"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 7603

7603 Bize Ma’bed ibnu Hilâl el-Anezî tahdîs edip şöyle dedi: Biz Basra ahâlîsinden birkaç kişi bir araya toplandık da Enes ibn Mâlik’i ziyarete gittik. Bizimle beraber Sabit el-Bunânî de gitmişti. Sâbit bize Enes’ten “Büyük Şefaat Hadîsi”ni sorduracaktı. Enes Basra’ya iki fersah mesafede bulunan Zaviye mevkiindeki kasrında ikaamet ediyordu. Ziyaretimiz Enes’in Duhâ namazı kıldığı bir zamana tesadüf etmişti. Biz içeri girmeye izin istedik. Bize izin verdi. Verilen izin üzerine biz Enes ibn Mâlik’in huzuruna girdik.

Enes bir minder üzerinde oturuyordu. Girerken biz Sâbit’e, Şefaat Hadîsi’nden önce hiçbirşey sormamasını tenbîh etmiştik. O da:

— Yâ Ebâ Hamza! Bu Basralı kardeşlerimiz size Şefaat Hadîsi’ni sormaya geldiler, dedi.

Bunun üzerine Enes:

— Bize Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) tahdîs edip şöyle buyurdu:

“Kıyâmet günü olduğu zaman insanlar birbiri üzerine dalgalanıp çalkalanırlar. Nihayet Âdem’e gelirler de:

— Rabb ‘in huzurunda bize şefaat et! derler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Fakat sizler İbrahim’e gidin. Çünkü o, Halîlullah’tır der”.

Dedi ki: “Sonra İbrahim’e gelirler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Fakat siz Mûsâ ‘ya gidin. Çünkü o Kelîmullah’tır (yânı Allah’ın kelâm ettiği peygamberdir), der.

Akabinde insanlar Musa’ya gelirler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Îsa’ya gidin. Çünkü o Allah’ın Ruhu ve Kelimesi’dir, der.

Îsâ’ya gelirler. O da:

— Ben buna ehil değilim. Lâkin siz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gidin, der.

İnsanlar bana gelirler. Ben de:

— Ben onun için (yaratılmış)imdir, derim.

Hemen gider, Rabb’imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Bana şimdi hatırlayamadığım, Kendisine yapacağım birtakım hamdler ilham eder. Ben bu hamdlerle hamdederim ve Kendisine secdeye kapanırım. Bana:

— Yâ Muhammed! Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, isteğin sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyurulur.

Bunun üzerine ben:

— Yâ Rabb! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana:

— Git, kalbinde bir arpa ağırlığı kadar îmân bulunan kimseleri oradan çıkar! denilir.

Ben de gider bunu yaparım.

Sonra yine Rabb’ime döner, bu hamdlerle hamdederim. Sonra Rabb’ime secdeye kapanırım. Bana:

— Yâ Muhammedi başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul olunur! denilir.

Bunun üzerine ben:

— Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana:

— Git, kalbinde bir zerre ağırlığınca yahut hardal tanesi kadar îmân bulunanları oradan çıkar! denilir.

Ben gider, bunu yaparım. Sonra döner yine bu hamdler ile Rabb’ime hamd ederim. Sonra O’na secdeye kapanırım. Bana:

— Yâ Muhammedi Başını kaldır, söyle, sözün dinlenir; iste, isteğin sana verilir, şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyurulur.

Bunun üzerine ben:

— Yâ Rabbi! Ümmetimi, ümmetimi! diye şefaat dilerim. Bana:

— Git, kalbinde bir hardal tanesi ağırlığından daha az, daha az, daha az îmân bulunan kim varsa, onları da ateşten çıkar! buyurur.

Ben hemen gider bunu yaparım”.

Ma’bed şöyle dedi: Akabinde biz Enes’in yanından çıktığımızda ben arkadaşlarımızdan bâzısına:

— Biz Hasen el-Basrî’nin yanına uğrasak. O, Ebû Halîfe et-Tâî’nin evinde (Haccâc’ın zulmünden) gizlenmiş bir hâlde bulunmaktadır, dedim.

Enes ibn Mâlik’in bize tahdîs ettiği hadîsle Hasen’in yanına vardık. Ona selâm verdik. Bize izin verdi. Biz ona:

— Yâ Ebâ Saîd! Biz kardeşin Enes ibn Mâlik’in yanından geldik. Şefaat hakkında bize tahdîs ettiği hadîsin benzerini hiç duymamıştık, dedik.

O:

— Devam edin, hadîsi söyleyin! dedi.

Biz de ona bu hadîsi tahdîs ettik. Hadîs bu son noktaya ulaşınca Hasen bize:

— Devam edin, daha söyleyin! dedi. Biz de ona:

— Enes bize daha fazla artırmadı, dedik. O da bize şunları söyledi:

— Yemîn olsun o bunu bana yirmi sene önce tahdîs etmişti. Kendisi o günlerde bütün hafızasını ve kuvvetini toplamış hâldeydi. Şimdi ise bir kısım şeyi terketmiştir. O bunu unuttu mu yoksa güvenip dayanırsınız diye sizlere tahdîs etmeyi kerîh mi gördü, bilmiyorum, dedi.

Biz de ona:

— Yâ Ebâ Saîd! Bize sen tahdîs et, dedik. Bunun üzerine güldü ve:

— “İnsan aceleden yaratılmıştır” (el-İsrâ: 11; el-Enbiyâ: 37). Bunu size sâdece o hadîsi tahdîs etmeyi isteyerek zikrettim, dedi ve şöyle devam etti:

— Enes bana bu hadîsi size tahdîs ettiği gibi tahdîs etti. Bundan sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demiştir: “Sonra ben dördüncü defa yine Rabb’ime döner, bu hamdler ile O’na tekrar hamdederim. Sonra O’na secde ederek kapanırım. Bunun üzerine bana:

— Yâ Muhammed, başını kaldır ve söyle; sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir! buyurulur.

Ben de:

— Yâ Rabb, bana izin ver de ‘Lâ ilahe ille’llah’diyen bütün Tevhîd Ehli hakkında şefaat edeyim! diye niyaz ederim.

Bunun üzerine Yüce Allah:

— İzzetim, Celâlim, Kibriyâm, Azametim hakkı için ben Lâ ilâhe ille’llah diyen Tevhîd Ehli’nin hepsini muhakkak surette cehennemden çıkaracağım! buyuracaktır”.