7065 Ebû Humeyd es-Sâidî (radıyallahü anh) şöyle dedi: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Esed kabilesinden İbnu Lutbiyye denilen bir adamı Suleym oğulları’nın sadakalarını toplamaya me’mûr etti. Bu adam vazifesini yapıp geldiğinde, Rasûlüllah bunu hesaba çekti. Bu zât:
— (Yâ Rasülallah!) Şu sizin zekât malınızdır, bu da bana verilen hediyedir! dedi.
Rasûlüllah cevaben:
— ” (Acâib!?) Sen doğru söyleyen bir adam isen, babanın, ananın evinde otursaydın da sana hediyen gelir miydi, görseydin!” buyurdu.
Sonra Rasûlüllah bize bir hutbe yaptı da bunda Allah’a hamd edip, O’nu güzel sıfatlarla övdükten sonra “Amma ba’du” diyerek şöyle buyurdu:
— “Ben içinizden birisini, Allah’ın bana havale buyurduğu bir işe me’mûr ta’yîn ediyorum da, o bana gelip hesâb verirken (sıkılmadan) ‘Şu sizin zekât malınızdır, bu da benimdir; bana hediye verilmiştir!’ diyor! (Bu ne hâl?) Bu adam babasının, anasının evinde otursaydı, kendisine hediyesi gelir miydi, yoksa gelmez miydi, bir kerre görseydi! Allah’a yemîn ederim ki, sizden bir kimse hıyanet edip de Beytu’l-Mâl’den hakkından başka birşey alırsa, muhakkak kıyâmet gününde o adam çaldığı malı boynuna yüklenerek Allah’a kavuşacaktır. Sakın ben sizden herhangibirinizi inlemesi olan bir deveyi, yahut böğürmesi olan bir sığırı, yahut melemesi olan bir davarı boynunda taşıyarak Allah’a kavuştuğunu görüp tanımayayım!”
Bundan sonra Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki elini koltuk altı beyazlığı görülünceye kadar kaldırarak:
— “Yâ Allah! Emirlerini tebliğ ettim mi?” buyuruyordu. Ben bunu gözümle gördüm, bu hutbeyi de kulağımla işittim.