"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 7530

7530- (Buhârî geçen senedle şöyle dedi:) Ve bize Haccâc ibnu Minhâl şöyle dedi: Bize Hemmâm ibn Yahya tahdîş etti. Bize Katâde, Enes (radıyallahü anh)’ten tahdîs etti ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Mü’minler kıyâmet gününde habsolunacaklar ve nihayet bu habsolunma sebebiyle kederlenecekler. Derken:

— İçinde bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarıp rahatlatması için Rabb’imize şefaat istesek, diyecekler.

Akabinde Âdem Peygamber’e gelecekler ve:

— Sen insanların babası olan Âdem’sin, Allah seni kendi eliyle yarattı, seni cennetine yerleştirdi, meleklerini sana secde ettirdi, ve herbir şeyin isimlerini sana öğretti. Bulunduğumuz şu durumdan bizleri kurtarması için Rabb’in katında bizlere şefaat etmeni istiyoruz, diyecekler”.

Dedi ki: “Âdem vaktiyle işlemiş olduğu o yasaklanmış ağaçtan yeme günâhını zikrederek:

— Ben buna ehil değilim, lâkin sizler Allahu Taâlâ’nın bütün Yer halkına göndermiş olduğu ilk peygamber olan Nûh’a gidiniz, diyecek.

Sonra onlar Nûh ‘a gelecekler. O da evvelce işlemiş olduğu ilimsiz olarak Rabb’inden isteme günâhını (Nûh: 26) zikrederek:

— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Halîlu’r-Rahmân olan İbrâhîm Peygamber’e gidiniz, diyecek.”

Dedi ki: “Akabinde insanlar İbrahim’e gelecekler. O da vaktiyle yalan şeklinde söylemiş olduğu üç sözünü zikrederek:

— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Allah ‘ın kendisine Tevrat verdiği, kelâm ettiği ve fısıldaşarak konuşmak için kendisine yaklaştırdığı bir kul olan Musa’ya gidin, diyecek.”

Dedi ki: “Akabinde insanlar Musa’ya gelecekler. Oda vaktiyle işlemiş olduğu insan öldürme günâhını zikrederek:

— Ben buna ehil değilim. Lâkin sizler Allah’ın Kulu, Rasûlü, Allah’ın Ruhu ve Kelimesi olan İsâ’ya gidin, diyecek”.

Dedi ki: “Bunun üzerine insanlar İsâ’ya gelecekler, O da:

— Ben bunun ehli değilim, fakat sizler, Allah’ın geçmiş ve geri kalmış günâhlarını mağfiret etmiş olduğu bir kul olan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ‘e gidin, diyecek.

Bunun üzerine insanlar bana gelecekler. Ben gider, O’nun cenneti içinde Rabb’imin huzuruna girme izni isterim. Bana izin verilir. Rabb’imi gördüğüm zaman O’nun için secdeye kapanırım. Allah beni bırakmak istediği kadar bu vaziyette bırakır. Sonra:

— Başını kaldır yâ Muhammedi Söyle, sözün dinlenir; şefaat et, şefaatin kabul edilir; iste, sana verilir! buyurur”.

Rasûlüllah şöyle dedi: “Ben secdeden başımı kaldırırım da Rabb’imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb ‘ime sena ve hamd ederim. Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır koyar. Ben O’nun dârından (yani cennetindeki buluşma yerinden) dışarı çıkarım da o insanları cennete sokarım”.

Katâde şöyle dedi: Ben yine Enes’ten işittim, şöyle diyordu: “Ben (dârından) çıkarım da artık o insanları ateşten çıkarır ve cennete girdiririm. Sonra döner, O’nun cenneti içinde Rabb’imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabb ‘imi gördüğüm zaman secdeye kapanırım. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra:

— Kalk, Muhammed! Söyle, sözün dinlenir; şefâat et, şefaatin kabul edilir; iste, sana verilir! buyurur”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben başımı kaldırır, Rabb’imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb’ime sena eder, hamdeylerim”.

Dedi ki: “Sonra şefaat ederim. Benim için bir sınır ta’yîn buyurur. Akabinde ben çıkarım da o insanları cennete koyarım”.

Katâde şöyle dedi: Ben Enes’ten şöyle derken işittim: “Ben çıkarım. Akabinde o insanları ateşten çıkarır, cennete girdiririm. Sonra üçüncü defa dönerim de cennetinde Rabb’imin huzuruna izin isterim. Bana izin verilir. Ben Rabb’imi görünce secdeye kapanırım. Allah beni o vaziyette bırakmak istediği kadar bırakır. Sonra:

— Kalk, Muhammed! Söyle, sözün işitilir. Şefaat et, şefaatin kabul olunur, iste, isteğin verilir! buyurur”.

Rasûlüllah dedi ki: “Bunun üzerine ben başımı secdeden kaldırır, Rabb’imin bana öğreteceği sena ve tahmîd ile Rabb’ime sena ve hamdederim. Sonra şefaat ederim. Bana bir sınır ta’yîn buyurur. Akabinde çıkar, o sınır içindeki insanları cennete girdiririm”.

Katâde şöyle dedi: Ben Enes’ten işittim, şöyle diyordu: “Akabinde ben çıkarım da o insanları ateşten çıkarır, cennete girdiririm. Nihayet ateşte Kur’ân ‘ın habsettiği, yani kendilerine hulûd (devamlı azâb) vâcib olan kimselerden başkası kalmaz”.

Dedi ki: Sonra şu âyeti okudu: “… Ümîd edebilirsin, Rabb İn seni bir Makaamı Mahmûd’a gönderecektir” (el-lsrâ: 79).

Enes:

— İşte, Peygamberinize va’d edilmiş olan “el-Makaamu’l-Mahmûd” budur!.