5058 Ebû Saîd Hudrî şöyle dedi: Biz, bize âid bir yolculukta bulunuyorduk. Derken bir yerde konakladık. Akabinde bir kız geldi ve:
— Kabilenin büyüğü (bir akreb tarafından) sokulmuştur. Erlerimiz yanımızda yoklardır. Binâenaleyh sizlerden bir ilâç yapıcı var mıdır? Dedi.
O kızm beraberinde bir adam kalktı. Biz onu rukye yapar olarak bilmiyorduk. O kimse, o sokulmuş olan kimseye rukye yaptı. Sokulmuş olan kimse derhâl iyileşti. Ve bizden giden o kimse için otuz koyun verilmesini emretti. Ve bizlere de süt içirdi. Bizden olan kimse bize dönünce ona:
— Sen rukyeyi güzel yapar mıydın yahut sen rukye yaparmıydın? Dedik. O:
— Hayır yapmazdım. Ben ona Ümmü’l-Kitâb’ı okumaktan başka bir rukye yapmadım, dedi.
Biz kendi kendimize;
— Biz gelinceye yahut Peygamber’e bu olan işleri arzedip soruncaya kadar hiçbirşey ihdas etmeyin, bildirmeyin, dedik.
Nihayet Medine’ye geldiğimizde bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e zikrettik.
— “Fatiha Sûresi’nin bu kadar müessir bir duâ olduğunu ona öğreten nedir?” dedi.
Sonra seriyye halkına:
— “Şimdi sürüyü taksim edin, benim için de bir pay ayırın” buyurdu.