7611 Şerîk ibnu Abdillah şöyle demiştir: Ben Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh)’ten işittim, o, Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın Kâ’be mescidinden geceleyin yürütüldüğü geceyi şöyle söylüyordu: Kendisine o hususta vahy edilmeden evvel Rasûlüllah el-Mescidu’l-Harâm’da uyurken yanına üç nefer melek geldi. Onların birincisi:
— (Yatmakta olan üç kişinin) hangisi O’dur (yani Muhammed’dir)? diye sordu.
Diğeri:
— Onların ortasındakidir, O onların hayırlısıdır, dedi. O üç neferin sonuncusu da:
— (Semâya çıkarılmak için) üç kişinin hayırlısını alın! dedi. Vâki’ olan bu kıssa bu gecede oldu (bu gecede başka şey vâki’ olmadı). Peygamber o üç kişiyi bundan sonra görmedi. Nihayet onlar diğer bir gecede Peygamber’in gözü uyur ve kalbi görür hâlde iken, O’nun yanına geldiler. Peygamber’in kalbi uyumuyordu. Bütün peygamberler de böyledir; onların gözleri uyur da kalbleri uyumaz. Bu gelen üç kişi Peygamber’le kelâm etmediler, nihayet O’nu taşıdılar ve Zemzem Kuyusu’nun yanına koydular. O üç kişiden Muhammed’in işini Cibrîl üzerine aldı. Cibril, O’nun göğsü ile gerdanı arasını yardı. Nihayet göğsünü ve içini yarmayı bitirince, Cibrîl kendi eliyle Zemzem Suyu’ndan alıp orayı yıkadı ve içini tertemiz yaptı. Sonra Peygamber’in yanına altından bir leğen getirildi, Onun içinde de yine altından yapılmış su içecek bir kap daha vardı. Bu leğenin içi îmân ve hikmetle doldurulmuştu. Cibrîl bununla Peygamber’in göğsünü ve boğazının içindeki etleri, yani boğazındaki damarları doldurdu. Sonra göğsünü kapattı. Sonra O’nu dünyâ semâsına çıkardı. Onun kapılarından bir kapıya vurdu. Semâ ahâlîsi ona:
— Kimdir o? dediler.
— Ben Cibril’im, dedi. Semâ ehli:
— Beraberindeki kimdir? dediler. Cibrîl:
— Berâberimdeki Muhammed’dir, dedi. İçerideki sorucu:
— O’na da’vet gönderilmiş midir? dedi. Cibrîl:
— Evet gönderilmiştir, dedi. İçeridekiler:
— O’na merhaba ve ehlen! Dediler.
Akabinde semâ ehli Muhammed’i bu da’vetinden dolayı müjdeliyorlardı. Semâ ehli Allah’ın O’nunla Yer hakkında ne yapmak istediğini Cibrîl diliyle onlara bildirinceye kadar bilmiyorlardı. Dünyâ semâsında Âdem’i buldu. Cibrîl, Peygamberce:
— Bu, baban Âdem’dir, ona selâm ver, dedi. Peygamber, Âdem’e selâm verdi, Âdem de selâmını alıp mukaabele etti ve:
— Merhaba ve ehlen benim oğlum, Sen ne iyi oğulsun! dedi. Bir de Peygamber dünyâ semâsında devamlı akmakta olan iki nehirle karşılaştı da:
— Bu iki nehir nedir yâ Cibrîl? dedi. Cibrîl:
— Bu ikisi Nîl ile Furat’ın asıllarıdırlar, dedi.
Sonra Peygamberi dünyâ semâsında yürüttü. Bu arada Peygamber diğer bir nehirle karşılaştı ki, onun üzerinde inciden ve zebercedden yapılmış bir saray vardı. Eliyle nehrin suyuna vurdu, bir de gördü ki, o, en iyi cins misktir. Cibril’e:
— Bu nedir yâ Cibrîl? diye sordu. Cibrîl:
— Bu, Rabb’inin Sen’in için hazırlamış olduğu Kevser’dir, dedi. Bundan sonra Cibrîl O’nu ikinci semâya yükseltti. Orada da melekler ona, birinci semâdaki meleklerin sordukları gibi:
— Bu kimdir? dediler. Cibrîl:
— Ben Cibril’im! dedi.
— Beraberindeki kimdir? dediler.
— Muhammed’dir, dedi.
— O’na da’vet gönderilmiş midir? dediler.
— Evet gönderilmiştir, dedi.
— O’na merhaba ve ehlen! dediler.
Bundan sonra Cibrîl, O’nu üçüncü semâya yükseltti. Oradakiler de ona birinci ve ikinci semâdaki meleklerin söyledikleri gibi sorup, cevâb aldılar. Bundan sonra Cibrîl, O’nu dördüncü semâya yükseltti. Oradaki melekler de ona önceki semâlardaki meleklerin sordukları gibi sorup cevâb aldılar. Bundan sonra Cibrîl O’nu beşinci semâya yükseltti. Oradaki melekler de ona, önceki semâlardaki meleklerin sordukları gibi sorup cevâb aldılar. Bundan sonra Cibrîl, O’nu altıncı semâya yükseltti. Oradaki melekler de ona daha öncekilerin dedikleri sözler gibi söylediler. Bundan sonra Cibrîl O’nu yedinci semâya yükseltti. Oradaki melekler de ona daha evvelkilerin sözleri gibi söylediler. Herbir semâda isimlerini söylediği peygamberler vardı. Ben onlardan ikinci semâda İdrîs’i, dördüncü semâda Harun’u, beşinci semâda ismini ezberleyemediğim bir diğerini, altıncı semâda İbrâhîm’i, yedinci semâda da Musa’yı, Allah’ın onu kelâmıyle tafdîl etmesi sebebiyle ezberledim.
Mûsâ:
— Ey Rabb’im! Benim üzerime yükseltilen (yânı Sen’in benim üzerime yükselttiğin herhangi) kimsenin varlığını zannetmemiştim, dedi.
Sonra Cibril, Muhammed’i, ancak Allah’ın bilmekte olduğu şeylerle bu katın üstüne çıkardı. Nihayet Sidretu’l-Müntehâ’ya geldi. Rabbu’l-îzzet olan Cebbar da yaklaştı ve tedellî etti (daha çok yaklaşmak istedi) de nihayet (bu suretle O, Peygamber’e) iki yay kadar yahut daha yakın oldu da ‘Allah, kuluna vahyettiğini etti’ (en-Necm: 8-9). Allah O’na vahyettiği şeyler içinde, ümmetinin üzerine her gün ve gecede elli vakit namazı da vahyetti. Sonra oradan aşağıya indi, nihayet Musa’nın yanına ulaştı. Mûsâ O’nu biraz alıkoydu ve:
— Yâ Muhammed! Rabb’in Sana neyi ahdetti (yânı Sana neyi emr ve tavsiye etti)? diye sordu.
— Rabb’im bana her gün ve gecede elli namaz emretti, dedi. Mûsâ:
— Sen’in ümmetin buna güç yetiremez, geri dön de Rabb’in Sen’den ve ümmetinden bunu hafifletsin! dedi.
Bunun üzerine Peygamber, Cibril’e yöneldi de, sanki bu konuda Cibril’le istişare etmek istiyor gibiydi. Cibril kendisine:
— Evet, istersen bunu iste! diye işaret etti.
Akabinde Cibril O’nu Cebbâr’ın huzuruna doğru yükseltti. Peygamber dedi ki: “Cebbar olan Allah, evvelki durduğu makaamında idi:
— Ey Rabb’im! Hafiflet, çünkü ümmetim buna (bu elli vakit namaza) güç yetiremez! dedi”.
Yüce Allah elliden on namazı indirdi. Sonra Peygamber, Mûsâ’nın yanına döndü. Mûsâ O’nu alıkoymakta ve O’nu Rabb’ine geri döndürmekte devam etti. Nihayet elli namaz beş namaz oldu. Sonra Mûsâ O’nu bu beş namazın yanında da durdurup:
— Yâ Muhammed! Vallahi ben kavmim İsrâîl oğulları’na bundan daha azı ile döndüm de onlar zaîf olup bunu da terkettiler. Sen’in ümmetin cesedler, kalbler, bedenler, gözler, kulaklar bakımından daha zaîftir. Geri dön de Rabb’in Sen’den bunun hepsini hafifletsin! dedi.
Peygamber, onun kendisine işaret etmesi için Cibril’e yöneldi. Cibril bunu kerîh görmüyordu. Cibril O’nu beşinci defa sırasında da yükseltti. Peygamber:
— Ey Rabb’im! Şübhesiz benim ümmetim cesedleri, kalbleri, işitmeleri, bedenleri zaîf kimselerdir. Bizlerden daha da hafiflet! Diye niyaz etti.
Bunun üzerine Cebbar olan Allah:
— Yâ Muhammed! diye nida etti. Peygamber:
— Lebbeyke ve sa’deyke yâ Rabb! diye icabet etti.
Allah:
— Şu bir hakikat ki, Ben’im nezdimde söz (hüküm ve kaza) tebdîl olunmaz! Bu, senin ve ümmetin üzerine Ana Kitâb’da farzettiğim gibidir! buyurdu.
Ve yine:
— Her bir hasene on misliyle karşılanır. Bu, Ümmü’l-Kitâb’da elli vakittir ve bu senin ve ümmetin üzerine beş vakittir! buyurdu.
Peygamber, Musa’nın yanına döndü. Mûsâ O’na:
— Nasıl yaptın? dedi. Peygamber ona:
— Allah bizden hafifletti. Bize herbir haseneye on misli ile karşılık verdi, dedi.
Mûsâ:
— Ben İsrâîl oğulları’nı bundan daha azı dönüp tecrübe ettim, onlar bunu da terkettiler. Sen yine Rabb’ine dön de Sen’den yine hafifletsin! dedi.
Rasûlüllah:
— Yâ Mûsâ! Ben vallahi Rabb’ime çok gidip gelmemden dolayı utandım, dedi.
Cibril de O’na:
— Allah’ın ismiyle in! dedi.
Râvî: Peygamber, Mescidu’l-Harâm içinde uykusunda iken uyandı, demiştir.