5412 ibn Şihâb şöyle demiştir: Bana Mâlik ibnu Evs ibn Hadesân haber verdi. (ez-Zuhrî dedi ki:) Cubeyr ibn Mut’um’in oğlu Muhammed bana onun hadîsinden bir kısmını zikretmişti. Ben gittim, nihayet Mâlik ibn Evs’in yanına girdim ve ona bu hadîsten sordum. Bunun üzerine Mâlik ibn Evs de bana şöyle dedi: (Bana Omer ibnu’l-Hattâb’ın elçisi geldi, seni Mü’minlerin Emîri çağırıyor, dedi; onunla beraber) gittim, nihayet Omer’in huzuruna girdim. (Biz onun yanında otururken) Omer’in kapıcısı Yerfa’ geldi de:
— Ey Mü’minlerin Emîri! Usmân, Abdurrahmân ibn Avf, Zubeyr, Sa’d ibn Ebî Vakkaas geldiler, senden izin isterler, dedi.
— Evet, deyip onların içeriye girmelerine izin verdi.
Râvî dedi ki: Onlar içeri girdiler, selâm verip oturdular. Biraz eylendikten sonra Yerfa’ yine geldi ve Omer’e:
— Abbâs ile Alî hakkında da iznin var mı? dedi. Omer:
— Evet, deyip onlara da izin verdi.
Bunlar da girdiler, selâm verip oturdular. Abbâs:
— Ey Mü’minlerin Emîri, benimle şu Alî arasında hükmet, dedi.
(Allah’ın, Rasûlü’ne fey’ olarak tahsîs ettiği Nadîr oğulları hurmalığından dolayı Abbâs ile Alî arasında ihtilâf vardı, birbirine sert sözler söylemişlerdi.)
Huzurda bulunan topluluk Usmân ile arkadaşları:
— Ey Mü’minlerin Emîri! Bunların aralarında hüküm ver de, birini diğerinden rahat ettir (yani gönüllerini huzur ve sükûna erdir), dediler.
Bunun üzerine Omer:
— Yavaş olunuz, acele etmeyiniz! Gök ve yer emriyle, iradesiyle duran Allah hakkı için size sorarım: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisini de kasdederek: “Biz (peygamberler topluluğu) vâris olunmayız. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır” buyurduğunu biliyor musunuz? dedi.
Usmân ile arkadaşları:
— Evet, Rasûlüllah böyle buyurdu, diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Omer Alî ile Abbâs’a döndü de:
— Allah hakkı için size de sorarım: Rasûlüllah’ın böyle buyurduğunu sizler de biliyor musunuz? dedi.
Alî ile Abbâs:
— Evet böyle buyurmuştur, diye tasdik ettiler. Bunun üzerine Omer:
— Şimdi ben size bu malın hukukî vaziyetini bildireyim: Şübhesiz Allah Taâlâ bu fey’de tasarrufu Rasûlü’ne tahsîs buyurdu, ondan başka kimseye bu hakkı vermedi. Allah, Kur’ân’da: “Allah’ın onlar (ın malların)dan Rasûlü ‘ne verdiği fey’e gelince; siz bunun üzerine ne ata, ne deveye binip koşmadınız. Fakat Allah rasûllerini dileyeceği kimselere musallat eder. Allah herşeye kaadirdir” (el-Haşr: 6) buyurmuştur. Binâenaleyh bu malda tasarruf hakkı sâdece Rasûlüllah’a hâss olmuştur. Vallahi bu mala sizden başka kimse (ortak olup) toplamadı ve sizin zararınıza kimse tasarrufu kendisine seçip almadı.Muhakkak bu fey’ mallarının gelirini sizlere vermiş ve aranızda taksîm edip yaymıştır. Nihayet fey’den o malın aslı mahfuz kaldı. Rasûlüllah bu maldan ailesinin bir senelik nafakasını ayırıp verir, onları infâk ederdi. Sonra bundan arta kalanı alırdı ve onu Allah’ın malının konulacağı yere kordu (yani müslümânların umûmî işlerine sarfederdi). Rasûlüllah hayâtında bu malı böyle kullandı. Şimdi size Allah adiyle soruyorum: Bunun böyle olduğunu biliyor musunuz? dedi.
Hazır bulunanlar:
— Evet, diye tasdik ettiler. Omer, Alî ile Abbâs’a hitaben de:
— Size de Allah adiyle soruyorum: Sizler de bunu böyle biliyor musunuz? dedi.
Alî ile Abbâs da:
— Evet, diye tasdik ettiler. Omer devamla şöyle dedi:
— Sonra Allah-ü Taâlâ, Peygamberi’ni vefat ettirdi. Ebû Bekr: “Ben Allah Rasûlü’nün velîsiyim” deyip bu mallara el koydu ve onları Rasûlüllah’ın kullandığı gibi kullandı.
(Ravî dedi ki:) Omer, Alî ile Abbâs’a dönerek:
— Sizler (o zaman hazırdınız; Ebû Bekr’in böyle muamele ettiğini hatırlarsınız.) Şimdi ise Ebû Bekr’in şöyle şöyle yaptığını (sizleri Peygamber’in mirasından men’ ettiğini) iddia ediyorsunuz. Allah bilir ki, Ebû Bekr bu hareketinde doğru idi, lûtufkârdı, akıl ve zekâ sahibi idi, hakka uymuştu. Sonra Allah Ebû Bekr’i vefat ettirdi. Ben de; “Rasûlüllah’ın ve Ebû Bekr’in velîsiyim ve vekiliyim” dedim ve emirliğimin ilk iki yılında bu mala el koydum. Ve onu Rasûlüllah ile Ebû Bekr’in kullandığı gibi kullanıp idare ediyordum. Sonra ikiniz beraberce bana geldiniz, sözleriniz bir, işiniz derli toplu idi (yani ararızda niza’ yoktu. Sizinle görüştüm. Sonra ayrı ayrı geldiniz. Yâ Abbâs! Sen bana geldin, benden kardeşinin oğlundan isabet edecek hisseni istiyordun. (Alî’yi kasdederek:) Bu da gelip benden eşinin babasından düşen mîrâs payını istiyordu. Bunun üzerine ben sizlere: Rasûlüllah “Biz peygamberler vâris olunmayız; bizim bıraktığımız mal sadakadır” buyurduğu cevâbını verdim. Müteakiben bu malı size vermeyi ve sizin elinizle idare etmeyi düşündüm ve:
— İsterseniz bu hurmalıkları size vereyim. Allah’ın ahdi ve andı boynunuzda olmak üzere siz, bu malı Rasûlüllah’ın, Ebû Bekr’in ve Halîfe yapıldığım zamandan beri benim bu mallardaki amelimiz gibi amel edip idare edersiniz. Şayet bu şartla kabul etmezseniz, artık bu mallar hususunda bana birşey söylemeyiniz, dedim.
Bu teklifim üzerine siz de:
— Bu şartla o mallan bize ver! dediniz.
Ben de bu şartla o malları ikinize teslim ettim.
(Râvî dedi ki: Sonra Omer, oradaki topluluğa hitaben:)
— Sizlere Allah hakkı için soruyorum: Ben o malları bu ikisine bu şartla teslim ettim mi? dedi.
Topluluk:
— Evet (bu şartla teslim ettin), diye tasdîk ettiler.
Râvî dedi ki: Bunun üzerine Omer, Alî ile Abbâs’a döndü ve onlara da:
— Allah hakkı için size de soruyorum: Ben bu malları size bu şartla teslim ettim mi? dedi.
İkisi de:
— Evet, diye tasdîk ettiler. Omer:
— (Aranızda çıkan ihtilâf üzerine) şimdi benden bunun hâricinde bir hüküm vermemi mi istiyorsunuz? Gök, yer izniyle, iradesiyle duran Allah’a yemin ederim ki, ben kıyâmet kopuncaya kadar bunun hâricinde bir hüküm vermem. Eğer siz malları bu şartla idareden âciz olduysanız, onları bana geri veriniz. Ben onları sizin hesabınıza yeterlilikle idare ederim! dedi.