"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 6806

6806 Bize İsmâîl ibn İbrâhîm, Eyyûb es-Sahtıyânî’den; o da el-Kaasım et-Temîmî’den tahdîs etti ki, Zehdem ibnu’l-Cermî şöyle demiştir: (Usmân tarafından vâlî ta’yîn olunup Kûfe’ye geldiğinde) biz Cerm kabilesinden bir cemâat Ebû Musa’nın yanında bulunuyorduk. Bizimle Cerm kabilesinden olan şu oba halkı arasında bir sadâkat ve ihsan vardı.

Zehdem dedi ki: Biz Ebû Musa’nın yanında iken ona bir yemek getirildi. Yemeğinin içinde tavuk eti de takdîm edildi.

Zehdem dedi ki: Bu topluluk içinde Teymullah oğulları’ndan köleye benzeyen kırmızı bir adam vardı. Bu adam sofraya yanaşmadı. Ebû Mûsâ ona:

— Sofraya yanaş! Ben Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ı tavuk etinden yerken görmüşümdür, dedi.

O zât:

— Ben tavuğu pis birşey yerken gördüm, ondan tiksindim de ebeden tavuk yememeğe yemîn ettim, dedi.

Ebû Mûsâ ona şöyle dedi:

— Yanaş da ben sana ettiğin yemîne dâir bir hadîs haber vereyim: Bizler, Eş’arîler’den bir topluluk içinde Rasûlüllah’a geldik. Kendisi o sırada sadaka develerinden bir bölük deveyi sahâbîleri arasında taksîm etmekle meşgul bulunuyordu. Ben kendisinden biz Eş’arîler’e de deve vermesini istiyordum. -Râvî Eyyûb: Ben el-Kaasım et-Temîmî’nin: Rasûlüllah öfkeli hâlde idi, dediğini sanıyorum, demiştir.- Rasûlüllah: “Vallahi ben sizleri develere yükleyemem, benim yanımda sizi yükleyebileceğim deve yoktur” dedi.

Ebû Mûsâ dedi ki: Biz bu söz üzerine yürüdük, oradan ayrıldık. Bu sırada Rasûlüllah’a birtakım ganimet develeri getirildi. Bunun üzerine:

— Eş’arîler nerede? Eş’arîler nerede? diye soruldu.

Bizler hemen geldik. Rasûlüllah bizlere beyaz hörgüçlü beş tane deve verilmesini emretti.

Ebû Mûsâ dedi ki: Biz develeri alıp yürüdük. Bu sırada ben arkadaşlarıma şunları söyledim:

— Bizler Rasûlüllah’a geldik, O’ndan bizleri develere yüklemesini istiyorduk. O bizleri develere yükleyemeyeceğine yemîn etti. Sonra bize haber gönderdi ve bizleri develere yükledi. Rasûlüllah evvelce yaptığı yemînini unuttu. Vallahi biz Rasûlüllah’ı gaflete getirip yemînini unutturduk, biz ebeden felah bulmayız. Haydin beraberce Rasûlüllah’a dönün de kendisine yapmış olduğu yemînini zikredip hatırlatalım! dedim.

Bunun üzerine geriye döndük ve:

— Yâ Rasûlallah! Bizler Sana gelmiş, bizleri develere yüklemeni istiyorduk. Sen bizleri develere yükleyemeyeceğine yemîn etmiştin. Sonra bizlere develer verip yükledin. Bizler Sen’in o yemînini unutmuş olduğunu zannettik yahut bildik! dedik. –

Rasûlüllah:

— “Gidiniz! Sizleri ancak Allah yüklemiştir. Ben yemîn ettim. Vallahi İnşâallah ben birşey üzerine yemîn eder de müteakiben yemîn ettiğim şeyden başkasını daha hayırlı görürsem (o yemîne bağlı kalmayıp) muhakkak o daha hayırlı olduğuna kanâat ettiğim şeyi yaparım. Ve ben o yemîni bir keffâretle halâl da kıldım (yani onu keffâret vererek çözdüm)” buyurdu.

Bu hadîsi Eyyûb’dan; o da Ebû Kılâbe’den ve el-Kaasım ibn Âsim el-Kuleybî’den rivayet etmekte Hammâd ibn Zeyd, İsmâîl ibn îbrâ-hîm’e mutâbaat etmiştir.