerine Yahya ; “O halde ben de asla karnımı doyurmayacağım” deyince, şeytan; “Ben de artık kimseye öğüt vermeyeceğim” dedi.

4- Süslenme sevgisidir. Şeytan insanın gönlünde ev, mobilya, elbise ile süslenme sevgisini görünce, o kimsenin kalbine yerleşir. İnsanı ev ve geniş binalar yaptırmaya, evin kapı ve bacasının süsüne, binek vasıtaları ve elbiselerle süslenmeğe teşvik eder. Ömrü boyunca onlara bağlar.

5- Tamadır. Dünya lezzetlerini haram yollardan aramağa tama denir. Tamaın en kötüsü, insanlardan beklemektir. Kibre, ucba sebeb olan “nafile” ibadetleri ve ahireti unutturan “mübah”ları yapmak da tama olur. Tamaın zıddına, aksine tefviz denir. Tefviz, helal ve faydalı şeyleri kazanmağa çalışıp da, bunlara kavuşmağı Allahtan beklemektir. Tama kalbe yerleşince şeytan o kimseye tama ettiği şeyleri çeşitli hilelerle sevdirir. O dereceye varır ki tama ettiği şey onun mabudu olur.

6- Acele ettirmek de şeytanın hilelerindendir. Peygamber efendimiz; “Acele şeytandan, teenni (acele etmemek) ise Allahtandır” buyurdu. Çünkü, iş, anlayıp bildikten sonra yapılmalıdır. Anlayıp bilmek için de düşünmek gerekir. Acele ise bunlara manidir. Şeytan vesvese vererek işin acele olmasını ister.

7- Şeytanın hilelerinden birisi de dünya malıdır. İhtiyaçtan fazla toplanıp, Allah rızası için sarf edilmeyen mal ve servet, şeytanın merkezidir. Yalnız yetecek kadar dünyalık toplayan kimsenin kalbinde bir şey yoktur. Hadis-i şeriflerde; “Müminin Allah indinde kıymeti, topladığı dünyalık kadar azalır” ve “Dünya sevgisi arttıkça, ahirete olan zararı da artar. ahiret sevgisi arttıkça, dünyanın ona zararı azalır” buyuruldu. Ali diyor ki; Dünya ile ahiret, şark ile garb gibidir. Birine yaklaşan, diğerinden uzaklaşır.” Hadis-i şeriflerde; “Dünyalık peşinde koşmak, su üzerinde yürümeye benzer. Bunun ayaklarının ıslanmaması mümkün müdür? İslamiyete uymaya mani olan şeylere dünya denir” ve “Allah bir kulunu severse, onu dünyada zahid, ahirette ragıp yapar. Ayıplarını ona bildirir.” ve “Dünyalık arayanın buna kavuşması güçtür. ahireti arayanın buna kavuşması, kolaydır” ve “Dünyalığa düşkün olmak, hataların başıdır” buyuruldu.

8- Cimrilik ve fakir olma korkusu. Bu korku; insanı, Allah rızası için fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmekten alıkor ve mal biriktirmeye sevk eder. Bakara suresi 268. ayet-i kerimede mealen; “Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur. Size cimriliği emr eder. Allah ise kendisinden mağfiret ve fazl vad ediyor” buyuruldu.

9- Kendi görüş ve düşüncelerini beğenmek suretiyle hasımlarına karşı kin tutmak da şeytanın hilelerindendir. Bu hal, günahkar kimseleri olduğu gibi abid kimseleri de helake sürükler. Zira insanlarda kusur aramakla uğraşmak kötü huylardandır. Şeytan, insana bu yaptığı işin güzel bir şey olduğunu yerleştirir. Bu kimsenin bütün gayretini, doğru olsun, yanlış olsun; kendi görüş ve düşüncesinin haklı olduğunu isbat etmeğe sevk eder. O kimse çoğu kere din namına gayret sarf ettiğini sanarak kendini sevinç ve neşe içinde bulur. Halbuki şeytanın hilesine aldandığını bilmez.

10- Cahil kimseleri Allahın zat ve sıfatları hususunda düşünmeğe sevk etmek ve şüpheye düşürmekdir. Şeytan, cahil kimselerin hatırına hayali şeyler getirir. O kimse bu düşünceleri sebebiyle ya bidat ehli veya imansız olur. Aklı ve zekasıyla bir şey anladığını sanır.

Hazret-i Ayşenin rivayet ettiği hadis-i şerifde Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Şeytan birinize gelir vesvese vererek; “Seni kim yarattı?” diye sorar. O kimse; “Allah yarattı” deyince, Şeytan; “Allahı kim yarattı?” der. Sizden biriniz böyle bir sualle karşılaştığınız zaman; “Allah ve Resulüne iman ettim” desin. Zira bu, şeytanı uzaklaştırır.” İlmi olmayanın Allah ve dinin ince bilgilerinden konuşması, kendisini bilmediği yerden küfre götürebilir. Bu tıpkı yüzme bilmeyen kişinin denize girmesine benzer.

11- Su-i zan etmektir: Bir mümini, günahkar sanmak, onun hakkında kötü düşünmektir. Allah Hucurat suresinin 12. ayetinde mealen; “Ey iman edenler! Su-i zan etmekten kendinizi koruyunuz! Zan etmenin bazısı günahtır” buyurdu. Hadis-i şerifde; “Su-i zan etmeyiniz. Su-i zan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayınız, kusurlarını görmeyiniz; münakaşa, hased ve birbirinize düşmanlık etmeyiniz; birbirinizi çekiştirmeyiniz kardeş gibi sevişiniz. Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulüm değil, yardım eder ve onu, kendinden aşağı görmez” buyuruldu.

Kim bir zan ile başkasının kötülüğüne hükmederse, şeytan bu kimseyi o kişinin aleyhinde gıybet etmeye ve kötü düşünmeye sevk eder. Bu sebeple o kimsenin hakkına riayet etmemiş olur. Ona ikramda kusur eder; hakaretle bakar, kendini ondan hayırlı görür ve bu düşünceleri helakine sebep olur.

Bunun için dinimiz su-i zanna sebep olacak hareketlerden ve yerlerden uzak olmayı emretmiştir. Peygamber efendimiz; “Töhmet yerlerinden kaçınınız!” buyurmuştur.

Ali bin Hüseynden rivayet edildi. Safiyye binti Huyey bin Ahtab haber verdi: Peygamber efendimizin mescidde itikafda olduğunu öğrendim. Onu ziyaret edip, bir müddet konuştuktan sonra ayrılmak üzere kalktım. Resulallah beni kapıya kadar yolcu etti. Tam o sırada Ensardan iki kişi oradan geçiyordu. Peygamber efendimiz onlara seslendi: “Bu (zevcem) Safiyye binti Huyeydir” buyurdu. O iki kimse de; “Ya Resulallah! Senin hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz” dediler. Bunun üzerine Peygamber efendimiz “Kanın bedende dolaştığı gibi şeytan da insana hulul eder. Size vesvese vereceğinden korktum da vaziyeti izah ettim.” buyurdu.

12- İbadetlerde ve abdestte şüpheye düşürür. İslam alimleri buyurdular ki; “Şeytan, ademoğlunu günah işlemeye sürükler; yaptıramazsa aldatıp, azar azar kötülüğe yaklaştırmak için, nasihatta bulunur, başarılı olamazsa, bidatlere düşürmek için çok gayret sarfeder. Yine muvaffak olamazsa, ona bir helali haram, bir haramı de helal saydırmak için uğraşır. Bunda da muvaffak olamazsa, abdestinde yaklaşmak ister. Onu, abdestinde, namazında ve orucunda şüpheye düşürmeye çalışır.”

Buraya kadar şeytanın insanları aldatma yollarından ve hilelerinden bazıları yazıldı. Çünkü insanın yapmış olduğu her kötü işte şeytanın hile ve vesvesesi vardır. Bu hile ve tuzaklarla ilgili daha geniş bilgi, İslam alimlerinin asırlardır yazdıkları kıymetli kitaplarında mevcuttur.