Bir önderle yemeğe oturduğunda
Önüne konulana dikkat et.
İştahına yenilecek olursan,
Daya bıçağı kendi boğazına.
(7)
Onun lezzetli yemeklerini çekmesin canın,
Böyle yemeğin ardında hile olabilir.
Zengin olmak için didinip durma,
Çıkar bunu aklından.
(8)
Servet göz açıp kapayana dek yok olur,
Kanatlanıp kartal gibi göklere uçar.
Cimrinin verdiği yemeği yeme,
Lezzetli yemeklerini çekmesin canın.
Çünkü yediğin her şeyin hesabını tutar,
“Ye, iç” der sana,
Ama yüreği senden yana değildir.
(9)
Yediğin azıcık yemeği kusarsın,
Söylediğin güzel sözler de boşa gider.
(10)
Akılsıza öğüt vermeye kalkma,
Çünkü senin sözlerindeki sağduyuyu küçümser.
Eski sınır taşlarının yerini değiştirme,
Öksüzlerin toprağına el sürme.
(11)
Çünkü onların Velisi güçlüdür
Ve onların davasını sana karşı O yürütür.
Uyarıları zihnine işle,
Bilgi dolu sözlere kulak ver.
Çocuğunu terbiye etmekten geri kalma,
Onu değnekle dövsen de ölmez.
(12)
Onu değnekle döversen,
Canını ölüler diyarından kurtarırsın.
Oğlum, bilge yürekli olursan,
Benim yüreğim de sevinir.
(13)
Dudakların doğru konuştuğunda
Gönlüm de coşar.
Günahkârlara imrenmektense,
Sürekli RAB korkusunda yaşa.
Böylece bir geleceğin olur
Ve umudun boşa çıkmaz.
(14)
Oğlum, dinle ve bilge ol,
Yüreğini doğru yolda tut.
Aşırı şarap içenlerle,
Ete düşkün oburlarla arkadaşlık etme.
(15)
Çünkü ayyaş ve obur kişi yoksullaşır,
Uyuşukluk da insana paçavra giydirir.
(16)
Sana yaşam veren babanın sözlerine kulak ver,
Yaşlandığı zaman anneni hor görme.
Gerçeği satın al ve satma;
Bilgeliği, terbiyeyi, aklı da.
Doğru kişinin babası coştukça coşar,
Bilgece davranan oğulun babası sevinir.
(17)
Annenle baban seninle coşsun,
Seni doğuran sevinsin.
Oğlum, beni yürekten dinle,
Gözünü gittiğim yoldan ayırma.
Çünkü fahişe derin bir çukur,
Ahlaksız kadın dar bir kuyudur.
(18)
Evet, soyguncu gibi pusuda bekler
Ve birçok erkeği yoldan çıkarır.
Ah çeken kim? Vah çeken kim?
Kimdir çekişip duran?
Yakınan kim? Boş yere yaralanan kim?
Gözleri kanlı olan kim?
İçmeye oturup kalkamayanlar,
Karışık şarapları denemeye gidenlerdir.
Şarabın kızıl rengine,
Kadehte ışımasına,
Boğazdan aşağı süzülüvermesine bakma.
Sonunda yılan gibi ısırır,
Engerek gibi sokar.
Gözlerin garip şeyler görür,
Aklından ahlaksızlıklar geçer.
Kendini kâh denizin ortasında,
Kâh gemi direğinin tepesinde yatıyor sanırsın.
“Dövdüler beni ama incinmedim,
Vurdular ama farketmedim” dersin,
“Yeniden içmek için ne zaman ayılacağım?”