"Enter"a basıp içeriğe geçin

Buhari 5904

5904 Bize Hammâd ibn Zeyd, Yahya ibn Saîd’den; o da Ubeyd ibn Huneyn’den tahdîs etti ki, İbn Abbâs radıyallahü anhüma şöyle demiştir: Ben Omer’e, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e karşı birbirine yardım etmiş olan (et-Tahrîm: 4) o iki kadının kim olduğunu sormak isteyerek bir sene bekledim. Ben onun heybetinden korkuyordum. Nihayet bir gün bir konak yerinde bineğinden indi ve hacetini yerine getirmek için erâk ağaçlarının içine girdi. Oradan çıkınca ben bunu kendisine sordum.

— O iki kadın Âişe ve Hafsa’dır, dedi de sonra şöyle devam etti:

— Bizler Câhiliyet devrinde kadınları birşey saymazdık. Nihayet İslâm Dînî gelip de Allah onları (“Onlarla iyi geçinin” -en Nisa:18) diye zikredince, bizler Allah’ın onları zikretmesiyle onları işlerimizden hiçbirine girdirmeksizin, üzerimizde onlar için hakk olduğunu düşündük. Bir gün benimle zevcem arasında bir söz oldu da kadın bana karşı sert konuştu. Bunun üzerine ben ona:

— Şübhesiz senin yerin şurasıdır, yânı senin bana karşı sert konuşacak cür’etin mi var? dedim.

Kadın:

— Sen bana bunu söylüyorsun. Halbuki senin kızın Peygamber’e ezâ veriyor, dedi.

Akabinde ben Hafsa’ya geldim de ona:

— Ben seni Allah’a ve Rasûlü’ne âsî olmandan sakındırıyorum, dedim.

Ve Peygamber’e ezası hususunda başkalarından evvel ona bu öğüdü verdim. Akabinde Ümmü Seleme’ye gittim, ona da Hafsa’ya söylediğim tarzda söyledim. Ümmü Seleme:

— Sana hayret ediyorum yâ Omer! Bizim işlerimize girdin, hiçbirşey kalmadı da şimdi Rasûlüllah ile zevceleri arasına girmen mi kaldı? dedi ve bunu tekrar tekrar söyledi.

Ensâr’dan bir komşu adam vardı. O Rasûlüllah’tan kaybolduğu, O’nun meclisinde bulunmadığı zaman ben Rasûlüllah’ın yanında bulunurdum ve ona olan şeylerin haberini getirirdim. Ben Rasûlüllah’ın meclisinde bulunamadığım zaman o hazır bulunup, Rasûlüllah’tan (vahy ve benzeri) olan şeyleri bana getirirdi. O sıralarda Rasûlüllah’ın etrafında bulunan melik ve başkan gibi kimseler hep Rasûlüllah için doğrulmuş düzelmişlerdi. Düzelmedik yalnız Şam’daki Gassân Meliki kalmıştı. İşte biz Gassân Meliki’nin bize gelip saldırmasından korkar dururduk. Derken bir gün Ensârî komşumun geldiğini hissettim. O:

— Şu muhakkak ki bir iş meydana gelmiştir! diyordu. Ben de ona:

— Nedir o? Gassânî mi geldi? dedim. Ensârî:

— Bundan daha büyük bir iş! Rasûlüllah kadınlarını boşamış! dedi.

Akabinde ben geldim, bir de gördüm ki, kadınların hücrelerinin hepsinden bir ağlama var! Peygamber ise birkaç basamakla çıkılır meşrubesine (şerbetlik denilen sekili hücresine) çıkmış, kapısının ününde de siyah uşağı duruyor. Ben ona vardım da:

— Benim için içeri girmeye izin isteyiver! dedim. Peygamber bana izin verdi, yanına girdim. Bir de gördüm ki,

Peygamber bir hasır üzerinde bulunuyordu. Üzerine yattığı hasır yan tarafında izler yapmıştı. Başının altında içi lif dolu meşin bir yastık vardı. İçeride asılmış birkaç tane tabaklanmamış hayvan derisi ile deri tabaklamakta kullanılan bir mikdâr karaz ağacı yaprağı vardı. Ben Rasûlüllah’a, Hafsa ile Ümmü Seleme’ye söylediklerimi ve Ümmü Seleme’nin bana yaptığı reddiyeyi zikrettim. Rasûlüllah güldü. Kendi o yüksek oda içinde yirmidokuz gece ikaamet etti, sonra oradan ailelerinin yanına indi.