"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 7134

7134 Bize Ebû Recâ İmrân el-Utâridî tahdîs etti. Bize Semure ibn Cundeb (radıyallahü anh) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), sahâbîlerine hitaben:

— “Sizlerden herhangibiriniz ru’yâ gördü mü?” diye sormayı çok yapardı.

Semure dedi ki: Bunun üzerine Rasûlüllah, Allah’ın anlatmasını istediği kimselere karşı anlatır, ta’bîrini yapardı. Bir gün sabah vakti bize kendi gördüğü ru’yâsını şöyle anlattı: “Bana bu gece iki kişi (yânı iki melek) geldiler. Onlar beni götürüyorlardı ve onlar bana:

— Bizimle yürü! dediler.

Ben de onların beraberinde yürüdüm. Nihayet biz, yatmakta olan bir adamın yanına vardık. Bunun baş ucunda da elinde taş bulunan başka bir adam durmuş, o yatan adamın başını taşla vurup kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda taş o tarafa yuvarlanıp gidiyordu. Atan adam da arkasından koşuyor ve onu tekrar alıp getiriyordu. O dönüp gelmeden, bunun başı iyi oluyor ve eski hâline dönüyordu. Sonra taşı getiren adam, yatan adamın üzerine dönüyor ve birinci defa yaptığı gibi tekrar onun başını ezme işini yapıyordu”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben bu iki meleğe:

— Subhânallah! Bu iki adam nedir? diye sordum. İki melek bana:

— Yürü, yürü! dediler”.

Rasûlüllah dedi ki: “Bizler yürüdük ve sonunda arka üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Onun baş ucunda da elinde demirden çatal bir kanca bulunan başka bir adam ayakta duruyordu. Ayakta duran adam, yatan adamın yüzünün bir tarafı üzerine eğiliyor ve ağzının yan tarafını tâ başının arkasına kadar kesip parçalıyordu. Yine onun boğazını da başının arkasına kadar kesip parçalıyor, gözünü de başının arkasına kadar yırtıp parçalıyordu”.

Râvî dedi ki: Bazen Ebû Recâ “Yüşerşiru ( = Keser)” yerine “Yaşukku ( = Yarar)” ta’bîrini söylemiştir.

Rasûlüllah dedi ki: “Sonra bu adam ağzın diğer tarafına geçiyor ve orasını da birinci yanını yaptığı gibi yarıp parçalıyordu. Bu kısmı parçalamayı bitirinceye kadar ağzın diğer yanı olduğu gibi iyileşiyordu. Sonra adam tekrar oraya dönüyor, orasını birinci defada yaptığı gibi kesip yarma yapıyordu”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben yine yanımdaki iki meleğe:

— Subhânallah! Bu iki adamın hâlleri nedir? diye sordum”. Rasûlüllah dedi ki: “İki melek bana:

— Yürü, yürü! dediler.

Biz yine yürüdük ve tennûr gibi altı geniş, üstü dar bir fırın yanına geldik”.

Râvî dedi ki: Zannederim ki, O şöyle diyordu: “Bir de baktık ki, onun içinde karışık bağırmalar ve birçok sesler vardı”.

Dedi ki: “Biz onun ağzına doğru baktık ki, içeride birçok çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı. Onların aşağısından kendilerine bir ateş alevi geliyordu. Onlara bu alev geldikçe, bağırıp çağırıyorlardı”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben yanımdaki iki meleğe:

— Bu çıplak erkekler ve kadınlar nedir? diye sordum”. Dedi ki: “Melekler bana:

— Yürü, yürü! dediler”.

Dedi ki: “Biz yine yürüdük ve bir nehir üzerine geldik”.

Râvî dedi ki: Zannediyorum ki, o şöyle diyordu: “Nehir kan gibi kırmızı idi. Baktık ki, bu nehrin içinde yüzmekte olan bir adam vardır. Nehrin kenarında da yanıbaşında birçok taşlar toplamış olan bir adam vardı. Nehirdeki bu adam yüzdüğünce yüzüp geliyor, sonra yanında taşlar toplayan adamın yanına geliyor ve ona doğru ağzını açıyor. Kenardaki adam da ona bir taş atıp yutturuyor, bunun üzerine nehirdeki adam yüzerek geriye doğru gidiyor. Sonra tekrar kenardakine doğru dönüp geliyor. Kenardakinin yanına her dönüşünde kenardaki, onun ağzının içine bir taş atıyor ve ona taşı yutturuyor”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben yanımdaki iki meleğe:

— Bu iki adamın hâli nedir? diye sordum. Onlar da bana:

— Yürü, yürü! dediler”.

Rasûlüllah dedi ki: “Biz yine yürüdük ve sonunda görmekte olduğun en çirkin görünüşte olan çirkin manzaralı bir adamın yanına geldik. Bir de baktık ki, onun yanında yakmakta olduğu ve etrafında koşmakta bulunduğu bir ateş vardır”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben yine meleklere:

— Bu adamın hâli nedir? diye sordum”.

Rasûlüllah dedi ki: “Onlar da bana:

— Yürü, yürü! diye emrettiler.

Biz yine yürüdük, sonunda uzun ağaçlar ve bol bitkilerle sarılmış bir bahçeye geldik. Bahçede baharın her bir çiçeğinden vardı. Bahçenin ortasında çok uzun boylu bir adam vardı ki, ben onun semâya doğru uzanan başını hemen hemen göremiyordum. Adamın etrafında da asla görmediğim kadar pek çok çocuklar vardı”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben yanımdaki iki meleğe:

— Bu uzun adam ve bu çocuklar nedir? diye sordum”. Rasûlüllah dedi ki: “İki melek bana:

— Yürü, yürü! dediler”.

Rasûlüllah dedi ki: “Biz yine yürüdük ve sonunda büyük bir bahçeye vardık ki, ben asla ondan daha büyük ve ondan daha güzel bir bahçe görmüş değilim”.

Rasûlüllah dedi ki: “Yanımdaki iki melek bana:

— Bu ağaçların içinde yükseğe çık! dediler”.

Rasûlüllah dedi ki: “Biz meleklerle o ağaçların içlerinde yükseklere doğru çıktık. Nihayet altın ve gümüşten tuğlalarla bina edilmiş olan bir beldeye ulaştık. Medine’nin kapısına geldik ve açılmasını istedik. Kapı bizim için açıldı. Kapıdan şehre girdik. Bizleri onun içinde birtakım adamlar karşıladılar ki, bunların vücûdlarımn yarısı görmekte olduğun en güzel insan şeklinde, diğer yarısı da görmekte olduğun en çirkin insan şeklinde idi”.

Rasûlüllah dedi ki: “Yanımdaki iki melek o insanlara:

— Gidiniz de şu nehir içine giriniz (ve onun hâlis suyu ile çirkin sıfatınızdan yıkanınız) dediler”.

Rasûlüllah dedi ki: “Orada enliliğine akmakta olan bir nehir vardı ki, sanki onun suyu süt kadar beyaz idi. O insanlar gittiler ve o nehrin içine girdiler. Sonra onlar kendilerinden o çirkin sıfatlar gitmiş olarak bizim yanımıza döndüler ve onlar en güzel surette dönmüşlerdi”.

Rasûlüllah dedi ki: “Melekler bana:

— Bu Medine, Adn Cenneti’dir, işte burası Sen’in menzilindir! dediler”.

Rasûlüllah dedi ki: “Gözlerim yükselip yukarıya doğru baktı ki, gökyüzündeki çok uzak bulut gibi bembeyaz bir köşk gördüm”.

Rasûlüllah dedi ki: “Melekler bana:

— İşte orası da Sen’in menzilindir! dediler”. Rasûlüllah dedi ki: “Ben de onlara:

— Allah sizlere bereketler ihsan eylesin, beni bırakın da ben oraya gireyim, dedim.

Onlar:

— Sen şimdi oraya giremezsin. Sen ileride oraya gireceksin! dediler”.

Rasûlüllah dedi ki: “Ben meleklere:

— Ben bu gece boyunca çok hayret verici şeyler görmüşümdür. Benim gördüğüm bu şeyler nedir? dedim”.

Rasûlüllah dedi ki: “İki melek bana şöyle anlattılar:

— Bizler Sana haber vereceğiz: Şu yanına geldiğin ve taş ile başı ezilen birinci adam yok mu; işte o, Kur’ân’ı alıyor, onu reddediyor ve farz namazı kılmadan başı üzerinde uyuyordu. Şu üzerine gelip, başının arkasına kadar ağzının bir tarafı ve boğazı da başının arkasına kadar, gözü de başının arkasına kadar yırtılıp parçalandığını gördüğün adama gelince; o adam da erkenden evinden gider ve öyle bir yalan söylerdi ki, onun bu yalanı her tarafa yayılırdı. Şu yukarısı dar, aşağısı geniş fırın gibi binanın içinde görmüş olduğun o çıplak erkek ve kadınlara gelince; onlar da zina eden erkekler ve zina eden kadınlardır. O nehirde yüzmekte olup üzerine geldiğin ve kendisine taş yutturulan adam ise; o ribâ yiyen kimsedir. Bir ateş yanında onu yakıp etrafında koşmakta olan o çirkin manzaralı adama gelince; o da cehennemin bekçisi olan Mâlik’tir. O büyük bahçenin içinde gördüğün uzun boylu adama gelince; o da İbrahim Peygamber’dir. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere ölen herbir çocuktur”.

Semure dedi ki: Müslümanların bâzısı:

— Yâ Rasûlallah! Müşriklerin çocukları da mı? diye sordular. Rasûlüllah:

— “Müşriklerin çocukları da” buyurdu. “Melekler devamla:

—Kendilerinin bir kısım güzel, diğer kısımları da çirkin olan o topluluğa gelince; onlar bir kısım güzel amellerini diğer çirkin amelleriyle karıştırmış olan kimselerdir ki, Allah onların suçlarından vazgeçmiştir, dediler”.