Bu konuda Ebû Cuhayfe Vehb es-Suvâî’nin hadîsi vardır.
6211 Ebû Usmân en-Nehdî şöyle demiştir: Ebû Bekr’in oğlu Abdurrahmân (radıyallahü anh) şöyle dedi: Ebû Bekr kendi konuğu yahut konuklarını getirdi de, kendisi Peygamber’in yanında (yatsıyı kıhncaya kadar) akşamladı. Ebû Bekr gelince annem ona:
— Bu gece konuğunun yahut konuklarının yanında bulunmaktan alıkonulup habsolundun! dedi.
Ebû Bekr:
— Onlara hâlâ yemek vermedin mi? dedi. Annem de ona:
— Biz ona yahut onlara yemek çıkarıp arzettik, onlar yahut o çekinip kabul etmediler, dedi.
Bunun üzerine Ebû Bekr öfkelendi, sövüp saydı, “Burnu yarılasıca!” dedi ve o yemekten yememeye yemîn etti.
Abdurrahmân dedi ki: Ben bu sırada saklanmıştım. Bana:
— Ey câhil herîf! diye nida etti.
(Abdurrahmân’ın annesi Ümmü Rûmân) kadın da kocası yemedikçe o yemeği yemeyeceğine yemîn etti. Konuk yahut konuklar da, Ebû Bekr yemedikçe o yemekten yemeyeceğine yahut yemeyeceklerine yemîn ettiler. Bunun üzerine Ebû Bekr:
— Bu halet (yahut bu yemîn) muhakkak şeytândandır, dedi, akabinde yemeği istedi, kendisi yedi, konuklar da yediler.
Onlar yemekten her bir lokmayı kaldırdıkça, yemek aşağısından muhakkak artmaya ve daha çok olmaya başladı. Bunun üzerine Ebû Bekr, Ümmü Rûmân’a hitaben:
— Ey Firâs oğulları’nın kızkardeşi! Bu hâl nedir? dedi. Oda:
— Gözümün nuruna (Rasûlüllah’a) yemîn olsun ki, bu yemek, bizim yememizden önceki hâlinden muhakkak daha çoktur! dedi.
Hepsi yediler de Ebû Bekr o artan yemeği sahanıyle Peygamber’e yolladı, Peygamber’in de ondan yediğini zikretti.