"Enter"a basıp içeriğe geçin
Filter by Kategoriler
Kuran-ı Kerim
Hadisler ve İslam Tarihi
Alevilik
İncil
Tevrat
Avesta
Mitoloji
Diğer Kitaplar

Ademin yaratılışı

Her şeyi yoktan yaratan, yokluktan varlık alemine getiren Allahdır. Allahın ilk yarattığı şey peygamberimiz Muhammed ın nurudur. Herşey Muhammed ın hürmetine yaratılmıştır. Allah bir hadis-i kudside Muhammed için; “Sen olmasaydın, sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım” buyurdu. Eshab-ı kiramdan Cabir bin Abdullah, “Ya Resulallah! Allahın her şeyden evvel, ilk yarattığı şey nedir?” diye sorunca, Peygamberimiz şöyle buyurdu: “Her şeyden evvel senin peygamberinin yani benim nurumu kendi nurundan yarattı. O zaman ne levh ne kalem, ne Cennet, ne Cehennem, ne melek, ne sema (gökler) ne arz (yeryüzü), ne güneş, ne ay, ne insan, ne de cin vardı.” Allah sevgili peygamberimiz Muhammed ın nurunu yarattıktan sonra bu nurdan alemleri ve içinde olanları sonra da adem ı yarattı.

Allahtan başka her şeye ma-siva veya alem denir. Şimdi tabiat denilmektedir. alemlerin hepsi yok idi. Hepsini Allah yoktan yarattı. alemlerin hepsi mümkindir, yani var da olabilir, yok da olabilir. alemler hadisdir, yani yok iken var olabilir ve yok iken var olmuştur. “Allah var idi, hiç bir şey yok idi” hadis-i şerifi böyle olduğunu göstermektedir. Mevcut, yani var olan şey ikidir: Biri mümkin, yani var da olabilir, yok da olabilir. İkincisi vacib, yani varlığı lazım olan vücuddur ve hep vardır. Ezeli ve ebedidir. Hiç yok olmaz. Yalnız Allah vacib-ül vücuddur. Eğer, mevcud, yalnız mümkin olsaydı ve vacib-ül vücud bulunmasaydı, hiç bir şey var olamazdı. Çünkü, yok iken var olmak, bir değişiklik, bir olaydır. Fizik bilgisine göre, her cisimde bir olay olması için, bu cisme dışardan bir kuvvetin tesir etmesi, bu kuvvet kaynağının, bu cisimden önce mevcud olması lazımdır. Bunun için, mümkin olan mevcud, kendi kendine var olamaz ve varlıkta duramaz. Ona bir kuvvet tesir etmeseydi, hep yoklukta kalıp, var olamazdı. Kendini var edemiyen, başka mümkinleri elbette halk edemez, yaratamaz. Mümkini yaratanın, vacib-ül vücud olması lazımdır. alemin var olması, bunu yoktan var eden bir yaratıcının var olduğunu gösteriyor. Görülüyor ki, hadis olmayarak ve mümkin olmayarak yani hep var olarak, bütün mümkinlerin tek yaratıcısı, ancak vacib-ül vücuddur, yani Allahdır.

alemin hadis olduğunu, yoktan yaratıldığını gösteren bir delil de, alemin her zaman bozularak değişmesidir. Her şey değişmektedir. Kadim olan şey ise, hiç değişmez. Cenab-ı Hakkın zatı (yani kendisi) ve sıfatları böyledir. Bunlar hiç değişmez. Halbuki alemde, fizik olaylarında, maddelerin hal değiştirmesi oluyor. Kimya reaksiyonlarında, maddelerin özü, yapısı değişiyor. Cisimlerin yok olarak başka cisimlere döndüğü görülüyor. Bugün yeni bilinen atom değişmelerinde ve çekirdek reaksiyonlarında, madde, element de yok oluyor. Enerjiye dönüyor. alemlerin böyle değişmeleri, birbirlerinden hasıl olmaları, sonsuzdan gelemez. Bir başlangıcı olması, yoktan var edilmiş olan ilk maddelerden, elementlerden başlaması lazımdır. Her şeyi yoktan yaratan Allahdır. Allah da bütün kemal sıfatları vardır. Onun zatında ve sıfatlarında ve işlerinde hiç bir kusur ve karışıklık ve değişiklik yoktur.

adem , yaratılmadan önce bütün alemler ve alemlerde bulunan şeyler, alem-i melekut denilen bütün ruhlar, alem-i mülk denilen madde aleminde de Arşı azam, kürsi, Cennet, Cehennem, yedi kat sema ve diğer varlıklar, melekler ve cinler yaratılmıştı. Allah meleklere semayı, cinlere de yeryüzünü mesken kıldı. Cinler yeryüzünde uzun zaman yaşadılar (bir rivayete göre altmışbin sene). Sonra aralarında hased ve azgınlık baş gösterdi, bozgunculuk yaptılar, kan döktüler. Bunun üzerine Allah dünya semasındaki meleklerden bir orduyu cinlerin üzerine gönderdi. Gönderdiği bu meleklerin başına o zaman henüz isyan etmemiş, doğru yoldan sapmamış olan iblisi (şeytanı) emir tayin etti. Bu sırada iblisin ismi Azazil idi. Hepsinden daha alim idi. Cinler üzerine gönderilen melekler ordusu, cinleri yeryüzünden denizlerdeki adalara ve dağlara sürdüler. Bundan sonra bu melekler yeryüzüne yerleştiler. İblis de bunlar arasında onlara emir olarak bulundu. Allah iblise yeryüzünün ve göklerin idaresini verdi. Cennet hazinelerine de bekçi kıldı. İblis bazan yeryüzünde bazan semada bazan da Cennette ibadet ederdi. Bu halinden dolayı kendini beğenip kibirlendi ve kendi kendine Allah bana verdiği bu mülk gibi hiç kimseye vermedi. Çünkü, ben diğerlerinden daha üstünüm diyerek isyanına sebep olan kibre kapıldı.

Allah, adem ı yaratmayı dileyince, meleklere yeryüzünde bir halife yaratacağını bildirdi. Melekler; (Ya Rabbi! Yeryüzünde fesad çıkaracak ve kan dökecek olan insanları niçin yaratıyorsun?” dediklerinde, “Onlar fesad çıkarmazlar” demedi. “Sizin bilmediklerinizi ben bilirim, layık olmayanları layık yaparım! Uzak kalanları yaklaştırırım, zelil olanları aziz ederim. Siz onların işlerine bakarsınız. Ben kalblerine bakarım. Siz, günahsız olduğunuza bakıyorsunuz. Onlar, benim rahmetime sığınırlar. Sizin günahsız olduğunuzu beğendiğim gibi, onların günahlarını affetmeği de severim. Benim bildiğimi sizler bilemezsiniz. Onları, ezeli olan lütfuma kavuşturur, ebedi olan lütfum ile hepsini okşarım” buyurdu. Meleklerin niçin yaratacaksın diye sormaları, yaratmasındaki hikmeti öğrenmek istediklerinden idi. Kuran-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: “(Ey Habibim), o vakti hatırla ki, Rabbin meleklere; Ben yeryüzünde (hükümlerimi yerine getirecek) bir halife (bir insan) yaratacağım demişti. Melekler de; Biz seni hamdinle tesbih ve zikrinle takdis etmekte olduğumuz halde, orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın demişlerdi. Allah; Ben sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim buyurdu.” (Bakara suresi: 30)

“(Melekler) de; (Seni tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiç bir ilmimiz yok. Muhakkak sen her şeyi hakkıyla bilensin ve üstün hikmet sahibisin” dediler. (Bakara suresi: 32) Melekler, aczlerini böylece itiraftan sonra, yedi yıl kürsi etrafında tavaf edip, istiğfarda bulundular.

İbn-i Abbasdan ve İbn-i Mesuddan ve daha birçok sahabiden şöyle rivayet edilmiştir: “Allah, adem ı yaratmayı dileyince, Cebrail ı arza, yani yeryüzüne gönderdi ve yeryüzünden toprak almasını emretti. Cebrail arzdan toprak almaya gidince, arz; “Benden bir parça alıp noksanlaştırmandan Allaha sığınırım” dedi. Bunun üzerine Cebrail yeryüzünden toprak almadan geri döndü ve, “Ya Rabbi, dünya kendinden bir parça toprak alınmasından sana sığındı. Ben de almadan geldiğimden dolayı sana sığınırım” dedi. Bunun üzerine Allah Mikail ı gönderdi. Arz, Mikail a da aynı şeyi söyledi. O da toprak almadan dönüp, Allaha Cebrailin söylediği gibi söyledi. Bundan sonra Allah, melek-ül mevt olan Azrail ı yeryüzüne gönderip toprak almasını emretti. Azrail yeryüzüne gidip, toprak alacağı zaman yeryüzü ona da bir şey vermeyeceğini ve Allaha sığındığını söyledi. Bunun üzerine Azrail yeryüzüne, “Ben de Rabbimin emrini yerine getirmemekten Rabbime sığınırım” dedi. Sonra yeryüzünün değişik yerlerinden, kırmızı, beyaz, siyah değişik renkte topraklar aldı. İnsanların değişik renkten olması bundandır.” Ahmed bin Hanbelin bildirdiği hadiste şöyle buyruldu: “Allah adem ı, yeryüzünün her tarafından aldırdığı topraktan yarattı. Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kırmızı renkte olanlar olduğu gibi, bazıları da bu renklerin arasındadır. Bazısı yumuşak, bazısı sert, bazısı halis ve temiz oldu.”

adem a “adem” denilmesinin sebebi; edimden, yeryüzü toprağından yaratıldığı içindir. Edim, Arapçada yeryüzü toprağı demektir. Bu ismin İbranicedeki Adama kelimesine dayandığı da rivayet edilmiştir. Adama kelimesi de İbranicede toprak manasınadır.

adem ın yaratılacağı toprak, yeryüzünün çeşitli yerlerinden alınıp, bir araya toplandıktan sonra, melekler su ile çamur yapıp insan şekline koydular. Allah bu toprağı çeşitli safhalardan ve tavırlardan geçirdi. Önce tin (çamur) haline getirilip, bir müddet öylece kaldı ve balçık çamuru oldu. Bu çamur şekil verilecek bir hal alınca, insan suretine sokuldu. Bir müddet de bu hal üzere bekletildi. Mekke ile Taif arasında kırk yıl yatıp, salsal oldu ve pişmiş gibi kurudu. Önce Muhammed ın nuru alnına kondu ve Muharrem ayının onunda Cuma günü ruh verildi.

adem ın şekil verilmiş hali Mekke ile Taif arasında kırk yıl yattığı sırada melekler ve iblis (şeytan) onu görmüşlerdi ve ondan korkmuşlardı. Ondan en çok korkan da iblis (şeytan) idi. İblis, adem ın henüz ruh verilmemiş salsal halindeki bedenine dokununca çınlayarak ses çıkardı. İblis, onun, bedenine girip çıkar ve meleklere; “Korkmayınız bunun içi boştur. Eğer ben ona musallat olursam helak ederim” derdi.

Ahmed bin Hanbelin bildirdiği hadiste buyruldu ki: “Allah ademin bedenine şekil verip bıraktıktan sonra (henüz ruh verilmeden) İblis, etrafında dolaşıp ona bakmağa başladı. Onun içini boş görünce; “Bu kendine sahip olamaz, benim için kolay ele geçirilebilir” dedi.”

adem ın bedenine ruh verilmeden önce, melekler, adem ın bedenini görüp, ondaki uygunluğa, ahenge ve ilahi sanata hayran kaldılar. Allah bundan güzel bir şey halk etti mi acaba dediler.

İblis, adem ın ruh verilmemiş halindeki bedenini görünce, meleklere; “Eğer o sizden üstün, faziletli kılınırsa ve ona hürmet etmeniz emredilirse ne yaparsınız?” dedi. Melekler; “Biz Rabbimizin emrine uyarız” dediler. İblis ise kendi kendine; “Eğer ona hürmet etmem emrolunursa isyan ederim” dedi.

Ebu Yalanın ve Buharinin, Ebu Hüreyreden rivayet ettikleri bir hadiste şöyle buyruldu: “Şüphesiz ki Allahademi topraktan yarattı. adem ı yaratacağı toprağı tin (çamur) haline sokup, hame-i mesnun (balçık çamuru) oluncaya kadar bekletti. Sonra ona şekil verip, salsalün kelfehhar (pişmiş kerpiç gibi) oluncaya kadar bekletti. Şeytan, adem ın bedeninin ruh verilmemiş bu halini görüp, yanına vardıkça, “Şüphesiz sen büyük bir iş için yaratıldın” derdi. Sonra Allah, adem ın bedenine ruh verdi. Ruh önce gözüne ve genizlerine sirayet etti. Genzine sirayet edince aksırdı. Allah onu rahmetiyle karşılayıp; “Rabbin sana merhamet etsin”buyurdu…”

Kuran-ı Kerimde mealen buyruldu ki: “And olsun ki, biz insanı hame-i mesnun (balçık çamuru) olan salsaldan (suret verilmiş, pişmemiş kuru çamurdan) yarattık.” (Hicr suresi: 26)

“Muhakkak ki, Îsanın hali de (yani babasız dünyaya gelişi de) Allah indinde, ademin hali gibidir. Onu topraktan yarattı sonra ona “Ol” dedi o da (can gelip) oluverdi.” (al-i İmran suresi: 59)

Müslimin bildirdiği hadiste şöyle buyrulmuştur: “Allah, yeri (arzı) Cumartesi günü yaratmış, yer üzerinde dağları Pazar günü, ağaçları Pazartesi günü, sevilen şeyleri Salı günü, nuru Çarşamba günü yarattı. Yerin üzerine hayvanları Perşembe günü yaymıştır. adem ı da Cuma günü ikindiden sonra mahlukatın en sonunda ve Cuma saatlerinin nihayetinde, ikindi ile akşam arasında yarattı.”

Yine Müslimin bildirdiği hadiste; “Üzerine güneş doğan en hayırlı gün Cuma günüdür. adem o gün yaratıldı, o gün Cennete konuldu ve o gün Cennetten çıkarıldı. Kıyamet de ancak Cuma günü kopacaktır” buyruldu.

Allah, toprak maddelerini, azotlu, fosforlu tuzları, bitki fabrikasında, yani bitkilerde proteinlere (yumurta akı maddelerine) döndürmekte, bu nebati proteinleri de, hayvan vücudunda, ete ve kemiğe ve aza yani organ şekline çevirmektedir. Bugün fen bunu anlayabildiği gibi, katalizör ismi verilen maddeler yardımı ile, binlerce sene sürecek olan kimya reaksiyonları, bir saniyede, pek çabuk yapılabilmektedir. Allahın, toprak maddelerini, birkaç senede, et, kemik maddelerine çevirdiğini, bugünkü bilgimize göre, bir anda çevireceği, fen yolu ile kolayca anlaşılmaktadır. Allah, toprak maddelerini bir anda organik hale çevirip, ruhu bir bedene bağlayarak adem ı yarattığı gibi, kıyamette de, elemanları, bir anda bir araya toplayıp, insan vücudunu yapacak ve zaten mevcut olan önceki ruhları, bu vücutlara verecektir. İnsanın ölmesi, ruhun bedenden ayrılması demektir. Kıyamette, her şeyle beraber, ruhlar da yok edilip tekrar yaratılacaktır. Bugün, fizik, kimya, fizyoloji ve astronomi gibi ilimlerde Allahın kudretini iyi anlayan, zeki kimseler, adem ın ve kıyamette bütün insan ve hayvanların topraktan çıkarılacaklarını, bir fen olayı olarak, kolayca anlayabilir.

Allah adem ın bedenine ruh verince, ruhun cesede sirayet ettiği yerler canlanıp, ete dönüştü. Önce başına sirayet etti ve adem aksırdı. Melekler, “Elhamdülillah de!” dediler. adem da; “Elhamdülillah” dedi. Yine rivayete göre aksırınca, Allah ona Elhamdülillah; yani alemlerin Rabbine hamdolsun demesini ilham etti ve aksırdıkça böyle dedi. Ruh, adem ın gözlerine sirayet edince, Cennetin meyvelerini gördü. Midesine yürüyünce o meyvelerden yemeyi arzu edip, ruh henüz ayaklarına gelmediği halde doğrulup kalkmak istedi. Bu sebeple Allah, “İnsan aceleci olarak yaratılmış” buyurdu. (Enbiya suresi: 37)

Allah adem ın bedenine ruh vermeden önce, meleklere, ona ruh verdiğim zaman hepiniz ona karşı secde edin buyurdu. Bu husus Kuran-ı kerimde bildirilmiş olup mealen şöyledir: “Rabbin o vakit meleklere şöyle demişti: Ben çamurdan bir insan (ademi) yaratacağım. Onun yaratılışını tamamlayıp da tarafımdan ona ruh verdiğim zaman, hemen ona (hürmet için) secdeye kapanın. Bunun üzerine melekler hep birden secde ettiler.” (Sad suresi: 71, 72. 73)

“Gerçekten ilk defa sizi (ruhlarınızı) yarattık, sonra size şekil verdik ve sonra da meleklere ademe secde edin dedik. İblisten başka bütün melekler hemen secde ettiler. O (iblis) secde edicilerden olmadı.” (Araf suresi: 11)

“Onu hatırla ki, meleklere, ademe secde edin demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak İblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi ve kafirlerden oldu.” (Bakara suresi: 34)

“Bir vakit meleklere ademe hürmet için secde edin demiştik de hepsi secde ettiler. İblis müstesna, o imtina etti.” (Taha suresi: 116)

adem a ruh verilip, canlanıp ayağa kalkınca, Allahın emri üzerine melekler ona karşı secde ettiler. Rivayete göre bu secde eğilmek suretiyle yapılmıştır. Meleklerin adem a karşı olan bu secdesi, namazda Allahın emriyle Kabeye yönelip secde etmek gibidir. Önce Cebrail , sonra Mikail , sonra İsrafil , sonra Azrail sonra da Mukarrebun denilen melekler secde etmiştir. Ömer bin Abdülazizden rivayet edildiğine göre, en önce secde eden İsrafil olmuştur. adem a karşı meleklerin secde etmelerinin emredilmesi, alnında Muhammed ın nuru bulunduğu için idi.

İblis (şeytan) kibirlenip, adem a karşı secde etmedi. “O çamurdan yaratıldı. Ben ise ateşten yaratıldım. Ondan üstünüm.” diye iddiada bulundu. Bundan dolayı, huzur-u ilahiden kovuldu. İsmi de kovulmuş, uzaklaştırılmış manasında şeytan kaldı.

Kab-ül-Ahbardan şöyle rivayet edilmiştir: “İblis-i lain, kırkbin sene Cennette bekçilik yaptı. Seksenbin sene melekler arasında bulundu. Sonra yirmibin sene meleklere vaz etti. Kerubiyyun denilen meleklerin üstünlerine otuzbin sene vaz etti. Ruhaniyyun denilen meleklerin de en üstünlerine binsene vaz etti. Arş-ı alanın etrafında ondörtbin sene tavaf yaptı. İblisin o zaman, dünya semasında ismi abid, ikinci kat semada Zahid, üçüncü kat semada arif, dördüncü kat semada Veli, beşinci kat semada Taki (muttaki), altıncı kat semada Hazin, yedinci kat semada ise Azazil idi. Fakat ismi Levh-i mahfuzda İblis şeklinde yazılı olup, akıbetinden yani son halinden gafil idi. İblis, Arapçada İblas masdarından olup, Allahın rahmetinden ümid kesmek manasınadır.

Kuran-ı kerimde mealen şöyle buyruldu: “Allah, İblise; “Ben sana secde ile emretmiş iken seni secde etmekten alıkoyan neydi?” buyurdu. İblis şöyle dedi; “Ben ademden hayırlıyım, çünkü beni ateşten yarattın onu çamurdan yarattın.” (Araf suresi: 12)

“Yine hatırla ki, bir vakit meleklere, adem için secde edin demiştik de onlar hemen secde etmişlerdi. Fakat İblis secde etmemiş şöyle demişti: “Ben, çamur halinde yarattığın bir kimseye secde eder miyim.” (İsra suresi: 61)

“Yine hatırla o vakit ki, biz meleklere, adem için secde edin, demiştik de hemen secde ettiler; yalnız İblis cinden idi de Rabbinin emrinden çıktı. Şimdi (ey insanoğulları), beni bırakıp da İblisi ve onun zürriyetini kendinize dostlar edinir misiniz ki, onların hepsi size düşmandır. Zalimlerin, İblis ve zürriyetine itaati, Allaha itaate bedel tutmaları ne kötü bir şeydir.” (Kehf suresi: 50)

“(Allah, İblise şöyle) buyurdu: “Ey İblis! Bizzat kudretimle yarattığıma secde etmene, sana hangi şey engel oldu? Kibirlenmek mi istedin yoksa yücelenenden mi oldun?” (Sad suresi: 75)

“(İblis şöyle) dedi, ben ondan daha hayırlıyım, beni bir ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (Sad suresi: 76)

“(Allah) buyurdu ki, hemen oradan (Cennetten) çık! Çünkü sen (benim rahmetimden) koğulmuşsun ve muhakkak surette hesap gününe kadar lanetim senin üzerindedir.” (Sad suresi: 78)

İblis (şeytan) kendini üstün görüp, kibirlenerek Allahın emrine uymayınca, gadab-ı ilahiyeye uğradı ve kovuldu. Bunun üzerine helak edileceğinden korkarak kıyamete kadar ömür ve mühlet istedi. Allah ona mühlet verdi. Şeytan; “Öyle ise madem ki ben azgınlığa müptela oldum. Yemin olsun ki, insanların doğru yolunda pusu kurup oturacağım, onların ön ve arkalarından, sağ ve sollarından musallat olacağım. Sen onların çoğunu şükredici kimseler bulamayacaksın. Yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim. Halis kulların hariç onların hepsini saptıracağım.” dedi. Bu husus Kuran-ı kerimde şöyle bildirilmektedir:

“Rabbinin meleklere şöyle dediği vakti hatırla, ben kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım.”

“Ben onun yaratılışını tamamlayıp ruh verdiğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”

“Bunun üzerine melekler hep birden secde ettiler.”

“Ancak iblis, secde edenlerle beraber olmaktan çekindi.”

“Allah buyurdu ki, ey İblis, sen neden secde edenlerle beraber olmadın?”

“İblis şöyle dedi; kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana, benim secde etmem doğru olmaz.”

“Allah buyurdu ki, o halde Cennetten çık. Çünkü sen koğulmuşsun.”

“Şüphe yok ki, lanet kıyamet gününe kadar senin üzerinedir.”

“İblis; “Rabbim, öyle ise, insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver” dedi.”

“Allah buyurdu ki, sen mühlet verilenlerdensin.”

“Allah katında bilinen bir vaktin gününe kadar… (Birinci sura kadar)”

“İblis şöyle dedi; “Rabbim, beni azdırmana yemin ederim ki, muhakkak surette ben, yeryüzünde kullara (sana isyanı ve dünyayı) süsleyeceğim, elbette onların hepsini azdıracağım.”

“Ancak içlerinden muhlas olan müminler müstesna.”

“Allah şöyle buyurdu; “İşte (ihlaslı müminleri azıtamayacağına dair) bu dediğin söz, bana ait gerçek bir yoldur.”

“Azgın olanlardan sana uyan müstesna, kullarımın üzerine asla senin hiç bir hükmün yoktur.”

“Şüphesiz Cehennem de, o azgınların hepsinin vad olunan yeridir.” (Hicr suresi: 28-43)

“(İblis şöyle dedi); öyle ise, izzet ve kudretine yemin ederim ki, onların hepsini muhakkak azdıracağım. Ancak içlerinden muhlas olan kulların müstesna…” (Sad suresi: 82-83)

“Doğrusu benim o gerçek kullarım var ya! Senin (ey iblis) onlar üzerine hiçbir tasallutun yoktur. Rabbin ise vekil olarak yeter.” (İsra suresi: 66)

“(Allah, İblise şöyle) buyurdu; ben hakkı yerine getiririm ve hep doğruyu söylerim. And olsun ki, Cehennemi senden (türeyenler) ve ademoğullarının içinden sana uyanların hepsi ile dolduracağım.” (Sad suresi: 84-86)

Ebu Nuaymın bildirdiği hadiste de şöyle buyruldu:

“İblis, Rabbine dedi ki, izzetin ve Celalin hakkı için, canları bedenlerinde bulundukça ademoğlunu azdıracağım. Allah da buyurdu ki; “Onlar benden mağfiret istedikleri müddetçe, ben de onları mağfiret edeceğim.”

Allah adem ı en güzel bir surette yaratıp ona ruh verdikten sonra her şeyin ismini ve faydasını öğretti. adem a öğretilen şeyler hususunda çeşitli rivayetler yapılmıştır. İbn-i Abbasdan şöyle nakledilmiştir: “Allah yeryüzünde insanların bildiği bütün eşyanın isimlerini adem a öğretmiştir. Mesela, insan, hayvan, vadi, dağ, ova, tepe ve buna benzer isimleri, hatta karanlık ve uzunluğu da öğretti.” Mücahid hazretlerinden ve Said bin Cübeyrden de böyle rivayet edilmiştir. adem a öğretilen bilgiler hususunda bazı alimler de olmuş ve kıyamete kadar yaratılacak şeylerin ismi ve her şeyin sıfatı demişlerdir. Allahadem a bütün eşyanın ismini, hakikatini, hususiyetlerini, yeryüzünde onlardan tam istifade etmesi için öğretti. Böylece meleklerden üstün oldu. Bu hususlar Kuran-ı kerimde şöyle bildirilmiştir: “Allah, ademe bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı meleklere gösterip; “Eğer sadıklarsanız bunların isimlerini bana haber verin” buyurdu. Melekler; “Biz seni tenzih ederiz, senin bize öğrettiğinden başka, hiç bir ilmimiz yok. Muhakkak sen her şeyi hakkıyla bilensin, üstün hikmet sahibisin” dediler. Allah, ademe, “Ey adem! Eşyanın ismini meleklere haber ver” buyurdu. adem da meleklere, o isimleri haber verince, Allah, “Ben size demedim mi ki, göklerin ve yerin gayblerini ben bilirim. Açıkladığınızı da gizlediğinizi de elbet ben bilirim” buyurdu.” (Bakara suresi: 30, 32, 33)