"Enter"a basıp içeriğe geçin

Büyük cinslerin türlerinin birçoğu çeşitlerine benzer, çünkü çok yakın ama eşit olmayan hısımlıkları vardır ve yayılma alanları sınırlıdır

Büyük cinslerin türleri ile onların çeşitleri arasında dikkate değer başka ilişkiler de vardır. Türlerle çok belirgin çeşitleri ayırt etmek için güvenilir bir ölçüt olmadığını gördük; kuşkulu biçimler arasında ara halkalar olmayınca, doğa bilginleri onların arasındaki farkların çokluğuna göre bir belirleme yapmak zorunda kalırlar, örneksemeye (analogy) başvurarak farkların çokluğunun onlardan birini ya da öbürünü tür aşamasına çıkarmaya yetip yetmediğine karar verirler. Bundan ötürü, farkların tutarı, iki biçimin tür ya da çeşit sayılıp sayılmaması gerektiğini belirlemede çok önemli bir ölçüttür. Şimdilik Fries bitkilerde ve Westwood böceklerde, büyük bir cinste türler arasındaki farklar tutarının çok küçük olduğunu belirttiler. Bunu ortalamalara göre sayıca sınamaya uğraştım ve, tam olmayan sonuçlarımın geçerliği ölçüsünde, sayıların bu görüşü doğruladığını gördüm. Titiz ve deneyimli kimi gözlemcilere danıştım ve düşünüp taşındıktan sonra onlar da bu görüşte birleştiler. Büyük cinslerin türleri, bu bakımdan, çeşitlere, küçük cinslerin türlerinde görüldüğünden daha çok benzemektedir. Ya da durum başka türlü ele alınabilir, bugün de çeşitler ya da başlangıç durumunda türler üreten ve çeşitlerinin ya da başlangıç durumundaki türlerinin sayısı ortalamadan büyük olan cinslerde, önceden üretilmiş türlerin birçoğunun belirli bir ölçüde hâlâ çeşitlere benzediği, çünkü onların görülegelenden daha az bir farkla birbirlerinden ayrıldığı söylenebilir.

Bundan başka, büyük cinslerin türleri, tıpkı herhangi bir türün çeşitleri gibi, birbirleriyle hısımdır. Hiçbir doğa bilgini, bir cinsin bütün türlerinin birbirinden eşit ölçüde farklı olduğunu öne süremez; cinsler genellikle alt-cinslere, ya da bölümlere, ya da daha küçük gruplara ayrılabilir. Fries’in pek güzel belirttiği gibi, küçük tür grupları, genellikle, başka türlerin çevresinde uydular gibi toplanmıştır. Ve çeşitler, eşit olmayan hısımlıkları bulunan ve belirli biçimlerin –yani ata-türlerinin– çevresinde toplanan biçimlerin gruplarından başka nedir? Kuşkusuz, çeşitlerle türler arasında pek çok önemli bir fark vardır; şöyle ki, birbirleriyle ya da ata-türleriyle karşılaştırılınca, çeşitler arasındaki farkların tutarı, aynı cinsin türleri arasındakilerin tutarından çok daha azdır. Ama Iranın Iraksaması dediğim ilkenin tartışmasına gelince, bunun nasıl açıklanabileceğini ve çeşitler arasındaki çok küçük farkların, türler arasındaki büyük farklara doğru nasıl artma eğiliminde olduğunu göreceğiz.

Dikkate alınmaya değer bir nokta daha var. Çeşitlerin yayılma alanları genellikle pek sınırlıdır: Bu kendiliğinden apaçık anlaşılır, çünkü, bir çeşit, varsayılan ata-türünün yayılma alanından daha geniş bir alana yayılsaydı, onu tanımlamak için söylenenlerin tersi söylenirdi. Ama başka türlerle yakın hısım olan ve çeşitlere bu ölçüde benzeyen türlerin çoğu zaman pek sınırlı yayılma alanları olduğuna inanmak için gerekçe vardır. Örneğin, Bay H.C. Watson, iyi düzenlenmiş Londra bitki kataloğunda (4. baskı) tür olarak nitelenmiş, ama onun görüşüne göre başka türlerle gerçek değerleri kuşkulu görülecek kadar yakın hısım olan 63 bitkiyi benim için işaretledi: varsayılmış bu 63 tür, Bay Watson’ın Büyük Britanya’da belirlediği bölgelerin ortalama 6,9’unda yayılmış bulunmaktadır. Aynı katalogda, onaylanmış 53 çeşit gösterilmektedir ve bunlar, bölgelerin 7,7’sine yayılmıştır; oysa bu çeşitleri içeren türler bölgelerin 14,3’üne yayılmıştır. Böylece, onaylanmış çeşitlerin sınırlı ortalama alanı, Bay Watson’ın benim için kuşkulu türler diye işaretlediği yakın hısım biçimlerinkinin aşağı yukarı aynıdır, ama İngiliz bitkibilimcileri onları, hemen hemen çoğunlukla, yetkin ve gerçek tür saymaktadırlar.