“Allah’a ve Rasûlü’ne harb açanların, yeryüzünde fesâdçılığa koşanların cezası, ancak öldürülmeleri, ya asılmaları yahut elleri ile ayaklarının çaprazvârî kesilmesi yahut da sürülmeleridir. Bu onların dünyâdaki rüsvâylığıdır” (el-Mâide: 33).
6890 Bize el-Evzâî tahdîs etti. Bana Yahya ibn Ebî Kesîr tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Kılâbe el-Cermî tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ukl kabilesinden bir topluluk Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huzuruna geldiler, İslâm Dîni’ne girdiler. Fakat hastalandıklarından dolayı Medîne’de ikaamet etmek istemediler. Peygamber de onlara Beytu’lmâle âid sadaka develerinin bulunduğu yere gitmelerini, develerin sidiklerinden ve sütlerinden içmelerini emretti. Onlar Peygamberin dediğini yaptılar ve sağlıklarını kazandılar. Sonra dînden geri döndüler, develerin çobanlarını öldürdüler ve develeri sürüp götürdüler. Onların bu işleri Peygamberce ulaşınca arkalarına bir süvârî birliği gönderdi. Yakalanıp getirildiler. Peygamber onların ellerini ve ayaklarını kestirdi, gözlerini oydurdu. Peygamber onların kesilen yerlerine kanın dinmesi için dağlama ameliyyesi yapmayıp öylece terketti. Nihayet öldüler.