"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 6819

6819 Sa’d ibn Ebî Vakkaas (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben Mekke’de şiddetli bir hastalığa yakalandım ki, hemen hemen ölüme yaklaşmıştım. Bu sırada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hasta ziyareti yapmak üzere bana geldi. Ben:

— Yâ Rasûlallah! Benim çok malım vardır. Bana kızımdan başka vâris olacak kimse de yoktur. Bu durumda ben malımın üçte ikisini sadaka yapayım mı? diye sordum.

— “Hayır (tasadduk etme)” buyurdu. Ben:

— Yarısını sadaka yapayım mı? dedim. Rasûlüllah yine;

— “Hayır!” buyurdu.

Ben, üçte bir’i sordum. Rasûlüllah:

— “Üçte bir de büyüktür. (Ey Sa’d!) Senin çocuğunu zenginler olarak bırakman, muhtaçlar ve insanlara (sadaka için) ellerini açar bir hâlde bırakmandan hayırlıdır, Şübhesiz sen infâk edeceğin herbir nafakadan muhakkak sevaba nail kılınacaksın. Hattâ (yemek yerken) eşinin ağzına kaldırıp vereceğin lokmadan da ücrete nail kılınacaksın” buyurdu.

Ben yine:

— Yâ Rasûlallah! Ben hicretinden geriye mi kalacağım? dedim. Rasûlüllah:

— “Hayır, sen benim ardımda (asla bizden) geri kalmazsın. (Şayet burada kalır da) Allah rızâsını isteyerek herhangibir amel yaparsan, elbette onunla merteben yükselecek, derecen artacaktır. Öyle ümid ediyorum ki, sen benim ardımdan uzun zaman geri bırakılıp yasayacaksın, hattâ senden birtakım kavimler faydalanacaklar, diğer birtakımları da zarar göreceklerdir. Lâkin en çaresiz olan Sa’d ibn Havle’dir!” buyurdu.

Râvî, Peygamber’in bu sözünü tefsîr ederek: Rasûlüllah, Sa’d ibn Havle Mekke’de öldüğü için ona acır, üzülürdü, demiştir.

Râvî Sufyân ibn Uyeyne: Sa’d ibn Havle, Âmir ibn Lueyy oğulları’ndan bir adamdı, demiştir.